son lan bu diye diye tüm paket bitti yine arkadaş. insanın şurasına bir şey düşer, alev sanarsın ama söndüremezsin. daralma gibi, hani bıçak olsa sokacam gırtlağıma, bitsin bu umuduyla. olmuyo, olamaz. duman ferahlatıyor beni sözlük. seni de ferahlatır bilirim. bırakmayacağım bu zıkkımı. en azından bana onu hatırlatıyor.
ulan uğraşmıyacam daha. arada girip buraya yazmaktan başka hobi olarak yaptığım 10larca şeyin ardında bir amaç var, ona koşmayacağım artık var gücümle. ayaklarım ağrıyo sözlük. başım ağrıyo, olmuyo... istemiyorum hem onu artık ben. böyle düşünerek hayat mı geçer demeyin, geçiyo işte. arada da geçiriyo hayat inceden inceden. gözlerimi kapatıp 2 off çektikten sonra sigaranın yere düşen külünü temizliyorum. amacım kalmadı ki hem? amaç nedir ki hem? boşversene sözlük. olmuyosa olmuyo. istemiyosa, istemiyo. zorlamanın bir alemi yok. biz de nabarız aga, kapatırız gözümüzü, sigara içeriz evgeny grinko eşliğinde. hadi eyvallah
buyrun beyler, 2 dakkada beni benden alan müzik. :
türklük sadece bir ırk değil bir düşünce biçimidir. türk denildiği zaman benim aklıma gelen 3 terim, gayret, hırs, birlikteliktir. türk denildiğinde bir ırkı temsilden ziyade bu 3 terimi kullanma amacı, karşıdakine yakıştırma tanımı vardır.
Yeter dedim camdan son kez bakarak aşağıya ve sigaramın közünün de bittiğini düşündüm. Lazımdı o duman bana, içerde banyonun aynanın önündeki paketimden bir dal daha almaya gittim. gözüm kaydı, baktım aynaya. sakallarım hafif uzamıştı, bakımsız biri olduğumu anlıyordum. ama olsun, olmuyor işte... aldım sigarayı, yaktım. camın önündeyim 7. kattan aşağı bakıyorum ama açmadan camı. sıkıldı içim, baktım cama. hani o camdan dışarı bakmak yerine gözünüzün odaklanmasıyla oynarsınız da yansımanıza bakarsınız ya ayna misali, onu gördüm ben. dışarı karanlık olduğundan sadece gözlerim belli oluyordu, benzettim onunkilere. içine baktım. dayanamadım açtım camı. 1 hafta önce intihar eden arkadaşımı hatırladım beyni nasıl dağılmıştı. tekrar kısık bi tonda içime çektiğim sigarayı "yapma be kardeşim" diyerek çıkardım. aşağı baktım, karanlık ve iç bozucuydu günün o saati, yarın erken kalkmak zorunda olanlar için ideal uyuma saati, işsizler için ise sıkılma saatiydi bana göre 11 suları... Yutkundum, aşağı tükürdüm. ama sertçe değil dudaklarımdan yavaşça suyun damlası misali serbest kalmasını bekledim. yavaş yavaş iniyordu, rüzgar sayesinde hafif de bir süzülüş, yavaş bir iniş. söyleyecek bu kadar şey varken iş yapmayan dilin işlevselliği hakkında düşündüm, siktir et sonucuyla. aklıma geldin sonra, yaşattığın 2 günü hatırladım 2 gün, fazla değil. ne kadar mutlu olmuştu şimdi hatırlıyorum da... en yakın kankamın bile en güzel günün hangisi sorusuna verilmeyecek cevabımdı o gün. çünkü özeldi o gün, 10 sene sonra belki de rüyaydı diye hatırlayacağım ölçüde. şimdi ne ses var ne seda. hafif rüzgar, dumandan sonra öksürüğümün odamın duvarlarında yankılanması gibiydi bizimkisi zaten. yalnız ve boş. son kez bakma umuduyla derin bir nefes çektim sigaramdan ve camı kapattım camda yansıyan gözlerimin doğrultusunda. yaklaştım ve içine baktım. sen yatıyordun orda biliyor musun ? üfürdüm dumanı cama doğru yavaş ve sakince. perdeyi çekmemle yüzümün asıklığı katlandı. sonra her zamanki gibi, açtım yatağımı uzandım ve kıvrılıp döndüm duvara, neden dedim gözlerim kapalı... ve gözlerim kapalı olarak seni düşüneceğim 30 dakikaya hazırlık aşamasında böyle hayatın amına koyayım nidalarıyla gömdüm kafamı yastığa, ne düşündüm ben de bilmiyorum. tek bildiğim uyuyamayıp zifiri karanlığın ön planında kalan camına dikkatlice bakıp, gözlerimin içindeki gülüşünü gördüğüm o 10 dakika sonrası.
dayanamamak böyle işte, sen bilmessin, dostlarım bilir. sakın sorma seneler sonra nasılsın diye, bıraktığın gibi diyip ağlamak yerine, iyiyim deyip yalandan kahpe bir gülümsemenin altına sığınmak istemiyorum!