kadın basketbol maçında, kendi arasında kavga ederek kulübüne para cezası aldıran takım yaratıcılığı galatasaray taraftarında olmadığından çarşı'nın açık ara kazanacağı versustur.
--spoiler--
Türk futbolu Raul Meirelesin tükürük olayı sırasında yaşadığı kaosu yeni atlatırken Galatasaraylı Felipe Melonun, Beşiktaşlı Oğuzhana tükürdüğü iddiası ile yeniden sarsıldı.
Maçın 2.yarısında rakibine tükürdüğü iddia edilen Brezilyalı oyun dışı kaldı.
Galatasaray cephesine göre tükürük yok.
Beşiktaş cephesi ise tükürük var diyor.
Görüntüler net değil.
Anlaşılan o ki, Türkiye bu konuyu tartışacak.
Ne var ki derbiden bir kare daha var gözlerden kaçan, LiGTV kameralarına yansımayan.
O karede de Beşiktaşlı Fernandes var.
Hakem bir karar veriyor, Fernandes tükürüyor!
Çimlere mi?
Hakeme mi?
Rakibe mi?
Fatih Erdoğdunun fotoğrafından olayı çözmek güç.
Biz Cumhuriyet ailesi olarak fotoğrafı yorumsuz olarak kullandık.
Karar sizlerin.
bugün habertürk'te çıkan röportajında yanılgılar içerisinde olduğunu düşündüğüm ultrAslan genel koordinatörü.
Helin Avşar imzasıyla yayınlanan Oğuz Altay röportajını üzülerek okudum. ultrAslan'ın 12'inci kuruluş yılı içerikli röportajda Oğuz Altay'ın kardeşlerini zan altında bırakır ifadeleri açıkçası benim hoşuma gitmedi.
Şimdi biraz geriye gidelim, takvimi geriye saralım. Hatırlayanlar, bilenler bilir. 2008'de aramızdan ayrılan sevgili büyüğümüz; tüm tribünlerce sevgi ve saygı gören Alpaslan Dikmen dönemi hatırlayanlar olacaktır.
O ki; kimsenin nerede olduğunu bile bilmediği Ali Sami Yen'in eşi sevgili Fahriye Yen'i aradı buldu ve biz gençlerin bu değerimize sahip çıkmamıza ön/ayak oldu.
O ki; yine kimsenin nerede olduğunu bile bilmediği Karıncaezmez Şevki'yi buldu, son günlerinde yalnız olmadığını ona hissettirdi, ömrüne ömür kattı ve son anlarında yanında oldu.
O ki; deplasmana giderken kardeşlerine döner ısmarlayıp bir tek simitle o yolu kardeşleriyle BiRLiKTE kat etti.
O ki; Geçmişini unutanın geleceği olmaz dedi, her 18 Mart'ta Çanakkale'ye çıkartma yapmayı bir görev bildi, biz kardeşlerini o bilinci aşıladı.
O ki; sevgili annesinin anlatımıyla çocukken ayakkabılarını satıp sarı kırmızı bez alıp Galatasaray bayrağı diktiren bir Galatasaray sevdalısı.
Hiçbir zaman BEN değil; BiZ diyen, bunu da ısrarla vurgulayan bir gönül adamı Alpaslan Dikmen...
Elbette Oğuz Altay da Alpaslan Dikmen kadar değerli bizler için. Özellikle SEBO REiS dümeni ona emanet ettiyse bizlere söz düşmez.
AMA!
Ama sevgili Oğuz Altay iyi niyetinden asla şüphe etmediğim bazı demeçlerinde kardeşlerini kırıyor gibi.
Öncelikle Beşiktaş maçında yapılan MUHTEŞEM koreografi sonrası verdiği röportaja bakalım:
Araya girip "Peki maliyeti ne oldu bu koreografinin dediğimizde "Parası önemli mi o kadar. Finansörü benim. Ben verdim. Sorun yok diyor. "Merak ettim diye ısrar edince "27 bin TL"
Üzerine yorum yapmayacağım bu talihsiz açıklamanın. Sadece yine 2008 yılına dönüp "o zamanlar koreografi yapacak para nasıl bulunuyordu?" sorusuna ışık tutacak bir duyuru paylaşacağım
Saygıdeğer Galatasaraylılar,
Sınırlı sayıda bastırdığımız 2008 yılı ultrAslan Masa Takvimi satışı başlamıştır.
(Ebat 15 cm x 20 cm.'dir)
Adet fiyatını (KDV dahil) 10 ytl. olarak belirledik.
Elde edilecek olan gelirin % 30'u Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımızın giderlerinde kullanılmak üzere ilgili şube yöneticimize BAĞIŞ MAKBUZU KARŞILIĞI teslim edilecektir.
Lütfen uA-Takvim isteyenler asağıdaki talep formunu
doldurup takvim@... adresine mail atsınlar.
TALEP BiLGiLERi:
Ad-Soyad:
Açık Adres:
Telefon:
Kaç Adet:
Not:
*istanbul içi bazi teslimatlar LiDER KURYE ile yapılacaktır.
*Şehir dışı ise YURTiÇi KARGO ile teslim edilecektir.
*Kurye/Kargo ücreti alıcıya aittir.
işte böyle dostlar. Yine o zamanları bilenler Tekerlekli Sandalye şubemize elde edilen gelirin %30'unun bağışlandığını Alpaslan Dikmen'in bağış makbuzunu eklemesiyle öğrenmişlerdir. Bu da basında değil; sadece ultrAslan Forum içinde konuşulmuştur.
Gelelim bugüne...
Şimdi "cımbızlama yapıyorsun" diyenler de olacaktır. Yalan mı yazıyoruz peki? Denilen, söylenenler bunlar değil mi?
Canınız sıkıldı, kafanız bozuldu, Bu maça gitmeyeceğim deseniz kaç kişi gitmez?
Bizim tribün gitmez.
Evet cevap bu. Yani sevgili Oğuz Altay'a göre Oğuz Altay "Maça gidilmeyecek" dediği anda Pegasus tribünü o maç BOMBOŞ olacak. Oğuz Altay bunu neden desin değil soru, Oğuz Altay bugüne kadar SEBO REiS bile böyle bir açıklamada bulunmamışken bu cüreti nereden bulmaktadır?
Yine Oğuz Altay "Kaç ultrAslan var?" sorusuna 5,5 Milyon cevabı ve ultrAslan olmak için istenen belgeler vs söylemiyle ultrAslan'ın kuruluş mottosuna ters düşmektedir.
Bu soruya vakti zamanında ALPASLAN DiKMEN "Kendisini ultrAslan hisseden herkes ultrAslan'dır." cevabını vermiştir. Oğuz Altay'ın bahsettiği ultrAslan üyelik sistemi ise ultrAslan Forum'da yazar olabilmek için aranan kriterlerdir.
Yine Oğuz Altay "çok konuşuyor" diye kendisini eleştirenleri KISKANIYORLAR diye tarif ediyor. Şunu sakın unutmasın sevgili Oğuz Altay; kendisini eleştiren(şahsım adına) kişilerin tek düşüncesi GALATASARAY ve hayat görüşleri;
''Galatasaray'ın yararına olarak bir taşı yerinden kaldırıp, iki metre öteye koyanlara bile müthiş bir saygı duyarım." ALPASLAN DiKMEN
Yani sevgili Oğuz Altay merak etmesin, kimsenin kendisini kıskandığı falan yok. Haddimize de değildir. Sadece ben şahsım adına bu tip açıklamalardan rahatsızlık duyuyorum. Çünkü 6 sene ultrAslan'a UNI temsilciliği dahil hizmet etmiş birisi olarak bizlere aşılanan ultrAslan mottosunda bu tarz söylemlere yer yok.
Umarım beni ve kendisini sevenleri yanıltır, basına verdiği demeçlerde kelimelerini daha özenli seçer ve özlediğimiz o ultrAslan kültürüne daha uzun yıllar hizmet eder.
ciddi ciddi tecrübeyle* sabittir sözlük. ne kadar denesek de olmadı sözlük. az daha üzerinde çalışalım lütfen kızlar. öncelikle bıyıkları almak ve büyüyen basenleri eritmekle başlanabilir mesela.
an itibariyle eski içişleri bakanı'dır. kabinede belki de revizyonda gideceği en başından beri belli olan isimdi. öyle de oldu. yerine de muammer güler getirilmiştir.
--spoiler--
1954-1955 sezonunda Türkiye şampiyonası, 19-25 Nisan tarihlerinde altı takımın katılımıyla gerçekleştirildi istanbul Spor ve Sergi Sarayında: Modaspor, Galatasaray, Fenerbahçe, Harp Okulu, Ankaragücü ve Altınordu.
ilk günkü maçlarda Galatasaray, Fenerbahçe ve Modaspor rakiplerini kolayca yendiler. Ertesi günkü en önemli maçta Modaspor Galatasarayı yenmeyi başardı; 67-62lik skorla. Dördüncü günkü önemli maçta Modasporu 55-47 yenerek şampiyon olmak için büyük bir avantaj sağlayan takım Fenerbahçeydi.
Galatasarayla Fenerbahçe arasındaki şampiyonluk maçı 25 Nisan 1955, Pazartesi gecesi oynandı Spor ve Sergide. Fenerbahçenin şampiyon olması için Galatasarayı yenmesi yetiyordu. Hatta altı sayıyla kaybetse bile yine de şampiyon olacaktı Fenerbahçe. Galatasarayın şampiyon olması için ezeli rakibini en az 7 sayıyla yenmesi gerekiyordu.
Bu önemli maçın ilk yarısını 25-20 önde kapattı Galatasaray. ikinci yarıda ise farkı 13 sayıya kadar yükseltti. Fenerbahçenin en iyi oyuncuları Altan Dinçer ve Sacit Seldüz beşer faulle oyun dışı kalınca Galatasarayın şampiyonluğu neredeyse kesinleşmişti.
Ya da öyle sanıyordu herkes. Tâ ki maçın bitimine 44 saniye kala Galatasaray 40-27, yani 13 sayı öndeyken tribünden bir Fenerbahçe yöneticisinin inmesine dek. Türkiye spor tarihinin en çirkin kararlarından birine imza atarak Fenerbahçe basketbol takımını sahadan çekti tribünden inen o Fenerbahçe yöneticisi.
Tam anlamıyla şeytanî bir plandı bu. Şöyle. Fenerbahçe sahadan çekilip hükmen yenildiği için puan alamayacaktı o maçtan. Böylece Fenerbahçe sekiz puanda kalacak, Modasporla Galatasarayın puanları ise (9 puan) eşit olacaktı. Böylece ikili averaj devreye gireceği için şampiyon, Galatasarayla oynadığı maçı kazanan Modaspor olacaktı. Galatasaray ise ikincilikle yetinmek zorunda kalacaktı şampiyon olması gerekirken.
Buydu işte o şeytanî plan. Ancak bu plan federasyondan döndü o gece. Çünkü kararlarını sahada yapılan şeytanlıkları görmezden gelerek değil, spor ahlâkını gözeterek veren yürekli insanlar vardı o dönem federasyonlarda. Maçtan hemen sonra acilen toplanan Basketbol Federasyonu kupayı ikiye bölerek hem Galatasarayı, hem de Modasporu basketbolda Türkiye Şampiyonu ilan etti. (GALATASARAYIN TARIHININ EN ŞEREFLI KUPALARINDAN BIRISI OLAN O YARIM KUPAYI DAHA DA YAKINDAN GÖRMEK ISTEYENLER GALATASARAY KÜLTÜR VE SANAT MERKEZINI ZIYARET ETMELILER.)
Böylece 1954-1955 sezonu basketbolda ilk ve tek olarak iki takımın da şampiyon olduğu sezon olarak geçti tarihe.
--spoiler--
--spoiler--
Şeref Stadında Milli Küme karşılaşmalarının sonuncusu Beşiktaşla Fenerbahçe arasında oynanacak. Eğer maçı Beşiktaş kazanır veya berabere kalırsa Galatasaray, yenilirse Fenerbahçe şampiyon olacaktı. Herkes Galatasaray aleyhinde iki rakibin anlaştığını iddia ediyordu. Nitekim Beşiktaşlılar sahaya acayip bir takımla çıkınca dalavere bütün çıplaklığıyla kendini gösterdi. Amma Beşiktaşlılar efendice(!!!!!) hareket edip, Fenerbahçelilerini geçen hafta yaptıkları gibi hükmen mağlubiyeti evvelden kabul etmeyerek kozlarını sahada pay etmek istediler. Bu karşılaşmadan evvel Fenerbahçe ile yaptıkları üç maçı da kazanan Beşiktaşlılar ne olursa olsun, Galatasaray şampiyon olmasın diye çıkardıkları şu garip takıma bakın aziz okuyucularım: Celadet- Saim, ibrahim-Hüseyin Ömer - Ali- Sabri - Hakkı Kemal Cahit - Şükrü..
Ve pek tabi, bundan evvelki son üç maçında Beşiktaş'a mağlup olan Fenerbahçe eşsiz(!!!!!) bir galibiyet alarak Beşiktaşı 4-1 yener...
Ertesi gün bu maçı Cumhuriyet gazetesine tanınmış bir spor muharriri Eşref Şefik haberini şu başlıkla yazmıştı.ŞEREFSIZ BEŞIKTAŞ TAKIMI DÜN FENERBAHÇEYE 4-1 YENILDI... işte tarih tekerrürden ibarettir derler. Çok doğru bir söz. Tam sekiz sene sonra Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılara olan şampiyonluk borçlarını ödediler. Hem de ne şekilde. Faiziyle birlikte.
--spoiler--
dur dur daha bitmedi!!!
tarih 8 nisan 1951
--spoiler--
1951 yılı istanbul Ligi son maçlar (Galatasarayın 1 maçı eksik) 8 Nisan 1951. Son maç Beşiktaş-Fenerbahçe. Fenerbahçe, Beşiktaşı yenerse, Galatasaray eksik maçını kazanması halinde şampiyon. Beşiktaş, Fenerbahçeyle berabere kalır yada kazanırsa Beşiktaş şampiyon. Fenerbahçe maça iki tane lisansız futbolcuyla çıkıyor, maçın hakemi maçı başlatmadan önce uyardığı halde bilerek ve isteyerek hükmen mağlup oluyor, Galatasaray şampiyon olmasın diye. Oynanan maçı da Beşiktaş 3-1 kazanıyor.
Bazı gazete ve mecmualar "Güzel bir formülle(!!!) sahaya gayri nizami iki oyuncu ile çıkan Fenerbahçe Beşiktaşa borcunu ödedi."
ve bu maç ile ilgili "son telgraf" gazetesindeki yazı:
Dünkü maça iki lisansız futbolcu ile başlayan F.B., hükmen mağlubiyeti kabul etmişti. Bu müessif hadiseye inzimamen sahadaki oyunu da 3-1 kaybetti. Başlığı altında HALiT KIVANÇın yazısı aynen şöyle idi: ... Lig şampiyonunu tayin edecek olan dünkü maç, maalesef pek nahoş bir şekilde kapandı ve spor hayatımızın acı vakalarından biri olarak tarihe geçti... ...Normal olan şekli F.B. takımının en kuvvetli tertibiyle sahaya çıkması ve rakibini yenmesi idi. Bu arada dolaşan dedikodulara aslan inanmıyor ve Sarı-Laciverdin bu kudretli kadrosunu bekliyorduk. Fakat maç saati geldiği anda, inönü Stadyumunu dolduran 25 binden fazla seyirciyi hayal sukutuna uğratan bir manzara ile karşılaştık. F.B. sahaya lisansı olmayan iki oyuncu ile çıkıyordu. Evet, Fener takımı, daha birinci dakikada mağlubiyeti hem de kendisine bir tek puan bile kazandırmayacak olan hükmen mağlubiyeti kabul etmişti. Bu demektir ki, Sarı-Lacivertliler puan ve fikstür icabını suistimal ederek şampiyonluğu Beşiktaşa vermeyi uygun görmüşlerdi....F.B. gibi şerefli ve şöhretli bir kulüp, bu gibi kaprislere alet olacak tıyniyette bir teşekkülmüdür? Sarı-Lacivert şeref dolu tarihinde böyle peşin bir mağlubiyet bulunduğunu biz zannetmiyoruz. F.B. taraftarları dün büyük yeis içindeydiler, günü erken saatlerinden itibaren stada koşan binlerce seyirciyi istismar etmeye kimin hakkı vardı?
...Herhalde bu hadisenin resmi bazı neticeleri de olacaktır. Başta böyle bir gayrinizami oyuna müsaade eden hakem olmak üzere müsebbipler hakkında gereken kararların alınması doğru olur."
--spoiler--
yeterli mi şekerim?
bu da bonus olsun
--spoiler--
"sanık aziz duruşmadaki savunmasında; bu tarla bir şeydir, nasıl söyleyim, yani
maçla ilgili bir şey değil yani, 3 tane tarla var işte, ekinler diyor suya çıktı, ya kurban kesiyor
gidiyor. her hafta da eyüp sultan' a gidiyordu. her hafta gidiyor, bizim burada konuşmalar da
var. hocaya gittik mi, camiye gittik mi, ne yaptın, tamer beye söylüyorum; " ne yaptın, gittin
mi, hallettin mi?" diyorum. camiye gidiyor, eyüp sultana kurban kesmeye. biz deplasmana
gittiğimizde tamer bey gidiyor, eğer deplasmanda değil içeride ise beraber gidiyoruz, kurban
kesiyoruz. şimdi buradaki konuşmada da yani bu şeyi, tarla işini; maçları, tarla maçları
sürmek de dilek anlamında kullanıyorduk şeklinde esasen tam da
açıklanamayan/anlaşılmayan bir beyanda bulunmuştur."
--spoiler--
benimdir efendim bu.
tarih: 2 eylül 2009
aslında bu tarihe kadar sevgili kişisiyle tek bir kavga bile olmamıştır. yalanım varsa göt olayım ki aynen dediğim gibi tek bir kavga bile olmadı 3,5 senelik ilişkide. daha sonra 2 eylül günü tatsız bir olay vuku buldu. göt muhasebecime ödemesi için verdiğim çekimi ödememesi ve cep etmesi, daha sonra da ortadan kaybolması neticesinde çekim patlar, beni hapis paklar. telefonda başka bir şehirde olan sevgiliye durum izah edilir, girilir paşa paşa yatmaya başlanır.
tarih: 9 eylül 2009
cezamızın ilk haftası dolduğunda büyükler devreye girer* çek ödenir ve ben çıkarım. çıkar çıkmaz da sevgili kişisi aranır. resmen daha sim kartı takmadan telefonu açtım o heyecanla düşünün durumumu. ne kadar sevinçliyim. açıyor. diyorum hayatım çıktım ben, bitti vs. ama karşımda öyle göt bir ses var ki; sanki sevincimi değil de açmışım ana avrat sövmüşüm gibi düşmanca bir ses. neyse şoka girdi heralde denilerek evin yolu tutulur. ertesi gün de çalıştığım şehre hemen dönülür.
ben bir iran kedisi almıştım eve sözlük. böyle bembeyaz tüyleri olan, mavi gözlü, kulakları duymayan tatlı bir şey. hatun kişisi çalıştığım şehirde son sınıfta üniversitede. dedik buna birlikte bakalım vs. sevgi pıtırcanı tavırları işte amk. tabi sevgili dönmüş yaşadığı şehre, kameradan gösteriyorum falan. böyle yavru bir şey. lan sen de kedi o gece öl amk. bildiğin öldü hayvan. sabah bir kalktım evde kedi cenazesi. dedim şimdi gösterdik hayvanı, üzülmesin falan. gittim aynısını akşama kadar aradım buldum aldım. söylemedim de öldü vs diye. neyse işte ben içerdeyken kediyi de yandaki elemanlara emanet ettim. dedim yengeniz yok, daha canlı gözle görmedi hayvanı, ben gelene kadar bu da ölmesin, gerekirse siz ölün kedi ölmesin vs diye temihledim.
gel gelelim sözlük bir döndüm ki kıyamet kopmuş. hatun kişisi ben içerdeyken gelmiş. benim eve geçmiş. bizim çocuklar da ışık ses vs duyunca ben geldim sanmışlar. bu boş boğazlar da kedi bizde demişler. hatun gelmiş kediyi almış bunlardan. tabi aşı karnesini falan da vermiştim, onu da vermişler. hatun eve bir geliyor iki tane farklı isimde kediye ait iki aşı karnesi. çocuklara gidiyor bu verdiğiniz karne bizimkinin değil diye. bizim mal oğlu mallar da anlatıyor her şey diğer kedi öldü vs diye.
hatun da ben gelmeden hemen geri dönüyor izmir'e sikerim lan prodüksiyonunuzu diyip.
tarih: 13 eylül 2009
doğum günü 13 eylül. dedim kalk mal mal oturma, bir şeyler yap. e o izmir'de ben bursa'da nasıl olacak falan derken dedim sikerim işi gücü bastım çıktım yola izmir'e. o gün de maç var ali sami yen'de galatasaray-beşiktaş, ikimiz de galatasaraylıyız. dedim gündüz gezeriz, akşam da maçı izleriz gece dönerim geriye. sözlük sabah 9'da bindim otobüse, kamil koç. ki gece hiç uyumamışım. yolda uyudum. neyse birisi beni dürtüyor. uyan vs diye. uyandım. gözümü bir açtım aydın'dayım sözlük! aydın!
göt muavin beni izmir'de uyandırmıyor, izmir'de de muavin değişimi yapılıyor ve otobüsün son durağına kadar ben bildiğin öküz gibi uyuyorum. kız beş bin mesaj, yedi bin çağrı atmış ama ben fil uykusunda tabi. neyse dedim ben bindim geriye izmir'e geliyorum. bu sefer de bu demez mi ben çıkamam diye. hırsımdan kendimi sikicem, kamil koç'u ateşe vericem o moddayım. neyse. indim izmir otogarda, maçı izledim, bitince de ilk otobüsle döndüm bursa'ya.
tarih: 20 eylül 2009
hatfaiçi malum iş var. ben yine düştüm izmir yollarına. hatun gelecek ekim başında. çatlarım o zamana kadar gönlünü almam lazım tribindeyim. bu sefer sağ salim indim ama izmir'de. yeni sezon formalarından alamamıştım hala. gittim hemen alsancak gs store'den iki parçalı aldım. arkasına da isimler numaralar vs işte. bekliyorum gelecek diye. geldi sözlük. ama surat yine anasına sövmüşüm gibi. dedik oturalım bir yerlere. pasaportta karar kıldık. bu hala duruyor mu bilmiyorum pasaportta cafe crown var. sokağın köşesinde. o sokakta cafe crown'un karşı çaprazında bir yere oturduk. yemek vs söyledik işte yiyoruz. ben doğum günü diye resmen store'yi boşaltmışım ne aldıysam verdim işte.
bunun hafiften gözleri doldu sözlük. kaldırdı yüzünü baktı bana doğru dedi ki; "ben ayrılmak istiyorum." ben daha ne nasıl ne oluyor lan diyemeden, bir şey söyleme ve kararıma lütfen saygı duy dedi kalktı gitti sözlük...
ben de aynen böyle göt gibi kaldım.
(img:#382793)
bildiğin sebebini bile bilmeden terk edildim sözlük ve o günden beri sadece bir kere gördüm onu, o da o hafta bursa'ya geldi o da, 24 eylül 2009 galatasaray eskişehirspor maçını izlemek için bir cafedeyiz arkadaşlarla. ki maçta 1-1 bitmiş, sağ olsun göt arkadaşlarca hatun kişisinin mekanda olduğu söylenmiş ve zaten bok gibi giden maç, bitene kadar şu besteyle tamamlanmıştır;
sanma ki dönerim artık geriye,
bu sana aşkımdan en son hediye,
beni hatırlayım ağlarsın diye;
kapına kırmızı bir gül bıraktım.
ellerde sigara seni izledik,
kırmızı gülleri kapına serdik,
tutmadın sevgilim ellerimizden;
koştuk biz yine cimboma geldik.
ki günün diğer anlam ve önemi alpaslan dikmenin de ölüm yıldönümü olması sebebiyle gözlerde epeyce yaşlarla uzaklaştık karanlıkta. o tarihten beri de köpek gibi istememe rağmen bu zamana kadar ne aradım, ne de o aradı. kapandı gitti işte.
orta sahada selçuk inan varken sneijder transferi gereksiz diyenlere soda ısmarlaması gereken spor kulübüdür. bu kafaya göre barcelona da xavi veya iniesta'dan birisini satsın. iki tane kaliteli orta saha olmaz ya.
maliyet hesabına girersek bonservisi amrabat'tan daha ucuza alınmış bir dünya yıldızı için fiyat vs konuşmak da ayrı bir soda nedeni olsa gerek.
galatasaray'ın sorunu defansif değildir. galatasaray'a karşı rakipleri 8 kişi defans yaptığından bu kilidi açacak kaliteli bir isim şarttı ve sneijder ile buna çare bulundu. bu transfer lüks diyenlere yine sodalar şirketten.
fatih terim'in en iyi defansif taktik hücum etmektir sözünden hareketle galatasaray gol yollarındaki sorununu bu transfer ile çözmüş ve en iyi defansif çözümü böylelikle çözmüştür.
çizsin hoca tahtaya 4-3-1-2 sistemini bakın görün siz ne ofansif ne de defansif sorun kalacak. ki patlak denen hamit bile kanattan alınıp üçlü orta sahanın içine monte edildiğinde görün siz orta saha nasılmış.
artık günümüz futbolunda maç kazanmanın tek yolu maçı orta sahada kazanmaktır. galatasaray da bu bilinçle muhteşem bir transfere imza atmıştır. kıskanmak yerine böyle kaliteli isimleri izlemenin keyfini yaşamalı rakipler. ya da başka bir dille;