uludağ sözlük şu an underground bir ortam kategorisinde. küllerinden doğup ileride ikinci kez büyük popülerliğe kavuşması da olası. insanlar ekşi'nin geldiği durumdan sıkıldı, genel olarak trendler çok değişti. bunalanlar, özellikle de popüler kültüre karşı protest duruş sergileyenler, takılabilecekleri farklı bir mecra arayabilir ve buraya kayabilir.
ekşi kızları pir havalarda, ve bence bir yandan da naifçe ekşi sözlük erkeklerinden materyal çıkabileceğini sanıyor... uludağ sözlük kızları ise bence bu alemde çok daha pişmiş, kasıntısız, ne buradaki ne de oradaki adamlardan cacık olmayacağını biliyor afedersiniz...
ama uludağ sözlük heriflerinde de tema olarak her zaman için sanki daha bir samimi duruş var.
buranın bana daha eğlenceli ve çocuksu gelen bir havası var ama çocuksuluğu hakaret anlamında kullanmadım.
kısaca sanki ekşi'de her şeyi bi' olması gerekenden daha ciddiye alma sıkıntısı var.
birilerini kişisel olarak hedef alamıyorum şu anda... geçmiş zaman olmuş. çoğu kişi de silik yemiş. burayı açıp bakmayı bile bırakmışlar; ki ben de artık ancak nadiren bakıyorum.
arkadaşlar hepinize soruyorum, özellikle erkek arkadaşlar, memnun musunuz?...
trollük yaptınız, çok insanı kırdınız. cinsiyetçi, nefret dolu, radikal söylemlerinizle incittiniz. kendi yaşantınızdaki eksikliklerin, ya da yaşanmışlıkların, yaşanamamışlıkların verdiği acılık ve öfke duygusunu, burada başkalarına karşı boşalttınız.
daha iyi hissetmenize sebep oldu mu; ya da sonrasında hayatınıza olumlu şekilde mi yansıdı bu, sadece bunu merak ediyorum... ve aslında sanmıyorum (öyle olduğunu).
allah hepinize huzur ve rahatlık versin, inanmıyorsanız da...
siz düşmanı yanlış yerde seçtiniz, yanlış yerde aradınız ve gördünüz...
erkek eğer gücünü doğru kullanırsa geçerli bir önerme.
yoksa erkeklerin ne kadar yıkıcı olabileceğine dair bir fikir edinmek için, herhangi bir sözlüğün sadece sol framesine bile bakmak yeter...
erkek en asil formunda bonkör; kadın en alçak formunda bencildir... bunu sakın unutmayın. yoksa bunlar asla hepimizde default özellikler formunda gelmeyip, daha çok ne kadar anlayış ve izana sahip olduğunuzla ilgili şeylerdir...
Ayakları beğenmek ayak fetişizmi değildir. Fetişizm başka bir şeydir. Kadının vajinasıyla ilgilenmezler, onun yerine ayağını tercih ederler, yani birincil -hatta tek- cinsel çekim odağı onlar için fetiş nesnesidir.
Sapıklık değildir, fakat sapkınlıktır, arada bir nüans var... Asla romantik bir şey olduğunu düşünmüyorum, çünkü kadın vücudunu bir nesneye indirgiyor. Ardından bu nesne parçalara bölünüyor. Yüzün, kalçan, göğsün, bütünün önemli değil, adam ayağı seçmiş, ona odaklı filan.
"Fetiş" sözcüğünün çok hafife alınarak kullanıldığını düşünüyorum. Bu ciddi bir şeydir.
piyango sana vurdu, sana aşık oldum. bir kez daha kendimi yaktım, çok yazık oldu. lanet olsun böyle işe... elimi sallasam ellisiydi ama demek sen de hepsinden yaman çıktın ki 1'i oldun. helal olsun, ne diyeyim, al tepe tepe kullan beni...
yoktur. hiçbir hemcinsimi "kaşar" olarak nitelendirmiyorum. kadını cinselliği üzerinden vurma amacı taşıyan iğrenç bir sözcük.
bu sözcüğü kullandığınız manada, en başta sizin, ardından dünyanın "kaşar" kadınlara çok ihtiyacı var... kendini bileceksin.
yok eğer konu karaktersizlikse, cinsiyet ayrımı tanımadan lafımı da çakar, gereken her şeyi yaparım. küfrün, bu sözcükte çok sık rastladığımız gibi samimiyetsiz ve yanlış kullanımına karşıyım; yoksa beyaza da boyarım.
ah ne bitimsiz çile, derin bir hazan, gam ve elem...
biraz afili, az fettan, sevgili dişi kişinin, ne acıdır ki adımını attığı her yerde, kadınların kem göz, dedikodu, bakış, nazar, haset ve fısıldaşmalarına, zaman zamansa zarar verici pis tuzaklarına maruz kalması; erkekler tarafındansa habire dürtülmek istenmesidir...
hayat haram olur bu dişi kediye, pardon kişiye o vakit.
yaslanacak bir omuz bulamaz olur...
hayın dünya!
doğrudur, yalandır, haklılık payı vardır yoktur, insan insanın kurdudur derkene ömür geçer gider...
insan onu dürtmek istemeyecek bir erkek arar, ama onunla da tavla oynayıp maç izlemek hariç ne yapılacağı bilinemez. birlikte süt içtikten sonra tolstoy okunur ya da parka gidip uçurtma uçurulur... sonra herkes evine!
"Hayatım artık bir yere, ve de başka bir yere gitmek zorunda..." diye düşündürür.
30'lardan bildiriyorum:
O senin düşüncenle değil işte... Hayatta bazı şeyler bizim kontrolümüzün tamamen dışında gelişiyor ve bunlara verdiğimiz tepki de çok belirleyici oluyor.
Ben mesela bugünkü bilgeliğime o gün sahip olmadığım için, bugün yapabileceğim gibi göğüsleyemedim...
Kader kavramını o vakit, "kendi yeterliliğin" gibi düşün.
Kaderden yani kendi mevcut yeterliliğinden daha büyük ya da daha fazla bir şey değilsin sen... Ne şu an, ne de gelecekteki herhangi bir anda.
Şimdi 30'a 2 yıl var ya, sen böyle kafada büyük büyük hedefler koydun... Hah işte onu yapmadan önce şunu bil ki:
Ahlaksızlığın diz boyu olduğu leş bir ortam olmuş...
Kadın ve erkek yazarlar arasında artık ne adap ne de racon mevcut.
Aşk yok, romantizm yok, incelik yok. Kerhaneye dönmüş burası bildiğin?...
Birini ifşalamak korkunç bir şey. Dötünün başının fotoğrafını buraya koymak korkunç bir şey.
Ne cinselliğe karşıyım ben, ne de ilişkilere. Tutucu da değilim. Ahlakı bu kavramlara da endekslemiyorum, farklı bir şeyden bahsediyorum; adamlık-kadınlık kalmamış buralarda artık...
Yahu ben taa 2011 senesinde sözlükten tanıştığım eski bir erkek arkadaşımı halen romantik duygularla anıyorum...
"Filanca nickli kızı bilmem n'aptım" ayarına bir gün düşmedi. Keza onun onurunu zedeleyecek herhangi bir şey yapmak bir gün aklımdan geçmedi. Biz aşıktık veya en azından gerçekten hoşlanıyorduk.
Saygı vardı anlatabiliyor muyum...
Sizdeki ayar ya da vizyon gerçekten başka bir şey...
Yani derdini öyle bir anladım ki buradaki "orospu" sözcüğünü hakaret olarak alamıyorum bile... Biz onun yerine "kendi cinselliğiyle barışık" diyelim mi?...
Peki bir erkek böyle bir kadına ilgi göstermesin de ne yapsın?
ezelden uyuşturucu ve mafya işine bulaşmış bir dayı oğlum var. daha doğrusu bu şekilde kardeş iki dayı oğlum var, ama bunlardan biri (büyük olanı) "başarıya" ulaştı.
ara ara ben bu kuzenimi düşünürüm, benden 4 yaş kadar küçüktür, çocukluğumuzu filan hatırlarım.
geçtiğimiz aylarda facebook üzerinden kızkardeşimle temasa geçmişler. kızkardeşimi yemeğe çağırıyor. dudak uçuklatacak kimi bazı detaylar var, onlara girmeyeyim, kendim de ifşa olmayayım. bunlar arabada giderken bizim kuzen cüzdanını açıyor, kızkardeşime uzatıyor, bak diyor:
içinde binlerce euro, deste deste...
sonra şöyle diyor:
"ben zengin bir adamım. görüyorsun istediğim her şeyi satın alabilirim, ne istersem de yaparım. ama sen ve kızkardeşin, siz çok şanslısınız, keşke sizin yerinizde olsaydım... bir aileniz var. sizi gerçekten seven iyi bir anne babanız var..."
dayımla yengem o çok küçükken ayrılmıştı, sokaklarda orada burada savruk büyümüş bir çocuk.
bin şükür ben kendim de fakir birisi olmamakla birlikte, her ne zaman "daha çok paranın" derdime derman ya da bir şeylere çözüm olabileceğini düşünsem, kuzenin bu sözlerini hatırlarım...
çünkü olmuyor. çünkü hayatta öyle "bazı şeyler" var ki, gerçekten hiçbir meblağ satın alamıyor...
lise öğretmeni, 52 yaşındaki tad cummins, 16 yaşındaki öğrencisi elizabeth thomas'la bir aşk ilişkisi içine girdi; ve ikili birlikte kaçtılar. olay tüm amerika'yı ayağa kaldırdı, dünyada haber konusu oldu. çifti, iki ay kadar sonra kaçtıkları yerde bir ihbar üzerine yakaladılar, adam hapse tıkıldı, ve uzun bir yargı sürecinden sonra 20 yıla mahkum edildi.
olay "biz aşık olduk" filan deseler de kabul edilebilir değil, hatta iğrenç, adam da yasalara göre evet suçlu.
yine aynı yasalara göre:
elizabeth thomas ardından nişanlandı, 17 yaşında da evlendi.
bakkaldan sigara alkol alma ehliyeti olmayan çocuk... (o yaş 21)
ama 18 yaş altı çocuk kabul edilen birisi evlenebiliyor.
bu nasıl bir ikiyüzlü yasadır ben anlamıyorum.
tad cummins maksimum 5-10 yıl yatmalıydı, çünkü kızın onunla birliktelik kurma iradesini kabul etmediler, tecavüzden saydılar. ama aynı kız aynı yaşta gidip evlenebiliyor.
"arap erkeği" türk erkeğinden çok daha geniş bir kitle. Sadece tek ülkeyle sınırlı değil türkiye gibi. benim ıraklı bir çocukla kısa süreli bir online flörtüm oldu, kötüydü, ciddi öfke sorunları vardı. oradaki yaşamın zorluklarından dolayı. bu genelde de gözlemlediğim bir patern zaten oranın insanında. "düşmek" müşmek demişler, hayır yakışıklı çocuktu, o da bizler gibi insan filan...
tesadüfen de arapça öğretmeni çıkmıştı, üç beş bir şeyler öğretiyordu bana, klavye kullanma yetkinliğimin artmasına az da olsa katkısı olmuştur vs. bu arada arapça öğrenen herkes de akpartili rabia filan ya, hıhı...
onun da sıkıntısı hep ışidli sanılmaktı, ırak deyince. acayip bir önyargıyla yaklaşıyor insanlar. benim de öyle düşüneceğimi zannedip durduk yerden patlıyordu mesela, "sen beni o ışidli pisliklerden mi sanıyorsun yoksa?"... "din" diyordu, "çok güzel bir şey, tanrıya inanıyorum ama dini bir kenara bıraktım, çünkü insanlar korkunç şeylere alet ediyor..."
adamın tek sıkıntısı da ırak'tan ayrılıp adam gibi bir yaşantı kurmaktı kendine.
"ilişki"den sayılır mı bilmem ama farklı kültürlerden insanlarla konuşmayı herkese tavsiye ederim.
Geçtiğimiz yıl, değer verdiğim bir arkadaşımla ilişkimi koparmak zorunda kaldım. Bu hiç kolay olmadı... Halen acı çekiyorum.
Sebep de, onun bana olan duygu ve bakış açısının yıllar sonra değişmesiydi.
Arkadaşlığı yine de kurtarabileceğimizi düşündüm, sanıyorum o da bu şekilde düşündü.
Ama devreye "aşk" gibi bir duygunun yarattığı kıskançlık girince, umursamıyormuş gibi yapma çabaları da bana samimiyetsiz geldi...
Eskiden ben de daha ziyade kapalı kutuydum böyle. "Kol kırılır yen içinde kalır" filan... kan kussam kızılcık şerbeti içtim diyeceğim...
Birincisi ben hiç kimseyi kandıramadım o şekilde. Aşk gibi bir duyguyu gizleyemezsin... Gizlediğini zannederek sıçıp batırırsın ancak. Kendini daha da rezil edersin; sevmek birini, rezillikse artık, ne bileyim...
Değil tabii... Ben biraz fazla egolu, kendine de güvensiz bir kızdım o kadar. Geçmiş saçma travmalar yüzünden böyleydi bu da.
Ama hayatta bir nokta geliyor, açılıyorsun... Şeffaflaşıyorsun. Kıra kıra açıyor seni hayat. ("Açık" olmak da kırılma riski getiriyor tek başına ama konu şu anda bu değil. Parantez içinde fakat, daha da cesur oluyorsun demek ki... Hatta çok daha güçlü.)
dolayısıyla o noktadan sonra ben birine aşıksam, bunu sadece o kişi değil, bütün dünya bilmeye başladı yani... Karşılığı olsa da olmasa da, çoğu zaman da oluyordu.
Vurdu mu acıttı mı (mecazen tabii ki), gelsin artık hüngür hüngür ağlamalar. isteyerek çok gidişlerim oldu çünkü kendime saygım var.
"Sana deli gibi aşığım, belki hep de öyle kalacağım, ama hoşçakal."...
Şiar bu bende artık. Blöf de değil, taktik de değil... Kendi adıma (ve muhtemelen o kişi adına da) yapılması gereken doğru şey çünkü bu...
O arkadaşım beni günlerden bir gün başkasıyla kucak kucağa görsün istemedim. O gidemiyordu, ben gittim...
Aşık olduğum adamdan da şu sebeple gittim:
Hava güneşliyken iyi de, o asla zor günde benim yanımda duramayacaktı...
O arkadaşımın aksine...
ikisine de hoşçakal sonuçta. Hem kendi iyiliğim, hem onların iyiliği için.
Ben acımı çeker ağlarım... Arkadaşıma, aşığım dediğim ama bende hiç emeği geçmemiş ve zaten beraberlik de yaşamadığım bir adamdan tabii ki de çok daha fazla üzülüyorum... ikincisiyle ilgili yaşanamamışlıklar çok kötü sadece.