altıncı nesil yazarlarda oylama yapmayanı uçuruyorlar gibi bir dedikodu dönen sözlük. neden uçurulduğunu bilmeyen ve ortada sebeb bulamayan yazarlar için uygun bir cevap olabilir. ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemem.
edit: allah için şu entryi eksileyen şahıs kimse özelden mesaj atsın. desin ki şu amaçla eksi verdim diye. tamam herkes istediğine istediği oyu verir kimse de karışamaz, ama bunu eksilerken neyi düşündün merak ediyorum. yoksa ben mi farkına varmadan gizli içeriği olan entryler yazıyorum anlamış değilim.
itü sözlükte, uludağ sözlük başlığını okurken vefatını az önce öğrendiğim yazar. 5-6 ay geçmiş acı olayın üstüne, aslında entry yazıp yazmamakta da kararsızdım. tanıyanlarına tekrar hatırlatıp acılarını tazelememek için. kendisiyle tanışıklığım yok, sadece ölümün her an kapımızı çalacağını hatırlattığı için hüzünlendim biraz, ve kendisinin bu kadar erken ayrılışına sevenlerinden. herneyse, kendisini biraz daha yakından tanımak istedim ve ''yazar hakkında herşey'' e tıkladım. nickinin altında ikinci nesil yazar yazıyordu. içimden, ikinci nesil ''merhum'' yazar yazsa nasıl olurdu diye geçirdim. pek bişe değişmezdi, onu getirmicekti nasıl olsa. mekanın cennet olsun...
ah fener vah fener. şu nobre bırakılır mı? hadi bi eşşeklik ettik sattık bu adamı. mustafa denizliyi anlayamadım ben. maçın başından beri canıyla başıyla mücadele eden, hava topu alan hatta adam eksilten (ki bu maçta 4-5 kez yaptı), orta sahaya kadar gelip top alan bir futbolcuyu niye çıkarırsın? skibbeyi de anlamış değilim. 90 dakika boyunca olumlu tek hareketi olmayan nondaya nasıl sabrettin be mübarek? sabri varken barışın anlamı ne? neyse bir bildikleri vardır diyerek hakeme geçiyorum. kişiden kişiye değişir tabiki ama delgadonun ikinci sarı kartı bana biraz abartı geldi. zaten bu dakkadan sonra iyice saçmalamaya başladı hakem. skoru değiştirecek hatalar olmasa da, kontrolü elinden kaçırdı ve resmen sıçtı. hatta bir beşiktaşlı futbolcu, delgadonun ilk sarı kartını gördüğü pozisyondaki hareketin aynısını yapmasına rağmen kart görmedi. arda resmen kendini attı, hatta kendisi bile farketti yaptığı eşşekliği ama hakem pozisyona çok yakın olmasına rağmen sarı kartı göstermedi. gönül isterdiki berabere bitsin ama olmadı. son olarak lincolne lafım var. biz seni geçen seneki lincoln olarak sevdik, lütfen eski haline dön.
bugün tam tersini gördüğümüz durumdur. önder turacı kazanılan bir maçın ardından, maç içinde yaşadığı bir pozisyonla ilgili soruları yanıtlarken sınır tanımamak bir yana adeta kendini aşmıştır. pek iyi olmayan türkçesi de olayın tuzu biberi olmuştur. golu elle attım demek zor geliyosa soruları yanıtlamassın, yok kimseden çekinmiyorum doğruları söylicem diyorsan tüm türkiyenin gördüğü pozisyonu açıkca söylersin herkes seni takdir eder. ama çıkıp top göğsüme, omuzumun köşesine, bir parça koluma, 250 gram da kıçıma çarptı dersen kimse sana inanmaz. bal gibi elle attın işte ne inkar ediyosun, belki isteyerek olmadı ama benim de dahil olduğum bir çok fenerbahçelinin tadını tuzunu kaçırdın.
bir daha göremeyeceğini bildiğin halde otobüs terminaline ellerinle götürüp, gidişini hüzünlü gözlerle izlerken; kaza yapsaydık da ikimizde geberseydik gibi saçma bir düşünceye insanı sevkedebilecek kadar acımasız bir duygudur.
beyaz çok komik cocuk(oha ne çocuğu herif 40 yaşında). neyse ben beyazı (bu sene olmasa da) komik bulanlardanım. aklımdan şüphe duyanların da alnını karışlarım. ayrıca bu adamı komik bulanlar sadece tipine hasta olan kızlardan ibaret olsaydı 10 yıldan fazla süredir kimse program yaptırmazdı bu adama. kimse beğenmek zorunda değildir sadece karşındakinin fikrine saygı duyman insan olmanın kurallarındandır. sen birisini beğenmesinden ya da beğenmemesinden dolayı insanların aklından şüphe duyarsan; insanlarda senin bu saçma, mantıksız tespitinden dolayı senin insanlığından şüphe duyarlar. bu arada unutmadan ''deyen'' ne lan?
önyargıyla izlediğim ve beğenmediğim sıradan bir film. aşk filmi falan değil sadece film. yanlış anlamayın önyargı olumlu yöndeydi, çünkü filmden önce okadar övdü ki çevremdeki insanlar; insanlık tarihinin en güzel aşk filmiymiş havasıyla gittim izlemeye. ama daha ilk dakikalardan belli etti kendini film. başrol oyuncularının inanılmaz yeteneksizliği, senaryonun bir türlü asıl konuya girememesi, filmin akıcılığındaki kısırlık falan filan. bir aşk filminde ya iki insanın doya doya yaşadığı aşk, sıra dışı bir şekilde birbirlerine olan bağlılığı anlatılır, ya da birbirini seven insanların çektiği aşk acılarını. bu filmde kahramanlar ne doya doya aşk yaşadı ne de (son 10 dakika hariç) aşk acısını. esas oğlanın annesinin memleketten gelmesi ve yaşadığı saçma sapan olaylara tam 25 dakika ayıran şahsiyet, aşk acısının başladığı ve asıl gösterilmesi gereken yeri (sevgililerin ayrılmasından sonra geçen 4 sene) 5 dakikada harcadı. çağan ırmak ın tebrik edilmesi gereken bir konu var bence. filmin finalini o kadar güzel hazırlamış ki, bu film 50 saat sürse ve bu 50 saat boyunca filmde hiçbirşey olmasa bile, sonundaki konuşmalar ve ayrı geçen yaklaşık 4 yılın ikişer üçer cümlelik özeti, bu filmin türkiyenin yarısı tarafından sevilmesini sağlardı. zaten bir çok insanda o sahne sayesinde filmi sevdi. tabiki sevmek ya da sevmemek herkese göre değişir. ben bu filmi sevdim diyene kimse bişey diyemez. fakat bu filme sanat filmi diyenlerin, daha önce film izlemediklerine kalıbımı basarım. ve onlara soruyorum sanat adına filmde ne vardı? ya da sanat sanatçısız olur mu? ama ben bu filmin bir faydasını gördüm, kesinlikle yabancı dizilerin, filmlerin kıymetini anladım. lostun bokunun çıktığını düşünenler bu filmi izlesin en az 5 sezon daha ses çıkarmadan lostu izlerler bence. üzüldüğüm noktaysa şu; yıl 2008 ve biz teknoloji gerektirmeyen, sadece senaryo ve oyunculukla halledilebilecek bir aşk filmi bile yapamıyoruz.
trabzonsporun uyduruk bile olamayacak bir golle 1 puan aldığı maç olmuştur. kendini 4. büyük gören takımın sığındığı bahanelere bakın hele. tabi alışık değilsiniz kayserinin, sivasın lehine yapılan hatalara. biraz objektif olun insafsızlar.
''bilgisayar kpss kursları'' tabela değil bir ilan ama bu kategoriye girer diye düşündüm. evet ilan sadece bukadar. ne bir adres ne bir telefon hiçbişe yok. ahanda resim, bizzat kendim çektim.
berabere bitecek olan maç. hatta olacak şeyleri söyleyim:
1: guiza gol atacak,
2: maç alt bitecek (iddaacılara duyrulur)
3: entrynin başından itibaren 2. maddeye kadar olanların gerçekleşmesi demek maçın sonucunun 1-1 olduğunu gösterir.
not: bu entry yarın editlenecektir kaçışı yok. hiç olmadı silerim amına koyim.
edit: sıraladığım maddelerden en zor hatta imkansız olanı (madde 1) tuttuya ölsem de gam yemem.
nezaman çıkıp nezaman kalesinde bekleyeceğini hala öğrenememiş kaleci. çıkmaması gereken bir pozisyonda çıktı ve gol yedik(madem çıktın yumrukla topu uzaklaşsın), çıkıp topu alması gereken ve 3 fenerli futbolcunun adeta yalvardığı bir pozisyonda inat edip kalesinde bekledi ve topu kaybettik.
bu maçta gol kaçırmamıştır tabi. çünkü kalenin iki metre önünde topu auta atan bendim hem de kale boşken. ertem şenerde orda bana kzıdı aslında, senin yaptığını defans yapmaz diye. zaten aziz başkanla da telefonda görüştüm guiza ya niye okadar para veriyosunuz diye, maçlarda kart görmüyo bu parayı hakediyo dedi. sustum kaldım. yahu bir forvetin işi gol atmaktır. ve yıldız olarak transfer ediliyorsa beklenenden çok gol atması gerekir. pres yapmak için, kart görmemesi için, sol açıkmış gibi orta yapması için transfer edilmez. ha sen golünü atarsın sonra pres yaparsın saygı duyarız. ama 3.5 milyon euro alıp gol atmadan taraftarın gözüne girebilmek için pres yaparsan herkes söver haklı olarak. bu ülkeye hagi gelmiş (fenerbahçeliyim), carlos gelmiş(iyi oynar kötü oynar guizadan daha sağlam bi karizması var), ortega gelmiş, jardel gelmiş niceleri gelmiş kıskanan olmamış da guizayı mı kıskanacak millet? ayrıca maçın önemli anlarını izleyip yorum yapılmaz. zaten o anın önemli olmasını sağlayan futbolcudur. kaç tane önemli an yaratmış guiza biri auta giden, diğeri dedemin bile kurtarabileceği iki şut dışında. ha kıskanıyor muyum? hayır. sadece aldığı paranın fenerbahçe parası olması ve çöpe gidiyor olmasından dolayı zoruma gidiyor, sen buna kıskançlık diyorsan varsın kıskançlık olsun.
bazı maçlar sağ açık olacak önündeki salakların maç içinde kaybolması; bazı maçlar da aragonesin sağ açıksız kadro kurması sebebiyle her maç 100 metrelik alanda oynamak zorunda kalan fedakar.
metro turizmin çoğunluk hissesini satın almasıyla aşan firma. süleyman hamurcunun ortaklıktan ayrılması ve süha turizmi kurmasıyla ne yapacağını şaşıran ve kendini metroya teslim eden otobüs firması. iyi de olmuştur açıkcası bir çok yere sefer düzenliyorlar ve yeni otobüsler alıyorlar. ha çalışanları hala kazma o ayrı. kaptanları adana-kayseri arasını tamamen telefonla konusarak geçirmesine rağmen telefonun uçak modunda çalışmasına bile izin vermeyen hostlara sahip. ''aracı bozuyor abiii'' gibi bahaneleri var. ulan ne aracı ne bozması hangi devirde yaşıyoruz?
emre aydın fanatiklerinin büyük iş çıkardığının göstergesidir. gece gündüz oylamışlar belliki. zaten oylama sisteminde bildiğim kadarıyla ip kaydı yapılmıyor, yani bas basabildiğin kadar. sevinmedik mi? tabiki sevindik, özellikle ingiltere gibi türklerden nefret edenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede böyle bir birincilik hepimizi gururlandırmıştır. ama oylama sistemi daha adil olsaydı, ve biz (biz diyorum emre, hande farketmez) ozaman kazansaydık daha bi anlamlı olacaktı bu ödül.
dün akşamki ufak çaplı sarsıntıdan sonra, bugün de bu depremin olması göt korkumun tavan yapmasına sebeb olmuştur. cep telefonundan hala arama yapamamaktayım. umarım arkası gelmez. ayrıca uludağ sözlük yazarlarını da burdan tebrik etmek istiyorum. ekşi sözlüklte adana depremi olarak başlık açılmış, itü de henüz başlık bile açılmamış (ya da ben bulamadım). en hızlı ve doğru haber uludağ sözlükten gelmiş. bu korkulu dakikalarda insanın yüzünde hafif bir tebessüm uyandırıyor bu olay...
araba sürme yetisine sahip olmakla birlikte, yapılan testleri geçtikten sonra 1 milyon $ parası olan ya da sponsor bulan herhangi birinin arkadaşı olabilen herhangi birinin rahatlıkla yapabileceği eylem.
sadece yazarı ilgilendirecek kadar subjektif entryleri silen sözlük. kendimden biliyorum dicem bunu da silecekler. yapmayın yaa bu sözlükte bölümünü sevmeyen bi ben mi varım allah aşkına?
şöyle ortaokul yıllarımı hatırladım da, sanki doğru gibi. ortaokul yıllarında erkek arkadaşlarının g.tüne pandik atmayan kaç erkek var bu sözlükte? umarım fazla yoktur yoksa kendimden şüphelenecem!