- para verip tüfek tutmadan ben bunu yapamam melis.
- onca ay kim bekleyecek, o stresi kim çekecek? bedelli hakkın varken...
- ben giderken ayrılırsın işte. sonra arkadaşlarınla asmalıya gidersin, gözüne birini kestirirsin. akşam sevişirsin. kendini kaşar hissetmemek için onunla çıkmaya başlarsın ta ki sıkılana kadar. Ota boka trip atıp iyice sıradanlaşıp, kendini önemli hissetmek için ondan da ayrılırsın.
şimdide belki kaçan balık büyük olur düşünceleriyle kendimden uzaklaştırdıklarımın aslında seçtiğim kadından daha iyi olduklarına inanmaya başladım.
aslında korkum her şeyi elime yüzüme bulaştırmaktı lakin seçtiğim kadının dibine kadar bencil bir insan olduğunu fark ettim bu vazgeçişten sonraki süreçte.
birden fazla kadını aynı anda idare edince hiç birine hak ettiğinden fazla değer vermiyordum.
böylece de yaptıkları gereksizliklerde hem daha az inciniyordum hem de umursamaz ve güçlü erkek izlenimi oluşturuyordum.
yaptığım şey doğru değildi tabi ki ama dediğim gibi seçtiğim kadının önceliklerinin tamamen kendi hayatına dair şeyler olduğunu fark edince pişman oldum.
şimdi seçtiğim bu kadından da kaçıyorum.
bir de bi insan neden daha ilişkinin başında 'beni diğerleri gibi incitme sakın'' triplerine girer ki?
senden önce hayatına giren insanların neden olduğu şeylerin sorumluluğunu neden sana yükler ki?
bir pilli bebek parçasıdır. ilk olarak behzat ç. nin o olay yaratan sezon finalinde son sahnede duymuştum.
zaten pilli bebek'in behzat ç. den çok önce de dinlediğimiz albümlerinde olmayan bir parça.
yani bahzat ç. için özel yapılmış bir parça ve benim en sevdiğim pilli bebek parçası oldu. henüz stüdyo kaydı bulunmadığı içinde en kaliteli ama kısacık hali şimdilik bu:
bilmiyorum belki son zamanlarda içinde bulunduğum psikolojiden, belki de daha ilk dakikalardan kendini ele veren hayatımdaki insanların daha bir fazla gözüme batması bu parçaya takılma nedenim.
''yalan dolan'' her dönem aynı aslında. aynı olmayan insanların kirlenme eşiği. her geçen gün, her şeyin daha kötüye gittiği bir dünyada hayatta kalabilmek kadar akıl sağlığını da kaybetmemek önemli olan.
ben bunu anladım son birkaç ayda. kısacası bu parça insanı derinlerden yakalıyor.
neler buldum ne kaybettim
ne beklerdim hiç bilmezdim
içine düştüğüm nefret
biraz miras biraz alınteri
her şeyden vaz geçiyor insan
değişmiyor
değişmiyor
değişmiyor yalan dolan
tuhaf rastlantılar tuhaf temaslar
önüne geçemediğim bir deliliğe dönüşmüş
almış başımı gidiyor
ne kadar geniş olursak olalım biz bütün kamillerin hayallerini süsleyen kızdır.
kadın ya da erkek fark etmez karşısındaki insanı etkilemek için çeşitli yollara başvurur insanoğlu. kimisi zenginliğiyle, kimisi dürüstlüğüyle, kimisi de romantikliğiyle etkilemeye çalışır karşı cinsi.
daha önce bir milyar kere konuşulan ve konuşulacak olan bekaret mevzusunda aslında ortada cephe oluşturan iki temel görüş vardır:
ataerkil toplumun baskın erkek tarafı, evlenirken bakire kadın istemeye hakkı olduğunu ve bakire olmayan kadının namuslu olmadığını ve evlenilmeye değmeyecek kadın olduğunu savunur.
ataerkil topluma baş kaldıran, ağırlıklı olarak kadınlardan oluşan cephe ise bunun adaletsizlik olduğunu ve nasıl erkek evlenene kadar sayısız nane yiyebiliyorsa kendilerinin de aynı şekilde aşık oldukları ya da arzuladıkları karşı cinsle birilikte olabileceklerini savunur.
karşısındaki erkeği etkilemek isteyen bakire bir kız için inanılmaz bir ekmek kapısı olur bu cepheler. evet hanım kızımız bakiredir. yemediği nane kalmamış olsa da bakiredir temelde. lakin erkeğin yumuşak karnından öyle bir vurur ki erkek kör olur.
şöyle ki, ilişkinin ilerleyen zamanlarında olay dönüp dolaşıp cinselliğe geldiğinde en etkili forvetini sahaya sürer hanım kızımız.
der ki ''ben bakireyim ve kendimi evleneceğim erkeğe saklıyorum'' ve ekler, ''evleneceğim erkek cinsellik konusunda tecrübeli olmalı yani yaşayacağını yaşamış olmalı. gözü dışarda olmamalı.'' ve ortalık toz duman...film kopar.
er kişi eğer kıza karşı duygusal anlamda bir şeyler hissediyorsa hayranlığı bir kat daha artar. bir şeyler hissetmiyorsa amacı sadece kızı yatağa atmaksa ve başta anlatmaya çalıştığım birinci cepheye mensupsa kendine bile itiraf edemese de bir hayranlık oluşur içten içe. çünkü tıpkı kendisi gibi bu ''hanım kızımız'' da kendisiyle çelişmektedir. ama burda kilit nokta bu değil zaten.
ayştaynın kayıp dölü ''hanım kızımız''ın füzesi bir kez daha hedefini başarıyla vurmuştur.
aldatılmaya mahkumdur belki ilişki devam ettikçe ama olsun kendisine temelden bağlı hatta ilk fırsatta kendisiyle evlenmek isteyen bir erkek daha katmıştır kadrosuna.
samimiyetin ardına sığınarak duygusal ilişkilerde bile pazarlık yapan, tiksindirici sevgilidir.
tıpkı gerçekten deli olan birinin bunun farkında olmaması gibi gerçekten hisselerini ifade etmekte zorlanan biri yani kendi tabiriyle odun olan biri bunun farkında olmaz. olsa bile bunu açıkça ifade edemez.
karşısındaki insan ona değer verdiğine dair şeyler söylediğinde böyle bir argüman sunar kuru odunumuz. bunu söylemesinin altında çok başka nedenler yatar aslında.
öyle bir psikoloji oluşturur ki karşısındakinde bunu söyledikten sonra o andan itibaren kendisine değer veren bu insanla olan ilişkilerinde her şeyden muaf olmuştur adeta.
sen nasıl bir insansın ki sevdiğine olan hislerini ifade edemiyorsun ve üstelik dibine kadar da bunun farkında oluyorsun?
sen nasıl bir egoya sahipsin ki bunu yenemeyip bir de karşı taraftan sevgi ve saygı bekliyorsun?
evet acı ama son zamanlarda bunu daha çok kadınlar yapıyor nedense.
daha öncede dediğim gibi hem sevgili oldukları insana karşı sözde bir muafiyet kazanıyorlar hem de harbi ve namuslu bir insan imajı çiziyorlar bu şekilde. yemeyin bu ayakları.
yüreğiniz acısa da gitmeyi bilin. yoksa bu ilişkide çok canınız yanacak sevgisini ifade etmekten çekinmeyen kardeşlerim.
sevişmenin en ateşli yerinde sütyenini çıkartırken utangaç tavırlar takınan kızın kuzenidir bu bulandırıcılığı yapan.
sadece kendi vicdanını rahatlatmaya çalışmaktadır hepsi bu. ha bu da ataerkil toplumun getirdiği bıdı bıdılar diye girersek mevzu bu gereksiz kız için gereksiz derecede uzar gider.
sözlükte iki günlük bir yazar olarak benim de sonuna kadar destek verdiğim fikirdir.
sevgili interaktif sözlük yazarı, sanki bana üniversite açmış. zorlaştırsan buranın harikalar diyarı olacağını falan mı sanıyorsun?
ekşi sözlükde yazar olmak için iki-üç yıl bekliyo insanlar da ne oluyo? ekşi sözlük çok mu kaliteli? dil bilgisi kurallarından bi bi haber hatta hayatında hiç okumamış (kitap da demiyorum bak) insanlar yok mu orada? ya da orada troll bu reröre diyebileceğin yazarlardan yok mu? hepsinden var hemde suluca.
demek ki neymiş? sorun bu kadar yüzeysel değilmiş.
hani bir deyim vardır ya yüzü eskimek diye şimdi biliyorum alaka maydanoz diye düşüneceksiniz ama olay şu; herkesin birbirini tanıdığı ufak bir mahalle ya da kasabadaki insanın psikolojisine bürünür zamanla tanıdığı çok olan yazar. tanıdığı her insan farkında olmasa da üzerinde bir baskı oluşturur yazdıklarına dair. ahmet, ayşe, fatma ne düşünür kaygısıdır bu.
sen bir konuya dair samimi bir şekilde fikirlerini dile getirirsin. tak mesaj gelir:
-''senden bunu beklemezdim hödöcaaaaan''
lan dur ne oluyo? sadece bir kaç mevzu üzerine geyik yaptık. kafanda nasıl bir hödöcan oluştu da beklentilere girdin benimle ilgili? veyahut ben tıpa tıp aynı şeyleri mi düşünmek zorunda mıyım seninle? o zaman olayları yorumlamanın ne esprisi var ki? her şeyi matematiğe vuralım anasını satayım.
başta da dediğim gibi aslında en aklıselim yazardır.
daha önce yazmışsındır bir ya da daha fazla interaktif sözlükte ve bu daha öncelerde bir çizgin oluşmuştur zamanla istemesen de.
sonra uzun zamandır aklında olan başka bir sözlükde daha yazar olmaya karar vermişsindir.
çaylaklıktan çıktıktan sonra yazmaya başlarsın. ama bir şey kafanı kurcalar.
bu biraz önce bahsettiğim daha öncelerde içinde ukte olmuş bazı şeyler vardır.
mesela doyasıya trollük yapamamışsındır. ya da birinin nick altında liseli ergenler gibi kavga edememişsindir.
bu yabancılama döneminde şeytan dürter bazı bazı. belki de öyle bir kendin olmuşsundur ki çıkamıyorsundur sınırlarından. sokaktaki o kaldırım taşındaki çizginin üstüne basarsan dünyanın sonu gelecekmiş kaygısına eş değer gereksiz bir kaygıdır bu.
telefonunun ekranını sadece kendinin görmesi gerektiğinden yola çıkarak sorunluysa bile sadece kendine hesap vermesi gereken kızdır.
şimdi böyle diyincede dolgun ücretli avukatı gibi oldum bu megaloman kızın ama öyle. yani ücret kısmını geçersek sonuçta ne bakıyon yarrağım kızın telefonunun ekranına?
götle gülünen, müthiş araştırmacı ve gözlemci insanların ortaya çıkardığı gerçektir.
siktiri boktan bir Eurovision Şarkı Yarışmasını ne kadar ciddiye alıyosunuz oğlum böyle.
zaten katılan ülkelerin komşularına kıyak geçtiği ve sadece show amaçlı bir yarışma. en azından yarışmaya katılan ülkelerinin %98 inin bakış açısı bu.
ama bizim gibi muassır medeniyet seviyesini çoktan aşmış bir ülke için çok farklı anlamları olan yarışma nedense.
siktiri boktan bi şarkı yarışmayı kazanzak ne olacak kazanmasak ne olacak ya da hiç katılmasak? hadi bunu da geçtim bir de yarışmaya katılan adamı bu kadar sorgulamak niye?
senin ülkenin daha 2 gün öncesine kadar koca bir ordusunun başındaki adam içerdeyken araştırdığın şey bu mu lan?
bunu araştırsana. bunun perde arkasındakileri irdelesene. yok bu daha güzel malzeme dimi?
bir de über bi tespit yapmış zat-ı muhterem. ad ve soyadının anlamını yazmış oraya. bu adam yabancı, bu adam yahudi bu adam reröre. hadi canım. inci sözlük gibi yer olsaydı burası hak edilen sıfatları sıralardım ama neye yarar amk.