Yenilenmiş RTE stadyumunda 15:30'da oynanacak olan toto loto liginin 8. hafta karşılaşması.
Trabzonspor taraftarına yaklaşık 750 biletin ayrıldığı fakat alabilene aşk olsun maçı ayrıca.
ha ben aldım internetten bilet sorununun farkında bile olmadan ama birçok kişi belirsizlik içinde.
kapıdan satış yapılacak mı sorusu popüler şu sıralar.
kazanmak zorunda olan bir kasımpaşa, moralli olan bir trabzonspor...
geçtiğimiz yıl kasımpaşada oynanan maçın 3-1 kasımpaşanın galibiyetiyle sonuçlandığını ve bu mağlubiyetle hugo broos'un istifasını verdiğini de belirtelim.
ayrıca; yine geçtiğimiz sezon iki taraftar arasında maç sırasında çıkan kavgaların tekrarlanmaması dileğimizdir.
fakat bir dileğimiz de odur ki kimi kasımpaşalılar fener, bjk, gs atkı ya da formalarını giyerek stadyuma gelmezler... tribünlerini kirletiyorlar... yakışmıyor.
bordomavi.net Trabzonsporlular birliğinin öncülüğünde çıkarılan ikinci kitaptır.
"Hayatımızdaki Trabzonspor'u anlatalım diye çıktık yola. Bir de gördük ki tüm hayatımız düşmüş satırlara..."
"Bize Her Yer Trabzon" kitabı ile Türkiye'de bir ilki gerçekleştiren Trabzonsporlular, kitabın ikincisini de hazırladı ve gün itibariyle Heyamola Yayınlarından satışa sunuldu bu kitap da.
Türkiye'de ilk defa bir takımı taraftarı anlatmıştı birinci kitapla.
şimdi ikincisi, çok daha yetkin ve dolu dolu haliyle piyasada.
Çok yakında D&R ve Remzi kitabevi başta olmak üzere kitapçılara dağıtılacak olan 592 sayfalık eser, 30 TL'den alıcı bulacak.
Fakat Heyamola yayınlarından sipariş edenler, kargo ücreti ödemeden yalnızca 18 TL'ye kitaba sahip olabilecekler.
Bordomavi.net üyeleri için ise biraz daha indirim söz konusu. *
kitabı sipariş etmek için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz:
Futbolun sadece futbol olarak kalmaması için çabalayan insanların ürünü bu kitaplar.
Trabzonsporlular kendi takımlarını, kendi sözleriyle anlattılar...
Yine spor ve sanat dünyasının yakından tanıdığı bazı isimler de kitapta yer alıyor.
Arka kapak yazısından:
"Birincinin ikincisi"
Hayatımızdaki Trabzonspor'u anlatacağız diye çıktık yola. Bir kitap yazdık. Bir daha yazdık. Yazdık, yazdık... Bir de gördük ki, tüm hayatımız düşüvermiş satırlara. Trabzonsporlu olmak böyle bir şey işte. Hayatımızın içinde bir bölüm değil, akıp giden hayatın ta kendisi. Peki, nedir farklı kılan bordo-maviyi diğerlerinden? Sportif faaliyet ile sınırlı olmadığı içindir ki onun duruşu, tribünlerle sınırlı değildir ona duyulan aşk da.
Tribünlerde başlar ve yaşanır ama hayatın kendisi oluverir. Memlekettir bizler için. Trabzon, sılanın adıdır Trabzonsporlular için. Trabzonlu olmak gerekmez. Nereliyseniz orasıdır Trabzon. Ya da siz de biraz Trabzonlusunuzdur artık. Nereli olursanız olun, slogan dilinize yakışır, uyumludur. Bize Her Yer Trabzon!
Karadenizin güzelim türkülerinin bugünlere taşınmasındaki emeği büyüktür. O naif, kendine has söyleme tarzıyla hafızalara kazınmıştır.
1986'da bir kalp krizi sonucu hayata veda eden Maçkalı Hasan Tunç Mustafa Kemal Atatürk'e türkü söyleme imkanı da bulmuştur:
--spoiler--
Hasan Tunç'un sanat yaşamında hiç unutamadığı olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayı'na çağırılarak Atatürk tarafından dinlenilmiş olmasıdır. Sahnede kemençe eşliğinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir ekip horon oynamaktadır. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç'un sıkıldığını fark etmiş olacak ki kendisini gösteri sonunda yanına çağırır ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havaları bizim milli havalarımızdır" der. Bu ifade onu çok duygulandırmıştır.
--spoiler--
Her canlının en az bir kere, birçoğunun ise sürekli yaşadığı gitgeldir.
Uyumadan önce su içmek ve tuvalet hacetini görmek biyolojik bir gereklilik, öyle olmasa bile adettendir.
Fakat bir sorun vardır: önce su mu içilecek, yoksa tuvalete mi gidilecek?
Önce su içsen ve tuvalete gitsen, içtiğin suyu harcayacağını ve yeniden susayacağını düşünürsün...
Önce tuvalete gitsen ve sonra su içsen de bu kez sonradan içtiğin suyun yeniden tuvaletini getireceğini düşünürsün...
ki bunların ikisi de olur.
zor bir durumdur.
araya bir de diş fırçalama girdi mi iş uzar, üçlü averaj sistemi gibi karışır.
diş fırçalamak susatır, aynı zamanda o su sesleri, ağza alınan su vs. insanın tuvaletini getirir. bu durumda önce diş fırçalama, sonra su ya da tuvalet seçimlerini yapmak gerekir.
daha derinlere inildiğinde, tuvaletten sonra ellerin yıkanması sırasındaki su sesleri de maalesef bizi aynı noktaya getirir.
mübağalalı anlatımı olsa da bu, başta da dediğim gibi, hepimizin en az bir kez düşündüğü, gitgel yaşadığı bir olaydır sanırım.
tam bir kısır döngü...
insanoğlunun temel ihtiyaçlarının öresine beresine yüklediği, sıkıştırdığı kurallardır.
Yemek, uyumak ve hatta tuvalet.
Günümüzde yemekteyiz programlarında gördüğümüz saçma sapan, adına sofra adabı konmuş abartılı ritüeller...
temel ihtiyaçlarımızı karmaşıklaştırıyoruz.
oysa ki basittir tüm bunlar. başkalarını rahatsız etmediği müddetçe ne derece önemlidir kaşığın durduğu yer?
Zamanla kendi kendimize "modernlik" adıyla zulm ettiğimiz sözde adabı muaşeret gereklilikleri...
insanoğlunun sözüm ona medenileşme tarihinde başına sardığı belalar...
ilk zamanları düşünelim... nasıl bu noktaya gelinmiştir?
dalından koparıp yedin elmayı önce.
sonra dalından koparıp mağarana götürdün.
sonra dalından koparıp mağarana götürdün ve yere koydun.
sonra altına bir tabaka yerleştirdin.
sonra belini ağrıttı bu, bir de taş koydun altına: masa.
sonra baktın ki dişlerin eskisi kadar güçlü değil, böldün onu.
sonra ellerinin kirlenmesi rahatsızlık vermeye başladı, çatalı ürettin.
sonra lokmalar büyük gelmeye başladı, bıçağını modernize ettin.
ama orada durmadın...
bugüne geldin...
kaşığın yüzü nereye bakıyordu?
servis kaç santimden yapılırdı?
hangi bardak hangi bardağın kaç santimetre kare yakınındaydı?
halbuki elmayı hala ısırıp yemektesin kimi zaman...
işini görmedi mi?
ortasını bulmak zor muydu?
demek değildir ki bulduğun yerde hacetini gör, demek değildir ki pilavı avuçla, demek değildir ki taş üzerinde uyu.
demektir ki hacetini görmek için mesela lavabo deme, demektir ki bıçağı sol elde tutanı küçümseme, demektir ki uyurken güzelleşmeye çalışma.
demek değildir ki özgürlük, basitleşme adına kabalaş.
demektir ki özentilik uğruna komplekse girme.
demek değildir ki dümdüz ol, öğrenme, bilme.
demektir ki karmaşıklaştırma, yerme, bilgiçlik yapma.
bu gece yemekteyiz...
sağ eller havada. bıçaklar şimale bakıyor...
pazı turşusu ile de epey güzel olan, günün şu saatlerinde ağızları sulandırmaya yetendir.
ek: anlamadığım şekilde başlık bana kalmış. tekniğini mekniğini bilmiyorum, yazıyordu burada bişiler yahu.
(bkz: nenem la ilahe illallah)
genişletelim tanımı öyleyse:
karadeniz'de epey meşhur olan, bazı doğu illerinde de uygulanan yemektir.
genel tercih fasulye turşusudur.
soğan kavrulur, domates eklenir, çok sünmeden turşu içine boca edilir. tercihen biber, tuz vs. eklenir.
tadından yenmez arkadaş, yenmez...
bahsettiğim gibi pazı turşusu veya karışık turşu da uygun şekilde doğrandığı takdirde harika olmaktadır.
tarık buğra'nın ötüken neşriyattan* çıkan yarın diye bir şey yoktur adlı kitabında yer alan, insanın içini ısıtan ve amerikanvari "why don't you" kalıbıyla 'neden bu sıkıcı, rutin hayatta değişikliklere kapatıyoruz kapımızı' tadında bir mesaj alabileceğiniz aşk öyküsüdür. Evet.
okuduktan sonra her cümlenizi imgeye boğmanıza sebebiyet verebilecek, geçici bir üslup değişimi yaratan 'hayat bir kervansaray iki kapısı var birinden girdim birinden çıktım' kitabının yazarıdır.