Edward Scissorhands'in en güzel sahnelerinden birinde-edward kardan melek yaparken, Kim kar taneleri altında dans eder- çalan Danny Elfman bestesi. Büyülü bir melodi.
Bugün sabah saatlerinde Ygs 2011 sınav kitapçıklarının basıldığı Meteksan Matbaası'na Başsavcı Vekili Şadan Sakınan'ın talimatı ile inceleme başlatıldı.
Öyle basılır mı abi?! Ayıp denen bir şey var yani, habersiz habersiz gidiyorlar. Hayır, daha 1 ay olmuş şifre iddiası ortaya atılalı. Sen hemen ne diye inanıyorsun? Hadi inandın, tamam da ne diye habersiz gidip şaşırtıyorsun ki insanları? Allah allah.
Allah gençlere sabır versin, başka da bir şey demiyorum.
Kaynak: ntv
2002 yılında istanbul'da kurulmuş Thrash tabanlı grup. Tarzlarını "müzikal olarak "rock'n'roll" özgünlüğüne sahip ama sound olarak "thrash" gibi keskin bir yapıya sahip" diyerek tanımlıyorlar.
Tünelde Dean gitarlara göz atarken karşılaşabileceğiniz ilgili, güler yüzlü insan. 2.el gitar-pedal bakmakta olanların da şu sıralar yanına uğramasını tavsiye edelim.
bahsedeceğimiz olgu film izlerken kendini karakterin yerine koymak ve film süresince o karaktere bürünme duygusudur.
derine indiğimizde çocukluğumuzda kazandığımız bir şey aslında bu. matrix'i izlerken neo çocuklar, yüzüklerin efendisi'nde aragorn, yıldız savaşları'nda anakin skywalker... farklı bir açıdan baktığımızda düşsel dünyada büyük adamlar olmayı seçerken, yaşamda küçüklüğü seçiyoruz. -laan! döndürün olm kafanızı, başlarım açınıza. konumuz bu değil şimdi!-
(bir ilkokul, sınıf)
-bak olm şimdi siz ajansınız, ben neo'yum. siz ordan ateş ediyosunuz, ben arkaya doğru çeşitli artistliklerle yırtıyorum olaydan. hadi!
+tamam da, camın önünde yapmasaydın... aha gitti çocuk!
-üzülme morpheus, ölmese bile kesin fıtık olmuştu o hareketten sonra amına koyayım. işimize yaramazdı.
+haklısın trinity, hadi evcilik oynayalım.
etkisi filmi izlerkenki ruh halimiz, dalgınlığımız ve konsantrasyonumuza göre belli olmaktadır. çoğu zaman alışılagelmiş bir şey olduğu için dikkat etmemişizdir.
normal olan şekli duygulara yön verme şeklinde gerçekleşmektedir.
bir aşk filmi izliyoruz, çocuk sevgilisini kaybediyor. çoğunlukla farkında olmadan çocukla empati kuruyoruz, sevdiğin kızı kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu düşünüyoruz, düşünsel olarak yaşıyoruz. o an aklımıza sevdiğimiz kız geliyor, telefona sarılıyoruz.
-mehtap, mehtap. iyi misin? hep yanımda kal aşkım.
+aşkım derken? sen kimsin? aa, kemal! ne aşkımı yaa!
-amına koyayım birumuzumbileyok. valla açıklayabilirim.
+ee?
-valla yazarın suçu, bi üst paragrafta sevdiğin kız yerine sevgilin yazsaydı böyle ol...
-alo? aloo?
fiziksel açıdan etkilenmek biraz anormal olsa da kendini kaptırmayla, bahsettiğimiz gibi dalgınlık ve konsantrasyonla alakalıdır. gerçi şu 3d zımbırtısından sonra bu da normal bir hal almaya başladı.
zaten gelen cismi takip etmek, sağa sola yönelmek gibi durumları biliyoruz. bahsedeceğim benim sabaha karşı, uykulu bir haldeyken(salak değil, uykulu. lütfen!) yaptığım ve bir daha yapmayı kendime yasakladığım, öğlene kadar kendimi pataklamama sebebiyet vermiş bir şey.
gene televizyonlarda bilmem kaç kere yayınladıkları (yanılmıyorsam) korkunç bir film'i veriyorlar. onda bir sahne var. bilmem hatırlar mısınız... uzaylı adamın ağzına işiyor bildiğin, selamlaşma yöntemi falan diyorlar. işte o sırada bende ağzımda bi bardak suyu stoklamışım abi, bi ara yutmak üzere. adam ağzındakini tükürünce eş zamanlı ben de tükürdüm. pijama sırılsıklam. kendimi ıslak odunla döveyim dedim, zaten ıslaksın odunu niye ıslatıyorsun diye daldım odunla. -aptal mı? lan. lan düzgün konuş! git lan entrymden, git!. sadece dalgınlık.-
-yanlış yorumlamaktan kaynaklanan iletişim sorunları-
kendimizi yanlış ifade etmemiz, anlatmak istediklerimizi anlatamamız iletişim kopukluklarındandır.
bu iletişim kopuklukları çoğu zaman anlayan kişinin anlamak istediği gibi anlaması, görmek istediği gibi görmesindendir. bir nevi bilinçli yanlış yorumlama.
insanın zayıflığından kaynaklanan bir şeydir bu. çoğu zaman hiçbir şey yokken sorun yaratırız. canımız sıkkındır, o bize yetmez... tamamen mantıksız, insan işi. canımız sıkkınken sevgilimizle de kavga ederiz, ona da bağırırız. bir şey söylemiştir ve biz onu başka yöne çekmişizdir, alevlendirmişizdir. "yanlış anladın beni" der, hayır bilinçli olarak öyle anlamışızdır.
örneğin; güzel bir ifadeyle "ay napacağım ben seninle, seninle bir ömür geçer mi?"
tamamen ruh haliyle ilişkilidir. "bir ömür çok az." da diyebiliriz, "geçirme o zaman!" da...
gerçekten yanlış anlaşılmalardan doğan sorunlar da vardır. buna neden genellikle usluptur. en çok rastladığımız yerler en basitinden messenger ya da mesela burasıdır. ben ciddi bir şekilde konuşurken biri buna "soğuk, samimiyetsiz" diyebilir. çünkü okuyor ve kendi yorumluyordur. birine kızgınken messengerda tartışırken o kişi bunu anlamayabilir, çoğu zaman bir de bunun için kızarız.
iletişim, iki kişinin de aynı paydada buluşabilmesidir aslında. yorumlar aynı gözle oluşturulmalıdır.
msn üzerinden oluşturulan kişisel bir web sayfası olan windows live space'in çöpçatanlık işlevidir. wls'de blog oluşturabilir, yazılarınızı aktarabilir; müzik dosyalarınızı, resimlerinizi paylaşabilirsiniz. bizim işimiz resimle arkadaş, he o kadar!
bu entryde benim msn listemde bulunan{evet, utanıyorum.} bir gerizekalının space'ini kendimize kobay olarak aldık. seçmem zor oldu, çünkü sayıları çok... {çok utandım lan, ama arkadaş işte naparsın...}
"gizem bnce çok güzel çıkmışsın. süper bişisin sn xD"
"hala eskisi kadar gzlsin canım bnmmm."
"oha bu hatun kim merve{merve space'in sahibi oluyor}? hiç tnıştırmıyosun ya!"
...{bu da gidiyo, abazan çok!} tercüme: "dinime küfreden müslüman olsa diye bir tepki geldi abazan kesimden. haklısınız, pardon abi!"
işbu entry dilin göndergesel...
abi hatunlar taş ama ha cidden!
ne diyorduk? heh, bu entryde dil göndergesel işlevinde kullanılmaya çalışılmıştır. hatun, kız, fıstık, yehu...
bi dk. devam ediyorum, ama yazarın akıl sağlığı düşünülerek tamamlanamamıştır. neyse, siz bağlarsınız artık!
rüzgarlı havada kişinin kendini karizmatik hissetmesi olayıdır.
misal dışarda deli gibi rüzgar var. saçların uçuşması, tişörtün{hırka-sweatshirt vs.} insanın üstüne yapışması, gömlek hırka türü giysiler varsa bunların eteklerinin uçuşması...
bunlar hep kişiyi karizmatik hissettiren unsurlar. böyle yürümeler, bilimum artist tavırlar rüzgarlı havanın getirisidir.{yok artık ali sami}
geçici?
ne bileyim, rüzgar durur. veyahutta en fenası kişi bi mağaza vitrinine bakar, camdan kendini görür felan...
orda "indir kafanı yere, koş eve kadar. kimse görmesin!" hissiyatı devreye girer.
*okulda kalınan sürenin çoğunu kendi sınıfının dışında, başka sınıflarda geçirmektir.
bi dönelim o yıllara... hangimiz sınıfımızdaydık ki? kendi sınıfımızı değil de başka sınıfları hatırlıyoruz değil mi?
çünkü sınıfımız boğardı bizi. biz o sınıfta ders görüyorduk değil mi? kafamızı sıraya koyuyorduk veyahutta sadece tahtaya bakıyorduk. işte bu yüzden hatırlamıyoruz aslında sınıflarımızı.
dakikalar geçmek bilmezdi. hangimiz zil çalar çalmaz defteri, kitabı olduğu gibi bırakıp fırlamadık ki dışarı?
bazılarımız başka sınıflara giderdi.
sevmiştik de o zamanlar. çocukluk aşkı, takılma, çıkma deniyordu bunlara... aslında gerçek olan onlar ve saflıkları, çok sonralar anladık.
işte zil çalar çalmaz sevdiklerinin sınıfına koşardı bazıları. o sınıf boğmazdı insanı, hep iyiydi ve hep güzeldi orda olmak. işte ben o sınıfı hatırlıyorum, içinde olduğum zaman robot gibi hissettiğimi değil.
olmuştur böyle zamanlar-maddi durumla alakalı olarak- sıkıntılı dönemler diye adlandırdığımız...
işte o günler, bi kasvet çökerdi eve... herkes bişeyler düşünür, borçlardan, sıkıntılardan başka bir şey konuşulmaz.
işte bu dönemlerde odadaki kasvetten herkes etkilenir, derdi olmayan rakıya verirdi kendini... o derece!
hepsininde zihniyeti farklı olur... lakin herkes asıl sıkıntıyı(borç vs.) düşünüyor sanır diğerlerini.
misal bir baba borçları düşünür.
-para bulamazsak yandık. kirayı ödemedik daha... banka kredisi de var. ahmet'e de yarın sabah diye söz verdik.
ya da bir anne dolaylı yoldan borçları düşünür. mesela arkadaşının çocuğu olmuş, onun ziyaretine gidicek...
-ay napıcam şimdi ben yarına kadar. arkadaşlara da altını, bebeğin tulumunu aldım dedim. rezil olurum, akşama kadar parayı bulamazsak valla.
ya bir çocuk;
-ya ordaki ayakkabı da çok güzeldi. para bulsak da alsak bugün. hafta sonu da sinemaya gidicem ben. param yeter mi ki?
sıkıntılı insanın zihniyeti kişiseldir. yukarıdaki gibi... baba, anne ve çocuk hepsi parasızlık yüzünden sıkıntıda ama hepsinin zihniyetinde olayın başka bir boyutu yatıyor.
*kişinin hazır cevaplığından veyahutta konuyu anlamayıp, anlamış gibi yapmasından kaynaklanan bir sorun.
hazır cevaplık diye tabir ettiğimiz olay, anlaşılan konuda artı bir değer olsa da; konu anlatılamadığında rahatsız edici bir özellik.
bak şimdi;
-olm ben gördüm kaş-göz yaptı elemana... o da çaktırma gibi bişeyler söyledi.
+yok lan anlaşıp mı yapcaklar bi de, hıh.
-lan öyle değil s...(söz kesilir)
+yok olmaz öyle.(çok bilmiş tavır ile)
-lan bi dinlesene. anlaşıp yaptılar mı diyoruz!? olaydan sonra çaktırma dedi elemana...
+he ok o zaman.
-iki dakka salak salak konuşmayıp dinlesen!
+terbiyesizlik yapma olm!
-sen sinirlendir adamı, ondan sonra laf yap burda!
...
konuyu anlamamak ise daha bilindik, hepimizin bildiği bir sorun. genelde kulakları az işiten dedelerimiz/ninelerimizde görüyoruz bunu. kafa sallanır, çoğu zamanda gülünür.
-dede ya bu nebahat ablanın oğlunun adı neydi? hep unutuyorum, ayıp olucak çocuğa.
+... hehe
dil kullanımının yeterince mna koyamadığını düşünen bünyenin buluşudur.
zaten iki ingilizce{ok-bye}, bir türkçe kısaltması{kib, o da yanlış kullanım gerçi} yazarak yeterince belli ediyosun gerizekalılığını. bari onu düzgün yaz lan!
k ve b ortak olduğundan büyük kullanılıyor. lan mna koduum... "ok kib bye" yazmaya üşeniyosun da büyük yazmaya mı üşenmiyosun?
eski günlerin özlemiyle gençlik yıllarında yaşamaya devam eden anne-baba modelidir.
nasıl mı?
bir kere digiturk'un verdiği en büyük imkandan yararlanılır. evde o yılların filmlerini gösteren mgm movies kanalı hep açıktır.
inatla yeni neslin gözüne sokulur bak bu frank sinatra, bu sophia lauren diye.
televizyondaki filmler beğenilmezse düğün kasedi ve bilimum eskiye götüren video kasetlerinden çekilme cdler koyulur dvdye. bizlere de duygu sömürüsü yapılır tabi.
-yazıklar olsun sana! hala o bilgisayarın başındasın. hiç merak etmiyo annesiyle babasının düğününü...
muhabbetler de böyle sürüp gider efendim. metallica dersiniz; beatles derler.
msn üzerinden karşılıklı iletilerle yaşanan aşklardır. ayıp canım, bir aşk bu kadar mı göz önünde yaşanır? neyzen tevfik görse skişin lan skişin derdi. {ironi var lan burda, amına godumun yobazı deyip de vermeyesin eksi oy sakın ha!}
başlık msn aşk iletileri değil dikkatinizi çekerim. yapılmış bi yanlışlık da değil. anlatılmak istenen tam olarak bu. msn iletileri aracılığıyla yaşanan aşklar...
misal;
oğlan- hiç bi sey seni düsünmemi engellemez bn anladımm....
kız- * engellemesn.. sen de beni düşün benim seni düşündüğüm gibi...
vallahi aynen kopyaladım. götümden uydurduysam bi daha sıçamayayım. amin!
sırtına vurduğu tanesi 10 kiloluk karpuzlarıyla şehirler arası yolculuk eden insan.
vakti zamanında eskişehir otobüs terminalinde görmüştüm ben bu adamı. sırtındaki çuvala koyduğu karpuzlarıyla yürüyordu. diyarbakır veyahutta yine karpuz yetiştirilen bir ilimizden geldiği belliydi.
sanki hediye getirmişti eskişehir'deki yakınlarına.
nerden geldi bilmem şimdi aklıma ama. bana saflığı anımsatmıştı arkadaş! eski insanlarımızı...
ayrılıktan sonra dost kalan eski sevgililerin ayrılık sonrası dostluk ilişkileridir.
kaynak olarak msn üzerinden sohbetleri gösterelim;
bölüm 1-ilk dostluk//
berk:
ya bazen onu çok arıyorum selin. aslında onu da değil. birini arıyorum saçlarını okşayabileceğim ve durmadan konuşabileceğim...
selin:
...
---
selin:
hoşlanıyorum sanırım ondan. baktığı zaman bi garip oluyorum, yalnız kalsın da yanına gidiyim diye bekliyorum bazen. o da bekliyor mudur sence gitmemi?
berk:
...
bölüm 2-dostluk//
selin:
ya terketti beni düşünebiliyor musun? hem de bir anda. neymiş? eskisi gibi değilmiş her şey.
berk:
onun doğru kişi olduğundan emin değildim ben selin zaten. böylesi daha iyi, o kaybetti. bense kazanmayı bekliyorum.
selin:
nasıl yani?
berk:
açık konuşacağım, bunu o seni üzmeden yapmalıydım. işte cesaretim de burdan geliyor.
hoşlanıyorum selin senden... ben kimseyle konuştuğumda böyle rahatlamadım ve kimse böyle önemsemedi beni... bilmiyorum ne düşünürsün ama, denemeye değmez mi?
selin:
şu an bir şey düşünemiyorum. demin ne konuşuyorduk şimdi ne konuşuyoruz. ama bundan sonra, her anımda seni düşüneceğim berk'im.
berk:
:)
bölüm 3-sevgililik//
berk:
ben yatıyorum bitanem. tatlı rüyalar sana... öyle güzel uyu ki düşlerinde ben olayım.
selin:
düşlerimdesin, yanımdasın... hadi beraber yatalım.
berk:
seni çok seviyorum.
selin:
ben de.
bölüm 4-ayrılık//
selin:
bilmiyorum berk. yapamıyoruz sanırım, ben eski seni özledim. sanki artık rahat konuşamıyorum seninle.
berk:
bende öyle selin. dost muyuz?
selin:
tabi ki... başka ne olabilirdi ki?
berk:
:) deneyelim demiştik denedik ve olmadı. dostum:)
selin:
canım!
mesaj bildirim sesinin gelen mesajın içeriğine göre farklı tonlarda çalması. {anlamadın dimi bi bok? kendinde arama olm, ben anlatamadım... dur 2 dk!}
misal sohbet odalarındaki kelime filtreleri gibi düşünebiliriz olayı. hani "aq,oç" yazınca iletiniz gitmez falan filan. {burda gidiyo mu lan acaba? yazdık ama...}
şimdik örneklerle açıklayalım...
misal mesajın içinde "aşkım, sevgilim" gibi sözcükler geçiyor. filtremiz bunu algılıyor ve telefonumuz inceden, romantik bir şekilde çalıyor.
ve yahutta; mesajımızda "amına goduum, ibne, lan, kerhaneci"{bu konuda kelime haznem daha geniş anlaşıldığı üzre} türü kelimeler geçiyorsa telefonumuz pes tonlarla, kaba bir şekilde çalıyor.
evet, bekliyorum çekik gözlü kardeşlerimden böyle bir şey. {yapın da "allah belamı versin benim aklıma gelmişti!" diyebileyim.}
şimdi bunun bize ne faydası var?
kız arkadaşlarım!{ahah, ne güzel hitap lan. düşündüm de çıksak böyle hep beraber?}kapalı bir alandasınız şekil bi eleman gördünüz kesiyorsunuz, hoşlandınız da...
ve şimdi final sahnesi...
hop elemana mesaj geliyor. "dat dıdı dut" neymiş eleman? kaba, yaramaz size. {nası soğuttum ama... şu benle çıkma işini bi daha düşünseniz?}
erkek arkadaşlarım!{allah korusun} sizde aynı şekilde hoş bir kız gördünüz, yazıcaksınız.
ve hoop ona da bi mesaj... nası çalıyor telefon? ağlatır adamı vallahi bak, öyle büyük aşk var demek ki? neymiş kızın başı bağlı... {ama sizi soğutmuş olmıyım lan! bi deneyin, şu "erkek arkadaş" kısmı korkuttu beni.}
sonracığıma; ulan ibne! ne biçim başlık açıyosun, bi bok yazamıyoruz diyen format katili kardeşlerim için... alın ulan!
başlığın orjinali; mesaj içeriğine göre çalan olası mesaj bildirim sesleri{al anket}
başlığın orjinali; mesaj bildirim sesleri sms içeriğine göre çalsın kampanyası{"katıldığım kampanyadır" yazın diye bu, keratalar sizi!}
başlığın orjinali; zall'ın olası mesaj bildirim sesleri{alın lan zall manyakları! bi rahat bırakın adamı yahut yazın anuna goyim bana ne?}
öptüm; {bu uludağ için}
kib; {bu sözlük için}
bye; {bu da skilmiş format için!}
ah ahh... aklıma geldi yine. bizim oralarda bi hüseyin abi vardı. yaşı, kimin nesi olduğu bilinmez, kimse bilmez... bize bu konuda tek yol gösterecekse kırlaşmaya başlamış saçlarıydı. kim olduğu bilinmez, düşmüş besbelli. sokaklarda yatardı sanmayın ki bilgisiz adamdı. sana, bana ders verirdi ki bana vermiş bulundu...
ara sıra yanına uğrardım, bizim validenin hazırladığı bir tas yemek ve yemeğin suyunu emebilecek kadar da ekmek... yemekte de eşlik ederdim muhabbetle ona, yemeğini yiyince de tasları alır eyvallahlı ayrılırdım oradan.
vasıfsızdı evet! benim gözümde de, diğer insanlarınkinde de... düşün şimdi, sokakta sabahtan akşama kadar yatan bi adam. henüz genç, elinden hiç mi iş gelmez diye düşün. bilemeyiz, hayat!
ama yaşamının adamı değildi bu vasıfsız adam...
yine muhabettimi yemeğine katık yaptığım bir zaman;
şaşırmıştım da sormuştum geçmişini...
-"geçmiş önemli değil aslanım" dedi. "5 dakika öncesi de değil! önemli olan şu an... senin getirdiğin yemek ve bir parça ekmek..."
insan olmayı vasıftan saymazsak vasıfsız "insan"dı o evet. ama senden benden daha çok insandı. insandı...
çok var efendim böyle tiplerden. yoksa lan yoksa, cidden köyde mi yaşıyoruz biz diye sınadım kendimi bazen. yaşamıyormuşuz da muşuz...
sabrınızı kontrol etmeniz için kalabalık bi yerlerde yürümeniz yeterlidir bazen. bu insanlar yolun ortasında dururlar, dedikodu yaparlar.
-ay ayşecim karşılaştığımız ne iyi oldu... bu fatmanın kocası var ya onu benim kocam pavyonda görmüş şekerim...
+aa ne ayıp. ama bi dakika! kocan-pavyon-görmüş... aa sende hala o adamla yaşıyosun ha? pis kadın, git burdan!
*(içses)yaa bi çekilin aq... ben olsam bende giderim pavyona! sizin gibi karı çekilir mi lan?
bi de geberseler yol vermezler. götleri birbirine tokuştursanız geri çekilmez bu hırbolar.
misal yolda giderken biri çarpar size, siz de bütün sinirinizle pis pis bakarsınız buna...
-(bi insandan çıkabilecek en kalın sesle) pardon birader!
+yok canım nolcak abi... hoşuma gitti hem, gel bi daha çarp! bak, ooohh...