Reaktif psikozlar ve durumlar adı altında tanımlanan hastalıklar, psikojen kaynaklı bozukluklardır. Bu patolojik durumların oluşmasında ruhsal travmalar sarsıntılar önemli rol oynar. ikinci önemli etken ise sinir sisteminin genetik özellikleridir.
Bu gruba aşağıdaki hastalıklar dahil edilir.
1. Psikojen affektif-şok reaksiyonları (Reaktif stopor ve reaktif eksitasyon)
2. Histerik psikozlar (Pseudodemensiya, puerilizm, bilincin histerik alakaranlık durumu)
3. Reaktif depresyon
4. Reaktif Sanrılar (Paranoid)
5. iatrogenialar.
Psikopatiya Yunan sözü olup "psiche-beynin özel fonksiyonu; aklî, hissî, mânevî, idrak v.s. kabiliyetlerinin bütün tiplerini kapsayan anlayış, "patos" ise bozukluk (hastalık), ızdırap çekmek demektir. Psikopati denildiğinde kişiliğin anomalisi veya şahsiyetin patolojisi gözönünde tutulur.
Kişiliğin ve onun bozukluklarının bütün tiplerini öğrenmek eğilimi çok eski devirlerden beri mevcut olmuştur. Bu konu ile hekimlerin yanı sıra, filozofları, devlet yöneticileri v.b. de ilgilenmiştir. Daha önceki dönemlerde Yunanlılar çeşitli ruh hastalıklarına tutulma eğilimini, kilişiğin tiplemesi ile bağlantılandırmaya çalışmışlardır. Bu çerçevede Yunanlı hekimlerin ortaya koyması ile, bugüne kadar önemini pek yitirmeyen dört kişilik tipini (kolerik, sanguinik, flegmatik ve melankolik) tanımlamışlardır.
1808 yılında F. Ginel kişilik bozukluklarını tanımlamış ve onların ruhsal hastalık olmamasını tesbit etmiştir. S. Priçard psikopatilerin klinik araştırılmasının bilimsel temellerini ortaya koymuştur. O, 1835 yılında psikopatilerin tiplerini tanımlamış ve onları "mânevî havalanma" olarak isimlendirilmiştir. Sonraki yıllarda bazı alimler psikopatilerle ilgilenmiş ve onun birçok klinik özelliklerinin olduğunu göstermiştir. Nihayet, 1891 yılında V. Roh kişilik bozukluklarının bilinen bütün tiplerini bir yere toplayarak psikopatiler adı altında birleştirmiştir.
Psikopatilerin araştırılması alanında büyük hizmeti olan alimlerden biri de Alman psikiyatristi E. Kreşmer olmuştur. O, psikopatileri çeşitli tipli beden yapılanmasına göre ayırmaya çalışmıştır. Ona göre piknik beden yapısına sahip şahıslar affektif bozukluklar oluşturmaya eğilimlidir. Astenik beden yapısına sahip olanlar ise düşünce bozukluklarına daha çok maruz kalan şahıslardır ve şizoidler grubuna girerler. Kreşmerin kabullerinde bazı hataların olması bu tesbitlerin eleştirilmesine neden oldu.
Psikopatilerin tam olarak öğrenilmesi alanında büyük hizmetleri olan P. V. Gannuşkin 1933 yılında psikopatilerin genel sınıflandırılmasını oluşturdu. Çağdaş psikopati bilimi P. V. Gannuşkin'in oluşturduğu sınıflandırmayı temel alır. ilk defa o, psikopatilerin yaşam süreci boyunca değişebileceği fikrini ileri sürdü ve bu hastalığın psikodinamiğinin temellerini araştırdı. Halbuki, ona kadar bu problemle meşgul olan bilim adamları psikopatileri değişmez-stabil patolojik bir hal gibi kabul ediyorlardı.
P. V. Gannuşkin'in düşüncesine göre kişilik bozukluğu "Kişiliğin oluşturduğu gençlik yıllarından itibaren, sosyal çevreye adapte olamamak suretiyle ayrışan şahıslardır." Psikopati hem kişinin kendinin, hem de onu çevreleyen insanların sıkıntılarına neden olan kişiliğin disharmonisi- bozukluğudur. Kişilik bozukluklarının teşhisi P. V. Gannuşkin'in teklif ettiği üç temel belirtiye dayanır.
1. Karakter bozukluklarının bütün halinde olması,
2. Yaşam boyu devamlılık arzetmesi ve az değişmesi,
3. Sosyal adaptasyonun değişmesi.
Gündelik hayatımızda yapısal psikopatileri, yaşam sürecinin karmaşıklığı ve zorluğu ile bağlantılı olarak oluşan ve normal kişilerde gördüğümüz kişiliğin psikopatik gelişimi sendromunda ayırmak gerekir. Öyle ki, ismi belirtilen sendrom uygulanan tedavi tedbirleri sonucunda kısa bir süre içinde düzeltilebilir.
Kişilik bozuklukları ile sık ilgisi olan deviant davranış (devation= latincede normalden sapma, bozulma demektir) anlayışı esasen gençlik dönemine ait olan ve zaman zaman sosyal içerikli davranış bozuklukları ile ortaya çıkan patolojik duruma denir. Asıl kişilik bozukluğu ise "Deviant Davranış"ın devamlı olması ile karakterizedir.
Kişiliğin aksentuasiyası ( ) nisbeten hafif bir patoloji olup, kişiliğin bazı özelliklerinin güçlenmesi, olumsuz etkenlerin etkisi altında zaman zaman kısa süreli şiddetlenmesi ile dikkati çeker. Kişiliğin aksentuasiyasını ( ) çoğu zaman kişilik bozukluklarından ayırmak zor olur. Bazı araştırmacılar, hatta bu patolojiler arasında hiçbir fark görmemektedir.
Genellikle, kişilik bozuklukları daima aynı derecede ortaya çıkan belirtilerle cereyan eden hastalık gibi kabul etmek doğru değildir. Duygulanımın hassaslığı ve zenginliği ile ayrışan bu tip insanları bazı durumlarda tam sağlam şahıslardan ayırmak mümkün olmamaktadır. Diagnostik bir hataya meydan vermemek için bazen yıllarca gözlem yapmak, şahsın hayatını öğrenerek her yönlü psikolojik analiz yapmak gerekir. Kişilik bozukluklarının gelişmesinin dinamiğinde "Pubertal Buhran" döneminin olmasına büyük önem verilmelidir. Öyle ki, aynı yaş dönemin de ortaya çıkan parlak psikopatik belirtiler doğru teşhis koymaya imkan verir. Olgun yaşa ulaşmış insanlarda, bu çerçevede daha ileri yaşlarda kişilik bozukluğu özellikleri tedricen yumuşar, hatta çevre ile tam bir adaptasyon durumu ile yer değiştirir. Bazen ise tersi yönde geriye gelişme göstererek bozukluk şiddetlenebilir.
Kişilik bozukluklarının dinamiğinde sosyal etkenlerin, aile içi ilişkilerin (iş yerini değiştirmek, hapislik, askere gitme, evlenmek, boşanmak v.s.) büyük rolü vardır. Bazı somatik hastalıkların, fizyolojik bozuklukların, alkolizmin ve narkomanilerin önemi, psikojen etkenlerin rolü de belirtilmelidir. Normal şahıslarda hiç bir patolojik duruma sebep olmayan ve kısa süre içinde kontrol altına alınabilen ruhsal travmalar, kişilik bozukluklarının şiddetlenmesine, şahsın uzun süre normal hayat faaliyetinin bozulmasına neden olur.
Kişilik bozukluklarının seyrinde zamanla birbiri ile yer değiştiren kompenzasyon ve dekompenzasyon aşamalarının olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Hayat şartları ve iş gücü iyi olan psikopatiyalar bazan uzun yıllar kompenzasyon aşamasında kalabilirler. Böyle olduğunda, o şahısların davranışında dikkati çeken bir belirti gözlenmemektedir. Onlar normal olarak çalışmakta ve aile kurabilmektedirler. Ancak bununla birlikte daha sık sık dekompenzasyon (hastalığın şiddetlenmesi) aşaması ile karşılaşmak mümkündür. Klinik mahiyetine göre dekompenzasyon aşaması spontan fazlar ve patolojik reaksiyonlar şeklinde olabilir. Hayat zorlukları kısa bir süre içinde kişilik bozukluklarının uyumu bozulur, şiddetlenmeye neden olur. Spontan fazlar ise dikkati çekecek herhangibir etki olmadan ortaya çıkabilir. Bir çok, kişilik bozukluğu olan şahıs bu tip fazlara ulaşmak için sanki gayret gösterirler. Bu fazların ve reaksiyonların ağırlığı, devam etme süresi çeşitli olur, bazen haftalar hatta aylarca sürebilir.
Pedro Alonso Lopez 1949'da bir fahişenin 13 çocukdan biriydi.8 yaşında kız kardeşlerinden birine cinsel tacizde bulundu ve bunun cezası olarak annesi onu sokağa attı.Aynı yaşta, komşu çevrede başka bir adam tarafından cinsel tacize uğradı.
onsekiz yaşında araba hırsızlığından girdiği hapiste de saldırıya uğradı.Ondan daha yaşlı dört mahkum tarafından da tecavüze uğradı ve üçünü öldürerek cinayetten dolayı iki yıla mahkum edildi.Bu dönem onu daha da çok öldürme isteğiyle doldurdu.Genelde markette ıssız bir yere götürebileceği tarzda bir kız bulana kadar dolanırdı.ilk önce kıza tecavüz eder, daha sonra da onu boğardı.
1978'de Peru'lu yüz kız öldürdüğü söylendi.Bir köyde dokuz yaşındaki bir kızı alıkoymaya çalışırken yakalandı.Onu yakalıyan Ayachucos Hintlileri ona adalet olarak dövmeyi, sonra işkenceyi ve canlı canlı yakmayı uygun gördüler.
Ama bunları yapamadan önce bir Amerikan misyoneri onlarla Lopez'i yetkililere teslim etmek hakkında konuşdu.Yetkililer onu cezalayacakları yerde Ekvador'a götürdü.Belki 110 Ekvador'lu kıza tecavüz etti ve öldürdü.1980'de oniki yaşında bir kızı kaçırırken yakalandı.Bu 53 kurbanın ortaya çıkmasından sora oldu.Onları bir sürü farklı yere gömdü, fakat daha başka ceset bulunamadı.Lopez'in, onları araştırmalarında boş yere peşinden götürdüğünü düşünüyorlar.
Lopez hala Ekvador'da bir hapishanede ve şartlı tahliye edilebilir.Ancak bırakıldığı takdirde Peru'da hala davaları ve hapsi devam edecek.
Almanya'nın Cologne şehrinde 26 Mayıs 1883'te doğmuştur. Berbat bir aile yapısı içinde büyüdü. 10 kişilik ailesi tek odayı paylaşıyordu ve ayyaş babası bütün çocuklarının gözleri önünde annesine tecavüz etmeyi alışkanlık haline getirmişti. 13 yaşında kızına da tecavüz etmiş ve bu yüzden tutuklanmıştı. Peter de kız kardeşiyle ilişkiye girmişti.
Ancak onu ensestten daha fazla heyecanlandıran, hayvanlarla ilişkiye girmek ve onlara işkence etmekti. Bunu başıboş köpekleri toplayan bir komşusundan öğrenmişti. Komşusu ona hayvanlara eziyet çektirmeyi ve mastürbasyon yapmayı öğretmişti. 13-15 yaşlarında bir çok hayvan çeşidiyle ilişkiye girdi. En büyük zevki de ilişki halindeyken hayvanları bıçaklayarak öldürmekti.
15 yaşına geldiğinde ise o artık azılı bir hırsızdı. Çok geçmeden yakalanıp hapse atıldı.1899 ile 1928 yılları arasında çoğunlukla hapishanedeydi. Ancak dışarıda olduğu zamanlarda ispatlanamasa da en az 3 kişiyi öldürdüğü tahmin ediliyor.
Duesseldorf Canavarı unvanını 1929 yılında hak etti. Daha önce hiç rastlanmamış bir suç dalgası yaratarak Şubat ayından Kasım ayına kadar 29 kişiye saldırdı. Bu durum 5 yaşındaki bir kız çocuğu olan Gertrude Alberman'ın boğulup çılgınca bıçaklanmasıyla sona erdi. Hayranı olduğu Karındeşen Jack'i taklit ederek polise bir mektup yazdı. Mektupta Alberman'ın ve yirmi defa bıçaklanıp sonra anal tecavüz ettiği bir hizmetçinin cesetlerini nerede bulacaklarını söylüyordu.
Bir yıldan uzun süre Duesseldorf'lular korku içinde yaşadılar. Polis onu yakalamak için elinden geleni yaptı. Ancak Kürten'in kurban ve silah seçimi konusunda bir prensibi yoktu. Kimi bulursa ve hangi silahla olursa öldürüyordu.
1930 Mayısında Kürten tecavüz teşebbüsünde bulunduğu bir kadının kaçmasına izin verdi. 72 saat sonra tutuklanmıştı. Öyküsünü en ince ayrıntılarına kadar anlattı. Yetkililer diğer sapıklıklarının yanı sıra Kürten'in bir vampir olduğunu da öğrendiler. Bazı kurbanlarının kanını içmişti. Bir parkta uyuyan bir kuğunun başını kesmiş ve boynundan fışkıran kanı içerken orgazm olmuştu.
9 Cinayetten suçlu bulunarak 1931'de giyotinle idam edildi.
"Ben mi? Ben kadınlara zarar vermem. Ben kadınları severim."
işe cinsel tacizle başladı. Manken ajansına Model arıyormuş gibi kapı kapı dolaşıp kadınların beden ölçüsünü alır ve bu sırada vücutlarına dokunduğu kadılara cinsel taciz yapıyordu. Bu yüzden kısa bir hapis dönemi geçirmiş ve çıktığında tecavüzcülüğe terfi etmiştir.1960’ların başında New Englan'da yüzlerce kadına saldırdı. Bu sırada yeşil işçi kıyafetleriyle dolaştığı için kendisine "Yeşil Adam" deniyordu.
1962de lakabı artık "Boston Canisi" idi. O artık 18 ayda 13 kadını vahşice öldüren tatlı dilli bir sadistti.
Onun vahşiliği daha çocukluk yıllarında ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir köpek yavrusunu bir kediyle aynı sandığa kapatır ve kedinin, köpeğin gözlerini çıkarmasından zevk alırdı.
Ordudayken evlendi. En vahşi cinayetleri işlediği sırada bile normal bir koca ve baba gibi görünmeyi başarabiliyordu.
Onun şeytani bir libidosu vardı. Günde en az 6 kez Seks yapmak istiyordu.
ilk cinayetlerinde tamirci olarak gittiği evlerde tatlı diliyle kandırdığı orta yaşlı kadınları hedef aldı. Onlar tecavüz edip boğduktan sonra, vücutlarını kesiyor, cinsel organlarına şişe ve benzeri maddeler sokuyor ve boğmakta kullandığı naylon kadın çoraplarıyla çenelerinin altına bir çeşit fiyonk yapıyordu. Bu bir çeşit imzaydı.
1962den sonra genç kadınlara yöneldi ve daha da vahşi bir hal aldı. Bir kadını yirmi kez bıçaklıyor, diğerini ise yatağın başucuna dayıyor, boynuna pembe bir fiyonk, cinsel organına süpürge sopası sokuyor ve sol ayağının dibine bir yeni yıl kartı bırakıyordu.
Yakalanma sebebi de ilginç doğrusu. Yine böyle bir kadını evde sıkıştırıp ellerini ayaklarını bağlamış ve eğer ses çıkarırsa onu öldüreceğini söyleyerek tehdit etmiş. Fakat bir süre sonra onu çözüp özür dilemiş ve oradan kaçmış, kadın polisi aramış ve bu vesileyle de yakalanmış duygusal katilimiz.
De Salvo Boston Canisi Cinayetlerinden değil, Yeşil Adam Tecavüzlerinden yakalandı. Eyalet akıl hastanesinde yatarken arkadaşlarına kadınları nasıl boğduğunu anlatmaya başladığında gerçek anlaşıldı. Ancak Boston Canisi cinayetlerinden ceza almadı. Maharetli avukatı F.Lee Bailey onu cinayet suçlamalarından kurtarmayı başarmıştı. Tecavüzlerden Ömür boyu hapis cezası aldı. Kasım 1973te bir mahkum tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Kurbanları:
1. Anna Slesers 55 14th June 1962
2. Mary Mullen 85 28th June 1962
3. Nina Nichols 68 30th June 1962
4. Helen Blake 65 30th June 1962
5. Da Irga 75 19th August 1962
6. Jane Sullivan 67 20th August 1962
7. Sophie Clark 20 5th December 1962
8. Patricia Bissette 23 31st December 1962
9. Mary Brown 69 9th March 1963
10. Beverley Samans 23 6th May 1963
11. Evelyn Corbin 58 8th September 1963
12. Joann Graff 23 23rd November 1963
13.Mary Sullivan 19 4th January 1964
başkalarına acı çektirerek veya kendine acı vererek cinsel tatmin eğilimlerine verilen adlardır. Krafft-Ebing'in bu deyimleri "tarihin en ünlü sadisti" Fransız Marquis de Sade'ın (1740-1814) ve "en ünlü mazoşisti" Avusturyalı Kont Leopold von Sacher Masoch'un (1836-1895) yapıtlarından esinlenerek kullanmasından bu yana, cinsel sadizm deyimi de karşılıklı acı çektirerek hazza ve doyuma ulaşılan cinsel ilişkiyi tanımlamakta kullanılmıştır. Bu tür ilişkilerin doğasından ötürü cinsellikle sadizim genellikle beraber varolabilir. Görünürde iki insanın birbirine zevk vermesiyle birbirine acı vermesi ters kavramlar gibi gelirse de tüm insan tutkularının birbiriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Nitekim Kinsey, cinsel zevkin doruğunda bulunan bir insanın davranışlarının şiddetli acılar içinde kıvranan bir başkasınınkinden pek farklı gözükmediğini savunur.
Kadınların ve erkeklerin yarisindan fazlasinin sevişme sırasında ısırılmaya olumlu tepki gösterdikleri; kadınların yüzde on ikisinin, erkeklerinse yüzde yirmi ikisinin sadist uyarılmalara karşılık verdikleri saptanmıştır. Bilinen bir gerçek de insan davranışlarının yaşam boyunca saldırganlık ve savunma kutupları arasında gidip gelmekte olduğudur. Kesin kaynağının ne olduğu bilinmemekle beraber, insanın doğasında saldırganlık dürtüsü vardır. Böyle bir içgüdü olmasaydı yaşama anne-babalarının çizdikleri koruyucu sınırlar içinde başlayan çocukların, zamanla bu sınırları aşarak kendi kişiliklerini ortaya koymaları, bireyselliklerini ilan etmeleri mümkün olmazdı. Bu özgür olma, bağımsızlaşma, tek başına güçlü olma arzusunun yanı başında korunmak, birlikte olmak, sevilmek arzusu da insanın yapısında doğuştan itibaren vardır ve bu iki karşıt güdünün ikilemi içinde dalgalanma, yalnızca; çocukluk çağına özgü değildir yetişkinlikte de sürer gider.
Cinsel sadizm, temelde, egemen olma-teslim olma, özgür olma-tutsak olma, mutlak iktidar-mutlak iktidarsızlık ya da çaresizlik ikilemlerini içerir. Marquis de Sade ile Kont Leopold von Sacher Masoch'un sapmaları kadar hayal güçlerinin de büyüklüğünü gösteren öykülerinin fazla etkisinde kalanların sandığı gibi, acı çekme ya da çektirme, cinsel sadizm ilişkide birinci planda değildir. Genel olarak, sapmaların çocukluktaki suçluluk ve aşağılık duygularının yetişkin çağına sarkması sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir.Bu özellikle cinsel sadizm için geçerlidir, çünkü sadistçe davranışlar aşağılık duygusunu giderici etki gösterirler. Belirli bir olgunluğa erişmemiş kişiliklere cinsel edimin en korkutucu gelen yanı, cinsel zevke ulaşabilmek için egolarının denetimini yitirme zorunluluğudur. Oysa cinsel sadizmde bir taraf dürtülerinin denetimini tamamen bırakmaktan korkmaz; çünkü kendi iradesinin dışında onu denetim altında tutacak, ona egemen olacak biri vardır. Diğer taraf ise,
karşısındakini tamamen denetimi altına almakla kendi zayıflık hissinden doğan korkularını bastırır.
Sadizim, acı vermenin çok ötesine taşan bir kavramdır; sadistçe fantezilerin çoğu da zaten bağlamakla, hareketsizleştirmekle, ağız tıkamakla doludur. Sapiğin asıl arzusu da acı vermek değil, üstünlük kurarak kendini tatmin etmektir. Bu bağlamda dövmeler, bağlamalar, doğrudan doğruya acı vermek için yapılan hareketler olarak değil, üstünlük kurarak erotik doyuma olanak verecek bir durum yaratmaya yönelik sembolik davranışlar olarak yorumlanmalıdır.Esasinda, bir erkekle kadının sevişmeleri sırasında uygar yaşantılarında bastırmak zorunda kaldıkları saldırganlık dürtülerini özgürce dile getirmeleri son derece doğal ve olağandır. içlerindeki bu tür dürtülere bir ifade yolu bulamayanlar yapay koşullar altında bu doyumsuzluklarını gidermeye çalışırlar..
En az öyküsü kadar anormal olan Berkowitz, mahkemece akli yeterliliğe sahip bulundu ve 300 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Hapishanede yakın zamanda dine yöneldi. Halen hapishaneden televizyon vaizliği yapıyor, incil hakkında vaazlar veriyor.
2002 yılında şartlı tahliye başvurusu mahkemece reddedildi.
60'lara damgasını vuran seri katil Charles Manson ise, 70'lerin ki de David Berkowitz'dir aslında. Oysaki kendisi uzunca bir süre hak ettiği ilgiden yoksun kalmıştır ve alt kültürde bıraktığı derin iz ancak '90 sonları gibi yüzeye çıkmaya başlamıştır. SUMMER OF SAM gibi filmlerle.
Sevimli, tombul ve sürekli gülümseyen bir yüzü vardır. Ama cinayet işlerken de gülen bu sevimli yüze fazla güvenmemek gerekir.
Kurbanlarından Bazıları;
29 July 1976 Donna Lauria (18) Jody Valenti (19)
23 October 1976 Carl Denaro (20)
26 November 1976 Donna DeMasi (16) Joanne Lomino (18)
30 January 1977 Christine Freund (26) John Diel
8 Mar 1977 - Virginia Voskerichian (19)
17 Apr 1977 - Alexander Esau (20), and Valentina Suriani, (18)
31 July 1977 - Stacy Moskowitz (20)
"Ben içimdeki kötülükle doğdum. Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.. Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber."
Kendisine Dr.H.H.Holmes diyen bu adamın Amerikan suç tarihinde önemli bir yeri vardır. Belgelenen ilk seri katildir. Asıl adının Herman Mudgett olduğu, Mew Hampsire'de küçük bir köyde doğduğu, diğer sosyopatlar gibi çocukluğunda küçük canlılar üzerinde deneyler yapmaktan zevk aldığı bilinmektedir.
Yirmili yaşlarında tanıdığı genç bir kadınla evlendi. Bir yıl sonra onu terk etti. Vermont'da bir yıl üniversiteye devam ettikten sonra, Ann Arbo'daki Michigan üniversitesinden 1884 yılında Doktor olarak mezun oldu. Bu süre içinde iyi bir dolandırıcı olmuş ve sigorta şirketlerinden binlerce dolar tokatlamayı başarmıştı. Yöntemi basitti. Hayali bir kişi için bir sigorta poliçesi alıyor, ardından bir ceset ele geçiriyor ve cesedin poliçe sahibi olduğunu söyleyerek parayı alıyordu.
1886'da Chicago'da yeni bir adla ortaya çıktı. Henry Howard Holmes. Zenginlerin yaşadığı bir semt olan Englewood'da eczacı olarak çalışmaya başladı. Eczanenin sahibi yaşlı bir dul kadındır. Birkaç ay sonra eczanesini Holmes'e bırakarak anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur.
Çok başarılı bir dolandırıcı olduğundan, para bulmakta hiç zorlanmadı. Eczanenin karşısındaki boş arsada muhteşem bir ev yaptırdı ve adını "Şato" koydu. Evde gizli koridorlar, gizli merdivenler, sahte duvarlar, saklı platformlar ve kapılarla bir birlerine bağlı olan onlarca oda vardı. Odaların bazıları asbest duvarlı ses geçirmez duvarlara sahipti ve bodrumdaki büyük bir tanka bağlı gaz boruları döşenmişti. Ofisindeki bir kontrol panelinden bu odalara boğucu gaz göndermesi mümkündü. Bodrumda tam teçhizatlı bir Kadavra Laboratuarı bulunuyordu.
Bu korku evinin koridorlarında kaybolan insan sayısı bilinmemektedir. Bunların arasında Holmes'in sinsi cazibesine kanan çok sayıda saf genç kız da vardı.
1893'te Chigago fuarı sırasında fuara gelen turistlere oda kiralamış ve bu insanları bir daha gören olmamıştır. Bu dönemde kaliteli anatomik örneklere ihtiyaç duyan üniversiteler Holmes'ten düzenli olarak iskelet satın aldılar ve hiç soru sormadılar.
En sonunda suç ortaklarından biri olan Ben Ptiezel'in öldürülmesi ile ilgili tutuklandı. Holmes Ptiezel'in cesedini en sevdiği iş olan sigorta dolandırıcılığında kullanmak istedi. Ancak zeki müfettişler tarafından yakalandı. Zamanının en sansasyonel duruşmasından sonra 27 cinayet işlediğini itiraf etti. "iblis Holmes" olarak nam saldı. 7 Mayıs 1896’da PhiledelPhia'da asılarak idam edildi.
antichrist superstar albümünde bulunan bir marilyn manson şarkısı daha. sözleri;
Anti-choice and anti-girl
I am the anti-flag unfurled
Anti-white and anti-man
I got the anti-future plan
Anti-fascist, anti-mod
I am the anti-music god
Anti-sober, anti-whore
There will never be enough of anti-more
I can't believe in the things
That don't believe in me
Now it's your turn to see misanthropy
Anti people now you've gone too far
(Here's your) antichrist superstar
Anti-money and anti-hate
Anti things I fucked and ate
Anti-cop and anti-fun
Here is my anti-president gun
Anti-Satan, anti-black
Anti-world is on my back
Anti-gay and anti-dope
I am the faggot anti-pope
I can't believe in the things
That don't believe in me
Now it's your turn to see misanthropy
Anti people now you've gone too far
Antichrist superstar
Anti people now you've gone too far
(Here's your) antichrist superstar
(This is where your faith ends)
1996!
1996!
1996!
1996!
Anti-peace and anti-life
Anti-husband and anti-wife
Anti-song and anti-me
I don't deserve a chance to be
Anti people now you've gone too far
Antichrist superstar
Anti people now you've gone too far
(Here's your) antichrist superstar