şu fani dünya bitse de, çektiklerimiz, haksızlıklarımız sona erse, rahatlasak anlamında bir söz. amerikan hükümetinin ermeni tasarısı ile ilgili haberini duyunca aklımdan geçiverdi bi anda. hesaplaşma anını o an yaşamak istedim. ne istiyorlar bizden yüzyıllardır ve neden hala geçmişimizle övünüp koltuğa öylece kuruluyoruz anlayabilmiş değilim. 700 yıllık imparatorluk bizden başka kimseye nasip olmadı, kabul, e şimdi? adam 200 yıllık gemişiyle kök söktürmüyor mu ırak' a, sana, bana, hepimize? ne zaman akıllanırız diye düşündüm. sonra dedim ki ben bile yenilgiyi kabul etmiş ve kıyametten medet umuyorum sadece. gerçekten tükettik mi sıfırı? hiç mi ihtimal yok yeniden ayağa kalkmak için.
neyse sözlük. bunlar derin mevzu.
ya o değil de kendi geçmişine bakmayıp da başkalarını kötülemez mi bu abd p.çi. ya dövecen bunları yaş odunla ya da ne bileyim recep ivedik gibi tiplerden bi ordu kurup, salıverecen bunların üstüne. ondan sonra da elleri ensede birleştir yaslan hacı.
genellikle, mağdur kişinin yaşadığı durumla ilgili muhattap bulamadığı zaman ulaştığı kişiye söylenen söz öbeğidir. mesela, söz konusu mu mağdur insan bir ürün/hizmet satın almış olsun (ona para verdiğimiz için çalışanları azarlama hakkını da aldığımızı zannederiz bazen) bu üründen/hizmetten memnun olmamış olsun, firmanın sahibini bulması da mümkün değil dersek, napacak bu mağdur kişi? gidecek yetkili firmaya veya o mağazaya ümüğü kuruyana kadar çemkirecek ve karşsındakine yüksek ihitmalle diyecek ki;
-lütfe üstünüze alınmayın, lafım size değil!
evet. iki saattir esti,gürledi, s.çtı sıvadı ve bu sözle karşı taraf anladı ki, bu laflar ona değilmiş. Rabb'im ssana şükürler olsun. Tanrımmmmm....oh beee!!! yaşasınnn!!! .
+e kime lan eşşoğlu eşşek? iki saattir yüzümü yıkadın salyalarınla, s.tir git lan, kalıbının adamı ol! adam gibi konuş benle, demek isteyebilir karşı taraf hatta bi gün canına tak edecek ve diyecektir.
sözlük yazarlarının kendisinin veya dış etkenlerin yaptığı hataları nedeniyle bir ortamda gülünç duruma düşmesi.
mesela: la cengiz kurtoğlu' nu dinlemem dinlemem, -yani dinlerim de yalnız olduğumda dinlerim, la tamam dinlerim- ama en azından metrobüste dinlemem, yani dinlemezdim, o an dinleyeceğim tuttu. radyoda karşıma çıktı. bütün şarkılarını da bilmem ama gerçekten severim kendisini dinlemeyi. neyse, mevzu bu deil, mevzu ben şarkıyı dinlerken yeni aldığım ve huyunu suyunu tam kavrayamadığım telefonumun radyonun sesini bi anda dışarı vermesi. üzücü oldu. zaten alışamamıştım, iyice soğudum telefondan. sonra ne mi yaptım? telefonu tamamen kapattım, sanki içine cin kaçtı da anca böyle çıkacak, açtım, sonra radyoyu açtım, hafiften tırstım tabi, decavu olacak sandım, sonra ağırlıklı olarak yabancı parçalar çalan bir radyo açtım. kıroluk parayla mı? değil. yine aynı şey oldu. ama bu defa britney' i duydular metrobüstekiler. ha kendimi ve karizmamı kurtardım mı? bir britney bir cengiz kurtoğlu' ndan daha iyimidir bilmem ama, başımdan geçen olay bu. aynı metrobüste olan yazar arkadaşım varsa, beni görmedin, bilmiyorsun. cengiz kurtoğlu' ndan utandığıma mı utanayım, -kendisi accık hemşerim olur- yoksa teknoloji manyaklığımla bilindiğim halde o telefonun huyunu kavrayamamamdan mı? neyse, e gideyim artık. *
abinin en az 2 şahit huzurunda sevdiceğiyle hayatı paylaşmak adına imza atmasıdır. bir yandan gurur vericidir(neden bilmiyorum ama gurur duydum), diğer yandan mutlu olursun, başka açıdan bakarsan kıskanırsın, sonra ara sıra ağlarsın, balayına gider seni arar, "oğlum, evlendin hala kurtulamadım, balayında bari arama lan" dersin, o da sana "sus lan" der ve böylece anlarsın ki abin evlense de hala o abindir, gitmemiştir yanıbaşındadır ve sen hala başını belaya sokmaya devam edersin, sana kol kanat geren yine abindir ve melek karısıdır. **
annemin ismim osman olmamasına rağmen benim için çok kullandığı, benimle özdeşleşen özlü bir söz. tembel olduğumdan mütevellit, sen keyfine bak, ben herbir şeyi hallederim diyerekten beni utandıracağı ümidiyle yanıp kavrulan annemin ellerinden öperim.
tanım: bir dönüm bostanın osman tarafından halledilebilir bir iş yükü olduğu vurgulanıyor. ayrıca sen yat uyu osman, bir dönümü sen g.tünle halledersin manası da taşır argoda.
edüt büdüt: başlıkta geçen "donum" kelimesi aslında tamamen türkçe karakter kullanamamaktan ötürüdür. saygılar.
iş ve/veya okul nedeniyle,haftaiçi ve cumartesi günü de dahil olmak üzere sabahları erkenden kalkması gerekiyor bir çok kişinin ve artık ben de dahilim bu kadroya. pazar günü ise bir çok kişi için ortak izin günüdür. dolayısıyla en mühim görev geç kalkmaktır. farz-ı misal 12:00-13:00. şahsım adına konuşayım en iyisi; ben haftaiçi erken kalkmanın acısını pazar sabahından çıkarıyorum. öyle güzel ki günün yarısında uyanmak. oohhh. bir dönüm bostan yan gel osman. sonra kahvaltı(yok yok, brunch aslında), sonra tv keyfi ya da dışarı çıkıp bir sinema keyfi. akşam da evde çay keyfi. yarının pazartesi olduğunu düşünmeden, pazarın dadını çıkarmanın ve hatta b.kunu çıkarmanın dayanılmaz hafifliğini hiçbir şey ile değişmem, bu da böyle biline
tanım: bugün itibariyle vodafone türkiye' nin 260 kişiyi işten çıkarmış olmasıdır.
yaşadığımız global kriz ortamında karşılaştığımız bir durum olmasına rağmen hem sözkonusu firmanın kurumsal bir firma olması, hem de sayısının yüksek olması sebebiyle, büyük yankı uyandırmıştır. firma çıkardığı elemanları için bir insan kaynaklarına yönlendirme yaptığını ve iş bulmalarında yardımcı olacağını belirtmiştir, gerçekleştirmelerini umarız. çünkü kriz ortamında işsiz kalmak takdir edilir ki, istenilen bir durum değildir. teselli verici diğer bir durumda şu: firma çıkardığı elemanlarına 3-6 aylık maaş vereceği yönünde açıklamada bulunmuş.
estetik ameliyatlar sonucu, operasyon geçiren herkese aynı sonuç elde etmek gayesiyle ortaya çıkan kaçınılmaz sonuç. genç kızlarda estetik ameliyat yaptırma yaşı oldukça düştü ve bu endişe verici hal almaya başladı. karne hediyesi olarak ebeveyninden estetik ameliyat isteyen varmış.
estetik ameliyat yaptırılabilir, kişiyi psikolojik olarak rahatsız eden bir yönünü değiştirebilir diye düşünüyorum ama bu demek değildir ki elmacık kemiğim biraz daha çıksın, alttan törpüleyip üstü doldralım, ııhhh bu olmadı, baştan yapalım doktorum civanım, ya yine olmadı sanki, sen en iyisi bilmem nerenin pop yıldızı bilmem kime benzet beni. böyle diye diye, doktorlar da hastaların çoğunu geri çevirmeyerek hep aynı bakan, hep aynı gülen kadınlarla doldurdular etrafımızı.
biraz bakarsak etrafımıza estetik ameliyat geçirenlerin ortak özellikleri:
-yay gibi kaş (dövme de olabiliryor)
-çıkık elmacık kemikleri
-aysun kayacı dudakları
-güldü mü şaştı mı diye suratına bakakaldığımız salak yüz ifadeleri.
uyku halindeyken, sokağınızdan geçen seçim otobüsleridir. geçmelerine değil sözüm, anlayamadığım sloganlar eşliğiyle bangır bangır geçmeleri. bilindik melodilere yeni sözler yazılarak kendilerine slogan hazırlatıyorlar, geçerken son ses müzik, hoop uyan. sen şimdi benden oy bekle, dur.
sabaha karşı 3:30 da uykuya dalıp, sabah 6:30 da işe gitmek için uyanmak suretiyle tamamlanmış bir süre sonrası işe gitmektir. uyusam mı uyumasam mı, uyusam kime uyumasam kime faydası var, uyusam işkence uyumasam yine işkence gibi saçma ama bi o kadar da akıllıca * soruların toplamını kapsamaktadır.
zordur, çok zordur. üç saatlik uykuyla ya da hiç uyumadan derse gidilir ve abartarak söylüyorum, sınava gidilir de işe gidilmez. ama iştir sonuçta, ekmek kapısı, gitmek zorundalığı var bi yerde. babanın yeri mi, diye sorarlar sonra da mal mal bakakalırsın. yaptırımlar da cabası. neyse sözlük. acıyan gözlerle bakma bana daha fazla. üç saat toplamda 180 dakika, diğer bir deyişle 10.800 saniye yapar. oohh dolu dolu dakikalarım, saniyelerim var. (bkz: züğürt tesellisi) *
sözlüğün sağ tarafında görünen, arkadaş arayan kızlar. yamulmuyorsam 17-18 yaşlarındalar. hepsi nedense yandan yandan bakıyor bunların. bi sebebi olmalı ama ne ne ne?... **
yemek yapmakta bir kuralmış. halbusi ben tam tersini yapardım. karşılaştığım manzara gerçekten hoş oluyor. hele ki çorba karıştırıyorsanız, belli periyotlarla bi sağa bi sola karıştırırsanız oluşturduğunuz küçük girdap, küçük dağları ben yarattım havası veriyor ki, dadından yinmiyor gerçekten.
dünyada kabul edilebilir diller arasında en zor olarak kabul edilen 5. dildir türkçe. sondan eklemeli bir dil olmasından kaynaklanır zorluğunun önemli bir kısmı. bu yüzdendir ki iyi ki türkçe öğrenmek zorunda değiliz.