minibüsteki tek kalan çift koltuğun cam kenarına oturup eve doğru giderken 2 sevgili daha bindi. Bana yalnızlığımı hatırlattı, sonra da yanımdaki boş yeri. Kalkıp "gel kardeşim oturun" dedim. ilk başta kabul etmeseler de sonradan Teşekkür edip oturdular. Bu jest bana yapılsa ben de teşekkür ederdim. Seven ve sevilenin yanında oturamasak bile yanındayız çok şükür.
Hani yer verince "ben ineceğim birazdan" denir ya, içimden "ben öleceğim bu yalnızlıktan" diyesim geldi. Bütün bu şeylere kafa yorarken ineceğim durağı da kaçırdım. Yalnızlık hep zarar amk.
Ben ateşle oynamıyorum. ateşin ta kendisiyim. içimdeki şeytanı dizginleyen, dışımdaki insan. yani herkesin tanıdığı ben.. iç dünyamı birkaç kişi dışında kimse bilmiyor. o birkaç kişi de yalnız kendinin bildiğini sanıyor. böyle de bi şerefsizim.
geçen gün bir kaza haberi gördüm;
damat 32 yaşında,
gelin 29 yaşında,
gelinin annesi 52 yaşında,
gelinin babası 55 yaşında,
gelinin kız kardeşi 19 yaşında,
en büyük kız torun 8 yaşında,
bi küçüğü erkek torun 5 yaşında,
en küçük kız torun 11 aylık,
kazadan kurtulan tek kişi gelinin erkek kardeşi o da 28 yaşında. Çocukların 3 ünün yaşadığı ömrün 2 katını yaşamış ve halen de yaşıyor. hiç yaşamak istemeyeni, o kazadan sağ çıkarmak, allah'ın ceza verme şekli galiba. "sana bu ömrü en sevdiklerinsiz bile yaşatırım" der gibi.
en büyük pişmanlığım: ilk intiharımı daha sote bir yerde yapmadığım içindir. Böylece kimse bulamayacaktı beni. kendi kanımda boğulup, hayvan gibi geberecektim. ne güzel ölmeye götüm yemişken bitecekti bu iş.
Karmaşık hayat maratonunda durup bi nefes almayı özledim.
annemin sabah uyandırıp, "patates kızartması mı, yoksa yumurta mı" diye seçim sunmasını özledim. (iyi günündeyse ikisini de yapar)
kardeşime para verip "kendine bir şeyler al" dediğimde, yüzünde oluşan mutluluğu özledim.
Teyzem ile oturup, saatlerce muhabbet etmeyi, halen bu yaşta bile 5 taş oynamayı özledim.
annemin köyündeki evin balkonunda, sadece ay ve Yıldızlardan oluşan gökyüzüne bakıp, çekirgeler sanki bir şey anlatıyormuş gibi ses çıkarırken, çay-sigara yapmayı özledim. yine aynı evin bahçesinde bulunan hamakta usulca sallanıp kitap okurken, arada sineklere sövmeyi özledim.
Babamın köyündeki evi de özledim. geceleri battaniyesiz oturamadığım balkonda çay içerken, karşımda bulunan asırlık kavak ağaçlarının, Esen rüzgârla "dedemin deyişi ile kavakların gazel okumasını" çıkardığı sesi dinlerken çay içmeyi özledim.
babanemin pet şişeye süt kaymağını koyup, kendi imkanlarıyla yaptığı tereyağını, elimde sallamayı özledim. yine aynı köydeki torunu olmayan ve beni çok seven resmiye teyzenin, yumurta ve peynir getirip "bunları sadece sen ye" deyişini özledim. sabahları köyün ineklerinin, çobanın peşine takılıp, sanki hiç gitmek istemiyormuş gibi ağır ağır otlanmaya gidişini izlemeyi özledim.
dedemin, balkonda sinek öldürürken, bi yandan da köydeki arazileri satmamamız için öğüt verişini özledim.
Enkazdan çıktım ben. Yitik ve bitik haldeydim. Hani "acıyı seviyorum" diyorsun ya, ben de seviyordum. Hem de öyle senin gibi; olmayacak şeyleri ve olan şeyleri düşüne düşüne Kahrolmak tarzında değil. Gerçek acıyı seviyordum. Fiziksel acı. Kollarıma kaç sigara bastım, Kaç camı vücuduma sapladım hatırlamam. Kaç arkadaşım yanında sabahladı. Sırf bir köşede geberip gitmeyim diye. O günlere tekrar dönmeyi hiç düşünmüyorum. Her ne olursa olsun, bu hayattan zevk alacağıma dair söz verdim.
Beni istediğini düşünmüyorum. Gerçekten isteyen biri hayatında devrim yapabilir. Hem kendi hem de benim için. Ben negatif sularda yüzemem. Madem ömürlük plan yapıyoruz, ömürlük kararlar almalı. Bir gün pişman olmamak için.
Şimdi iyi düşün. hem de çok iyi düşün. Kim kimi elinden tutup kendine çekmeli? Sen beni mi? Ben seni mi?
Bu akşam eve gitmek istemiyordum. Yani yalnız gitmek istemiyordum. Birkaç arkadaşımı arayıp davet ettim ama icabet etmediler. Herkes benim gibi boş mu? O amına kodumun 4 duvarına yalnız gitmek istemiyordum. Bugün, haddinden fazla yalnız olmayan insan görmüştüm. Eve gittiğimde yapacak şeyler belliydi. Ya kitap okumak ya da temizlik yapmak. ikisinin de ortak noktası Yalnızlığımı unutturuyordu. Birazdan eve varıp, kaldığım yerden kitaba devam edeceğim. Sikerim temizliği. Yormak istemiyorum kendimi.
Bu agresiflik de sabaha düzelir. Öyle ya; yeni gün, yeni umut.
Afyon'dan tezkereyi aldım. Sırtımda askeri çanta düştüm yola. Çarşıya doğru yürüyorum. Hayatımda hiçbir yol bu kadar uzun olmamıştı. Tsk ya küfür ediyordum. Askere giderken yol parası verip de, tezkere alınca neden vermez ki? Babam, askerliğim boyunca ayda 100 tl ya gönderirdi ya da onu da çok görürdü. O zaman sigara 3.5 tl idi. Varın hesabını siz yapın. Çoğu çarşı iznine çıkmazdım bile. Son ay 75 tl göndermişti. Ben de bi askerden borç aldığım 50 tl yi verdim. Gidiyordum artık. Kimseye borçlu kalamazdım.
Sabah 9 gibiydi. Cebimde; 25 tl, 12 kontörlük telefon kartı ve çük kadar telefon rehberi. Kafamda deli düşünceler. Kimden borç istemliydim? Babamı para diye arayamazdım. Birkaç kişi aklıma geliyordu ama erkendi saat. Bir yandan da hesap yapıyordum. En doğru insanı aramam lazımdı. Çünkü telefon kartındaki kontör azdı ve cep telefonu aradığım için su gibi içiyordu. Acıktığımı hissettim. Börekçiye oturdum. Haftasonu çocukların öve öve bitiremediği o Börekçiye. Yapacak fazla bir şey yoktu en kötü akşam hava karardığında geri dönerdim bölüğe. Ne de olsa halen askerdim.
Zaman hızla geçmeye başladı. 2 saati devirdim Börekçide. Bu arada en doğru kişiyi de bulmuştum. Okan. Yine onu arayacaktım. En yakın arkadaşım. Biliyorum onun da parası yoktu ama aklı vardı. Beni iyi anlardı.
Bi sigara yakıp Çevirdim numarayı.
"Aradığınız kişiye şu an da ulaşılamıyor. Lütfen ..."
ahizeyi kırmamak için hiçbir sebebim yoktu. Daha kötüsü ne olabilirdi ki? Usul usul yürüdüm en yakın parka. Oturdum. Elimdeki çük rehberde tekrar isimleri okumaya başladım. isimleri okusam da aslında kafam hiç orada değildi. Küfür ediyordum. Herkese ve her şeye. Dilencinin sesi kesti bu isyanı.
Allah rızası için bi sadaka. Allah sevdiklerine kavuştursun.
Çantayı gördü ya çakal. Yolculara edilen duayı ediyor. "Al amk al. Zaten 13.5 tl m kaldı 1 ini de sen al." dedim içimden. Sonra yine devam ettim.
Bunun duası kabul olsa kendine Hayrı olurdu.
Bir numara daha buldum. Eski patronum kemal abi. Ama onunla da hal hatır sormadan mevzuya girilmez. Buna da kontör yetmez. Neyse çevirdim numarayı.
-kemal abi ben ... tezkere aldım da babama da ulaşamadım. Varsa bir bilet..
Yalanımı sikeyim. Ama bir şeye dayandırmalıydım bu sorunu. Adam konuşturmadı bile "Kaç para lazım koçum?" O an hiçbir şey daha mutlu edemezdi beni. Yapacak tek şey kalmıştı. PTT bahçesinde beklemek. Saat 2 gibi gönderirim demişti. Uzun geçen bekleyiş sonunda çektim parayı. Eve dönüp işe başladığımda ilk Maaşım ile o borcumu kapattım. Zorla da olsa aldı parayı.
Yazarken bile Kaç sigara içtim hatırlamıyorum. Yaşamayanın asla bilemeyeceği anılardır.
Bugün durduk yere aklıma geldin. Hayal meyal hatırlıyorum seni. Annem ve teyzemlerin anlattığına bakılırsa annemden daha anneymişsin.
"38 numara giyince mezarımı çiğnet" demişsin anneme. Ben de gittim yaptım son istediğini. Hem de Ağlayarak.
öleceğini hissettin mi anneanne?
Kanser denen o bela. Nasıl kıydı sana?
En sevdiğin torunun benmişim. Hatta teyzemler kıskanırmış beni. Ben de seni seviyorum. Hiç görmesem bile.
senin gibiyim anneanne. Peltek konuşuyorum. Adımı çok güzel söylüyormuşsun. Keşke bir kere ağzından duyabilseydim. Hep dizinde yatarmışım. Annem beni üzdüğünde, arka sokaktaki evinize koşa koşa gidermişim. Sen de annemi fena haşlarmışsın.
Bugün kuzenim anneannesine sarılırken içim gitti. Keşke yaşasaydın, ben de sarılsaydım sana. Babannem de bir anneanne. Ama ona o kadar bağlı değilim nedense. O da çok içten değil zaten.
Bilmiyorum. Belki yaşasan kıymetini bilemezdim. Ama ona da ihtimal vermiyorum anneanne. Beni çok seven birini hiçe sayacak kadar ahmak değilim.
Bazen de diyorum ki; dayanamazdın benim yalnız yaşamama. Sen de gelirdin belki yanıma. Beraber yaşardık. Dedemden gördüğün Zulüm dolu yılların ardından, en sevdiğin torunun ile yaşaman, ikimize de iyi gelirdi.
Aylar sonra yine borç istedim babamdan. Bana sormadan, dünyaya gelmeme sebep olan insandan istedim. Millet babasının servetini batırırken, ben (ona Çok değil) 300 tl istedim. Bu ay Hesapta olmayan hesaplar yüzünden arttı masraflar. Sadece 5 günlüğüne istedim. Ama o "evini ayırırken düşünecektin" dedi. Sanki (manevi olarak) kendini bizden ayırdığını bilmeden söyledi bunu.
Ben; kendime evime çıkayım, özgür olayım, kafama göre takılayım diye ayırmamıştım evimi. ailemle kalırken, akşam yemeğinden sonra arkadaşlarla birkaç bardak çay, birkaç yudum muhabbet edip dönerdim eve. Kitap okuyup yatardım. Babam da hep aynı yorumu yapardı "yine mi komünist yazarları okuyorsun? Sokma şunları eve" banane adamın görüşlerinden? Ayrıca sanane benim görüşlerimden? Gören de odama che posteri astım sanar. Zaten Mutlu değildim o evde. Şiddetli geçimsizliklerine yıllarca şahit oldum; etkisi altında kaldım; ezildim; üzüldüm. Fakat bunların hiç farkında değildi ve hiç farkında olmadan da ölecek.
O parayı bulurum. Kara gün dostu niteliğinde çok arkadaşım var. Babamın vereceği cevabı da biliyordum zaten. Bilirsiniz işte: cevabını bilinen soruları sormak bir nevi ihtiyaç gibidir.
Ayrıca ailemden ayrı eve çıkayım, rahat edeyim diye düşünenler varsa aranızda iyi okusun. işin maddi boyutu bir tarafa, Manevi olarak yıpratır insanı. Binaya yayılan yemek kokusunun koyduğundan bahsetmiyorum. Kadınsız bir evde yaşanmaz. Sevgilim var demeyin. Aynı şey değil. Anne farklı. Eş olabilir ama sevgili olamaz. Annesini kaybedenler benden daha iyi bilir. Ben de yeni yeni anlıyorum. Ama artık geri dönemem. Dört duvar bir de ben mutluyuz. Kavga yok, huzursuzluk yok. Ağız tadıyla tatsız yemekler yesem de.