durust olmak gerekirse en basta sirf ian somerhalder icin izlemeye basladigim, daha sonrasinda sempati kazandigim dizidir. ve gun gectikce ian somerhalder sevgimin uzerine paul wesley sempatikligi, Michael Trevino karizmasi (bir suru kasli insan gordum fakat bu adamin kaslari gercekten boyle oturup izlenecek kivamda hos bir sey) ve en son da klaus cekiciligiyle karsimiza gelen Joseph Morgan.
yemin ediyorum sirf biz boyle bakip bakip bu adamlara ic gecirelim diye dizi yapiyorlar sanki. cirkin kiz da yok dizide mesela. hadi tamam cirkin olmaz da bari orta seviye falan bir seyler olsaydi lan.
nefes alabiliyorken ölmek nasıl oluyormuş birkaç saat önce anladım. daha önce hiç böyle canım yanmamıştı, hiç böyle çaresiz hissetmemiştim, hiç böyle haykırarak ağlamamıştım.
hatta öyle bir boyutta olmalı ki bu, geçmişte yaşadığım sağlık sıkıntılarımı anında gün yüzüne çıkardı.
bunu da buraya yazıyorum ki, işin doğrusu anlatacak fazla kimsem yok. ne kadar çok insan okursa o kadar çok üzülürüm, o kadar çok acı çekerim. ve bu acımdan bile mutluluk duyabilirim, onun için çektiğimden.
insanı derinden yaralar. insanlar sıcacık yatağında bir sağa bir sola dönerek, kıçını devirerek uyurken siz gözlerin şişmiş, halsiz bir halde uyanır, işinize gelirsiniz. ''nerde bunun adaleti!?'' diye isyan edesi geliyor insanın.
şükür ki pazar günleri hastane sakin oluyor. * (nazar değdirmeyelim de şimdi, maşallah diyelim lütfen.)
oldu canım, hıhı evet şeklinde geçiştirilmeli, uzaklaştırılmalı.
kaldı ki bunu söyleyebilen insan sevgili değildir. olmamalıdır. vay efendim neymiş, istediğiyle yatarmış, lan ben başkasına yan gözle baksa kıskançlığımdan geberiyorum, bu nasıl rahatlıktır böyle. puh.
merhaba anne, nasılsın? sesim net geliyor mu? sanırım bu aralar sigarayı biraz fazla kaçırdım, o yüzden boğuktur sesim. ya da duymasan ne farkeder ki? hissetmiyor musun neticede, bendeki de soru yani.
çok özlüyorum anne, senin yanında olduğum, kollarınla sardığın günleri çok özlüyorum. bir zamanlar çok dinlediğim o şarkıda ki gibi anne, çocuktum, kırılgandım ben. bir tek senin görebildiğin o varlığımı da yok ediyorum diye korkuyordum. ki çoğu zaman yaptım da bunu. hiç acımadım kendime, sana. ben büyüdükçe varlığım da kırılganlığını yitirdi. sebep ne ben, ne sen, ne bir başkası oldu. kimse suçlu olmadığı halde herkes suçluymuş gibi davrandım.
büyüdüm, ellerimde büyüdü anne. daha çok sarılabildim sana. artık ben senin koynuna değil, sen benim koynuma yaslıyordun başını. sonra bir anda, ne olduysa o an da..
benden başkalarını seversin diye korktum. sırf bu kıskançlığım yüzünden kız kardeşimi öldürmeye kalkmamış mıydım zaten? ama küçüktüm o zamanlar, sayılmaz. *
hep zaman geçti anne, dur diyemedik. demek istemedik. çünkü durmayacağını da biliyorduk.
zaman geçti, büyüdük, birlikte büyüdük. tıpkı o şarkıdaki gibi, zaman geçer büyürüz.
her şey bir yana da annem, çok özlüyorum gerçekten. hani diyorum eskisi gibi olsa, yine söz söylesen her şeyime. beni dinlemeden yargılasan, kısacası karışsan bana. ''içme o sigarayı!'' diye bağırsan. masaya oturup dağınık saçım başım, üstüme 3 beden büyük hırkamla yazdığım yazılarımı benden gizli okusan. ''hakan seni sevmiyor'' lafında haklıydım diye yüzüme çarpsan. ama ben hala onu sevsem. özlüyorum annem.
bir sigara yakayım şimdi.
kahvem içmemi istemediğin gibi.
saçım başım hala dağınık.
ama ben. özlüyorum.
''birşeyler söylüyor yine, aynı o film, ilk izlediğimiz film. senin bana dvd'sini armağan ettiğin o film. bu sefer izlemek gelmiyor içimden. zaten gözlerim yeterince yorgun.
yatağımda dağınık günlerdir, kitaplığımı düzeltmek zor geliyor artık. herşey bırakıp gittiğin gibi kalsın istiyorum. başka bir kadının varlığı düzeltmesin senin yokluğundaki harabeyi. komşum hep şikayetçi, sürekli çalan o şarkıdan. şarkımızdan.
adımın söylenişi tatlı gelmiyor artık kulağıma. sanki giydiğim tüm renkler soluk. kokuların hepsi ekşimiş.
sigaraya başladım yokluğunda. alkole de gitgide bağlanıyorum. hiç sevmem aslında.
bir yudum şarap tükrüğün niyetine, ve bir nefes duman soluğunun yerine.
hoşçakal. ''
'hiçbirşey benim elimde değil' gibi bir savunmayla açıklanamayacak olan olay. bu da tanım olsun.