bir muzaffer erdost şiiri.
kardeşinin, devletin üniformalı faşistleri tarafından katledilmesi sonrası yazdığı şiirlerdendir.
(bkz: ilhan erdost)
aynı zamanda hüsnü arkan'ın tek solo albümüne ismini veren şiirdir.
her şarkısı dinlenesi bir albüm olmuştur.bu şiirin bestesinde de hüsnü arkan hüznü ve sessiz öfkeyi anlatmıştır usul usul.
kederin kuşlarıyım tarlaların
ekin biçenlerin üstünde dönen
akşam sularına inen
kederin kuşlarıyım tarlaların
can soluğum, güvercinim
kanat vurup geçme beni
göz bebeğim, laciverdim
ölüm alıp göçme beni
kederin kardeşiyim evlerin
gülüşü düşürülmüş evlerin
çocukların gözlerine tüneyen
kederin kardeşiyim evlerin
göğ doruğum,yıldızcığım
seni benden seçme beni
gülen yüzüm, dağ çiçeğim
sensiz beni açma beni
kederin bıçağıyım gecenin
karatlı suyum karanlığım
kara güneşin yamçısı
kederin bıçağıyım gecenin
can soluğum, güvercininm
kanat vurup geçme beni
göz bebeğim, laciverdim
ölüm alıp göçme beni
belki bir yere kadar götürebilirim umuduyla yardımcı olmak için çırpınan kişi de olabilir bu.
"abiciğim sen şimdi şuradan dümdüz git bak caddeye çıkacaksın, orada karşına çıkan ilk büfeye sor o sana ayrıntılı tarif etsin" der, ne yanlış yollara saptırır ne de "bilmiyorum" deyip kaçmış olmak ister.
karşısındakine de aynı şeyi yaptırıp, sonra kısacık ilişkiyi sudan bir sebeple bitirdiğinde, geride ne yapacağını bilmez bir eski sevgili bırakan kızlardır.
ya da 4s kuralının geçerli olduğu ilişkilerde kendisi üzülüyordur pek çok,bilemeyiz.
canavar gibi çalışan modeme suç bulur bunlar.derler ki "internetinizde sıkıntı yok, ben bilgisayardan kontrol ettim."
dakikalarca bekletmeleri de cabası.
Hıdır Aslan'ın mahpusluğu sırasında, idamını beklerken yazdığı şiirlerinden birisidir.
Daha sonra Sevinç Eratalay tarafından bestelenmiş, Dost Kokusu Dost Selamı(1987) ve Devrim Türküleri albümlerinde seslendirilmiştir.
Sağdıcım
Al beni götür gidebildiğince
Bir ulu kavağın ortasına
Küllerimi
Derinliklerine yüreğinin
Sağdıcım
Cehennem otağıdır kurulmuş
Ateşinden kopup geldim
Külüm çıplak
Külüm kefensiz
Külüm tabut içinde
Ve inler inim inim Diyarbekir
Sağdıcım
Mapusunda ateş
Mapusunda ellerim kaldı
Ellerim ateşe direnen
Ateşinde gözlerim
Demir mengeneye sürülmüş
ahım kaldı
Sağdıcım
Ellerinde yüreğim kaldı
Yüreğimde gözlerin
Gözlerimde ateş
ateşe direnen
Sağdıcım
Cehennem bekçisinde
Bir sıkımlık can
Bir sıkımlık kurşunum var sağdıcım
Götür
Götür beni yüreğinin derinliklerine
bir ölümlük daha
Bir vuruşluk da olsa.
behçet aysan öyle güzel anlatmıştır ki istenmeyen ayrılığı, sürgünü, ölümü -ya da nasıl düşünülürse işte- bütün asil, başı dik tutulmuş olan dönülmeyen gitmelere bir ağıt gibidir benim için.
okudukça kalbi acıtır, acıttıkça okunur.
işitme engellilerin karşılaştıkları zorlukları, katlanmak zorunda oldukları önyargıları anlatmakla olsun, çağrı merkezi çalışanları üzerinde uygulanan sömürü politikalarından bahsetmekle olsun, üzerine düşeni fazlasıyla yapmış olan filmdir.
zeynep'in arkadaşları ile konuşmaları sırasında kamera onur'un yüzüne odaklandığı sırada, sahnenin ortasında bir yerde konuşmalar kısa bir süre duyulmaz olmuştu.
o sahneyi güçlü kılmak, tamamlamak adına; onur işitme engelli arkadaşları ile birlikteyken, tüm sahne boyunca değil ama, belki kısa bir zaman, orada ne anlatıldığı altyazı geçseydi(ya da seslendirilseydi) hoş bir ayrıntı olabilirdi.
edit: DVD'sinde görememiştim ama türkmax'ta yayınlanırken bütün konuşmalar ve işaretler altyazıyla belirtilmişti. daha hoş olmuş sanki. belki de dvd'de böyle bir seçenek vardı da ben bulamadım.
"kimse beni sevmiyor, herkes benden uzaklaşıyor, hiçbir işe yaramıyorum, aldığım oksijen bile dünyaya zarar" psikolojisine girmeye çalışmak, -doğru olmasa bile- buna bir şekilde kendini inandırmak.
sonuçları genellikle kötüdür, onun için tehlikelidir az biraz.bir de bakarsınız depresyon sonrası bir enkaz kalakalmış ortalarda bir yerlerde.