kadına şiddet ve tecavüz yükselen bir değer ülkede son bir kaç yıldır. devlet tarafından korunmadığını hisseden bir kadının düşünceleri Türkiye'deki muhafazakarların umrunda mıdır? bilinmez...
öyle bir mevzu yoktur. şehit olan polisin ailesi bile açıklama yapmıştır. polis düşerek hayatını kaybetmiştir. olayı provakasyona çevirmeyiniz. bu duruma sizin gibi zihniyetler sevinir ancak.
bugünkü reyhanlı mitinginde aşağısında duran kalabalık kütlenin reyhanlı ile alakası olmayan insanlardan oluşan, bunu bile bile orada konuşan başbakan. akp organizasyonu mitinglerde çok iyi yapıyor, gençlik ve kadın kolları çok iyi çalışıyor bunu biliyoruz da, başbakan gerçek reyhan'lıların önünde konuşabilir miydi? evet konuşurdu. çünkü kendisinde fena bir manipülasyon ve protestolara karşı polis gücü var.
polise ve diyanet işlerine ayırdığı kocaman bütçe bu partinin fikrini açıkça önümüze serer. genel başkanı en son reyhanlı konuşmasında cennete ve cehenneme gidecekleri de ayırdı. çoğu konuşması din üzerinden parti bünyesindeki insanların. alkol yasaklarının altında yatan zihniyet bunun bir örneğidir.
muhalefet amaçlı yürüyüş ve toplantıların (az insan ya da çok farketmiyor) polisin sert müdahaleleri, biber gazı ve tazyikli su ile bastırılması polis devleti ve faşizmin göstergesidir.
iktidarda kaldıkları süre boyunca akıllı davranıp "ekonomik istikrar" söylemi ile halkın desteğini almış, özelleştirmeye diğer hükümetlerden daha fazla önem vermiş, sosyal devlet mantığını ikinci plana itmiş, durmadan yol ve bina yapan, gerçekleştirdiği sağlık ve eğitim reformasyonları içi boş ve amaçsız olan, hukuk ve adalet sistemine müdahaleleri ile hukuk devletinin üzerinden geçmiş, medya manüplasyonunu diğer bütün hükümetlerden daha iyi gerçekleştiren, medyada tam destekçi liberal köşe yazarlarını satın almış, derin devleti ortadan kaldırmış ve kendi derin devletini oluşturmuş, demokrasi ve özgürlük diye diye belli bir kesimin yaşam alanını daraltmaya, hayat tarzına müdahale etmeye başlamış, bünyesinde bulundurduğu politikacıların kültür ve sanattan pek anlamadığı, türkiye cumhuriyeti\'ne herhalde en büyük zararı vermiş parti.
iktidarda kaldıkları süre boyunca akıllı davranıp \"ekonomik istikrar\" söylemi ile halkın desteğini almış, özelleştirmeye diğer hükümetlerden daha fazla önem vermiş, sosyal devlet mantığını ikinci plana itmiş, durmadan yol ve bina yapan, gerçekleştirdiği sağlık ve eğitim reformasyonları içi boş ve amaçsız olan, hukuk ve adalet sistemine müdahaleleri ile hukuk devletinin üzerinden geçmiş, medya manüplasyonunu diğer bütün hükümetlerden daha iyi gerçekleştiren, medyada tam destekçi liberal köşe yazarlarını satın almış, derin devleti ortadan kaldırmış ve kendi derin devletini oluşturmuş, demokrasi ve özgürlük diye diye belli bir kesimin yaşam alanını daraltmaya, hayat tarzına müdahale etmeye başlamış, bünyesinde bulundurduğu politikacıların kültür ve sanattan pek anlamadığı, türkiye cumhuriyeti\'ne herhalde en büyük zararı vermiş parti.
richard wagner'in tristan und isolde operasında kullandığı akordur. si,fa,re#,sol# notalarından oluşur. akor çözülmez ve bitiş etkisi yaratmaz; bir nevi havada kalır. eser boyunca tristan'ın leitmotifinde kullanılır. tristan'ın arada kalmış halini, çözümsüz hayatının bir yansımasıdır desek yalan olmaz.
Wagner, bazı erken dönem çalışmalarını saymazsak, geçmişteki diğer Alman bestecilerin tersine operadan başka bir türde eserler yazmadı. Bunun yanı sıra, opera, Wagnerin yapıtlarının anlamlarını tam olarak karşılamayan bir terimdir. Kendi düşüncesine göre eserlerinin müzikal drama ya da Tristanda olduğu gibi müzik için bir olay örgüsü olarak nitelendirilebilir.
Wagner, sadece müzik estetiğinin güzelliğinden ve müzik formunun öneminden çok, kendisinin de The Art-Work of the Future* (Geleceğin sanat yapıtı) makalesinde bahsettiği interdisipliner veya birleşik bir sanat anlayışının ve estetiğinin getirdiği total work of art* kavramını ve düşüncesini benimsemiştir. Bunun paralelinde, önemli eserlerinin librettolarını kendi yazmış, sahne ve dekor planlarını kendi belirlemiştir. Ona göre Beethoven enstrümantal müziği gidebileceği yere kadar götürmüştür. Bu yüzden müzik hem kendisini hem de sözü aynı önemde içermeliydi.
Bu fikrin ve operalarının muhtemel kaynağı müzikle ilgilenmeden önceki ilgi alanları olan edebiyat, felsefe ve tiyatrodur.
Eserlerinde kullandığı, karakter ve kişilerin kimlikleri ve simgeleri olarak algılamamızı, eser içerinde bir anı hatırlatmayı sağlayan leitmotif Wagnerin önemli müzikal düşüncelerindendir.
Kendinden sonraki bestecileri de etkilemiş olan Wagner, müzik diline getirdiği en önemli yeniliklerden olan tonalite bağlarının koparılmasına, daha sonra serial müziğe** yol açan kromatizme öncülük etmiştir.
Radikal'deki 28 Nisan 2012 tarihli köşe yazısında sanat teorisyeni ve eleştirmeni de olduğunu öğrendiğimiz, maaşını doğrudan başbakanlıktan alan gazetecimsi. objektifliği elden bırakıp, sevdiğin politikacının fikirlerini savunmak gazetecilik olmadığı için, gazetecimsi diyoruz.
türk futbol tarihinin en karaktersiz, en çirkef futbolcularındandır kendisi. potansiyelini kullanabilip iyi bir futbolcu olamamanın ezikliğini yaşar durur.
sözlükteki bazı yazarların özgürlüğe karşı minibüs gibi baktığını, bu hitap üzerindeki tartışmadan görebiliriz. dünya'da yaşayan 1,5 milyar müslümanın yarattığı kutsallık benim ya da onun muhammed demesiyle bozuluyorsa, senin kafanda saygısızlık ve "kutsalına" hakaret olarak algılanıyorsa, dünya'da yaşayan küçük bir kesim olan ateislerin üzerinde denediğiniz şakayla karışık dine döndürme oyunları, küçük görmece, psikolojik baskıları onların özgürlüğüne kasıt olarak görebilirim. kaldı ki bir insan kimseye hakaret etmeden ateist olduğunu söylemekten çekiniyorsa ortada apaçık bir kasıt vardır. zaten söyleyenleri de ya bombayla ya da bir otelde yakarak öldürmeye çalışıyorlar ya da öldürüyorlar.
madem bu kadar genelleme takıntınız var ben de genellemeler yapmak isterim. olay hz. muhammed ya da muhammed diye hitab etmek değil. olay senin zihniyetin. en ufak tartışmada bile sen vatan, millet, ahlak konusunu dile getiriyorsan kalk ordan kalk. bir etrafına bak, sokağa çık, ne bileyim kitaplığını karıştır, sudoku çöz...vb uzaklaş olaydan yani.
sonra otur tekrar düşün. vatan, millet, ahlak konularında tartışmaya girmeden önce empati yoksunluğumu gidermeliyim, oturduğum yerden insanların ağzını tehdit etmeden önce sinirmi, gazımı, galeyanımı engellemek için sakinleşmeliyim diye. sizin bu galeyan, sinir, stresleriniz yüzünden beyoğlun'da içki içiliyor diye galeriler basıldı. bunları unutmayalım. genelleme dedik ya... böyle oluyor bu işler.
ha bir de şu konu var:
senin peygamberin dedik madem... saygı çerçevesi içinde öyle deyin demişsiniz ya. bu seferde "sizin peygamberiniz","senin peygamberin" dediler diye suç atarsınız siz, ayrımcılık yapıyor, ötekileştiriyor diye. bir de garip olan şey şu: muhammed diyene munafık diyorsunuz. bence, yazarken mantık oyunları yapmaya çalışıp, "senin peygamberin deyiniz" muhabbeti yapacağına, yıllardır bas bas bağırılan şeyi öğren: "kimse hiçkimsenin hiçbişeyine karışamaz. o şu şekil giyinir, o bu şekil, şu şekil, şu şekil..."* lafın kısası "senin dinin sana, benim ki yoksa sana ne!"
şimdi efendim bu soruyu sorunsal yapan nedir? şöyle ki; omurgasızlık, beyindeki beyaz madde eksikliği, vizyonsuzluk ve kansızlıktan muzdarip olan kişilerce bu soru bir sorunsal haline getirilir. bunun ve bu gibi soruların cevaplarını merak eden, cevaba göre yargılayan sığırlar karanlıklar içinde aydınlanacakları mum ışığını aramalıdırlar.
uzun zamandır uğramadığım, şimdi biraz göz gezdirdikten sonra inci sözlüğü aratmayan başlıklara, entrylere ve faşist yazarlara sahip olduğu anlaşılan sözlük. günden güne de bunların sayıları artıyor. gerizekalı ve beyinsiz tespitler yapan yazarları saymadım bile.
Arnold Schoenberg tarafından 1899 yılında 2 violin, 2 viola, 2 viyolonsel için bestelenmiş bir eserdir. Richard Dehmel'in aynı isimli şiirinden esinlenmiştir Schoenberg. 12 ton tekniğini geliştirmeden önce bestelediği tonal çalışmalarından bir tanesidir. Dinleyiniz lütfen.
genellemelerin her zaman doğru olmadığı bu dünyada; bir dişinin önyargılı olan önermesi. DNAsının yarısının babasından geldiğini ya da dünyaya bir erkek çocuk getirme potansiyeli düşünüldüğünde gerzeklik tartışılabilinir bir hal alıyor. "erkekler gerzektir" yargısında olan bir dişinin arthur schopenhauer isimli felsefecinin "aşkın metafiziği" isimli kitabı önerilir.
çıksın da sevinelim. bıkmadınız mı politikacıların kendilerini koltuklara zamklamasından, askerlerin kendilerini potansiyel iktidar olarak görmelerinden. bir kere de bunu görelim ki bir değişiklik olsun.