25 Temmuz 1992, Ankara
Anam bi odada beni doğururken evin içinde babam, dayım, ablam, dayımın oğlanları, dedem, nenem, yengem varmış..
Şimdi kimim kimsem yok, geriye kalan sadece koca bi aile mezarlığı.
" seviyorum" dediğin kişinin ben olmadığımı hissettiğimde telefonu elimden yere fırlattım, sana sayıp sövmek istedim, gitmek istedim, bir daha yazmamak sana.. ama tekrar yazdım işte sana, bir gecede aklıma girdin, çıkmadın. Beni seven kimse olmadı, yaralarıma merhem de olmadı kimse, bana herkes tekmeyi vurup gitti, hep gittiler hayatımdan, ortada kimsesiz bırakıldım, kimseyi bırak sevgisiz bırakıldım, bi çocuğun 11 yaşında öksüz muamelesi görmesi ne kadar acıysa o kadar kötüydü artık bu saatten sonra birilerini kaybedişim. Ve sen bugün, kurumaya yeni başlayan yarama tırnaklarını geçirdin. Sevdiğin bi adamı anlattın bana, tamam beni sevmeyip başkasını sevdiğin için sana kızamam ama, aç bir çocuğun önünde üzerine salça sürülmüş ekmek yedin. Yutkundum, sana kızsamda boştu o an. Alışmış mıydım ? Bilmiyorum. En büyük acı kavramının tadına varınca insan diğer tatları algılamıyor mu yüreği ?
Dün umut ettim yıllar sonra, masalı uyuttum, saçlarını okşadım, şarkı söyledim sessizce başucunda, kalktım sigaramı alıp balkona çıktım, sana yazdım. Sana bağırsamda sanki sen parmaklarını dudağımın üzerine gezdirecek gibiydin, sevdiğim kadını hatırladım, elini tuttuğu o şerefsizi ve kucağındaki meleği hatırladım, dizginleyemedim kendimi kaldırdım kafamı gökyüzüne seni hayal ettim, bana bu kadar iyi davranan kimse olmamıştı, yıllar sonra gözyaşlarımdan öptün sen. Tam salacakken kendimi, " çık balkona, bağır" dedin , ne dediysen yaptım, hatta bugün patlıcan yemeğini de yaptım ben.
Şimdi ne yüzle yazarım sana, ben seni kırmamak için yazdığım şeyi 50 defa okuyorum, virgül falan koyuyorum güzel anla diye. Ben gitmem senden, ama sevdiğin biri varken de benim senin hayatında olmam da anlamsız, yanlış, o adama haksızlık.. ben burdan da düşünürüm seni, uzaktan izlerim.. bana iyilik yapanın ben 40 yıl kölesi olurum. Sen iyi ol, ne istersen yaparım. Geriye kalan her şey boş...
Meksikadayız, yanımda ablamla annem var, etrafımız silahlı adamlarla dolu ama aynı zamanda etrafımız rengarenk çiçeklerle de dolu. Annemle ablam beni sınav sonrası kafamı dağıtırım diye buraya getirmiş. kamelyaya geçiyoruz, börekleri pastaları havluları masanın üzerine koyuyoruz. Deniz kenarına gidiyorum, çıkarıyorum tişörtü tam atlıycam, yüzen insanlar arasında birisini farkediyorum, dalıp çıkıyor, yüzünü kenardan görüyorum ve dizlerimin bağı çözülüp yere düşüyorum. Babam..tam karşımda. " baba ! " diye bağırıyorum başını bana çeviriyor ve gülümsüyor, hiç konuşmuyor. Hiç düşünmeden atlıyorum denize gidiyorum yanına, dokunmak istiyorum ama uzandıkça babam daha çok uzağa gidiyor. " baba sen ölmedin mi nasıl burdasın ?" Diyorum, yine sadece gülümsüyor. O kadar güzel gülüyor ki, ve ben her şeyin rüya olduğu anlıyorum, rüyamı yönetmeye çalışıyorum, bunu defalarca yapmıştım zaten, ve bu rüyaya denk gelmesi bana büyük armağan oldu..
Hemen çıktım denizden annemlerin yanına gittim, yaptığım ne varsa ne günahlar işlediysem onların kızacağı sevineceği ne varsa hepsini anlatıp af diledim, müzik açtım dans ettik, meyveler yedik, gülümseyip durduk birbirimize. " anne, abla bakın babam da burda hemen onu denizden getiricem" dedim ve ayrıldım yanlarından, denize doğru koştum koştum koştum.. Denize geldim.. Deniz'in üzerinde yüzen kanlar içinde babam.. bana hala gülümsüyordu. " korkma oğlum" dedi ve denizin en derinlerine doğru battı. Ağlamak istedim, ağlayamadım. Annemlerin yanına koşturdum hemen. Ablam gitmişti, sadece annem vardı kamelyada. Beni çağırıyordu kucağına. Gittim. Başımı kucağına koydum, küçükken en sevdiğim şeyi yapmaya başladı, saçlarıma dokunuyordu. Saçlarıma dokunuyordu ve ben annemin elini hissediyordum. Annemi hissediyordum. Daha küçük yaşta annesini kaybeden bi çocuğun ne kadar şefkate sevgiye ilgisi varsa ben anne sevgisine bin kat daha muhtaçtım. Gözyaşlarımı hissettim rüyamda, annemin o narin elinin saçlarımda gezinişini. Uyanmak istemedim, hiç istemedim ama bitti, uyandım. Bir gün yine rüyama gelirlerse o zaman gerçekten Allah'tan hiç uyanmamayı dileyeceğim. Mekanları cennet olsun.
O kadar osuruktan teyyare entry giren yazarlar var ki hepsini seri eksilemek istiyorum ama o 10 saniye geçmek bilmiyor, bari 5 saniye olsaydı.. Belki bu duruma bir el atılır, seni seviyorum zall.
edit: eksileyemediklerime de sinirleniyorum seri artı veriyorum..
Az evvel yaşadığım durumdur. Okudum okudum okudum " o ne biçim entry olum" dedim tam elim üzgün sımayliye gitti basamadım lan, valla basamadım. " Lan olum adamın sözlüğünde sen adamı mı eksiliycem" diyip durdum kendi kendime yapamadım lan.
Bi bakıma yürek ister. kendi adıma.. Bu sokak nilüfer kokar, menekşe kokar ama pek huzur koktuğu söylenemez. Ayrılık, gözyaşı, kan, cam kırıkları, can kırıkları, mermiler, ne varsa akla gelen en kötü şey, hepsiyle tanıştı bu sokaklar, istanbul sokaklarında yürürken ruhu okşanır insanın, ama Ankara sokaklarında yalnız yürümek, yüreğini alıp avcunun içinde sıkmaktır.