bozburunlu
229 (ilaç gibi)
onuncu nesil yazar 14 takipçi 160.10 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    2016 sonu itibariyle türkiye nin durumu

    1.
  1. konuşulmaya değmeyecek gibiymiş demek.
    1 ...
  2. bir pes edişin öyküsü

    1.
  3. yıllardır mezarım olan bu odada ruhum sıtmaya tutulmuştu sanki, birdenbire acı ve korkunç bir gerçekle karşı karşıya gelmiş bir şuurun vicdanıydım ben. felaket ve sefaletin içinden bakan gözlerin karşısında akıp giden; sefahat ve rahat denilen şeylerin ne kadar kaba, ne kadar adi olduğuna tüm benliğimle inanıyordum. Nebi gibi toklar sofrasından kaçıp açlar çevresine sığınmayı, sefil ve serserilerle düşüp kalkmayı, meczupların sohbetini çok bilmişlerin meclisine tercih etmeyi, hem de haz alarak benimsemiştim. tüm bunlara rağmen de günlük kıyafetinin toplam tutarı bin beş yüz liranın altına hemen hemen hiç düşmeyen ikiyüzlünün de tekiydim. bu ikiyüzlülüğe bir son vermekti bu akşam maksadım.

    Son deneyimi yaptım bugün. Kanaatlerimi nihayete erdiren son deneyimi. şöyle başlıyor hikayem, hani çoğu fake olarak kullanılan, süperegonun tezahürü olan instagram ve facebook profilleri vardır. girenin çıkanın haddi hesabı olmayan profiller, bilirsiniz. ailesi gariban olmasına rağmen, özünün uzağında yapay geçici bir yer edinmeye çalışan, dostoyevskinin de dediği gibi temiz kıyafetlerin bile yakışmadığı insanlardan bahsediyorum. düşünürdüm, bu insanlar, genç kızlar hakkında ama malumunuz hiçbirisiyle canlı canlı konuşma fırsatım olmamıştı. Umutsuzca yaptığım ilk denemede profilinde hanzoların cirit attığı bir kızla iletişime geçmeyi başardım. beklemiyordum, nasıl bekleyeyim. etrafındaki onca insanın arasından, kendi tabiriyle neden beni seçsindi ki ? neyse seçildik, seri telefon konuşmalarından sonra aynı gün, yani bugünün akşamında buluşmaya karar verdik. bana, aracınla mı geleceksin yoksa taksiyle mi diye sordu. otobüs ihtimal dahilinde bile değil. taksi dedim. o avcılardan ben beşiktaştan harekete geçtik. buluşma noktası olarak bakırköyde uzlaşmıştık. yenikapıya kadar otobüsle gidip oradan taksiye atlamayı düşündüm. otobüs beni yavaşlatmadı zira istikametten hiç sapmıyordum ve yenikapıya kadar hiç trafik yoktu. yenikapıda hemen taksiye geçtim. taksiye kadar birkaç mesaj yazmış ve almıştım. taksici istikamet bakırköy olunca haliyle transit şeride geçti ve trafiğe takıldık. şeritten de çıkamadık. o arada ben onunla irtibattayım. ve buluşma noktamızı değiştiriyoruz. hiç gitmediğim bir yer. kale outlet center. öte yandan kızın sesi duru ve hiçbir hoppalık belirtisi göstermeyen sakin cinsten. ta ki ben o sikik kale center yerine bakırköye devam etmesini isteyene kadar. biz hala trafikteyken canavar ortaya çıktı ve buluşma iptal oldu. götümü döner giderdim. lakin hiç yaşamadığım tipte bir deneyimdi bu ve bana lazımdı. ısrar ettim ve kale centera gittim. taksi, 50 lira. kalenin içinde değilmiş hanım kızımız, kopuk kopuk birkaç telefon konuşmasıyla birbirimize kavuştuk.

    onun arkası dönüktü. önce ben gördüm. gelirken, yolda, fotoğraflarında gördüğüm kızla karşılaşmayacağımı düşünüyordum bir ihtimal. fakat oydu. boyu beni geçmişti. ayağında 10 santim topuklu, mat deri bir pantolon, üstünde kaz tüyü olup olmadığından emin olamadığım güzel yeşil bir mont ve dirseğine asılı çantasıyla bugüne kadar zerre kadar yakınlaşmak istemediğim bir tiple beni bekliyordu.yanına vardığımda beklentisinin karşılanmadığını hissettiğim tonda bir sesle "sen misin?" dedi ve yumuşakça tokalaştık. beklediğimin aksine, sakindi. yüzüne baktım. saçları seyrelmişti, yüzündeki hafif makyaj, malzeme kalitesi iyi olmakla birlikte doğru kullanılamamıştı. siyah rimelinin üstündeki hafif yeşil sürme çok kötüydü. fakat allık ve yüzünün diğer yerlerinde uygulama fena değildi. kendini çekici kılabilmek adına takındığı işve sayesinde evet çekici olmuştu öte yandan onu itici yapan gereksiz kendini beğenmişliği de buram buramdı. nereye gidelim dedim. kale basitmiş. öyleyse midpointe gidelim dedim. nihayetinde taksiye binip bakırköye gidelim dedik. yolumu değiştirip geldiğim yerden tekrar bakırköye gidelim dedik yani. yürürken topuklularını işaret edip, koluma girdi. fakat ben solo takılmaya o kadar alışmışım ki, kız sürekli arkamda kalıyordu. yoldan taksi çevirip depara kalktığımda kızı tamamen unutmuştum. seslendi ve bekledim. tanışma anında ve takside pek konuşmak istemiyordum. sadece izlemek niyetindeydim. o da konuşmadı. ağzım kokmasın diye aldığım sakızdan ona da uzattım. konuşmadan ilerledik ve yemek yiyeceğimiz yerin önünde indik. taksi parasını verdim. kapıyı tuttum. mekana oturduk. vedat milorun de mekanı tanıttığından falan bahsettim. vedat milor de kim dedi. anlattım. çok dikkatliymişim, öyle dedi. artık kafamda birşeyler şekillenmeye başlamıştı. o, yemek siparişini garsonun yüzüne bakmadan ağız ucuyla verdi. yemeğini öyle bir pasaklı yedi ki ben utandım. ve benden önce bitirdi. anlamıştım. aldığı iltifatlardan dolayı artık beynini kullanmaya ihtiyaç duymayan birisiydi o. evet netti. hesabı ödedim. en yakın taksi durağının yerini sorup mekandan çıktık. biraz yürüyecektik. koluma girdi. günlerimi nasıl geçirdiğimi sordu. kendimi normalde nasıl ifade ediyorsam o şekilde anlatmaya başladım. sıradan bir öğrenciyim dedim. beni çalışıyorum sanıyormuş. ona verebileceğim tek şeyin, belki sevgi olabileceğini söyleyip sözü ona bıraktım. okumuyormuş, geziyormuş, nasibin ne zaman nereden çıkıp geleceği belli olmazmış. aramızdaki mental uçurumlar artık gözlerimin önündeydi. araya bir iki aforizma sıkıştırdım, anlamadığından emin olduğum. o dakikaya kadar hiç aşık veya arzulu ayağı çekmediğim gibi kalan zamanımızda da çekmeyi düşünmüyordum. azıcık yürüdükten sonra yine taksiye bindik. çay kahve içelim demiştik. itin öldüğü yerlere doğru yol alıyoruz. ben bilmediğimden, gideceğimiz yeri ağzını yayarak ve kendince komut verir bir tonda taksiciye söyledi. telefonuyla ilgilendi biraz ve ailesinin merak ettiğini söyledi. huzursuzluğunu farkettiğimden, bahane uydurmadığına eminim. çay içelim diye gittiğimiz bir alışveriş merkezinin önünde taksi parasını ödedim ve indik. nefret ediyorum hepsinden dedi. ailesinden ediyormuş. gitmeliyim dedi ve alel acele tokalaştıktan sonra görüşürüz deyip ayrıldık avm nin önünde. taksinin birine bindi.

    artık kendimle başbaşa kalmıştım. çaydan sonra ayrılırız diye düşünüyordum açıkçası. ama farketmez. gidip gezmeyi düşünmediğim istemediğim bir yerde evimden ve semtimden uzakta bir süre ayakta düşüncelere daldım. bir sigara yaktım. giden paramı hesapladım. hani bazı dev hatalardan sonra sırıtarak kendinize küfürler yağdırırsınız ya. o anı yaşadım. dönüş yoluna koyuldum, düşünceli. üzüldüğüm param ya da vaktim değildi. karşılaştığım, tecrübe ettiğim gerçek bambaşkaydı. farkettim ki, gelinen noktada bu insanların nufüz edilebilecek bir ruhları yok, aydınlatılabilecek bir kafaları yok, beslenebilecek vücutları yok. kalmamış. bu gibi insanlar, hayvani duyguların, cehalet denilen zifiri karanlığın, yoksulluğun ve kıtlığın elinde mutlular. peki ama, ey bu satırları okuyacak arkadaş, bu insanlar kaybolma safhasına gelene kadar kabahat kimin ? yıllarca yaşamak şevkinden yoksun kalan bu kazazedeler, kuru toprakla gri gök arasında yabani bir ot gibi bittikten sonra elime orağı alıp hasada giderken ne bekliyordum ki ben ? ne ektim ki ne biçecektim ?

    hasılı, pes ettim. ama şerhimi de koydum.

    dönüşte inönü' nün inşaatına karşı sebaya dua edip, marşlar söyleyerek eve geldim.
    5 ...
  4. yabancılaşmak

    1.
  5. iki neslin geçiş formuna denk geldiğin yıllarda hızlı hızlı yürüdüğün caddede bir anda önünde durup dudak dudağa öpüşmeye başlayan henüz 13- 14 yaşındaki çocuklar, sokağın bir ucundan diğer ucundaki kız arkadaşına "kııız orospu kezban" diye seslenen kızların kulağı çınlatan sesleri, lise çıkışı duvar diplerinde kız arkadaşını ana avrat söverek azarlayan erkeklerin hareketleri, oturduğun mekanda ortamı dinlemek için sessizliğe gömüldüğün anda arka masadan duyduğun kelimelerin üstüne gelen kusma isteği, alındıktan 2 ay sonra çöpe atılan son model telefonlar, sahip olamadıklarından ötürü tatminsizlik yaşayan tedaviye muhtaç umutsuz mutsuz kitleler, adım başı duyulan fakat içi boşaltılmış kelimeler, geleceğe dair vazgeçilen ufukta kaybolan hayaller, anlık tüketilen filmler, anlık tüketilen şarkılar anlık tüketilen herşey ve etrafta insan olmaya bu kadar yabancılaşmış kalabalık varken onlara yabancılaşmanın üstünüze vazifeymiş gibi tanımını yapmaya çalışmakmış.
    10 ...
  6. iddaa dan yüzde yüz para kazanma yöntemi

    4.
  7. oranlar handikaplı açıldığı için kesinlikle basketbol maçlarından başarı sağlanamayacak yöntemdir.
    adamlar 11,5 handikap koyuyor, maç 12 farkla bitiyor amk.
    8 ...
  8. yatılı okulda büyüyen çocuk

    1.
  9. çakraları açılmış çocuktur. ilerleyen yıllarda tibet' e gidip turunculara bürünmesine gerek kalmamıştır. en fazla 3. yılında birçok tabusundan kurtulmuş, nice eski alışkanlıklarını bırakmıştır. kimsenin kılığı kıyafeti, saçı sakalı, malı mülkü, dini konumu, siyasi duruşu onun için tek başına değer atfedilecek kıstaslar değildir artık. kalbi bu topraklar için çarpan birçok namuslu, başı dik gariban çocuğuyla aynı havayı teneffüs edip, aynı tabaktan yemek yediği için daha 15 yaşında aldığı bir parça ucuz kıyafetin, en son gittiği kıytırık sahil kentinin muhabbetini yapmayı bırakmış 3 kuruşluk tüm sevinçlerini kalbine gömmüştür. o yılların en büyük sevinci o kardeşten de öte can yoldaşlarıyla haftanın bir akşamı icra edilen cips- kola partileridir*. öte yandan bulunulan ortamda yaşanan tüm acılara ortak olunmuş, paylaşılmış, paylaşılmış, paylaşılmış da paylaşılmıştır. 4. yılın sonunda ruhun tam anlamıyla terbiye edildiğine inanılarak umut dolu bir dünyaya kıpır kıpır bir kalp ile koşulur.

    sonra ne mi olur? össye girilir, çıkılır. istenen sonuç alınır. yeni bir kente yerleşilir. yeni insanlarla ilk diyaloglara girilir. işte tam bu aralar hacamat olmaya başladığınız, sinir harbi gelgitlerinin başladığı, bandı geri sarmaya başladığınız yıllara tekabül edecektir. artık ne yapsanız geriye dönüş yoktur. değiştiğinizi sandığınız yıllarda aslında yabancılaştığınızı farketmeniz beyin ölümünüzün ilk aşaması olacaktır. dışarıda değişen hiç ama hiçbir şey yoktur. aynı görgüsüzlük, aynı paylaşımsızlık, aynı ayak oyunları, aynı ikiyüzlülük, aynı bireysellik, aynı riyakarlık, aynı narsistlik sokaklarda köşe kapmaca oynamaktadır. bu, sizin için sonun başlangıcıdır. sizin geride bıraktığınız ve sırf siz bıraktınız diye sanki başkaları da bırakacakmış sandığınız ne kadar ciğersizlik varsa rüzgarlı bir istanbul gecesinde suratınıza çarpar.

    hasılı, sizin büyüttükten sonra bittiğini sandığınız yatılı okul, asla ve kat'a yakanızı bırakmaz.
    21 ...
  10. © 2025 uludağ sözlük