''sanat için soyundum'' diyerekten savunma yapan insanların emin olun sanat için yapmadıkları eylemdir. bir sanatçı gerçekten sanatçı ise o bu ibareyi kullanmamalıdır. demesi gereken şey daha mizahi daha yaratıcı daha değişik boyutlarda bir cevap olmalıdır ki sanatına laf edenlere sanat ile karşılık versin. sanatçı insan yaratıcıdır. ufak bir mevzuya daha değineyim şimdi burada yaratmak allah a mahsustur gibi saçma bir karşılık verecek olan varsa savunduğu dine gerekli özeni göstersin sonra gelsin aynen sanat için soyundum diyen sanatçı gibi.
youtube a hepimiz ilginç videolar izlemek için giriyoruz hemen hemen ve bundan ilerisine geçmiyoruz. peki nedir bu youtubedaki yenilik? los angeles ta 25 ekimde rose bowl stadyumunda yani yarın yapılacak olan dünyaca ünlü müzik grubu u2 konserinde youtube bu konsere sanal olarak ev sahipliği yapacak. peki bu ne demek? şu demek oluyor ki herkes stadyumda konseri canlı izlerken bizde bilgisayarımızın başında youtube eşliğinde bu konseri izleyebileceğiz. bu konuda ilerleme kaydederse youtube u koltuğundan indirme yolunda ilerlemeye çalışan video siteleri pek başarılı olamayacağa benziyor.
1978 yılında ilk spam e postayı gönderen kişi. zira o zamanlar internetin yeterince yavaş olmasından dolayıdır ki kullanıcılar tarafından baya tepki almıştır kendileri.
ilginç bir arama motoru. ana sayfasını açtığınızda karşınıza biraz değişmiş bir google sayfası çıkmış gibi hissediyorsunuz. ama işin aslı logoda gizli. logoyu her tıkladığınızda; google, wikipedia, twitter, youtube arasında geçiş yapıyor ve hangi logo varsa o sayfa içeriğinde arama yapılıyor. çok sık arama yapanlar için başlangıç sayfası olmaya aday bir site. denemek isteyenler için link vermem gerekirse; http://go.infinise.com/
evet yanlış duymadınız yamaha'nın son bombası bu. yamaha teknolojide sınırları zorluyor gerçektende haberi okuduğumda ben de inanamadım gerçekten. özetlemek gerekirse yamaha son geliştirdiği 1mm kalınlığındaki kumaş bir yapıyla beraber kumaşın üstünde mevcut bir takım resim ve yazılar, kumaşın karşısında duran kişiye ses yolu ile hitabet. evet bu atılımın reklam sektöründe çok büyük bir koza sahip olacağını tahmin ediyorum. sesli ve görsel olarak bizlere hitap eden bir bez parçasından kalın olmayan reklam afişleri. yeni atılımın görüntüde hareket olmasını tahmin ediyorum şimdilik görüntü sabit bir resim gibi fakat 1mm kalınlığındaki bez parçasından ses çıkmasıda küçümsenemez.
bir arama motoru destek programı. peki ne işe yarıyor? öncelikle belirtmek isterim ki firefox ve internet explorer eklentisi olarak çalışma özelliğine sahip. google chrome kullanıcıları bu programdan yararlanamayacak. yolinkin görevi internet üzerinden yaptığınız aramalarda arama motoru kullanıyorsanız çıkan sonuçları sizin yerinize biraz inceleyerek size sayfa içeriği hakkında bilgi vermek ve aramanızı hangi sayfa üzerinden devam ettirebileceğinize karar vermenize yardımcı olmak. yararlı olduğu kaçınılmaz değil mi? hangimiz istemeyiz ki amerikan filmlerindeki gibi katilin ismini google a yazıp ilk linkte gerekli bilgiye ulaşmayı.
bilgisayarınızı elinizle ilgili hiç bir fonksiyon kullanmadan yönetmenizi sağlayan bir program. geliştirdiği arayüz sayesinde bilgisayarınızda bulunan bir kamera ile kaş göz hareketlerinizi tanımlayıp bu hareketlerle yapılması gereken işleri seçerek bilgisayarınızı kısıtlı seçenekte de olsa kaş göz yardımı ile kullanabiliyorsunuz. ne kadar kullanışlı olduğu tartışılır. benim şahsi fikrim birazcık gösteriş amaçlı olduğudur. yinede programı incelemek isteyenler için indirebileceğiniz bir link veriyorum. program ücretsiz.
yıllardır farkedilmeyen bir fazlalık var adres çubuğuna yazdığımız web adreslerinin hepsinde bulunan. world wide web konsorsiyum'unun direktörü ve m.i.t. profesörü olan tim berners-lee ye bir röportajda bir soru soruluyor. internetle ilgili birşeyleri yeniden yapmak isterseniz ne yapardınız diye. verdiği cevap çok ilginç. her adresin başında bulunan http:// deki eğik çizgilerden birinin fazladan olduğunu söylüyor üzülerek. meğer o zamanlar o yapının bir gereklilik olduğu sanılıyormuş programcılık dilinde meğerse sonradan anlaşılmış ki gereksizmiş. pişman olmasının gerekçesi ise her yıl sırf o bir tane eğik çizgi yüzünden kaç tane ağaç kesilmesi ve insanların fazladan bir çizgi fazla yazmak durumunda kalmaları imiş. ilginç değil mi?
sıcak bir yaz günü izmir'in yakıcı bir o kadar da güzel güneşi altında kaldırımda yürüyorsun. belli ki acelen var hızlıca takip ediyor adımların birbirini. kafanı kaldırıp, sağa sola bakmaya vaktin yok. burnundan damlalar şıp şıp damlarken içten içe küfürler savuruyorsun şu sıcağın altında bu işle uğraştığın için. belli ki resmi bir işin var devlet dairesinde. malum burası türkiye bir gün içinde resmi bir işi halletmek olimpiyatlar da 100m de rekor kırmak. yürüdün yürüdün ve bir anda yan yana giden 4 bayan kol kola da girmişler ohh samimi bir sohbet içinde gidiyorlar. hayır anlamadım ki sahilde de değiliz. ee ne yapıyorsunuz siz mağaza da yok sağda solda amacınız ne arkadaşım diyesin geliyor. sohbet ediyorlar besbelli. e be kuzum gidip bir kafede oturaraktan etseydiniz ya sohbetinizi. sağa adım atıyorsun yok sola adım atıyorsun yok. şöyle rahatsız etmeden geçeyim diyorsun malesef imkansız hale gelmiş. e rahatsız etmekte istemiyorsun izmirlisin sonuçta izmirin erkeği kibar olur. sonuç itibari ile mecburiyettendir hafif bir tebessümle yaklaşıp müsade eder misiniz? diyerekten amacına ulaşıyorsun. ortadan ikiye ayrılan grubun önüne geçmeyi başarıyor ve işine hızlıca yetişme gayeni gerçekleştirmek yolunda önemli bir adımla beraber devam ediyorsun yoluna.
buda tanım olsun: kaldırımı işgal etmek için dizayn edilmiş saldırı tekniğini uygulayan kız grubu.
giri başlığından da anlaşılacağı gibi çok basit bir mantıkla şu sonuç çıkarılabilir. erkekler sadakati hak etmez derken şu kastedilmiştir. sadakat göstermek yerine aldatmak gerekir gibi bir anlam çıkıyor. buradan bile bayanların aldatma kapasitesinin daha fazla olduğu ortaya çıkıyor. ben erkekleri de savunuyor değilim. şahsi fikir olarak belirtmeliyim ki bir erkeğin sokaktan geçen bir bayana bakıp iç geçirmesi dahi sadakatsizliktir. fakat bir bayanın başka erkekler tarafından ilişki isteğine maruz kalması ihtimali bir erkeğin bu isteklere maruz kalmasından daha fazladır ki bu da şeytanın bayanın kanına girme ihtimalini fazlalaştırır. sonuçta şudur ki günümüz itibari ile tamamen sadık ilişkiler bulmak imkansız denecek kadar zordur.
ne gariptir ki güvenlik görevlilerinin özellikle filmlerde seçtiği kanun namına dur repliği yerine kullanılabilirliğini her ne kadar çok imkansız olsa da hayal ettiğim repliktir.
topluma kurallar koymak her ne kadar şart ve gerekli olsa da; ister istemez insanı sınırlandırır ve bir başka güç tarafından sınırlandırılmak gerçekten özgürlük kavramını hiçe sayar. bir takım kişi yada kişilerin toplum ilkesine karşı gelecek davranışları yapmadan önce onları içlerinde barındıran topluma ihanet ettiklerini düşünmeleri gerekir ki bunu bile bile nasıl bu kadar suç işlenir anlamış değilim. aslında yine bizim insanlığımızda bitiyor olay ki barınmalarına izin veriyoruz. (vurgula: hayvanlar) bile toplu yaşayan türlerinde sürüye uymayan hayvanı gruplarından uzaklaştırıyorken ve onların toplu yaşama dünyasında tek kural buyken bizim dünyamızda insan hakları çerçevesinde insanları toplumdan uzaklaştırmak imkansız kılınıyor. peki düşündünüz mü hiç insan hakları sadece suçluları savunmaktadır aslında. bu kadar kar karışık hak, hukuk, adalet, kural kitapları yerine tek bir yasa olsa idi tek bir kural. cilt 1 sayfa 1 toplum kurallarına uyum bendinde geçen tek yasaya göre:
toplum alanlarında yaşamaya uygun davranışlar göstermediğiniz tespit edilmiş ve kanıtlanmıştır toplum ile birlikte yaşama hakkınızdan men edildiniz. cümlesi ile bitse tüm suçlu davaları ne kadar güzel olurdu değil mi hayalde olsa. biz masumlar korkmadan yaşasak sakin güzel ve uyumlu bir şekilde. ama başta da söylediğim üzere bunlar sadece birer hayal ürünü idi. olsun düşünmekte güzel.
manyaklık derecesine gelmiş kola promosyonudur. anlamadığım olay ise neden 3 kapak şahsen ben 3 kapaktan 1inde bedava garanti tarzı kampanyaları tercih ederim. ulan işim gücüm yok evde kapak mı biriktireceğim yahu? ama adamlar işi biliyor zekiler ben ve benim gibi insanların evin bir köşesinde kapak biriktirmekle uğraşmayacağından eminler ne kadar az bedava o kadar çok para. işin garibidir ki kulağıma gelen söylemler 1 litrelik kolaların veya 2 litrelik kolaların belli tarih aralıklarında stoklarda yığılması ile birlikte baş gösteren kampanyalarmış bunlar. şaşırmadım adamlar zaten sürekli teneke ve 2.5 litre (hatta ve hatta abartılıp 3 litre) satışları patlatmakta olayı 1 ve 2 litreler ortaya karışık gidiyor (hoş ben 1.5 litre seviyorum gazı kaçmıyor). sonuç itibari ile firmaların işi bildiğini anlamış olduk ve 3 kapak biriktirene başlıktaki gibi yatakta verecekler mi ilerde diye düşünüyorum bazen.
bir gece kulubü veyahut diskovari mekana gidilip dans edebilen veyahut edemeyen insanlar için tanımlanmış söz.
gece olmuş ya da olacak diskoya gidelim mi gidelim hadi bakalım. diyerekten başlayan süreçle beraber hızlı bir hazırlanma ve üst değiştirme ardından diskonun yollarını tutan hanımefendi ve beyler tıngır mıngır yürürken kafalarındaki baloncuklarda yer alan sözler şu şekildedir diskoya girilene kadar.
1.bayan: off bir gitsek de kurtlarımızı döksek değil mi yaa?
1.erkek: ulan sarhoş olamazsak sıçtık rezil olacam yahu dans mans erkeği bozar..
2.bayan: nerden çıktı şimdi bu yaa zaten malum gündeyim zorla gidiyorum oturacak bir köşe bulsam bari hmm hah buldum eski erkek arkadaşımla kavga ettim derim beni dansa da kaldıran olmaz..
2.erkek: hadi hadi yine iyiyim gece bir kız kaldırırım şimdi diskodan lehey lehey lehey bekle beni aman sabahlar olmasın...
3.bayan: ya ne zaman gitsek şu diskoya ali de mal gibi oturuyor biraz kalksa bari hepsini geçtim ben oynuyorum otur kız sallama oranı buranı bu ne ya sıkıldım valla yenisini mi bulsam ne?
3.erkek: ulan inşallah sırnaşık kız yoktur grupta şimdi sarhoş olur yok beni götür yok şöyle yap yok bilmem ne uğraşamam valla şöyle adam gibi eğlenelim...
4.bayan: mm topuklu giymese miydim acaba ? yoksa etek mi giyseydim? yok yok dekoltem az oldu? ya nasıl görünüyorum acaba arkadan? saçım bozuldu mu ki? ya ojelerim attı ise? ya duşta almadım ama umarım koku yapmaz koltuk altı terleyince? off yanlış giyindim dönelim desem üstümü değiştirsem kızar mı mehmet?
4.erkek: ulan şimdi gideceğiz oraya yok kenardan geçerken değecekler yok tuvalete giderken değecekler yok dans pisti kalabalık değecekler zıplarken değecekler hoplarken değecekler ulan şu kadına 1 metre çapında bir aksesuar mı yaptırsam değen eden olmasa..
diye uzar gider bu düşünceler. aslında komik gibi görünen bu düşünceler insanımızın beyninin en derinliklerine işlemiş. bunları düşünmekten bırak dans etmeyi müziği duymayan tipler mevcut aramızda. yahu arkadaşım bırak kendini eğlencenin ritmine zaten karanlık sayılır kırmızı yerine beyaz giysen ne olacak podyuma mı çıkıyorsun? veyahut sen evet sen orası disko koçum değen çarpan olacak tabi baktın rahatsız edici durum var bir el hareketi güvenlik yanında zaten. ah be kuzum sende günündesin ama bu bir rahatsızlık hastalık neden utanırsın söyleyemezsin bunu sen mi yaptın bile bile. ulan dallama sende ne denyosun genel eve mi gidiyorsun arkadaşım ne demek kız kaldırırız insan gibi eğlenmeyi bilmiyor musun bu kafayla gidersen daha çok katetmen gereken yol var. ya sen evet sen madem dans etmek erkeği bozar tarzı bir düşüncen var sen otur kurtlar vadisi falan izle koçum ne işin var diskoda barda git siyah takım elbiseni al beyaz gömlekle kaşlar çatık her yere ulan sizi de keseceğim tarzı bakışlarla bu vatanı ben kurtarıyorum edası ile yürü. kızım sen bahtsız bedevisin bu kadar dans etmeyi seviyorsan ali seni bozar tez elden postayı koy aliye. 3. erkek adını bilmiyorum ama takdire layık gördüm seni insan gibi eğlenmek senin kitabında var aklın uçkurda değil aferin sana ama bu kadar da katı olma dans et eğlen fakat yapma gece kaldırma edalarına girme adam gibi adamsın tam gaz yola devam. tarzı tavsiyelerimi de verdikten sonra işin özü olan noktaya değiniyorum. dostlar bırakın incik cıncık şeyleri insan gibi eğlenmenize bakın dans edin müzik dinleyin hayatın akışına bırakın kendinizi.
öğrenciyi ödev yapma konusunda nefret etme durumuna getiren o nadir bulunan hocalardan herhangi biridir.
zaman geldi çattı o derse giriyorsun. dersin sonunda inanılmaz bir ödev ile karşılaşacağını bilmek seni biraz soğutuyor derse iştirak etme ve dinlemek konusunda. hocanın monoton sesi ile birlikte süre gelen iğrenç dakikalar baş göstermeye başladı. vıyvıdı da vıyvıdı konuşan bir hoca var tam karşında ve seni dikizleyen felfecir gibi iki adet göz. sıraya yatsan yatılmaz, o sıkıcı anların kurtarıcısı olan telefon oyunlarını oynasan oynanmaz durumdasın. vakit ilerliyor ama nasıl ilerliyor? adeta saniyeler dakika gibi geçiyor. sürekli saate giden gözlerin her baktığında geçen 3 dk ya lanet ediyor. tam da mutlu sona ulaştım derken hocanın meşhur repliği baş gösteriyor. ''evet arkadaşlar sayfa 67 den 124 e kadar özetleyip geliniz haftaya. tabiki ilk haftadan anlattığı ödev kapağıdır, yok dosyalayıp getirmektir gibi çok ciddi gösterilen bu eylem oldukça can sıkıcı geliyor. dersten kurtulmanın verdiği mutluluk ve ödevin getirdiği hüzün ile birlikte yaşanılan trajikomik durumda cabası. can sıkıntısı ile ayaklarınızın sürünerek çıktığı sınıftan eve gidip bir kaç bir şey yazsam sözlüğe düşüncesi ile ilerliyorsunuz. evet kurtuldunuz ama kurtulmak denirse buna.
keyifle yapılan eylemin vücut dilindeki karşılığını anlatmaktadır.
sabah olduğunda o mahmur gözlerini açtığında hafif hafif bir uyanma isteği ile birlikte yataktan doğrulup mutfağa doğru gidersin. ısıtıcıya çabuk ısınması için az miktarda koyduğun suyu kaynamaya bıraktıktan sonra o çok sevdiğin kupanın içine eklediğin kahve ve kremayı sıcak su ile birlikte homojenize bir yapıya sokarsın. o anda suyun buharı ile birlikte yükselen enfes koku seni biraz daha ayıltır. ardından o çok sevdiğin yatağının üstüne oturursun bacaklarını birbirine kitler ve hafif kamburca, kupana da çift elle sarılmak sureti ile kahveni içmeye başlarsın. o doyumsuz anın tadını çıkarırken fark etmeden işe geç kalabilme olasılığında yüksektir.
sabah isteyerek kalkılıpta yapıldığında mutluluktan ve zevkten 4 köşe yapan kahvaltı.
pazartesiden cumaya çalan alarm sesleri delirtti seni. o telefonu alıp duvara çarpmak istedin ama yemedi. mecburen kibar bir şekilde erteye bastın 5 dk daha mutlu mesut yattın tam dalacakken uykuya yine aynı ses geliyor bilinmezliklerden. ne oluyor diye düşünürken uyandın. bir düşünce sardı seni kalksam mı kalkmasam mı, gitsem mi gitmesem mi? ardından patlayıveren ikinci düşünce hangi ders vardı ve o dersten ne kadar devamsızlık yapılmıştı. ilginçtir ki içinizde gitme isteği uyandı ve ayaklarınız sizi giyinmeye götürdü kahvaltı yapmaya üşenerekten okul yolu tutuldu. okula vardınız ve abi bir poğaça bir çay dediniz. böylelikle bu öğünüde geçirmiş oldunuz. ve günlerden pazar geldi çattı. alarmın çalan sesi saat 11i işaret ediyordu. hiç küfür etmeden mutlulukla yüzünüzü yıkamaya ardından da güzelcene giyinmeye. sokak kapısı açılır ve hele ki hava güneşli ise o gün mutlulukla düzgün bir mekana doğru ilerlemeye başlarsınız yanınızda sevdiğiniz arkadaşınızla. güneş ışığının teninizin derinliklerinde bıraktığı o müthiş sıcaklık hissi sizi daha da bir kendinize getirir. malum mekana varıp kahvaltı isteğinizi söyledikten sonra bekleyişle beraber hoş bir sohbet baş gösterir servislerin açıldığı masada. kahvaltılar gelir keyifle yenilir ve biter. elinizde az kalan çayınız ile birlikte kapı önüne doğru bir gidiş başlar çay sigara yapmak için ve şanslısınız ki dünyada bir gün de olsa güne mutlu başlamışsınızdır.
lütfen kelimesini dolaylı yoldan anlatabilmek için uygun görülmüş söz dizisi.
sabah alarm sesinin kulaklarının derinliklerinde yarattığı o büyük tahribatla beraber kalkmışsın ama sakince ama öfkeli bir şekilde lavobo yolunu buldun. musluğu kolundaki kasların halen daha var olduğunu hissederek çevirdin ve buz gibi su akmaya başladı. sabah sabah sıcak yataktan çıkmanın verdiği o çekingenlik ile suyun soğukluğu biraz ürküttü seni ama ayılmak için cesaretli bir atılımla yüzüne çarpıverdin suyu. neyse efendim üstünü giyindin çıktın apartman merdivenleri dik lambur lumbur inmeye başladın o işi olmayan insanların uykusunun bir tarafından tutupta çekiştirerekten. belki uyanan oldu belki de olmadı ama sonunda otobüse yetişebildin. bindin uzattın şoföre parayı lanet edercesine ve balık istifi tarzı başladı okula yolculuğun. vardın eğitim kokan o koridorlara ve sınıfın önüne geldiğinde hocanın derse girdiğini farkederek hızlıca daldın içeri sıraya doğru emin adımlar atarken seslendi müstakbel hoca delikanlı nereye? döndün baktın cevap veremedin dışarı sesi ile birlikte kendine verdiğin geriye dön komutu ile birlikte uygun adım marş yaparaktan sınıftan çıktın. halbuki o kapıya 3 kere vurma nezaketini gösteripte girseydin içeri ve hocam geç kaldım müsadenizle ders takibimi kaçırmamak adına derse icabet edebilir miyim lütfen? kelimelerini kullanıp lütfeni de yapıştırsaydın sona hoca bu kibar yaklaşıma o kadar kişinin önünde bir kaç dakika geç kaldın diye hayır diyemezdi. sadet olarak biraz tebessüm ve azıcıkta lütfeni harmanlayıp servise sunduktan sonra tadından geçilmiyor.
insanoğlunda hayvanlardaki iç güdüden farklı olaraktan bir takım olayları yorumlayabilme yeteneğine denir.
tabi ilginçtir ki şu da düşünülmeden geçilmemelidir. biz insan olarak o kadar düşünüp düşünüp nasıl halen daha yanlış yapabilmekteyiz? yada yine ilginçtir ki iç güdü sahibi hayvanlar nasıl sürekli doğru olan hamleleri yapabilmektedir? tartışalım o halde düşünüpte yanlış yaparak mı zeki olunur? düşünmeden doğru yaparak mı? düşünebilme yeteneğini doğru yönde kullanabilen insanlar görmek istiyoruz...
televizyonu açıp baktığında ulan bu da haber mi olmuş dediğin haberler için tartışılası kalitedir.
eve gelmiş yorgunsun yatağına yattın ayağını bir güzel uzattın tv kumandasından malum tuşa basmak sureti ile kitlesel iletişim aracı olan internetten bir boy küçük kalmış olan tvnin kanalları arasında gezmeye başladın. şans ki bu haber saatine denk geldin. vakit geçsin izleyeyim tarzı bir yaklaşımla dinlemeye başladın monoton konuşması ile sıkıcı hale gelen haber spikerini. bir doğal afet haberi defalarca kez aynı görüntülerin yayınlandığı tümce yapısı değiştirilerekten aynı şeylerin tekrar tekrar söylendiği uzuncana bir gösterimden sonra sırada bir cinayet var. görüntüler sansürlenmek adına ekranda pikselden başka bir şey görünmeyen o cesetin önden arkadan sağ ve sol profilden sonraki ağıt yakan teyze görüntüsünü de görürken ölmüş şahsın ismini en az 15 kez duydun. ve sıra geldi trafik kazasına tır kamyona, kamyon jipe, jip arabaya, araba motora tarzı bir tren izledikten sonrada üstü gazete ile kapatılmış ölüleride gördün. haber bülteni bitti ardından da spor haberleri pardon futbol diyecektim. e ne oldu ne izledin televizyon denen kutucukta ki haberlerde. cevap olarak koca bir hiç diyecekmişsin gibi hissettim sanki. dizivizyon olarak isim değişikliğine gidilmesini arzuladığım televizyonlardaki haber bültenlerini haftanın rükuşu seçiyor ve magazin haberlerimize devam ediyoruz.
o sessiz anlarda resimlere bakaraktan eskiyi hatırlamaktır.
sabah yeni olmak üzere idi şafak vakti gökyüzünün o turunculuğu ile güzel bir yaz gününe başlıyordun. masanın üstünde bir eski resim gözüne çarptı baktın düşündün belki tebessüm ettin. işte tam bu an da aklına albümün geldi ve açtın tek tek bakmaya başladın hatıralarına. gözünün önüne bir perde indi o sıra zaman gitti geriye döndün belki 1 hafta belki 1 yıl gerideydin. simalar canlandı aklında düşündün düşündün olaylar bir loş ışık içinde hafif hafif aydınlanıyordu. aydınlandı aydınlandı sesler belirdi kulağında şimdide. süreç içinde kayboldun anılarda. zaman geçti gitti güneşin ilk ışıkları doldu odaya o parlak kağıda basılmış resmin üstünde dans eden güneş ışıkları daha da bir güzellik kattı anına belki mutlu belki hüzünlü güzeldi resmedilmeye değer o anları tekrar yaşamak. sonra uzun süren gecenin bitiminde kapattın albüm kapağını ve derin bir iç çekerek keşke dedin. keşke her şey resmedilmeye değer olsa şu çivisi çıkmış dünyada.
türkçe kullanımı yazımı ve yapısı ile her anlatıma uygun her anlatımı destekleyebilecek bir dildir ve yabancı ilavelere gerek duyulması olabildiğince az gerçekleşen bir dildir. yabancı harf eklenmesi veyahut türkçe olmasına rağmen kelime arasına bir yere başka bir sesi karşılayacak harf birleştirmeleri yapılması tamamen yanlış bir gelişimdir. hatta buna gelişim bile denemez direk dilin bozulmasıdır. bir dili düzgün kullanmak esastır. dilin düzgün kullanılması gereğinin temel sebebi; dilin bir kültüre ait ana unsurlardan olmasıdır. bir toplumun kültürünü tanıtabilmek ve geliştirebilmek için dile ihtiyacı vardır. bir milletin millet olabilmesi için bir kültüre, bir kültürün kültür olabilmesi içinde dile ihtiyacı vardır.
bir ülke sınırı içinde yabancı isimli iş yeri ruhsatının verilmesinin temel sebeplerinden biri yabancı yatırımcıların ülke içinde yatırım yapabilmesini teşvik etmektir. bu gereklilik ithalat ve ihracatı ayakta tutacaktır hatta ve hatta geliştirecektir. fakat o ülkenin bir vatandaşı olan kişi ülke sınırları içinde açacağı bir iş yerinde yabancı isim kullanmak yerine türkçe isim kullanmayı tercih etmelidir. bunun kesin ve tek sebebi yabancı isimlerin her adım başı karşımıza çıkarak olağan bir kelime haline dönüşüp dilimize girmesinin böylece dilinde farklı diller etkileşimi altında gelişimini sürdürmesinin engellenmesidir. farklı diller boyunduruğunda gelişim sürdüren bir dil gün gelip özünü kaybedecektir. buna engel olmak içinde ticaret adamının yasa olarak bir zorunluluğu olmamakla beraber kültürüne ve milletine karşı olan saygısından dolayı türkçe isim tercih etmesi ''vicdani bir zorunluluktur''. bu zorunluluğu yerine getirmeyen kişi veyahut kişiler yasaya bağlı olarak hiç bir ceza almayacaktır. fakat sonraki kuşaklara kirli ve yabancı kelimelerle dolu bir dil bırakmak yolunda yanlış bir adım atmış olacaklardır.
devletin bu konu hakkında bir zorunluluk getirmesi düşünülemez ama teşvik edici yaklaşımları bilinçli vatandaşlar tarafından beklenir. teşvik edici bir yaklaşım olarak en basit bir örnek vermek gerekirse; türkçe isim ile ruhsat alan ticaret adamlarına ödedikleri vergide çok afaki olmamakla beraber, yabancı dil ile alınan ruhsata nazaran az ücret talebinde yada az vergi talebinde bulunulması teşvikten başka bir şey değildir. bunun yapılmasıda dilin sonraki nesillere saf ve temiz bir şekilde kalması yolunda önemli bir adımdır.
turistlere yönelik ticari firmalar hiç bir şekilde yabancı isim koymak zorunluluğunda değildir. turist bir ticarethaneye baktığında giyim üzerine bir sektör, züccaciye üzerine bir sektör, tur işlemleri için bir sektör olup olmadığını anlayabilecektir. koyulan ismin turistlere yönelik olan kulvarda yabancı isimle kıyaslandığında bir eksiği olmayacaktır. önemli olan mağazanın dizaynı, göze çarpabilirliği, verilen hizmet, işlek yerde olup olmaması ve yurt dışında reklam vermek suretiyle tanınabilmiş olmasıdır.
türkçeyi düzgün okumak,yazmak ve konuşmak yine yasa olarak bir zorunluluk olmamakla beraber kültürün korunumu, gelişimi, aktarımı ve özünü koruyabilmesi açısından gereklidir. düşünmüyorum ki hiç bir türk vatandaşı önüne çıkan her yerde şu şekilde bir yazımla karşılaşmak ister.
-bhiz sislere müqhemmell bir hismett sunhabilmehk içhn elmzden gelheni ypyrz. ( a firmasının reklam destekleyen cümlesi)
-yashamaq ismli halqa açk qonushmada thüm halqımzhın qatılımını bklrz. (b belediyesinin ilan cümlesi)
-boutiqe areasında işlem gösteren falan filan storeu bir wearing defilesinde sponsor company olacak. ( haberin türkçesi; butik alanında işlem gösteren falan filan dükkanı bir giyim defilesinde sponsor firma olacak.)
bu yazılanlar şu anda bizlere imkansız şeyler gibi gelsede zaman içinde olması muhakkak durumlardır. bunlarla karşılaşmak istemiyorsak yaygın ve düzgün türkçe kullanımına dikkat etmeliyiz. vicdani bir zorunluluk olarak görmeliyiz.
unutmayalım ki şu kelimelerde türkçe karşılığı olmasına rağmen dilimize girmiş ve kirliliğe sebebiyet vermişlerdir.
provakasyon = kışkırtma
proje = tasarı
radikal = köklü, kesin
randıman = verim
sembol = simge
şov = gösteri
tansiyon = kan basıncı, gerilim
ünite = birim, birlik
distribütör = dağıtımcı, dağıtıcı
türkçeyi düzgün kullanmak bize zarar değil fayda sağlayacaktır.
abaza zihniyeti akıllarından çıkaramamış insanlıktan nasibini almamış hayvanlara denk gelmesi halinde sıkıntı yaşayacak insandır. nitekim denk gelmesi halinde fiziksel olarak bilemedin sözle taciz edilecek insandır. karanlık çöktüğünde sokakta rahatça yürüyemeyecek insandır. yapılan tacizden sonra kahkaha seslerini duymasına rağmen dönüp laf söylemeye korkacak insandır. bir erkek olarak utandığım hemcinslerimden tacize uğramamasını dilediğim insandır. dikkat edin insan diyorum çünkü kız, erkek, küçük, büyük, çocuk, bakire, dul, namuslu, namusu zorla kirletilmiş, olarak sınıflandırılmamak adına bir tek insan olarak anılmak adına bunu diyorum. çok sevdiğim reklam filminden bir replik veriyorum.
amerika da yaşamak ve çalışmak için gitmek isteyen yabancı uyruklu kişilere verilen izin belgesine ait olan kontenjanın dolmaması durumu. çoğunlukla girilen sitelerde kocaman bir banner şeklinde gözümüze çarpan reklamın; doldurulamayan ve bitmek bilmeyen 50.000 kişisi ile yüzleşin.
sözlüğü açtığında mevcut başlıklar arasında yazabileceği, daha önceden yaratılmış bir başlık arayan yazarın yapmakta olduğu eylemdir. sabah kalktığında veyahut gün içinde herhangi bir zaman sözlüğe girdiğinde aa neler yazmışlar bir bakayım cümlesinden sonra başlıkları incelemek sureti ile tamamladığınız eylem sonucunda hangi başlığa yazsam eylemi süregelir. 1 dk düşündün hadi 2 etti. bilemedim 5 dk düşün *. bakıyorsun ki ne yeni başlık açan var nede senin altına giri girebileceğin bir başlık var e sonuç itibari ile ne yapmalı korkmayıp başlık açmalı değil mi? düşündün düşündün bir anda aklına bir şey geldi ama bir anda durdun neden?
çünkü aklına gelen biraz cinsel içerikli ve yeni bir düşünme eylemi başlıyor...
hmm yazsam mı ki? ya beni yanlış tanırlarsa ya adım abazaya çıkarsa? *
veyahut düşünürken aklına siyasi içerikli bir konu geldi. şimdide şöyle düşünmeyecek misin? ya şimdi ya karşıt görüşlüler eksi oy verirse ya ayar verirse de uğraşmak zorunda kalırsam? *
canlarım burada internet üzerinden bir bilgi paylaşım ortamı yaratmaya çalışıyoruz. bu ayrıntılara takılmayalım lütfen. e tabiki sana karşı çıkanlar olacak tabiki eksi oy verenler olacak. senin görevin bunlardan kaçınmak mı yoksa benliğinde savunduğun düşünceyi başka birine anlatabilme yeteneğini kullanıp saflarına bir insanoğlu daha çekmek mi?
dostlar kişiliğiniz nasılsa öyle davranın ne söylemek isterseniz söyleyin eksi oy alacağım diye korkmayın aklınıza ilk gelen başlığı küt yapıştırın tabi ki bununda bir adabı edebi var değil mi efendim? öyle şahsa hakaretmiş üstüne bastıra bastıra bir yazara saldırıymış geçin bunları efendim. sizde adınız gibi biliyorsunuz ki bu tür bireysel saldırı hedefleyen üsluplar barınamayacak sözlükte. o yüzden neymiş yapmamız gereken?
fikirlerimizi belirtmeye çekinmeyeceğiz ama belirtirken medeni ve düzgün bir şekilde belirteceğiz direk şahıslara saldırmayacağız. kelamımızın sonuna gelirken tekrar belirtmek istiyorum başlık açmaya çekinmeyelim efendim eski başlıklar üzerine gitmeyelim artık onlarda yoruldu bizde yorulduk...
gösteriş yapmanın anlamsız olduğunu anlatmaya müsait bir söz dizisidir ve şu sözle desteklenmeyi hakeder '' ne insanlar gördüm üstünde elbise yok ne elbiseler gördüm içinde insan yok''
giymiş giydirmiş, takmış takıştırmış şıkır şıkır geziyordu caddede. o mağaza senin bu mağaza benim şu vitrin senin buradaki de benim edası ile yürüyordu. o kocaman gözlükleri çekmiş gözüne dünyaya bakış açısını büyük gözlüklerle genişletebileceğini düşünmüştü besbelli. moda üzerine sorulan hiç bir soruya yanlış cevap vermeyeceği giyiminden de belli idi. ama ki ne ama pek bilmezdi başındakileri yöneticilerini ya da nasıl yönetildiğini. sorsan tanımazdı nazım hikmeti neşet ertaşı ne yapsındı. gözüne sokulan kim kiminle nerede ne zaman ne yapıyor tarzı oyunvari haberler mi onu bu hale getirmişti yoksa kişisel gelişimine katkı gösterememesi mi? tartışılırdı. ona bu cümleyi kurmak bile kafasının karışmasına sebep olabilirdi. kim bilir? giyinerek adam oldum sanmıştı belkide sallayarak bir o yana bir bu yana o kalçayı deviriyordu tüm kuramları. ama belli idi ki o kıyafetlerin içinde insan yoktu. neden mi? çünkü insan düşünebilen bir yaratılmıştır. diyeceksin o düşünemiyor mu evet düşünüyor ama yorumlayamıyor ve koyunvari yaşam tarzı ile onu nereye götürürlerse gidiyordu. haberi yoktu toplu intihara gittiğinden. becerememişti o kıyafetin içine bir insan sığdırmayı ki taşıyordu kıyafetten orası burası.
kerem ile aslı, ferhat ile şirin, leyla ile mecnun ikililerine taş çıkartan ikili ve kendi kulvarlarında en iyi olanlardır.
kederlendin, hüzünlendin ya da mutlusun işte tam o anda bir adet sigara yakasın gelir derinlerden. çıkarırsın cebinden kırmızılı beyazlı paketi kapağını açarsın ve bir adet kısa marlboro çekersin eda ile ağzına götürür o iki dudağının arasına sıkıştırırsın. filtreyi test etmek adına hafifçe bastırırsın dudaklarınla. masada duran mat renkli slim zippona gider elin masadan alırken çıkardığı sürtünme sesi mest eder seni ve kapağını açarken zaman durur o ses yankılanır ''klikt''. zafer anı yakın çakarsın zipponu o hiç bir çakmak taşından çıkmayan tok ses eşliğinde fitil tutuşur. zippo marlboroya, marlboro zippoya ulaşmak için can atar o sıra. o an gelir ve alev alır tütün tutuşturmak için çekilen ilk nefesle beraber hülyalı bir şekilde yükselen dumana gider gözün. işte zafer budur ve o an denilebilmeyi hakeden andır. *
sabah erkendi o uykunun en tatlı en mahmur en güzel yeri linç edilmek üzereydi. bir ses duydum ne olduğunu çıkaramadım en başta kapı mı çalıyordu ne? yoksa rüya mıydı yahu? yaklaşık 6. kapı çalışından sonra sanki gerçekliğini anlamıştım sesin. vik vik vik sesleriyle evin içinde yankılanan kuş sesli zil uykumu bölmek için elinden geleni yapıyordu. zoraki açtım gözlerimi 9. çalışında otomata bastım sanki hafiften küfür mü ettim ne? * o lacivert üniforması ile gelmişti ve dikmişti bana gözlerini iki adet polis. * dedi ki '' günaydın gençler burada arnavut asıllı julien ikamet ediyor mu? '' * şaşkındım ne desem ki diye düşünmüyordum aslında ne sordu acaba diye düşünüyordum hala. o malum polis bakışı bir anda aklımı başıma getirdi ve uyku sersemliği içinde verilmesi en makul cevabı verdim ''cık''. sıradaki cümleyi dalgın gözlerle bekledim. işte gelmişti ''tamam gençler iyi günler''. * ahh ahh memleketimin polisi her şeye de inanır. dürüst polis dürüst vatandaş politikasını bu kadar benimsemiş olmalarına şaşırmıştım işin aslı. ben pankartlar da yazar sanıyordum bu politik slogan meğer polisimizin kafasına işlenmiş. *