nerede yitirdiğim o deli rüzgar?
hangi şehir ki bu,bu senden kalan?
bu ben, ben miyim?
ya bu sen misin terk edip giden?
düzen tutmamış,
yaralar sarmamış zaman.
sadece sen...
renksiz hayaller dolu, dokulen gozya$larim
ezikligi tum kalbimde, ya$anmis tum a$klarim
tum aci anilari, bana birakip gitme
beni bana ver artik, pe$inden surukleme
bırakın beni
dışarda yağan yağmurlar alsın
yanısıra yağan yağmurların
kaldırımların dibinden dibinden
mutludur denize doğru giden
o her gün oyuklarından yere iner
yaprak yaprak merdiven bir ağacın
biraz dudak boyar biraz taranır
önünde içi yağmur dolu bir aynanın
çıkar adımlarını yağmurlara bırakır
açıklarda denizin üstünde yüzen
yağmurlarlayım ben
aşk yorgunu dinlenen...
Çok ama çok derinlerden 2 dudağının arasına çok güzel tırmanır ve orada tüm hissiyatına tercüman olur. Çekilen acıların, karşılıksızlıkların boş ve edilgen olmadığını, kederden düşünceye dönüşüp nasıl satırlara işlendiğini onun kitaplarında gördüm. Tek bir şey sabit: hüzün. hüzünü yok etmiyor. En sevdiğim taraflarından birisi bu belki de. Bu yüzden hiç şiir yazmamış olmasına hayıflanıyorum zaman zaman. Onları da içine attı galiba.
"Sessizliğin bir güç olduğu söylenir; bambaşka bir anlamda, sevilen kişinin emrinde, korkunç bir güçtür. Bekleyenin sıkıntısını artırır. Bir kişiye yaklaşmaya insanı en fazla davet eden şey, kendisini ondan ayıran şeydir; sessizlikse, aşılması en imkânsız engeldir! Sessizliğin bir işkence olduğu ve hapiste bu işkenceye mahkûm edilenleri delirtebildiği de söylenir. Oysa sevilen kişinin sessizliğine maruz kalmak, suskunluktan da ağır, en ağır işkencedir!"
''sakince izliyorum da mutlu, çok mutlu. gözlerinde rengarenk çiçekler açıyor. sonbahara inat gülümsüyor. enerjisi yüksek. derli toplu. güzelleşmiş. cümleleri daha kısa. bakışları serin. adımları hızlı. üstü başı her zamanki gibi tertemiz. onatlı. özenli. yalnız ama yalnız saçları dağınık. uzun zamandır toplamamış, örmemiş. kimse de "bir toplasana bakalım nasıl olacak?" dememiş. sol omzunda bir boşluk, daha koyu, dağınık. atmasın. bağlamasın. kalsın öyle. "daha güzel oldun." cümlesini duymasın. sıradan kalsın. dikkat çekmesin. ben vakitsiz açıp fotoğraflarına fısıldıyorum. duymaz ama duymasın...''
Ekşi güzeldir. Burada yazdıklarımı orada yazsaydım diye hayıflanmıştım yazar olduktan sonra.3 aydır yazmıyorum buraya nerdeyse bıraktığımdan daha kötü bir halde buldum. Fakat ulunun birçok hatırası ve ayrı bir yeri vardır bende. mesela keyf ya da hasetlik için entrylerimizi eksileyene "sen orospu çocuğu musun yoksa orospu çocuğu sen misin " diye demek bile gelmez içimde burada. Seviyeyi düşürmekten imtina ederim. Okuyan, takip eden, en çok da kendim için.
kimi bekliyorsun hala,
evinden kitaplarından uzakta misin
arada bir telefon et kendine
kendine mektuplar yaz yanit beklemeden
kartlar gonder kendine her gittigin uzaklardan
sevgilim diye baslayip operim diye biten
senin senden baska kimin varki arasin
inince trenden ya da ucaktan yalnizligin
sevincle karsila yanlizligini garlarda hava alanlarinda
ayrilislarda sarilip opus yalnizliginla
ugurla kendi kendini dönüssüz yolculuklara
bekle kendini uzak yolculuklardan donersin diye
icki masasinda bir basina misin
kendinleysen yetmelisin kendine
cogaltip yalnizligini konus bir çok kendinle
kaldir icki bardagini kendi serefine
aglasarak guluserek tartisarak kendinle
senin senden baska kimin var ki bulasin
dusmalarin saldirilarindan yuvarlandikca yerlere
tutup kendi saclarından kaldır kendini
seni sana bildirecek kimsen yok baska kendinden
olünce senin bile haberin olmayacak oldugunden
haber ver kendine ki öldügünü bilesin
kimin var ki senin sana oldugunu söylesin
kendi kendinin hem konugu hem ev sahibisin
zamanın varken agirla kendini sarilip öperek
biliyorsun nasil olsa yakın o gelecek
kimileri "yaa öyle mii ne zaman vah vah" diyecek
daha simdiden sev kendini sev kendini sev
kimin var ki seni senden başka sevecek
Kaybettiğimiz kişilerin ruhlarının, daha ilkel bir varlığın, bir hayvanın, bitkinin veya cansız nesnenin içinde tutsak olduğu yolundaki kelt inancını çok makul bulurum; bu ruhları gerçekten de kaybetmişizdir, ta ki, birçokları için hiç yaşanmayan bir gün, ruhun hapsolduğu ağacın yanından geçinceye, ruhu barındıran nesneyi tesadüfen ele geçirinceye kadar. O zaman ruh irkilip ürperir, bizi çağırır ve onu tanıdığımız anda, büyü bozulur. Bizim tarafımızdan kurtarılan ruh ölümü yener ve bizimle birlikte yaşamaya başlar tekrar. Geçmişimiz için de aynı şey geçerlidir. Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş, zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamayacağımız ise, tesadüfe bağlıdır.
Hiç aklımda yoktu. yaşayamadıklarıma çok şey borçluyum. Kimseye borcum yok ama yalnız kendime, kendi hayalime, umutlarıma, başarısızlıklarıma, karşılıksızlıklarıma, hiç durulmayan tabiatıma, ahtapot gibi 7 koldan, gövdeden en derin batık ve parçalanmışlıklarıma, çocuksu 6 köşeli ve parlayan sönen inadıma yenik düşmüşlüklerime çok şey borçluyum...bir hikaye, yaşam belirtisi, siyah kan gibi trahomalarına çöken ayrılıklar yok. Yoktan var oldu ve gitti, yokken gitti milyonlarca kere, yokken döndü sayısız. Dönünce olmadığı gibi gidince de ölmedi, bir tesanüt silip atamadım yüreğimden. Serde dert oldu, hiç susmadı. Hep konuştu, beynimin dehlizlerini kemirdi. Bir ara küstük, hangi zamandı bilmiyorum sessizliğine aşık oldum yine. Bu kısır döngü mütarekesiz, barışsız, sessiz, cisimsiz düşmanca sürdü gitti gel zaman git zaman. Hiç eksilmedi, hep biteviye arttı. bir duygu yoğunluğu ki hem beni hem de onu yerle bir etti. Amma velakin Bize göre değildi bir şeyler arzulamak ve ona ulaşmak. Vaz geçmek için çok nedenim vardı ama bu bir vaz geçiş de değildi. Uykusuz sabahlardan, şafaklara yastığın ortasına usulca vurup yer açarak yorgun düşlerime bağlanır gibi daha da bağlandım ona. Yazarak yaşattım, içimde başkalaşan, dönüşen, devingen ifadeli capcanlı bir sevda. dışarda yıllarca beklediğin insanın başkasıyla mutluluğu ne ifade ederdi ki o vakitten sonra? ondan ve seçimlerinden müstesna yaşadın mı hayatı hiç? Yarısı ölüm, yarısı matem, sadece kan dolaşımı olan bir hayat. Satırlarda kaybolmaktı oysa yüce gönüllü, beklentisiz. anlıyorsun pek tabi, romanın taslağını yapmaktan başka çaren kalmadığını anlıyorsun çoktan delirmişken. Öyle bir mide bulantısıydı ki olmayan anılar, öyle firariydi ki incinmişliğim ve bilmem kaç yüz gündür yer altında yaşayışım. sürüyle konu, hikaye, taslak oluşturdum. Hiçbiri karşılıksız kalışımdaki tek bir geceye denk gelmedi. oturdum, ayağa kalktım kimi zaman, şubat soğuna teslim olmuş pencereye dayadım alnımı ürpertiyle neyse ya da ne değilse onu yazdım, yazmaya çaktım kibritleri. Karanlık, isli, örümcekli hislerime hiç dokunmadım. çok şey yazdım, çok geceler ve heceler kahrolarak, donarak, yanarak, kalakalarak. Artık kahrolmayı bir sisteme oturttum. yazarken sadece hüzünleniyorum, sigara ve alkol çabuk bitiyor. çoğalıyor cümleler. Çok hızlı ilerliyorum. çok doluyum, sayfalarca doluyum, saatlerce doluyum, gecelerce, gunlerce doluyum bazen durmadan yazıyorum, çarpıyorum kayalıklara içimdeki deniz fenerine kadar yükseliyor sular. oradan usulca düşüyor avuçlarıma sarpsarı bir kalem, çizgili defterin ortasından asabiyetle koparılmış bir kağıta yakın, olan olmayan ne varsa bırakıyorum satırlara.:" Vaktiyle papatyalardan görünmeyen, Bir kır evimiz var, içi biraz harab ama adam olacak. bu yine çok huysuz, illetli yanlarını oraya bile taşımayı başarmış. Bense kütüphanenin yerine konsantre oluyorum o mırıldanırken. Çatıyı onarmak var kafamın diğer yarısında. düşünüyorum usulca, sessiz ve dalgın. Düşünüyorum bir gözüm ocağın yaşmağında duran tahta kaşıkta O, çocuk olursa buradan okula nasıl gidecekmiş, dönecekmiş dertleriyle meşgul çoğu zaman..."
O yanından döndüğüm, gece yarıları
Güler, konuşurdum, kendi kendime
Tutmasam, kucaklayabilirdim ağaçları.
Kim bilir, gelen geçen
Görünce ne derdi halime.
Sizin de, seviştiğiniz, kardeşler
Mevsim bahara rastlarsa
Benim canım açılmak isterdi
Mutlaka bir başkasına
Öperdim evde ilk karşıma çıkanı.
Uzakta, şimdi çok uzakta...
O nar tanesinden taze
Kuş tüyünden hafif geceler
Kalbim ümit içinde yüzer
Dünyam yıkanır ay ışıklarıyla...
Seven insan kıymetlidir. hiçbir şekilde vaz geçmeyerek seven insan çok kıymetlidir. Baktım ki böyle biri yok çevremde, herkes birilerinden bekliyor. Beklemeyi ve bekletilmeyi kütle halinde elime aldım bir kenara koydum. bu sorumluluğu ben yüklendim. Biraz ağır geldi. Bir sonuç alabildigim de söylenemez. Sonuçlara çok fazla kafa yormuyorum. Umrumda değil. fakat sınırlarımı öğrendim, ne kadar yük taşıyabileceğimi test ettim. ilanihaye Ne vaz geçtim ne de sevgim azaldı. Fakat hiçbir şey eskisi gibi değil, şimdilerde daha kuvvetli akıntıyla beraber sürükleniyorum. Bu derin menderesli vadi içinde her an gözden kaybolabilirim.
Mesela "Beni niye sevdin?" Diye yüzüne vuracak kadar çocuk olmasın. Onu seven, değer veren biri varsa "ben sevmiyorum, istemiyorum." Diye yırtınmasın. Kendini evrenin merkezi sanmasın. Gerek yok. Hayatı akışına bıraksın. önyargılarıyla yıpratmasın ne kendini ne de kendisini seveni. hiç gerek yok. bıraksın, karşısındaki insan kendini anlatsın. savaşmasın deli gibi. Kaybedeceği bir şey yok. oturup dinlesin, anlamaya çalışsın. Öngörülerini sunsun, neden biz birlikte olamayız, ne ara buna karar verip tecrübe etmiş bi eğrisiyle doğrusuyla söylesin. Zaten konunun kaybedeni malum. Düşüncelerini saygı ve sevgi çerçevesinde açık açık ifade etsin. Amenna. O dakikadan sonra hiç durmasın,son sözünü söyleyip kalksın gitsin. Geride bıraktığı insana yapabileceği en büyük iyilik bu olur. Beni sevmiyor diye kimse kimseyi gömmez. Fakat kişi sevdiyse son cümlelerini yüzüne söylemek ister. Saklanmaz.
"Beni ne kadar seviyorsun?" sualine "Oda kadar", "Ev kadar", "Dünya kadar" cevaplarını verir. Sevgisini adamına göre derecelendirmesini ve ölçmesini beş yaşında öğrenmiştir.''
''Bak şu gül bile yalan söylüyor. Öyle taze bir duruşu var ki, manası: "Ben solmayacağım, ben ebediyim’den başka bir şey değil. Yarına kadar solacak halbuki. Yalan söylüyor.''
"Ne oluyor insanın içinde haberi olmadan?"
''Kalbin tüm meseleleri yalnız kalpte halledilir. Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir.''
''insanın içinde başka başka insanlar var. Ne çabuk değişiyor insan.''
''Beni ona bağlayan bu hisse bir isim takamıyorum. Aşk değil bu. Dostluk değil. Dostluk ve ahbaplık gibi, zora gelince feda edilebilecek bir şey değil. Sevilmenin gururu var tabii. Fakat bu biraz da sevmektir.''
''Olmadık insanlarla üç kuruşluk muhabbetlere oturuyor, tebessüm bile etmeyeceğimiz şeylere kahkaha atıyoruz..
Ama merhemimizin adı; zaman...
Tutkal kıvamında susuşları yalnızlığın keskin tineriyle inceltip, kendi kendimize mırıldanmalara çevirdiğimizde, dudaklarımızda dökülen yalnızca; 'Ne yaptım?'
Ne yaptık biliyor musun?
Belirsiz bir zamana sürüldük... Aşkın hiçbir eylemi, çekilmez bu zamirle...''
''Bazen ömrünün sonuna kadar unutmaz değil mi insan ?''
''bir ömür verilerek yazılanlar neden bir çırpıda okunup geçilir?''
''insanın kandırdığı en büyük budala, kendisidir.''
''içimde tuhaf bir arzusuzluk var.''
''Bir hiç sandığım şey sadece benim bütün hayatım imiş. insan ne kadar kendini bilmiyor.
''içimdeki muhalefetin oyunudur bu.Kalbe karşı bu muhalefetin akıldan veya gururdan geldiği sanılır.Bence bu,kalbin kendi kendisine müdafasıdır.Sevgilide kaybolmamak için nefret sebepleri arar,bulamazsa yaratır.işte böyle kendi kendini aldattığını anlayınca da utanır ve ona daha çok bağlanır.Kendi yalanlarını affetmeyen kalbin kendine verdiği ceza.
''Kaderinin şoförü sensin. Emin ol. Onu dram istikametinde sürme. Biraz gül, yahu! Değmez vallahi bu dünya.''
Çok çetin bir müessesedir.Gecen gündüzün, damarın, kan dolaşımın ortada yok gibidir. Başka şeyler olur ruhiyatta; ilik-kemikte, sevda kalpte nasıl gizlenmişse bulup ortaya çıkar. Senin müessirliğin ve tamam oldu bittisiyle şahsiyetli şeyler pek yazılmıyor. Müessesenin dinamikleri var, var oğlu var. Mandalinayı koklayıp yerine koyalım olsun bitsinli kabul etmiyor dağlar, bayırlar, çoban çeşmesi, elhan-şita ve sevgili uyanacaklar. Bu çetin bir müessirlik ve muessese. Seni zehirleyecek Gam ve elem. 4 başı mamur kimin yazdığı okunur? Mutsuz olacak müellif, hayal inkisarı bol, deniz kenarında yalnızlıği köpüklü olacak sevgili uyuyan ve uyanacaklar. Sadete bir türlü gelemeyecek, saadetsiz kılmış dirim. Bıkmadan usanmadan, öf dahi demeden baş agrıları, öksürük ve uykusuzlukla ayakta kalıcak. bu müessese sigara dumanıyla tüter, saadetle söner...