son zamanlarda gördüğüm en güzel yapımlardan biridir. Belki de aklımda Erkin Koray'ın muhteşem eserininde etkisi okalmış olabilir ama ne olursa olsun hem kadrosuyla hemde konusuyla insanı kendine çeken ve reklamda bile kanalı değiştirmemi engelleyen harika dizi. Hele o Osman yok mu Osman... Nasıl bir güzelliktir o çocuk, o bacak kadar boyuna rağmen 3. bölümde beni ağlatmayı başarabilmiştir. Yapımda ve yayında emeği geçenleri tebrik etmek geliyor içimden.
cümle aleme ibret olması açısından mutlaka izlenesi program. insan her izlediğinde haline şükreder bu programdan sonra.
öyle acıdir ki adam düğünlerinde karısının ayağına basarken kadının serçe parmağını kırmıştır ve bunu kendi ağzıyla anlatmaktadır. duyduktan sonra insanlıktan mı nefret etsem yoksa bu ve bunun gibi yaratıklardan mı nefret etsem diye beni çelişkiye düşürebilmiş programdır.
son zamanlarda en çok üzülmemi sağlayan olayların başında yer almaktadır... hala şokta olmama nedendir.
onun gibi bir ilah nasıl kendini bu kadar küçük düşürür diye düşünür insan michael jackson aklına gelince, ama her ne olursa olsun bir daha yeri asla doldurulamayacak insan olma niteliğini hiç bir zaman kaybetmeyecektir. gerçekten büyük bir kayıp. günahıyla sevabıyla geldi ve gitti... mekanı cennet olsun.
dinledikçe dinlenesi, dinlendirdikçe dinlendiresi parça. aylardır aranıpta daha 5 dakika önce bulunan ve kıymeti benim tarafımdan çok geç anlaşılan muhteşem eser.
hayatta dinlenebilecek ve muhteşen denilebilecek yapıtların en başında yer alanlar arasında olmaktan kesinlikle şaşmayacak bir eserdir. ve henüz dinlememiş veya duymamış olanlar için şiddetle tavsiye unsuru olan eserdir.
20 nisan 2008 tarıhıne kadar butun cocuklugumun kucagında gectıgı ve her ıstenılen zaman koklanabılen, fakat o gunden berı sessız bır sogukluga burunen muhtesem kurtarıcının kokusu tarıf edılebılır mı? her daım opulesı, yılların yordugu burusuk ellerı, devamlı hasretle mutlulukla bakan gozlerı ve bır hıssedılınce tekrar tekrar koklanası bebeklerden daha masum tenının kokusu tarıf edılebılır mı? ve ne acıdır ki şimdi tarıf edılemeyen tek sey; her hafta mezarının basında durupta o kokuyu bır kerecık olsun duyamamanın hasreti...
butun aile bir araya toplanır ve geniş muhabbetler sonrasında konu genclere gelır...
1. şahıs: aman efendim bu zamane gençleri çok terbiyesiz.
2. şahıs: ayy keşke bir tek terbiyesiz olsalar cancağzım, ne utanmaları var ne arlanmaları.
3 şahıs: geçen gün bizim müberrayla salı pazarına gidiyoruz, ayy bir kalabalık bir hengame oldu dedim ne oluyor. birde baktık liseli kızlar binmişler. kıkır kıkır gülüyorlar. otobüse binenlere gülüyorlar, inenlere gülüyorlar, anlamadım kı ne var bu kadar gülecek...
"annem": sorma belma abla bizim zamanımızda böylemiydi? şimdiki kızlar "cee" desen gülüyorlar...
ben: hahahahahahahahahahahahah... *
ağız burun dalınmaktan hiç bir zaman kacınılmayacak, 1 lokma ekmek bulamayan ınsanların yasadıgı bir ülkede, nimete berbat denmeyeceginin farkına hala varamamıs beyinsizlik abidesi yaratık. nefret edilmeye değmeyecek kadar zavallı ve suratın tükürülecek sadece nefes alıp vererek insanlarla aynı vasıfta olduğunu sanan zavallı...
insanın hayatta basına gelebilecek en iğrenç durumlardan birisidir. saatler once kucagında severken sıcak olan vucudu, anıden neden sogudu acaba dıye dusunur ınsan çaresizlikten...son bır umutla sallar silkeler insan belki gözlerini açarda her zamanki gibi muzurluklar yapar diye... ama nafiledir. gitmişir bir kere. işte o an anlar insan bu gece ve bundan sonrakı her gece artık odanın bir köşesinde yada evin kendisine ayrılmış mütevazi yerinde değilde, buz gibi toprağın altında yatacağını o masum arkadaşın...
kimse bilmezki o sıradan diye baktıkları toprağın altında bir sürü yaşanmışlık olduğunu...
canın yarısının orada olduğunu...
carlos gardel- por una cabeza (scent of a woman)
michel fugain- une belle historie
sarah brightman- phantom of the opera
sarah brightman & Andrea Bocelli- time to say good bye
emma shaplin- spente la stelle
yanni- nostalgia
andrea bocelli- melodramma
gipsy kings- trista pena
ennio morricone- chi mai *
ennio morricone- le vent, le cri *