bu sezonun en iyi yazılmış esprileri son yayınlanan 11. bölümdeydi diyebiliriz. sezon arasına çok iyi girdiler. bu sezon hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
yeni sezon bölümlerinin altyazıları malum yasal ihtar sebebiyle artık hiçbir yerde bulunamayan dizi. belki de bulunuyor. hatta nerede bulunuyor o da yazıldı ama spoiler yememek için yazılanları da okuyamıyoruz.
(bkz: nasıl spoiler vereceğini bilmeyen sözlük yazarı pardon hayvanı)
ömrü galatasaray'a sallamakla geçen adam. az önce de galatasaray'ı fethullah gülen duayla şampiyon yaptı dedi. daha ne kadar düşecek merak ediyorum. kendisine küfür edenlere kızıyor bir saatir. ulan küfür edenlerin hepsi senin taraftarın, bırak git diyorlar artık.
ciddiye alınmalıdır. bu hastalığa karşı farkındalık yaratmak için öyle bir kısa film yapılmıştır ki öyle böyle değil. hastalıkla, sağlıkla uzaktan yakından alakası olmayanlar bile kendilerini kampanya filmi değil de uzun metraj, kaliteli bir filmden 12 dakikalık heyecanlı bir sahne izliyormuş gibi bulabilirler.
yayında olan diziler arasında en iyisidir. bugün yarın game of thrones başlayacak, ondan da daha iyi olacak. the walking dead sezon sonuna gelmeden önce ondan da iyiydi. prison break geri dönsün ondan da iyi olacak. özetle iyi dizi. en azından gotham gibi gotham izliyoruz. tim bruton'un yarattığı ilk batman'deki ilk gotham'da olduğu gibi. bakın şu anda vizyonda da olan batman vs superman''deki gotham'a aynı günümüz new york'u. nerede o karanlık, o gotik, o gizemli, manyak şehir? yok.
bir elim sürekli space tuşunun üzerinde izlediğim dizidir. olaylar o kadar hızlı gelişiyor, sahneler o kadar hızlı geçiyor ve tüm bunlarla birlikte adamlar da o kadar hızlı konuşuyor ki ne olup bittiğini kaçırmayayım, altyazıyı doğru düzgün okuyayım diye sürekli durduruyorum. e kolay değil 20 dakikada dolu dolu dizi izletip, neredeyse her sahnede güldürmek. gereksiz hiçbir diyalog, hiçbir sahne yok gibi. koca 2 saat devam edip güldürmeye çalışan yurdum dizileriyle kıyaslıyorum da... neyse kıyaslamıyorum.
ciddi ciddi üzülüyorum lan şu an. sadece kobe gitmiyor ki... anılar gidiyor, gençlik gidiyor. adam bildim bileli oyundaydı lan. efsaneyi izledik, son maçına şahit oluyoruz, hakkında buraya bir şeyler yazabiliyoruz. bundan onlarca yıl sonra bile bu adamdan, maçlarından, son gecesinden bahsedilecek. böyle bir olayın minicik bir parçası olmak bile güzel.
ilk defa en iyi özgün senaro ödülünün ilk olarak verildiğini gördüğüm ödül töreni olarak kada geçmiştir. genelde bu ödül sonlara doğru verilirdi. ödülü alan spotlight'a gelince; çok konuşuluyordu zaten ödül alacağı belli, hatta en iyi film ödülünü de alabilir. ama bence en iyi film ödülünü de en iyi özgün senaryo ödülünü de hak etmiyor. bir kere zaten gerçek hayattan esinlenilen bir hikaye olduğu için ben bunu özgün senaryo kategorisine sokamıyorum. çok daha iyi ve gerçekten özgün senaryolar vardı halbuki.
işin bokunu çıkarıp önemli ödüllerin hemen hepsinin spotlight'a verilmemesi gereken ödül töreni. tamam iyi film ama hem en iyi filmi, hem en iyi senaryoyu, hem en iyi yönetmeni bu filme verirlerse yazık olur. çok konuşuluyor, çok beğeniliyor ama o kadar da değil. room var mesela. en iyi film ödülünü de en iyi senaryo ödülünü de hak ediyor.
dizisi yapılacağını öğrendiğimden beri sabırsızca bekliyordum ki ilk iki bölümü çıkmış bile. arkadaş söylemese daha ne kadar beklerdim kim bilir. umarım bir başka stephen king uyarlaması olan under the dome gibi facia olmaz.
çok güzel, çok çok güzel, çok çok çok çok güzel bir film. en iyi film ve en iyi uyarlama senaryo dallarında da oscar'a aday. bence her iki dalda da ödülü alabilir. kızıyorum kendime bu tür kitaplardan neden filmi yapılmadan önce haberim olmuyor diye. Emma Donoghue 2010'da yazmış halbuki. bir de bu film hakkında yazılanlarda görülüyor ki izleyenler genellikle ikinci yarısında sıkılmışlar. yani anne ve çocuğu odadan kurtulduktan sonra (merak etmeyin spoiler sayılmaz fragmada bile var bunlar) sıkıcı ilerlediğini söylemişler. şimdi bu film bir tür filmi değil. yani bir panic room değil, cube değil. kısacası filmin amacı baştan sona karakterlerin odadan kurtulma çabasını göstermek, kurtulunca da "aaa kurtuldular, mutlu son" dedirtmek değil. odanın dışında çok daha farklı bir hikaye izletiyor bize. kadının ailesi ile ilişkileri, küçük çocuğun daha önce hiç görmediği şeylere alışma süreci vs. hatta odadan kurtulduklarında öyle şeyler yaşıyorlar ki kimi zaman özgürlüklerini bir kenara bırakıp tutsak oldukları odaya geri dönmek bile istiyorlar. elbette bunu hiç dile getirmiyorlar ama karakterler bu durumu çok güzel bir şekilde izleyiciye geçiriyorlar. özellikle de o küçük çocuğun yaptığı oyunculuk nedir öyle yahu.
oscar'a en iyi film kategorisinden aday olan fakat bu adaylığı pek de hak etmeyen ama yine de kendini izleten bir film. öyle değişik bir şey işte. daha iyi bir iş, belki de hayat için irlanda'dan amerika'ya giden bir kızı anlatıyor. bundan sonrası spoiler; şimdi bu kız amerika'ya gidince aşık oluyor, evleniyor. oldukça saf ve güzel bir aşk yaşıyor. sonra irlanda'ya evine dönünce de evliliğini saklıyor ve başka biriyle flört etmeye başlıyor. amerika'daki kocasının mektuplarına cevap yazmıyor. çünkü yazamıyor. neden? hanım kızımız emin değil. neyden emin değil? o mu, bu mu diye karar veremiyor. bak sen. ulan karpuz değil ki bu. birini seviyorsundur elbet. sana illa kocana dön de demiyoruz ama ikisi birlikte de olmaz ki canım. ne zaman ki bunun irlanda'daki komşusu, onun amerika'da evlendiğini öğreniyor, bunu da kıza söylüyor, kız o zaman başlıyor vıy vıy vıy etmeye; yok ben evliyim de benim kocam var da ben onu çok seviyorum da... lan sürtük derler adama, yeni mi geldi aklına evli olduğun? şimdi gelmedi elbet ama işte kimse bilmiyor, nereden öğrenecekler, taa ebesinin nikahındaki amerika diye düşünerekten rahat davranmalar, adamın arkasından iş çevirmeler falan. her şey ortaya çıkınca da ayağa kalkıp bir de dik dik durarak sanki çok asilce bir şey yapmış gibi (bu sahneyi izleyince hak vereceksiniz) benim kocam şudur, ben onun soyismini taşımaktan gurur duyuyorum falanlar filanlar demeler, kapıyı vurup çıkmalar, koşa koşa amerika'ya kocasının yanına dönmeler falan. ben ona utancından kaçmak derim be. ne koca sevgisi, ne aşkı, ne kavuşması. ulan bak yine elim ayağım titriyor. garibim kocasının da hiçbir şeyden haberi yok he. neyse film bu. son oscar adayını da izledik artık töreni bekliyoruz.
olağanüstü smaçlar gördük. öğlene kadar sürse izlenirdi. 2016'nın smaç yarışması kesinlikle tarihe geçti. ama şampiyonluğu alması gereken aaron gordon olmalıydı. umarım yarın geceki maç da unutulmazlar arasına girer.