türk sanat musikisi sayın bülent ersoy un ticari anlamdaki zekasını ortaya koay haber. okuyalım
inşaatlarda kullanılan dev kule vinçlerinden tam 20 tanesinin sahibi olan ünlü şarkıcı Bülent Ersoy, Almanya dan 50 adet kule vinci kiralamak üzere pazarlık yapıyor.
Yatırımlarını büyütüyor
Ersoy, sektörde tekel olma yolunda hızla ilerliyor. Türk Sanat Müziğinin usta ismi Bülent Ersoy, inşaat sektöründe işleri büyütüyor. Sahibi olduğu 20 adet kule vincini dev inşaat projelerinde kullanılmak üzere kiralayan Ersoy, işler iyi gidince yatırımını büyütmeye karar verdi. Usta sanatçı, geçtiğimiz günlerde gittiği Almanyada gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından bir Alman firmasıyla işbirliği yapma kararı aldı. Almanlarla anlaşmak üzere olan Ersoy, 50 adet vinç daha kiralamak üzere.
Turizm sektöründe de büyümeyi hedefliyor
Yurtdışından getirttiği vinçleri ayda 10 bin dolara kiralayan Bülent Ersoy, yılda 2.4 milyon dolar kazandığı için turizm sektöründe de büyümeyi hedefliyor. Ersoy, Marmariste satın aldığı iki koyda önümüzdeki yaz turistik tesisler kurmayı planlıyor. Tesislerin işletmesini de ya kiraya verecek ya da ortaklık yoluyla kendisi işletecek. Fiyatları 200-600 bin Euro arasında değişen kule vinçlerin aylık kiralama bedeli ise 10 bin dolar civarında.
nihat doğan kazanacağından o kadar emindi ki derya kazanınca bilal göregen gibi tepki vermeye başladı. boynu bükük dururken acun gelip kendisine teşekkür etti. teşekkürün gazı ile bir anda sahalardaki sabri sarıoğlu oldu. yani finalde derya kazanırken içine bilal göregen ve sabri sarıoğlu kaçan nihat doğan kaybetmiş oldu.
dikkate almayıp sol sinyal yakılır. hız arttırılmaz. arkadaki uyuz bir kaç defa daha selektör yapar ama sallanmaz yine sol sinyal yakılır geçmek istiyorsan geç dercesine. ve tam geçmeye çalışırken basarsınız gaza g.tünü yırtsa geçemez artık eğer arabanız daha üstünse. ayarın kralını vermiş olursunuz. zira hakkı yoktur sizi taciz etmeye.
kesinlikle çok boktan bir japon filmi. hele bir de türkçe ye çeviren arkadaşın gözlerinden öperim ki sozleri götünden uydurmuş argoya bağlayacam derken iyice sıçmış filme. tavsiye edilmez imdb de 4.854 kişinin verdiği oy ortalaması 7.1 kanmayın taşşağına vermişlerdir. absürdlüğü bile sizi güldüremiyor o derece.
sonunda istanbul a dönen gezgin. halbuki biz onun anadolunun nice güzel yerlerinde gezelim görelim tarzı seyahatlerine alışmıştık. yok yok hiç alışmadı istanbuldaki dostların yokluğuna. ne iyi ettin de geldin.
bu arada çok tembellikten dolayı sözlükten atılman için referanduma gidebilir hükümet. demedi deme.
Türkçe ye insanlığın yıldızının parladığı anlar olarak çevrilen Stefan zweig eseri.
Tarihe mal olmuş on iki tarihsel minyatürü konu almış ve bu liderlerin bazı tarihsel "an" larını anlatıyor. Can yayınlarından çıkan kitabın arka sayfasını okumak ve özellikle stefan zweig in kendisinin kitap hakkındaki yorumu kitabı almama sebep oldu. ancak okudukça gördüm ki asla bir satranç (bkz: Schachnovelle) ve amok koşucusu ndan (bkz: Der Amoklaufer) aldığınız okuma hazzını vermiyor. Anlatılan hikayeler de oyle çok tarihsel "an" mış gibi gelmedi bana. yine de stefan zweig eseri olduğu için okunabilir.
parayı bulunca boyle bunlar. sözlük de açar kendine yakında. parayla adam tutar kendisini, çok zekice yarışmalarını övsünler diye. o zaman da çark eder bu sözlükler harika diye.
iş bu entry şükür ki sadece 1 aylık gözlemlere dayanılarak yazılmıştır.
ankaranın havasından olsa gerek ulan karşılaştığım her insanda bir brokratik hava, işi yokuşa sürmeler, pratiklikten eser olmayan davranışlar. kusacam lan.
ego şoförleri durağa mutlaka sıfır yanaşmak zorunda. ulan önünde otobüs var bir tane burnunu sokmuşsun işte aç kapını millet binerken yavaştan ilerlersin. sen durakta işini itina ile yapmaya çalışan bir insana hayranlıkla(!) bakarken içinden etmediğin küfür kalmaz tabi.
geçen bindim hacı baktım bir teyze koşuyo elini kaldırmış dur dur diyo. hacım son yolcu bindi bizim şoför kapıyı kapatması ile teyzenin durakta bitivermesi anlık. açmadı lan kapıyı. çekti gitti la. inanamadım.
geçen baktım sürekli saate bakıyo millet biniyo bekliyo merak ettim neyine bakıyo diye hacım saat 20:00 oldu adam saatin kronometresini çalıştırdı la. zannedersin f1 pilotudur derece yapacak. altı üstü kuğulu parka gidecen la. hava mı atacan kuğulara. sapık seni.
sürekli fren-gaz, fren-gaz. yeminle geçen kadın kustu la. bir kusmuk kokusu yayıldı keşke şoförün keline kusaydın dedim içinden. kadının biri de arkada çığlık atıyodu her fren gazda. anlamadım tabi.
kızılayda binecem rixos da inecem. otobüste sonradan öğrendim geçiyormuş meğer.
-abi rixos tan geçer mi? eski büyük ankara oteli.
-rixos!!! o ne kardeş?
-abi eski büyük ankara oteli. kavaklıdere de. belediyeler birliği nin yukarısında.
-üst geçidin orada mı? (yuh ya kızılaydan sonra bir tane üst geçit yok lan.)
-abi yok orada üst geçit.
-hmm sen bak orada görevli var git ona sor o zaman.
-tamam abi!
gittim sordum geçtiğini öğrendim baktım tüymüş herif. ulan bi etrafına bak be nereden geçiyorsun, üst geçit var mı lan bir kafanı kaldır.
doğalgazlı bir de otobüsler. metro yapmışsın aynı hatta bir sürü otobüs var. ne gerek var lan o otobüslere. kavaklıdere de biniyom ulus ta iniyom. kızılay kadar ayakta gidiyom. kızılaydan sonra 3 kişi bir ben bir şoför bir de şoförün saati.
ankara küçük lan iyi ki.istanbul gibi olsa şerefsizim kavaklıdere den ulusa gidene kadar 783299824 tane boğaz köprüsü geçerim.
edit: şoförün saati beğenmedi heralde. bana bak saat pilini çıkarırım görürsün gününü. hadi şimdi bsg.
yazdığı üç beş satır yazarın. (nikini bile unutttum.) ama o kadar çok hata var ki.
emanet edilen kainat demiş mesela. e üst tarafta da varlığından şüphe etmediğin bir yaratıcıdan bahsediyorsun. burada şu önemli kim kime emanet etmiş kainatı. kendi yarattığını kendine mi!! eğer öyleyse ilginç.
liderlik vasfı yok demiş. haşa allah ın oyle bir iddiasını hiç bir kutsal kitapta görmedim. ben sizin liderinizim beni takip edin dememiş. rehber olarak peygamber kitap göndermiş lekum dinikum veliyidin (inananların dini inananlara inanmayanların inanmayanlara) demiştir. sana bu entry i girecek reddetmene sebep olacak cüzi (sınırlı) irade vermiştir.
reddedersin takdir senin inanan biri olarak üzülsem de inandığını bildiğim için en azından şirk koşmadığın için günahkar olursun ama isyan etmek yak beni demek ne mantığa gelir anlamadım.
kainatı mükemmel bir düzen içinde yaratmıştır. çözmek için milyonlarımızı harcıyoruz hacım kıyamete kadar da devam edecek. bu mükemmelik insan eliyle üretilen hiç bir şeyde yok. microsoft demişsin kaç yüz hata çıkıyor bir ürününde. kullandığın bilgisayara bak kaç tane format attın hacım. ben da ah dünyaya format atıldığını duymadım.
reddetmek kolay zaten. her şeyde oyle. şimdi reddedersin yarın inanırsın bunu sen de bilemezsin ben de. ama yaratıcı yine rahmetini esirgemeyecektir.
ne kadar denk gelsem bu diziye bir olay oluyor ve içeriden aynı yaşlı amca çıkıp;
- noluyor? ne oldu? ne bu bağırtı?
diye çemkiriyor. yok anlamadım bu senaristleri yaratıcı olamıyorsan kardeşim zaten yaşlı. geçirt bir kalp krizi. bir de hastane var zaten sürekli tıpçı kızımız da var ölsün amca sağdan soldan millet koşsun hastanede beklemeler bağrış ağlayış al sana bir bölümün 1/2 si.
yok sen beğenmedin sanırım senarist. e o zaman tepemi attırma her daim amcayı dötünden çıkarığ bağırttırma sürekli. ya da koy olayın ortasına onu da anlasın olayı en azından sormasın sürekli.
yaşlı amcaya taktım o yüzden ölmesini istediğim dizi.
kitap 356 sayfa olsa da yazarın anlatımındaki zenginlik ve buendia ailesinin fertlerinin hayatlarındaki maceralar kitabı sayfa sayısına sığdırmaktan kurtarıyor.
ailedeki isim benzerliği karmaşasını yenmek için hazırlanan soyağacı kişileri karıştırmamak için büyük yol gösterici.
kitap hakkında ne denebilir ki başka. sadece okuyun ve yazarın hayal gücünün zenginliğine kendinizi kaptırın.
--spoiler--
Yıldızları senmi yaktın mülayim
Ozanlara senmi kıydın mülayim
Bir dikili ağacın bile olmadı
Herkes yedi sen mi doydun mülayim
Sert oldunda ne değişti mülayim
Mert oldunda ne değişti mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be mülayim
Ormanları senmi yaktın mülayim
Çetelere senmi taktın mülayim
Düşüneni yazanı ve çizeni
Zindanlara sen mi tıktın mülayim
Sert oldunda ne değişti mülayim
Mert oldunda ne değişti mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be mülayim
Mülayim mülayim
Alem adamsın be mülayim
--spoiler--
ulan gerizekalılar bir insan düşünün - dikkat peygamber demiyorum -
-kendisini öldürmek isteyen insanlar bile ona güveniyor.
-en çetrefilli işlerde ona danışıyor.
-kimseden korkusu olmayan bu adama dünyanın bütün nimetleri sunuluyor o bir elime güneşi diğerine ayı verseniz yine davamdan dönmem diyerek dünyaya meydan okuyor.
-gidin bir veda hutbesini okuyun orada söylenenler hala uygulanamıyor senin uzay çağında.
daha onlarcasını sayarım ama;
-kalpleri mühürlü olanlar anlamazlar.
-sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.
bu adam saygıyı hak eden biridir. getirdiği dini doğru dürüst yaşayamayan -ki benim gibi- o kişi yüzünden islama, peygamberine söz söylemek, saygısızlık etmek dangalaklıktır.
vakti zamanında 90 ın üzerinde bildiğim ev sahibimiz vardı. babam o na kalik derdi. bu nedenle ismini hiç öğrenemedim.
evine misafirliğe gittiğimizde sedirdeki yastıkları yere atar kendime ev kurardım. hep tek başıma oynardım.
3 tane kızı vardı hepsinin de yaşı bayağı ilerlemişti. kimse yüzlerine söylemese de aslında evde kalmışlardı. oysa ki ne kadar iyi insanlardı. yaptığım yaramazlıkların hiç birine ses çıkarmazlardı. sonra hepsi de evlendi çocukları oldu.
kalik bazen bize misafirliğe gelirdi. hiç unutmam bir gün annem kuru üzüm pestil ceviz ikram etti. kalik kuru üzümlerin çekirdeklerini ağzıyla adeta en uzağa atma yarışmasındaymış gibi evin dört bir tarafına tükürürdü. annem sesini çıkarmazdı ancak gittiğinde soylene soylene üzüm çekirdeği topladığını görürdük.
sesi hep hırıltılı çıkardı. çok yaşlıydı ve hala günde 2 paket maltepe içerdi. evde hep pencere kenarında otururdu. bir keresinde kendisini dışarıda gördüm. çok uzun boyluymuş meğer gençliğinde nasıldı kim bilir.
kalik sürekli bir şeyler mırıldanırdı. ve arkasından sürekli vay dünya vay derdi. o çocuk aklımla o vay dünya vay derken durur o na bakardım. ne kadar yaşlıydı. başında sürekli 8 köşeli kasket vardı. saçlarını hiç görmedim belki de yoktu.
zamanında neler neler yaşamıştı kim bilir? aşkları olmuş muydu? askerliğini 2,5 yıl mı yapmıştı gerçekten? ölen karısını özlüyor muydu? kızlarının durumuna üzülüyor muydu? hiç bilemedim. hiç soramadım. ama öyle bir vay dünya vay söyleyişi vardı ki anlıyordum aslında yaşamındaki çileyi, çektiği çileleri, şu anki üzüntülerini, karısını özlediğini.....