oyuna alacağı futbolcunun üzerindeki eşofmanları çıkararak oyuna hazır olmasını istemektedir. zaman içerisinde bu mevzuyu ağız alışkanlığı yapması durumunda umuma açık yerlerde toparlaması zor muhabbetlere girebilir.
multitasking çocuktur. hem gole gider, hem kaleciyi nasıl alt etsem diye düşünür bu aradada kendi spikerliğini yapmayı ihmal etmez.
- pelee, pele adamı geçti. pelee, pele vurdu goooollll! peleee... hahaaha sokarlar böyle.işte olum pelenin gücü nası çaktım amk.
büyük maç, genelde şampiyonluk, sonrası röportaj klişesi.
içimde uktedir bu demeç. 'keşke topçu olaydım' dedirtir duydukça. belki ilerde yönetici falan olur hayallerimi gerçekleştiririm sözlük.
not: az önce şarkının sözleri denk geldi ve ben 'dönüş yok o yıllara' dizesindeki 'o yıllara' kısmını yıllardır 'oyunlara' olarak algılıyormuşum. kendime buradan büyük bir alkış gönderiyorum. şarkının çıkış zamanı hayatımın büyük kısmını oyunların kapladığı veletlik çağına denk geldiğinden olsa gerek.
üç büyüklerin geriye düşmesiyle bu sıralar çokça duyduğumuz geyik, 'üç puanlık sistemde bu farklar önemli değil,herşey olabilir'.
lan başka sistem mi var, üç puanlık sistem ne amk? bundan +20 sene önce bi 2 puanlık sistem varmışta tarih olmuş, milyon geçmiş üstünden daha neyin geyiğini yapıyorsunuz? sanki bi bizim ligde var bu sistem a.k..
üşüyen ayağı çeşitli şekillerde ısıtma çabasıdır.
ayağı pc fanına tutmak, sırt üstü uzanıp ayakları ısı kaynağına yapıştırmak, üst üste beşe kadar çorap giymek sıklıkla kullanılan yöntemlerdir.
ayrıca tost makinası gibi ekstrem yöntemleri kullananların varlığı çokça merak edilmektedir.
filmlerdeki akla mantığa sığmayan, düşündükçe 'hayret arkadaş hangi adam yazmış bu senaryoyu' denilesi durumlardır.
x-man son direniş filmini izleyenler bilir, filmde mutantlarımızın normale dönmesine imkan tanıyan bişey keşfedilir. bunun yanında esas kızımız jean güçlerinin zirvesine çıkarak phonix karakterine bürünür ve kötülere hizmet etmeye başlar, fakat sonunda iş öyle bir noktaya gelir ki phonix'in durdurulması gereklidir lakin yanına wolwerineden başkası yanaşamaz. wolverine binbir güçlükle phonixin yanına kadar gelir ve akılları kurcalayan olay burada baş gösterir. wolverine hüzün dolu bir bakış ve özür dileyen bir ifadeyle bıçaklarını kızın karnına saplar. peki kardeşim bayıltıcı iğne gibi saplandığı kişiyi aniden normale döndüren aletler varken, neden soktun kızın karnına o çelik bıçakları?
türk filmlerinden aşina olduğumuz adamdır. genelde bu adamı nuri alço oynamıştır. genellikle karşısında avret yerlerini yorganla örtmüş ağlayan bir kadın bulunmaktadır.
rastgele denk geldiğim, ' bu müzik bu dünyadan değil ' dedirten inanılmaz bir sokak sanatçısı.kendisi arp çalıp şarkılarını söylemektedir. buralarda olsa haftada 3 gün önünde oturup sabahtan akşama kadar başında bekler seyrine doyamazdım heralde .
erkeğin davranışına göre katagorileme durumudur. katagoriler; abazanlık, havalılık, normallik, ibnelik, apaçilik, tikilik... diye çoğaltılabilir. işin ilginç yanı bu katagoriler arasında çok ince çizgiler vardır. kızlı erkekli bir muhabbet ortamında ilgiyi fazla kaçırırsanız abazan, çok cool takılayım diye hiç pas yapmazsanız ibne damgasını yemeniz kaçınılmazdır. eleman havalılık halini fazla kaçırıp tikiliğe, tiki olmaya çalışan başka bir eleman bir anda apaçiliğe terfi edebilir. bir diğer ilginç nokta bu damgaları genelde erkekler birbirine yapıştırır yani 'ne ediyorsak kendimizee ediyoruz' hali vuku bulur. en iyisi bu yaftalama durumunu abartmamaktır kanımca zira hayat farklı renklerle güzel değil midir zaten? caddelerde modifiyeli şahinler gezmeseydi, plajlarda güneş gözlüklü tipler sabahtan akşama kadar kız kesmeseydi, yaka bağır açık gömlekli, elinde cüzdan telefon gezen tikiler olmasaydı, yani hepimiz tek kalıptan çıkmış gibi ortalıkta dolansaydık, halimiz nice olurdu acaba?
5 yaşlarında mahallede kuytu bir köşeye sinmiş yavru kedi bulmuştum. annesi bırakmış gitmiş, bu öyle titrek biçimde miyavlamaya çalışıyor. neyse aldım ben bunu süt falan içirdim, kendi çapımda ufak bir yer yapıp koydum oraya. 1 hafta falan baktım durdum ben buna. sonra bir gün tutayım da bi seveyim dedim, dokunduğum anda suratıma bildiğin osmanlı çırmığı attı. ben dumur oldum mal gibi kaldım böyle. bi de pezevenk çırmığı atıp kaçtı. 3 gün uyuyamadım durup durup hüzünlendim 'ulan yavşak ben ne yaptım sana, tek suçum sana değer vermek miydi' diye. 'oğlum noldu karadenizde gemilerin mi battı?' diye soranlara olayı anlattığımda ' kedi nankördür yapar boşver' diye cevap verdiler. fakat zaman ilerledikçe anladım sadece kedilerin nankör olmadığını. hatta o kedinin daha şerefli olduğunu düşündüğüm zamanlar bile oldu. en azından adam gibi çırmığı basıp sittiri çekip gitmişti yavşak, arkadan ayak oyunu yapmadan.
'nereye geldim ben arkadaş' denilesi durum. eğer dolmuşta şöförle başbaşa kalındıysa ' tenhaya çeker mi acaba? ' diye bir düşünceye dahi sebep olabilir.
uzun süredir kafamı kurcalayan bir durum. nasıl bir iştir arkadaş, bu elemanlar süper kahramana dönüşmeden önce ortalık güllük gülistanlık hiç bi halt yok ortada, sonra bunlar bi süper kahramana dönüşüyor ortalık karışıyor. birden etraf mutasyona uğramış kötü yaratıktan geçilmiyor. herhalde kötüler obsesif bi şekilde 'süper kahraman çıkmadan oynamam abi' diye inat halindeler. bu nasıl bir tesadüftür arkadaş. esas oğlanımız getirdiği pisliği bi ton zararla karşıladım diye baş tacı ediliyor. ilginç.
birçok mahalle berberinin gereğinden fazla bol, makası sallarken aynı ritimde sallanabilecek ve genellikle kalfaların gümüş, ustaların altın künye takma durumu. bir nevi kıdem göstergesi. dikkatili gözlenirse çırakların makas sallama sırasında salınan künyelere 'vay arkadaş, bizde görür müyüz bu günleri?' edasıyla baktığı görülebilir.
al yazmalım, tatar ramazan gibi filmlerle karizma kumbarasını fullemiş kadir inanır ı einstein kılığında görünce aklıma gelen durum. cüzdanın fendi kumbarayı yendi.