bu sene 15 eylülülde maçka küçükçiftlik park'ta ikincisi düzenlenecek olan radyo eksen festivali.
britpop'un yaratıcısı suede, çapkın çocuk carl barat, festival grubu the hives ve ismini bile duymadığım the undertones bu sene sahne alacak isimler arasında.
ayrıca benim gibi tek başına olduğundan mütevellit katılmaya korkan arkadaşlar varsa kıvançla eşlik edebilirim kendilerine.
ve ayrıca beleş bilet vermek isteyen olursa sevinçle de kabul ederim. malumunuz, the boys are back in town.
kendimi bi binanın tepesinde buluyorum ve uçmayı deniyorum kendi kendime, akabinde sonuç veriyor ve süzülüyorum böyle yavaştan, uzun süre seyrediyorum insanları tek taraflı, rüzgara fısıldıyorum mevsimleri. kuytu bi yere iniyorum sonra, topluyorum herkesi çevreme.
-uçabiliyorum lan ben!
+sittir lan.
-bakın da görün ipneler!
ama bu sefer dans edebileceğim bi hava boşluğu olmadığı için her ileri doğru atılmamda yerle bir oluyorum gururumla birlikte, insanlar da dağılıyor artık dalga geçmekten bitkin düşüp.
o sinirle tekrar çıkıyorum yüksek bi binanın tepesine, yürüyorum ama bu sefer. iniş takımlarını kontrol edip bırakıyorum tekrar boşluğa kendimi ve tam yere beş metre kadar kala uçabiliyorum yine, aşağıdakiler korkuyla izlerken nooldu lan bakışı atıyorum tüm o inanmayanlara. artık inanıyorlar.
uyanıyorum sonra, kanatlarımı katlayıp yatıyorum tekrar. tekrar.
snatch'te brick top abimiz tarafından pekala açıklanan hede.
--spoiler--
Do you know what "nemesis" means? A righteous infliction of retribution manifested by an appropriate agent. Personified in this case by an horrible cunt.. me.
--spoiler--
iki senedir okuduğum dağ başını duman almış üniversitemde* güzel şeyler oldu bugün sözlük. dersimin olmamasından mütevellit uzanmışım bazama, açmışım bi klasik parça, birden yan odadan song 2'nun rifflerini duydum.
hiç adetim olmadığı halde kalktım hemen daldım odalarına, tanıştık kaynaştık, the trooper'dan girdik, crying lightning'den çıktık.
iki senedir bu muhabbetlere yabancı kalan kulaklarım günü resmi tatil ilan etti, daha yok mu dedi, hani bana hani bana dedi. müzik benim her şeyimmiş bunu bi kez daha anladım, mutlu oldum lan!
biterken de bu çalıyodu;
maurice ravel - pavane for a dead princess.
güzelini falan bi kenara bırak, bir kadına bunu söylemek gerçekten ayıp. geçenlerde şahit oldum hatta böyle bi olaya, bizim mutfak penceresi sakin bi arka sokağa bakıyor, çayımı yudumlarken çocukları falan izliyorum işte. çocukları izlemek her zaman eğlenceli olur zaten, mutlaka bi olay çıkar hep gülecek.
neyse kızın biri sokağın ortasına geldi beklemeye başladı, sevgilisini beklediği belliydi zaten tavırlarından falan, zaman geçiremiyordu. çocuklarla konuştu oynadı biraz, sonra bizim esas oğlan çıktı sahneye. kız gülümsemesini bozmamaya çalıştı hep, oğlansa inadına bağırıp çağırdı. oğlan gidecek oldu, kız kolundan tutmaya çalıştı, sadece bi kez dinlemesini istedi. hayvan oğlu hayvan tüm gücüyle bağırdı sonra siktir git diye..
oğlan uzaklaştı hızlı adımlarla, kız sokağın ortasında kalakaldı, başını eğdi. çocuklar geldi sonra 'abla ağlama' dediler. çocukları da dinleyemedi. durduğum yerden ben utandım ben üzüldüm lan. sonra kız kalktı gitti kendini biraz toparlayınca, ben çocukları seyrettim sonra, ama onlar da oynamadılar bi daha..
aptallık veya gurur.
zaten bu ikisi birleşince god mode gibi bi şey oluyor, anında yok edebiliyosun insanları çevrenden. ben denedim sorunsuz çalışıyor.
valla bu benim. kullanmayı da sevmem, gereksiz güç gösterileri yapmayı da sevmem, her defasında tehlikeleri göze almayı da sevmem.
illaki de tanım yapacak olursak, arabayı sadece onu gideceği yere ulaştıran bir araç olarak gören erkektir.