system of a down şarkılarını artık sırf para kazanmak için söylüyor gibi geliyor bu adam bana. kısa vadede etnik-folk bir albüm bekliyoruz kendisinden.
söz ve müziği feridun hürel'e ait 1974 çıkışlı 3 hürel şarkısı. özellikle şarkının sonundaki enstrümantal bölüm dönemin orijinalliğini ortaya koymaktadır.
rahatsız edici bass ve daha karanlık sampleların kullanıldığı bir alt tür. tipik örneklerini ilk dinleyenler "noluyo lan" diyebilir. şahsi fikrime göre 10-20 sene sonra çok daha fazla dinleyiciye kavuşacaktır.
black metal seven bir kimsenin the beatles dinlediğini pek sanmıyorum ama tapındığı o karanlık, notalarla ilk defa bu şarkının son bölümünde buluşmuştur.
ama olay örgüsü tutmamış bu filmde. çoğu sahne yarıda kesilmiş gibi sona eriveriyor. boşta kalan bir sürü anlamsız imge var. bu imgeler bir yere bağlansa bile kurguyu anlamlılaştıramıyor. yine de filmi bu kadar eleştirdiğim için kendimi ukala olarak sayıyorum; zira çok beğendiğim bir hanımefendi başrolünde, çok beğendiğim bir beyefendi de yönetmen koltuğunda. zaten filmi hanımefendi götürüyor. akademi ödülünü de götürür umarım kuğu gölü balesini baştan sona sadece kendisi götürdüğü gibi.
gözümde olmamış filmdir. kadın senarist, ilişkileri böyle anlatıyor demek ki dedirtmiştir.
--spoiler--
küçük kardeşin* sonunda road tripe çıkma olayı nedir ya. filmdeki birçok şey bunun gibi havada kalmışlıklarla dolu.
--spoiler--
ayrıca*Emily Blunt'ın demet evgar'a bu denli benzemesi bana arada bir sanki facebook paylaşımlarında 1 kadın 1 erkek skeci izliyormuş hissi yarattı.
gözler kapalı, uzanarak, hafif alkollü çok güzel giden şarkı. hayko cepkin'in böyle bir amaca hizmet ettiğini zannetmiyorum ama hakkaten garip hissettiriyor.
izlerken sürekli karakterlere gıcık olduğum film ki bunu coenlerin kasıtlı olarak yaptığını düşünmekteyim. tabii eser olarak baktığımızda iyidir, güzeldir. en azından ana hikayeden bağımsız sahneleri hayata dairdir.**
the pariah the parrot the delusion albümünden bir dredg harikası.
o kadar bilindik akorlarla, ritmlerle nasıl oluyor da kendine özgün güzeller güzeli bir şarkı çıkıyor, o da dredg'in meslek sırrı herhalde.
pratikte uygulanabilir, fakat teoride korkutucu bir kavram. yani birçok şeyin uygulanabilirlik açısından tam tersi. genelde anlam yüklemek istediğimiz şeyler düşününce gayet mantıklı gelir, fakat işin gerçeğe izdüşümü muhtemelen zorlu olur. "korkutucu" olarak kastettiğim ise, milyarlarca insanın bu kavrama delice tapması. para, ev, araba vs... bırakamıyorsak, bırakıp gidemiyorsak, hangimiz hangimize sahip?