italyanın çiçeği burnunda başbakanı. gelişi bana kemal dervişi hatırlatmıştır. küresel sermayenin emrinde, trilateral komisyonun avrupa şefi ve uluslararası banka ağalarına göbekten bağlı bu adam sadece italya değil tüm dünyada sahneye konulan liderleri yıkarak gerçekleri gizleme ve halkların ağzına bal çalma projesinin tipik bir örneğidir. türdaşı olan yeni yunan başbakanı lucaas papadimos da aynı şekilde küresel sermayenin ya da daha açık konuşalım "yeni dünya düzeni" nin adamıdır. teknokratlardan kurulu bu yeni yönetimlerin arap coğrafyasındaki yalancı baharların getirdiği/getireceği kukla yönetimlerden farkı olmayacak. bankalar kurtarılırken, insanlar fakirleşmeye devam edecek. hatta şunu da söylemek gerek ki, avrupa yavaş yavaş para birliğini kuzey-güney şeklinde bölecek ve ucuz borçlanma dönemleri sona eren bu ülkeler farklı bir birliğe doğru gidecek.
akılsızcadır.
reklamın amacı, ürünü tanıtmaktır, insanları güldürmek ya da eğlendirmek değildir. cem yılmazlı tt reklamları bu akılsızca yapılmış reklamlara en güzel örnektir zannımca. reklamı izleyen insanlara reklam sonunda sorun bakalım konu edinen "ucuz tarifeleri" yüzde kaçı dinlemiş? ardından da reklamdaki esprileri sorun bakalım. ilki daha az oranda çıkıyorsa eğer ki eminim öyledir bu tür reklamlarda, reklam anlayışında bir sorun var demektir.
bildiğin boktur.kaçılması gerekir. bundan bir tane var iş yerimde. iş çıkışı arkadaşlarla bir yerlerde içmeye, sıçmaya gidecek olsan "abi" ve "kanka" modundan kuyruk olmaya çalışıp inceden inceye de birilerine yazmaya çalışmakta. güzel de değil üstelik hatta berbat. ve inanın hangi erkek görse muhabbeti kısa keser ben "işe dönmeliyim" der kaçar. bu kadar yapmacık duran, itici bir varlık yoktur yeryüzünde. gördüğünüzde kaçın derim bu türlerden.
darbe dönemlerini saymazsak, ülkenin başına gelen en felaket hükümeti doğurmuş seçimlerdir. bankalar hortumlanmış, ülkedeki intihar vakaları artmış ve terör bitti süsü verilerek kürt faşizmi siyasallaşarak güçlenmiştir. seçim sonuçlarını şekillendiren tek öğe öcalanın yakalanmasıdır. mhp ve dsp gibi partilerin oy patlamasının başka hiç bir nedeni yoktur ve yaptıkları ve yapamadıkları da ortadadır. çişini tutamayan ve haftalarca hastanede yatıp, camdan el salladığında borsayı yükselten, cama çıkmadığında borsayı tepetaklak eden başbakanımız da bu seçimlerden sonra olmuştur. komiktir, acıklıdır ve unutulmamalıdır.
22 temmuz 2007 seçimlerinde akp nin %47 lik oyunda baya baya hakkı olan insan.
bir zamanlar yanından ayırmadığı bir diğer türevi için;
(bkz: mine kırıkkanat)
geçse de geçemese de geleceğimiz aynı olacak,değişmeyecektir.
belki kızacaksınız,"hadi len sen de" diyeceksiniz ya da şom ağızlılık muamelesi yapacaksınız ama; 5-10 sene içerisinde ki bu çok az süredir; komşu komşuyu kesmeye başlayacak, batı illerinde kanlı etnik çatışmalar çıkacak ve bunu zengin,fakir demeden çoğumuz yaşıyıp görecez. sonucunda daha mı iyi olur daha mı kötü olur bilmiyorum ama bu günleri bu nesil görecek. aha buraya yazıyorum.
trt ekranlarında tkp propagandasını lise müsameresi şeklinde yapan kızcağız. partisindeki abilerinden ablalarından aldığı talimatla ezberlediği ve önündeki prompterdan hiç takılmadan nefes nefese kalarak okuduğu konuşmada hiç bir elle tutulur vaat ya da proje yok. klasik komünistçilik oyunu. bir an için kendimi odtü fizik çimlerinde zannettim dinlerken.o kadar klişe ve o kadar bayat teraneler işte. haklar, özgürlük, cart curt... bunlar bağırmakla hemen gelecek şeyler dimi kızım? zavallı! üniversiteye de başlamamış henüz, erkenden kapılmış bu zırvalara. kendisine papağanlık hayatında başarılar diler, zihinsel masturbasyon ve ortam yapma amacındaki tüm türdaşlarına da selam ederim.
bugünlerde televizyonlara verdiği reklamlarla beni bol bol güldüren dsp şeysi. hala eski teraneleri anlatarak oy alabileceğini sanıyor ya da spor olsun diye parti lideri. akıllara zarar gerçekten. hala "laiklik" ve "atatürk" kavramlarıyla oy alabileceğini sanmak... chp bile az çok değişmişken,bu söylemlerle seçim kampanyası yürütmeyi bir şaka olarak düşünmek istiyorum.
yaptıkları ya da yapmadıklarınından bahsetmeyeceğim. tamamen türk halkının birine oy verirken neye önem verdiğini bilerek konuşuyorum ki; kendisi duruşu ve hitabetiyle bu ülkedeki en güçlü liderdir. bu da bu ülkede seçim kazanmasına yetecek güçtedir.
ne zeka var,ne hitabet,ne de bilimsel elle tutulur bir projesi... bu adam kadar silik bir siyasetçi gerçekten azdır. tükürdüğünü yalayan,sürekli çark eden, kendine güveni olmayan, anca tipik rutin işleri yapabilecek bir devlet memuru görüntüsünde. ne biliyim bir okul müdürü, bir muhasebe uzmanı falan olsa işinde iyi olabilir.3 haftalık siyasi ömrü kalmıştır kanımca.
mhp'nin uçkur skandallarından sonra, AKP'nin MHP'den ciddi oy çalacağı sonuçlar olacaktır.
Tahminim şöyle;
%
AKP 45
CHP 24
MHP 11
BDPli bağımsızlar 7
HAS Parti 3
SP 3
DiĞER 7
sürüklenmelerini yadırgadım şahsen,yorulmaya ne gerek var?parçala ya da bi arabaya bağla öyle götür.dirisiyle uğraşmısın bi de leşiyle niye yorulursun ki?ama nereye götürdüler ben onu merak ettim asıl. bari kışlanın köpeklerine falan verseler leşleri bi halta yarasa. ha bu arada tekme atan askere de çok güldüm, biri sürüklüyor diğeri de arkadan yetişip tekmelemeye çalışıyor.iyi eğlenmiş çocuklar*
evet biliyorum, yine cinsel ayrımcılık hede-hödösüyle cıngar çıkaracaklar ama yazmadan edemeyeceğim. kusura bakma karşı cins! gerçekler bazen acı olabiliyor.
şimdi efenim, dişi ile erkeğin arasında cinsel ve fiziksel özelliklerin yanında zeka olarak da ciddi farklar var." Kızlar aptaldır" demiyorum bak.Ama beyin fonksiyonları ortalama bir kız gibi işleyen bir erkek aptaldır. Bilimsel araştırmalar, biyolojik olarak dişinin korunmaya muhtaç bir varlık olmasından ve hormonal salgılarının (ki bu beyin kaynaklıdır) sağladığı dürtü ve davranışlarından dolayı dişinin erkeğe göre "edilgen" ve de evrime tür - cinsiyet analojisinden bakıldığında yine erkeğe göre "zayıf" bir varlık olduğunu ortaya koymuştur( gözle görünene ne ispatı demeyin,bilimden şaşmayın*). bu evrimsel analoji kurulduğunda evrim teorisinden tek farkı dişinin erkeğin rakibi değil,üreme arkadaşı olmasıdır. ancak bu biyolojik edilgenlik, Lamarck kuramına göre kullanılmayan organların körelmesi anlamına gelir ki, doğada (ki buna sosyal hayat yapısı diyelim biz)düşünen,yapan,eden gibi roller erkeğe kalmıştır. kriz yönetiminden tutun,bilimsel ve felsefi gelişmeler ve hatta dişinin bütün sosyal hayatını,eğlence dünyasını oluşturan öğelere kadar herşey erkek tarafından dizayn edilmiştir ve edilmektedir hala. araştırmalara göre (ki bu anket,sosyal gözlem falan değil,tamamen tıbbi) erkek beyninin kavramsal ve görsel düşünmeyi sağlayan bölgesi çok daha kıvrımlı kompleks bir yapıya sahiptir. dişi beyin ise kavramsal yapıdan uzak olmakla beraber, var olanı anlamaya,var olana karşı refleks geliştirmeye ya da var olana yaklaşmaya odaklı işler. nöronlar arası cross-over lar yani çoklu çapraz bağlantılar az olduğu için erkek beynine göre daha yavaş ama daha detaylı işlemeye çalışır ki "zeka" kavramı da düşünmedeki hız ya da frekanstan başka birşey değildir. sosyal hayatta da açıkça görülebilir bu durum(istisnalar kaideden bağımsızdır). bir kız bir erkeği ya da bir olayı düşündüğünde aşırı detaycı olabilir, uzun uzun detayları düşünür ki bu uzun ve yavaş düşünme işin asıl noktasından kopmasına ve verimsiz ve yavaş bir karar vermesine neden olur. erkek ise daha hızlı düşünür,evet ilk etapta detayları çok düşünmez ama olaya nerden yaklaşacağını ve hangi noktanın önemli olduğunu baştan belirler ki detayları koyması çok daha kolaydır sonra. çünkü zeka kompleks düşünmek değil,kompleks olanı basite indirgeyip önemli unsuru çekip almaktır.
velhasıl,durum budur. dünya kurulduğundan beri böyleydi, böyle ve böyle olacak. hem zaten biz sizi böyle seviyoruz kızlar,kasmayın yani*
güzeldir. iyidir. hoştur. amma velakin, ankarada istanbulda ya da izmir gibi bir yerde yaşamışsanız daha önce tüm şirinliği ve rahatlığına rağmen,sizi sıkar ve boğar belli bir süre sonra. yürüme yarım saatte gezersiniz dişe dokunur ne yer varsa. o kadar yani. espark, barlar sokağı, adalar güzeldir, hoştur. cafe finn del mundo, 222, hayal kahvesi sağlamdır. şehrin yerlisi de iyidir,candır,adamdır. angaralı profili yoktur pek merkezinde. öğrenciye evini kiralar, öğrenci karımı atmış eve,alem mi yapmış, umrunda olmaz. sıkmazlar, karışmazlar gençlere. ama taksici esnafı tam bir puşttur o ayrı. sik kadar bi şehirde bile iyi dolandırırlar adamı. en sevmediğim ve itici bulduğum yönü ise bu şehrin, şehirciliğin ve kente ait olma duygusunun bokunun çıktığıdır. espark, eskart, esgaz, es-es, esbar gibi her haltın adını esle başlatmalarını hiç anlayamadım.