bence özellikle dı kuaje dehap'a öylesine güzeldir ki, dinlemeden geçmeyiniz. emekleri büyük. bu ezgiler yalnız çerkesleri değil herkesi duygulandırır.
aşk acısını sadece kendisinin çektiğini sanan erkek önermesidir. "bunun kadını erkeği yok, insan işidir bu", diye uyarmaya gerek yoktur bana kalırsa. denemek isteyen var ise buyurabilir ama.
unutmamaya kararlıysan gördüğün her şey algında seçicilik yaratıp beynine yapışacaktır. eski sevgiliyi hatırlatan sadece sensin kardeşim. kurtul kendinden.
öyledir. yalçın çakır mesela tek başına okan bayülgen'in yapamadığını mütemadiyen yapmaktadır o kanalda. eleştiri, ironi, ve hatta alay...ona tv eleştirmenliği konusunda ne kadar beceriksiz olduğunu bundan daha sarkastik biçimde anlatabilen olmuş mudur, sanmıyorum. yıllaaar yıllar boyu conan ve jay leno karışımı formatları dünyanın en orijinal işini yapıyormuş edasıyla burnumuzdan beynimize kadar sokan şov yapma delisi okan'ın aksine yalçın abi bunu çok basit ve bir o kadar da üstü kapalı bir biçimde örnekliyor aslında bize. yalnızca dikkatli bakmamız gerekiyor o kadar. yaptığı program o kadar göze batarcasına aptal ürünü ki, öncelikle "bunda bir tuhaflık yok mu?" diye sorgulamayanları anlamadığımı belirtmek isterim. ya hu adam bir keresinde bütün şüphelerimi doğrulayan bir şey yapmıştı, ben en kestirmeden onu anlatmak isterim. okan bunu konuk etmişti, medya arkasında önceden eleştirip sonradan ona kadın kılığına girip konuk rolü yaptığını itiraf ettirecek ve rezil edecekti.. peki bu abi ne yaptı, güldü ve sendin değil mi diye sorduğunda ona cevap bile vermedi. her şey gün gibi ortadaydı. adam bizimle bildiğin alay ediyordu. o an düşündüm de, flash tv'deki her şey bizimle alay ediyordu aslında. bu yüzden de flash tv bu ülkenin en entelektüel kanalıdır önermesi hayfa ki doğrudur benim nezdimde de.
nazo reklamı için kasten o kadar bet sesli bir kadını bulduklarını düşünüyorum. başka türlü açıklaması olamaz. başka türlü adından söz ettiremeyecek bir marka.
alanis morissette her şarkısında bunu yapıyor. kadının cümleleri hayatınızın soundtrack'ini yazmış gibi tanıdık geliyor insana. ama bu şarkı başka türlü içten. öfke dediğin böyle kusulur.
kopya iddialarıyla ilgili başbakanın kendinden beklenen açıklamalara imza attığı sınav. "ben istemedikçe bir halt olmaz.beyhude yorulmayın.ağzına sahip çıkmayanın ağzını kırarım"
fotoğraflarını bayraklarla, atatürklerle süsleyip, love VS diye elinde Victoria's Secret,AF poşetleriyle fotoğraflar sergileyen, memleketine texas yazan gerizekalı insandır. konuşalım dersEniz DE, iki lafın belini amerikanca kırar. ağzının ortasına çakılmalıdır.
otururken durup dururken "benim tommy'den cüzdanım vaaaar" deyip üşenmeden gidip masaya getirdi.bir de üstüne "kaç para biliyo musun?" dedi. bense "o zaman bana emanet etme, bi şey olursa parasını ödeyemem" deyip uzaklaşmakla yetindim. ve bir daha görüşmedik.
bu hayat böyle. ama insanın yine de başkalarının sevgisizliğinden yana kapıldığı hüzünle anne babanın şefkatinden duyduğu huzurun dozunu ayarlaması gerek. yoksa bir gün zaten, yalnız geldin yalnız gideceksin derler adama.
telefon numaralarını unutmuyorum. gözüme takılan herhangi bir nesne, imge, ses, kelime, vs aynı gün başka bir yerde karşıma mutlaka çıkıyor. mesela bazen kitap okurken, "aa ne ilginç kelimeymiş, neymiş ki bu?" diyorum, dışarı çıkıyorum, yeni tanıştığım biri o kelimeyi cümle içinde kullanıyor oluyor. böyle şeyler. valla.
Sherlock gibi bir hikaye, hikaye diyeceğim çünkü olay örgüsü eski ingiliz kısa öyküleri minvalinde hazırlanıp sunulmuş, insanı önce şaşırıtıp sorgulatıyor: "Var mıydı böyle şeyler? Abartmamışlar mı?" diyorsunuz. Fazlaca kibirli, hissettirircesine milliyetçi, asalet meraklısı bir anlatımı da varken insanın kuşkularını körüklüyor. Ama ben bu dizinin en çok bu yönünü takdir ediyorum. Neden mi?
Öncelikle herkes gibi benim de kişisel nedenlerim var. Sherlock Holmes, Hercul Poirot gibi karakterler çocukluğumun vazgeçilmez hikaye karakterleriydi. Şu yaşımda dek üstelik, hayalimde çizdiğim görüntüleri değişmedi. Sherlock tam da hayalini kurduğum gibi olmuş! Tam oturmuş! Elim fırça tutmayı beceriyor olsaydı ancak bu kadar benzetebilirdim kendimdeki Sherlocka Benedicth Cumberbatchı, Martin Freemana Dr Watson görünümündeki tavrı. Bu adamlar insanın hayaliyle oynuyorlar! Nasıl olsun da sevilmesinler?
Dizinin müzikleri, görseller, ne büyük bir zeka ürünü oluşuyla ilgili meselelere değinmeyeceğim. O konu zaten ortada. Ancak ingiliz milliyetçiliği mevzusundan bahsetmek istiyorum. Öncelikle, bu hikayenin filmini yapmaya çalışıp mahveden Amerikalılara ders vermenin bir ingiliz olsam tam da düşüneceğim şey olduğunu söylemeliyim. Sherlock Holmesün ne kurgu, ne oyunculuk, ne de karaktere saygı üslubuna yaklaşabilen o anlatımından sonra Sherlock herkese ilaç gibi geldi, kabul edelim. Üstelik bitmek tükenmek bilmeyen sezonlarıyla insana gına getiren Amerikan dizilerine bir de her sezonu yalnızca üçer bölümle sınırlayıp, doksan dakika gibi manidar bir süreyle de beceremediklerini düşündükleri filme gönderme yapmaları da epey akıllıca olmuş. Sizin yapamadığınızın üç katını, çok daha iyi, çok daha kısa sürede yaparız.
Son olarak söylemek isterim, Steven Moffat ve ekibi, Sherlock Holmes filmindeki hatalara öylesine kafayı takmış ki, dizi onunla ilgili mebzul miktarda alayı da barındıyor içinde. Dikkatle izleyen görüyor. Jude Law'un kulağında unutulan parçayı, Reichenbach Fall finalinde dr Watson'ın kulağında görebilirsiniz mesela. Tek kötü eleştirim sezon araları fazla uzun. Gelecek sezon, 2013'te imiş dostlar.