maalesef ülkemizde çok sık karşılaşılan durum. tanım bu. gelelim gerçeklere: maalesef ülkemizde çok sık karşılaşılmayan bir durum var; haftada 10.000 tl kazanmak. bunu kazanan oyuncu sıfatlı arkadaşlarımız, aldıkları paranın hakkını vermek yerine bik bik ötüp duruyorlar. lan senin 2 katı çalışıp senin 15 de 1 in maaş alan var bu ülkede. (bkz: asgari ücret) neyin derdindesin sen? ne çok çalışması, neden bahsediyorsun sen. yok diziler çok uzunmuş yok 40 dakika olaymış; oldu baboş 40 dakika olsun diziler maaşınız da 30.000 tl olsun. hepimiz rahat edelim. bir de kalkıp utanmadan dernek filan kuruyorlar; yok çok eziliyoruz yok iş yükümüz fazla minvalinde açıklamalar yapıyorlar. sizin iş yükünüz fazla değil canlar, güneşin alnında direksiyon sallayan şoförün iş yükü fazla, madende çalışan işçilerin yükü fazla, günde 100 hasta bakan doktorun, 1000 dosya inceleyen hakimin iş yükü fazla. ama sizin değil.
yazımı Mourinho'nun basın toplantısında bir soruya verdiği cevapla bitiriyorum: muhabir sorar, takımınız iki maçtır galip gelemiyor. acaba bunda takımın yorgun olmasının nedeni var mı? Mourinho: yorgun? yorgun, günde 15 saat çalışıp ayda 500 euro kazanıp ev geçindirmeye çalışan kişidir. biz değil...
güya, espri yoluyla, selam diyenin yanlış olduğunu gösterir bu zevat. Şahsen girdiğim her ortama selamun aleyküm deyu girerim ama biri bana mesela selam diyorsa, onun selamına aynıyla mukabele ederim. Çünkü kimsenin benim selamım gibi selam verme zarureti yoktur. Hutbemi bir hadis-i şerifle bitiriyorum: bulunduğunuz ortama allah ın selamıyla girin. Bunu yapamıyorsanız herhangi bir şekilde selam verin. Bunu da yapamıyorsanız selam ifade eden bir işaret yapın
nükleer konusundaki bu hassasiyeti neden başka alanlarda göstermiyoruz gerçekten enteresan. dünya enerjisi için savaşlar yapıp birbirini boğazlarken, biz dünyaca kabul görmüş bir enerji üretim yöntemini neden uygulamayalım. greenpeace tayfası bütün dünyaya "yeşil dünya" mavalı okurken neden kendi ülkesindeki nükleerlere ses çıkarmıyor düşündünüz mü? Ha, çernobil faciası yaşanmış evet, binlerce insan ölmüş evet ama bu, uygulamanın her zaman aynı sonucu doğuracağı anlamına gelmez. Titanic faciası oldu diye gemi yolculuğu yapmayan ülke gördünüz mü siz? Bu düşüncelerimin hiçbir siyasi ideolojik altyapısı yoktur, yeri gelmişken konu hakkındaki düşüncelerimi ifade edeyim dedim.
otomobilin 50 çeşit vergisini ödeyecek gücü olmayan insanların kullanmak zorunda kaldığı vasıtadır kendileri. biz zaten bayılıyoruz, yazın sıcağında balık istifi yolculuk yapmaya. ha, bu arada az önce mesaj geldi ntvmobil den: benzine 9 kuruş zam yapılmış. konuyla alakası yok ama söyleyeyim dedim.
vay anasını sayın seyirciler. bu ne ileri görüşlülük, bu ne modernlik böyle. yok küfür etmiş, yok n'olcakmış. n'olcağımı var la, baya küfür etmiş işte canlı yayında. oldu o zaman, izin verelim mehmet ali erbil canlı yayında milleti parmaklasın, turgay şeren "yok ebesinin a..." desin. hatta hugo ya küfür eden çocuğu canlı yayında kelime oyununa çıkartalım. bakalım kaç kelime küfür edebiliyor.
internet günümüzde önemli bir iletişim aracı ve milyonların faydalandığı bir platform. ancak bu durum onun sınırsız bir özgürlük çerçevesi içine gireceği anlamına gelmez. senin özgürlüğün başkasının özgürlüğünü kısıtladığın anda biter.
bunu neden söylüyorum. mevzubahis hareketin temelini oluşturan en büyük yasak youtube'nin kapatılması. bu kapatılma mefhumu senelerdir büyük yaygaralar kopardı. yok youtube nasıl kapatılırmış, yok iyica iran'a dönüyomuşuz, yok internet temel hakmış vesaire vesaire. ancak kimse kapatılmasının ardında yatan gerekçeyi merak etmiyor veya etmek istemiyor.
youtube, bu ülkenin kurucusu mustafa kemal atatürk hakkında hakaret içeren videoları kaldırmama konusunda türkiye'ye direndi ve bunun sonucunda yaklaşık on küsür videodan birkaç tanesini kaldırmakla yetindi. elbette bu kabul edilebilir bir durum değil. zaten bunun sonucu olarak kapatıldı site. bu olayın bir boyutu. bunun dışında bir de olayın ekonomik boyutu var. youtube, türkiye'nin bütün söylemlerine rağmen türkiye'de vergi dairelerine kayıt yaptırmıyor. bu ne demek: türkiye'ye vergi vermiyor. ve bunu uyguladığı tek ülke de sanırım türkiye.
ben tabii ki internette sansüre taraftar değilim. ama ortaya koymak istediğim durum;burada bir suçlu aranacaksa o türkiye cumhuriyeti ve yetkilileri değil bizzatihi sitenin kendisidir. önce site kendi üzerine düşen görevi ifa etmeli sonra biz, eğer hala kapalıysa bu tür eylemlere girişmeliyiz.
valla düşündüm düşündüm, konuyla ilgili en mantıklı başlık bu çıktı. bunun yerine "muhtarların muhtariyete uğramayıp yerlerine yardımcılarını bırakacak kadar alçaklaşmış olması durumu" da yazabilirdim, ancak malum harf sınırlaması bu kadarına izin verdi.
neyse efem konumuza geçelim*.ben, polis çocuğu olmamdan mütevellit tayinlerden ötürü pek çok mahalle gezmiş biri olarak söylüyorum ki, senelerdir hiçbir muhtarı yerinde bulamadım. bulamadım aga, yoklar. gören de diyecek ki çok meşgul insanlarmış şu muhtarlar. yok lan, değiller. ama artistlik olacak ya, orada oturup ikametgah vermek istemezler. işin ne yavrucum senin. gideceksin oraya paşa paşa ikametgahını, nüfus cüzdanı suretini vereceksin. yardımcılarına da imzanı taklit ettirip aleni bir suça ortak etmeyeceksin. her belgeden parayı cebellezi etmeyi biliyosun ama.
siz hiç antremana gitmeyen bir futbolcu gördünüz mü? "ben antremana, maça gitmem, yardımcım gider, ama paramı alırım aga" diyaloguna şahit oldunuz mu? örnek saçma oldu ama bunun gibi bişey muhtarın yaptığı da.
bu kadar sinirli olmamın nedeni asla 8 parça belge için(4 ikametgah, 4 nüfus cüzdanı sureti)için 32 lira vermiş olmam değil, yanlış anlamayın.
genelde popüler kitaplar yerine edebi ağırlığı olan kitapları yayınlamayı yeğleyen yayıncı kuruluş. en kötü özelliği kitapları çok pahalıdır. bunun sebebini bilmiyorum. ne kağıtları ne kapakları ne de başka özellikleri diğerlerinden farklı değildir ama pahalıdır işte. bir örnekle hareket etmek gerekirse; Fyodor Mihayloviç Dostoyevski' nin "Budala" kitabı antik yayınları'nda 15 lirayken can yayınları'nda 34 liradır. iki katından fazla.
helal olsun bize. yine başladık; yok özür dilesin, yok yaralılarımızı versin, yok uluslararası hukuka göre..., yok tatbikatı iptal ettik hatta milli takım maçımızı da iptal ettik, yok bilmem ne. israil de şimdi altına sıçmıştır korkudan. bu olaylar karşısında bu kadar aciz kalmamız inanın kanıma dokunuyor. adamların ordusu gelip benim sivil halkımı yok yere öldürüyor lan! öldürüyor aloo! adamlar teröristlere operasyon düzenler gibi helikopterle gemiye inip benim vatandaşımın canına kıyıyor. bu en basitinden savaş sebebidir.
biz eğer askerimizi bugünler için kullanmayacaksak ne zaman kullanacağız Allah aşkına. her sene milyar dolarlar ayrılıyor bu ordu için. niye? birileri gelip bizi öldürsün diye mi? her bahar geldiğinde onlarca şehit cenazesi alalım diye mi? ben illa gidip savaşalım demiyorum ama en azından askeri bir gemiyle gidip oradaki vatandaşlarımızı alıp geri dönelim bari. bu kadarını da yapacak yüreğimiz yok mu? aa pardon, öyle yaparsak uluslararası hukuk kurallarını çiğnemiş oluruz. biz suçlu duruma düşmüş oluruz.