sia - breathe me
dredg - bug eyes, yatahaze
emika - drop the other
the devlins - waiting
alabama 3 - woke up this morning
dave matthews band - #41
magnolia - queen
the xx - intro & infinity
tricky - hell is around the corner
aaron- lili
saez - light the way
archive - lights. again, londinium, bullets, you make me feel
hemen hemen 2 senedir bende var olan hastalık. 1 sene bile olmadı hayatımda olan değişiklerin bundan kaynaklandığını öğreneli. illet bir hastalık bu resmen. insan yorgunluktan nasıl kırılıyor anlatamam. böyle her dakika yastığa kafamı gömüp şöyle bi güzel uyusam hayalleriyle yaşar olmuştum. 15dk uzanayım laflarım 3 saate uykuya eş geliyordu..
metabolizmamın yavaşlaması sebebiyle 46kilodan 59.9'a * çıktım 2ay içersinde. stresten falan sandım böyle üzüntülü stresli olduğum bir vakitti o zamanlar ama o günler geçti bitti. o kadar diyet yaptım, haftalarca denizden çıkmadım yüzdüm durdum. akşamları yürüyüşe, koşuya çıktım. en sevdiğim şeylerden biri olan yemek yemekten vazgeçtim resmen... ama yok.... veremedim o kiloyu bir türlü. en fazla 56 olabildim. ki söz konusu benim bir de yani. normal bir insanın yediğinin iki katını yeyip kilo almayan bir yapım var. kilo verebilmem ne kadar kolay siz düşünün. bu illet yüzünden 1,5 sene kadar balık etli gezdim. neyseki bir gün tak etti doktora gittim. dedim ben halsizlikten ölüyorum. romatizmam var kendimi yaşlı hissediyorum. uykusuzluk çekiyorum. dinlenemiyorum. cildim pul pul dökülüyor resmen. normale oranla çok daha sinirli veya mutsuzum. kilo veremiyorum vs vs bütün şikayetlerimi anlattım. önce kan verip değerlerime bakmamı istedi. tsh değerim normal değerleri 2-3 olması gerekirken 7 falandı. bana baya yüksek göründü bu. doktor şu mucizevi ilaç levotiron'u - #22255530 verdi. bunu kullan, ömür boyu da kullanmaya devam et. metabolizman %100 çalışır olmadığından kilo alıyorsun. direncin düşük oluyor, halsizsin. birkaç hafta içersinde bunların düzelmeye başlaması gerekir dedi. gerçekten de şuan hemen hemen eski kiloma dönmüş durumdayım. uykusuzlukla savaşabiliyorum. gün içersinde o mallık derecesindeki uyuşukluğum yok. çok nadir oluyor o da gerçekten yorgunluktan kırıldığım vakitlerde.
yani diyeceğim o ki; eğer şikayetiniz varsa gidip baktırın problem varsa tedaviye başlayın. tedavisi atlanmaması gereken bir hastalık. atlandığı takdirde öyle böyle değil süründürüyor insanı.
tiroid bezinin kısmen veya tamamının eksik olduğu* durumlarda ömür boyu süreyle kullanılan tiroid takviyesi ilacı. mayıstan bugüne kadar aksatmadan her gün kullanıyorum ve deneyimlerime göre söylemeliyim ki kesinlikle sabah olabildiğince erken saatlerde alınması gereklidir. ben hayatı bazen tersten yaşayan biri olduğumdan öğleye doğru aldığımda etkisini çok fazla göremiyordum. şimdilerde 8:30-9:00'u geçirmemeye çalışıyorum olabildiğince. etkisini ciddi anlamda ilk kez böyle iyi görüyorum. ilacı her gün, aç karna ve aynı saatte almak çok önemli. hapı o gün almayı unutunca ne oluyor bilmiyorum onu eczacıya falan danışmak gerek.
3-6 ay ara ile hastahaneye gidip bir güzel kan vererek tsh değerinize baktırıp doz ayarı da yaptırmak çok önemliymiş. hamilelikte daha da önemliymiş hatta. akılda kalması gereken bir not olarak düşmek gerek bunu.
yan etkilerinde çok şey diyor ama ciddi olanlarını dikkate alan benden tavsiye;; göğüs ağrısı, kalp ritm bozukluğu, çarpıntı, nabızda artış, kusma, ishal, yüksek ateş, kilo kaybı gibi şikayetler görmenize sebep olabilirmiş bir ihtimal. kilo kaybı normal bence. yan etkiyle alakalı değil pek. gerisini doktorunuz bilir efenim.
bir kez kamil koç'la giderken sansürsüz ve altyazılı trainspotting izlemiştim.
geçenlerde ise kamil koç'ta yine çocuk bölümüne sırf animasyon diye persepolis'i koymuşlar.
işte böyle ilginç olabiliyor bazen.
hayatımın en büyük çelişkisini ve zor zamanlarını yaşıyorum sözlük. babam hastahanede ve ben bir kez olsun o yoğun bakım odasına girmedim. annemin katlanmak zorunda kaldığı bunca şeyin yükünü omuzlama çabasına mı üzülsem, acı çeken kendini bilmeyen, 15 gündür hastahanede yoğun bakımda yatan ama pek karşılıklı sevgimizin olmadığı babama mı üzülsem bilmiyorum.
bu günlerde bakım merkezlerine bakıyoruz mecbur. onları gezerken orada olan hasta veya huzur evine verilmiş yaşlı insanları görünce hıçkıra hıçkıra ağlayasım geliyor her seferinde ve kendimi zar zor tutup bastırıyorum. vakti zamanında dedem vefat etmeden önce kaldırılmıştı; bakımı artık evde olmuyor, gitgide daha kötü oluyor diye hastahanelere ve bakım merkezlerine. o dönemlerden biliyorum. ben bebekliğimden beri dedem hep bakıma muhtaç parkinson ve alzheimer hastasıydı. yaşlılık zor. çok zor hem de. zor durumda, bakıma muhtaç insanları görünce, hele ki yaşlı, delirecek gibi ağlamak istiyorum ama yediremiyorum kendime, güçlü durmak zorundayım, lafımın arkasında olmalıyım, destek durmalıyım gibi sebeplerden ötürü bastırıp duruyorum her türlü duygumu. bir gün bunların hepsi bi tarafımda patlayacak ya, hadi hayırlısı.
çok sık yaptığım şeydir. çocukluğu duygudan yoksun şekilde geçmiş olan ben nasıl bu hale geldim bilmiyorum. mutsuzken veya sinirliyken ağlamayı bırak dizi izlerken, bir şeyler okurken, konuşurken bir an o duygusal duruma girip ağlamaya başlayan bir insan oldum çıktım.
çoğu zaman kafamda dönüp duran şeyler gecenin bir vakti yalnız başıma kaldığımda kafamda fazla ses yapması sonucu ortaya çıkıyor bu hal. rahatlatması güzelken; ayrıca da bir gerginlik ve artı ekleri oluyor kafadakilere. her seferinde derim ki kendime, bu son. daha ağlamak yok. zamanında bir film izlemiştim, klasik saçma sapan romantik komediler filmlerindendi. başrol en son 15 yaşımda ağlamıştım ağlayamıyorum meselesine saplanmış kalmıştı. filmin sonlarında zaten aşık olduğu adamla ayrı düştüğünde ağlamıştı kadın ve öyle bitmişti falan izleyici oh be diye rahatlıyordu falan. o kadın gibi olmak istediğim çok vakit oldu. öyle bir gün olsun ki benim için, bu son ağlayışım olsun. sonra çok ağlamak istesem bile ağlamayı beceremiyim istedim. ben mi çok hastalıklı düşünen bir insanım anlamadım gitti ama rahatlatıcı etkisinden çok daha fazla içimde kalan şey oluyor sonrasında. en ufak ses, düşünce, görüntü yeniden yerli yersiz anlarda tekrardan ağlamaya başlamama sebep oluyor. içimi neye, nereye ve nasıl dökeceğimi bilsem de şu ağlayarak patlama lanetinden kurtulsam keşke..
en özgün senaryo ödülünü woody allen'a vererek yüzümü gülümsetmiş törendir.
geçen sene en alması gereken filmler alamamışken; bu sene her film her kategoride cuk oldu neredeyse. pek güzel oldu.
istanbul'daki teyzem ''burda hava 4 derece çoook soğuk'' şeklindeki triplerine ''ee yani ? burası -15 dereceye çıktı teyzecim. sen ona soğuk mu diyorsun'' şeklinde isyan ettiren soğuktur.
atkı bereyi bırakın kazak bile giyemeyen bir artizken ben; bildiğin gidip ponpon kulaklıklardan aldım. takarım diye vaad edip ama kullanmayacağımı bilerek sırf güzelliğine kapılarak aldığım şapkayı kullanmaya başladım. kazak üstüne hırka giyer oldum.
yeter yahu.
YAZ GELSiN ARTIK !
dün arkadaşımın yaşadığı durumdur. parası kalmadığından, dolar bozdurmak istemişti ama saat geç olduğundan bozduramamıştı. eh artık ne yapalım moduna girmişken; dilenci geldi. arkadaş dilenciye teklifte bulundu. abi sana ben dolar versem, sende bana onu bozsan ? sigara alsam gidip, ne dersin ? dedi. normalde dilencinin arkadaşıma 9tl falan vermesi lazımken, dilenci durmaksızın 6tl vereyim; mendilde alırsın hem. deyip durdu.
+9 ver abi
-6 vereyim abi
+8 ver hadi abi
-6 vereyim 6
şeklinde yaklaşık 5 dakika inatlaşmalar sonucu; abi elimize birer mendil tutuşturup; arkadaşıma da 6tl verip kaçtı hemencik oradan.
evet sigara uğruna; arkadaşım çok güzel kazıklandı.
abinin bu başarısını tebrik ederim tee buralardan.
sulu karda olsun, ince buzda olsun kayarak yürümek. düşmemek için yürümene dikkat ederken bacak kası yapıyor insan yahu.
kar yağarken rüzgar esmesiyle karların insanın gözüne gözüne girmesi vardır bir de. ayy yaz gelsin artık.
cüce (bkz: ali hakan beşen) sayesinde izlenebilir olan oyun. cüce karakteri beşikçi gibi çok ön planda değildi fakat cüce döktürdü, beşikçi süründü.
oyun güzel, kurgusu güzel, senaryosu güzel, yönetmen iyi iş çıkarmış vs. fakat... bazı oyuncuların oyun sırasında yaptığı bir takım hatalarla gerçekten zor tahammül edilebilecek dakikalar yaşatmadı değil. (bkz: #14076555)
gizler çarşısı gibi modern ve ağır bir konusu olan bir oyunda oynamasına rağmen, tamamen seyirciye oynamaktadır.
uğur çavuşoğlu; inşallah burayı okuyorsundur.
''ne kadar para vereyim?'' sorusunu seyirciye sormanı geçtim, olayı dakikalarca uzatarak izleyicileri oyundan uzaklaştırmak doğaçlama olmuyor ! alkışa oynamak oluyor !
sen orada çok garip bir psikolojiye sahip bir karakteri canlandırırken, birden ortamın bu derece cıvıklaşmasıyla oyunun tadını kaçırıyorsun. oyunda yeterince espri vardı zaten, gülünmesi gereken sahneler, güldüğümüz sahneler. ''yok taksit yapmıyor mu ? 100 ver. 100de yetmez 200 ver.'' şeklinde seyirci yorumlarını espri diye önümüze koyup adına da doğaçlama diyemezsin. bu şekilde sunamazsın.
oyun komedi değil bir şey değilken sen neden izleyicileri oyundan koparıyorsun ? izleyicilerle yerli-yersiz diyalog uzatmalarına geçince sahnede sempatik durmuyorsun aksine itici duruyorsun.
tüm bunları dikkate alarak oynarsın artık umarım. seyirciye oynama, oyunu oyna sayın çavuşoğlu !
teee kasımın 1'inde bu lafı en az 5 arkadaşım ileti yapmıştı kendisine. evet nefret ediyorum.
yavşaklıktan öte bir şey değil ne yazık ki bu lafı bu şekilde savunmak etmek. aşk her ay başkadır lan aşksa! ne kasımı ? mal mısın ? demek istiyorum o tanıdığım 5 kişiye ve tanımadığım milyonlarcalarına..
arkadaşın telefondaki müzikleri tek tek seçip silerken, işaretleme işlemi arasında gözüme çarpan ''extasy vs kokain'', ''sextasy'', ''i'm in miami beach'' tarzı şarkı isimlerine yarılıyordum.
en sonunda dayanamadım ve noktayı koydum.
yazan şarkı ismi: yok et beni
b- aa silsene bunu da.
a- neden ki güzel şarkı bu da.
b- abi şarkı çok ısrarcı bak yok et beni diyor. hadi yok et onu !
ohaa ben bu kadar iyi bir bölüm izlemedim yahu dedirtti 2. sezonun 7. bölümü
dizi üç aylık tatile girmiş, bu merakla nasıl geçecek zaman bilmiyorum ama bekleyeceğiz bakalım.
şu andrea'ya hala gıcığım arkadaş. atsınlar diziden yahu. izleme isteğimi yok ediyor kadın göründüğü an bölümlerde.
shane tam bir pislik olduğunu kaç kez gösterecek dizide, inanın bilmiyorum.
şu hershel ne iyi oynamış bu bölümde yalnız. çok beğendim. o walkerları vurmaya başladıkları anki o yıkıldığı sahne inanılmaz güzeldi.
sophia'nın walker olarak ortaya çıkacağı aklımın ucundan bile geçmiyordu bu bölüme kadarki olan bölümlerde. çıkmasına bir kaç dakika önce ihtimal verip beklemiştim ki yanılmadım. en vurucu nokta buydu zaten.
O'nun için sabahın köründe hayvan gibi bir programla spor yapmaya çalışmaktır. nedeni ise; uykusunun açılması için.. sabahın körü, daha kargalar bokunu yemeden derler ya; o saatte... spor...
candır bu en yakın arkadaş. benimki ayrı candır.
bitaneciğim benim.
böyle yazan bir arkadaşım var. ne yazdığını anlamaya çalışırken peşpeşe şeyler yazıyor. iyice içinden çıkamıyorum. zor bir durum.
daha kötüsü belki de ş yerine $ yapmaktır. bunu yapan bir arkadaşa daha sahibim.
i yerine ı yazılmsı gerçekten antipatiktir. hani insanın eli nasıl enter a göndermek için gidebiliyorsa, yazarken de ı yerine i'ye gidebilir rahatlıkla. alışkanlıktan olma ihtimali yüksek ama her alışkanlığın başlangıç noktası vardır elbet.