takipçisi değilim de nezaman tvyi açsam maşallah hep bu dizi var, evden gel arka sokaklar, her akşam bekstriits falan neyse yaklaşık olarak izler oldum bu diziyi. hadi başrol elemanları geçiyorum, o enstantanelerde oynayan figuran elemanlar tam anlamıyla gerçek kesit tadını bize vermekteler. tam anlamıyla sokaktan toplama.
bu geceki (50. sanirim) bolumu fragmaniyla gecelerimizin mutluluğu olmuş dizi.
bennu salağı bulmuş da kıllısını istermişcesine, en ezik ses tonuyla kereme şöyle der: " hani düğünümüz düğün yapmıycaaak mıyıız???!!"
kerem bir hışımla yerinden kalkarak: "benim burda düğün düşünecek halim mi var <CAPS LOCK ac> bennu <CAPS LOCK kapa>, ben burda kim olduğumun derdine düşmüşüm!?"
deniz baykalın sözü. bunu geçelim de, "sen yoktur dersin başka biri vardır der" ne demek onu anlamadım. kuranı böyle herkes istediği gibi anlayıp istediği gibi yorumlama hakkına sahip mi. var mı böyle bişey ya. yok kardeşim kuran da var böyle bir şey gibi bi antitezle çıkın da, sen yoktur dersin başka biri vardır der ne demek? kaç tane doğru var, kuran a göre? bir değil miydi? özgürlük kelimesinin gerçekten boku çıktı, gerçekten. ben var diyorum öbürü yok diyor.
ya vardır ya yoktur, ama sen inanıp inanmamakta ve ona göre yaşayıp yaşamamakta serbestsin. ha nasıl mı olmalı? gelin bu da başka bir entryinin konusu olsun.
şöyle bi başbakan. demiş ki. yurtdışına öğretime gönderilen öğrencilere. biz batının şimdiye dek ahlaksızlıklarını aldık. ilimini almadık. biz ahlaksızlıklarını almışız. ilim almamışız. ne desem ki. gittikten sonra geriye dönün demiş. dönmeyin arkadaşlar. çünkü biz batının ahlaksızlarını almış bi toplumuz. kaçıp kurtarın kendinizi. bizim batıdan aldığımız ahlaksızlıklardan.
chorus verse 2. tekrarında bu şarkıyı söyleyen tan efendinin ultramanyak çıkışı "aeaalleaaaeeaahııem yardıeeaaaaeaam eeet" yüreklerimizi yerinden fırlatmakta, olan şarkı.
o kadar yoz bi toplumuz ki.
bugun haberlerde ahmet necdet sezer 4 kez kırmızı ışığa yakalandı, hepsinde de durdu dediler.
bilmemkaç parça hediyelerini almadan köşkten ayrıldı dediler.
markette sıraya girdi, hastaneye gidip sıra bekledi dediler.
biz öylesine yozlaşmışız ki- doğru -yu yerine getiren, olması gerektiği gibi davranan bi insana şaşırıyoruz, kırmızı ışıkta tam 4 kere! durdu diyoruz.
halbuki geçmeliydi değil mi. zimmetine para geçirmeliydi değil mi. makamının tüm ayrıcalıklarından sonuna kadar faydalanmalıydı değil mi. tüm akrabalarını zengin etmeliydi değil mi. siz olsaydınız ve sizin seçtikleriniz öyle yaparlardı, öyle yapacaklar değil mi.
bu ülkede yanlışlar doğru, ahlaksızlıklar gerçek, hırsızlıklar normal olmuş.
yapmayanlar da namuslu filmindeki gibi enayinin önde gideni, namussuz namuslu.
adam gibi cumhurbaşkanıydı necdet sezer.
belli kesimlerin sevmemesi normal. ama aydınlıkçıyım, özgürlükçüyüm ve demokratiğim adı altında, onlara karşıyım ama ahmet necdet sezer de çok çatıkkaşlıydı canım! gibi yorumlarla siz gelmeyin lütfen.
yılmaz özdilin cumhurbaşkanı, türkiye gibi, ekonomisi yerlerde, gün geçtikçe daha da batan bi ülkenin cumhurbaşkanı tasarruf yaptı , bu mu cumhurbaşkanının olması gereken özellikleri diye eleştiriliyor. vicdanına sağlık denilesi bi yazı bu.
yahu. uyansanıza biraz. ekonomisi güçlü bi ülkenin önünde ne durabilir. nası insanlarız biz. nası beyinlerimiz var. ekonomisi bağımlı ama ülkesini her allahın platformunda temsil eden cumhurbaşkanı mı istediğimiz? çalıp çırpmayan, ayrıcalık kullanmayan cumhurbaşkanını takdir etmek yersiz. zira bize hırsız, hortumcu, anasını bacısını eniştesini kayıran, hediyelerini toparlayan, her ortamı sömüren devlet yöneticileri lazım. biz buna layığız.
televizyona bakın. biz bu üçlüye layığız. hakettiğimizi bulduk. hayırlı olsun.
ferrari ekibi pitte hazırlanmıştır, biri girecektir, acaba kim girecek massa mı raikonnen mi derken ikisi de girmez. emre bu işe acaip şaşırır. "yau ceysın, niye girmediler, sen gir ben gireyim olmuş olabilir mi?"
emrecim, bu işler bu kadar mı amatör olur, sen bu yarışları sunarken aklın alıyor mu bu durumu? böyle bişey olabileceğini? eyvah eyvah.
gördüğümüz kadarıyla bi kısmının kuyruğuna basılmasına sebep olmuş önermedir. ve doğrudur kendisi sevgili seyirciler. haa malesef 2 tane arapça dua öğretmekten ve hocalar sayesinde eğlendirmekten başka işe yaramayan din bilgisi (kültürü?) ve ahlak kültürü (bilgisi?) derslerine hepimiz girdik.
güzel laf.
gerçekten yakında kafayı yiyeceğimi hissediyorum. deliriyorum sinirden, sonra hiçbişeye yaramadığını görüp duruluyorum biraz. hani o taraftakileri anlıyorum da zerre hazetmeyenlere ne oluyor allahım. bu kadar mı çapsız bu kadar mı anlayışsızız?
olay kafalarındaki bez parçasında değil abicim. bizim büyük annelerimiz ninelerimizin de başı örtülüydü. atatürkün anasının da başı örtülüydü. hatta biliyo musun çarşaflıydı bazıları. kılık kıyafet devrimiyle çat diye çıkarmadılar o kafalarındaki örtüleri. ama kafalarının içi böyle değildi onların. kalkıp bunları siz de basit bez parçası mantığıyla, yok mustafa kemal dememiş atatürk demiş gibisinden cevaplamayın allahaşkına. işte. ben onlardan değil sizden korkuyorum daha çok. bu yola girmemize sebep sizsiniz.
kendisinde edebi bi kabiliyet, allah vergisi bi yetenek vardır; kelimelerle oynamak çoğu kişi için bu kadar kolay değildir. tabi kendisinin yazım stilini ve fikirlerini günahım kadar sevmem. kendince oluşturduğu üslübuyla kendisini ennnnnn zeki, söylediklerini ennnnn doğru(truth?) zannetmekte, aha ağzının payını verdim'cilikte en kendine güvenen yazar bu ülkede kendisi.
kendisi en sevmediğim insan modelidir şu topraklar üstünde; çünkü bu şahıs özgürlükçüyüm ve demokratiğim ayağı altında bir orda bi burda olmanın dayanılmaz hafifliğiyle danseden, bu ülkeye en zararlı karakter tip (type?) lerden biridir <CAPS LOCK aç> aydınım <CAPS LOCK kapa> adı altında savunduğu fikirleriyle, bu ülke için, en korkulması gereken insan türüdür perihan mağden.
sanırsam yaklaşık 4728849983 tane bölüm çekilmiş, show tvnin ana haber ve bi kaç gerizekalı yarışma harici her boşlukta yayına koyduğu-her zapta kabus gibi karşımıza çıkan dizi.
"öncelikle ssk ve bağkur'un bir çatı altında birleştirilerek sağlık alanında reform sayılabilecek birtakım yeniliklere imza atmasını gösterebiliriz. "
muhteşem bir reform. artık devlet hastanesinde ameliyat için sıra almak en az 8 ay. hastaneler gelen taleplere cevap veremez oldu. insanlar saat 4te uyanıp 5te hastane kapılarında sıra beklemeye devam etmekte. altyapı oluşturmadan sırf bir çatı altında birleştirilmesinin nesi reform?
"devletin arpalık olarak tabir ettiğimiz ve verdiğimiz vergilerle zarar eden bir çok kamu iktisadi teşebbüsünü özelleştirmesinden de bahsetmeden geçemeyiz. her ne kadar peşkeş çekilmiş de olsa, bu kuruluşlar ve çalışanları hepimizin sırtında bir kamburdu.
doğru. sırtımızda kamburdu özelleştirelim gitsin. devletçilik ilkesini de at çöpe. her ne kadar peşkeş çekilmiş olsa da nası kambur oluyorlar, bu nası yaman çelişki anne?
"yollar, evet yollar belki de akepe iktidarının en önemli icraatıydı. hem de duble yollar... "
buna diycek bişe bulamadım. demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan sonrasında karayollarına yüklen benzin zammı trafik çilesi bitmek bilmeyen yol yapımları hiç durmadan artan trafik kazası oranları. yollar... hem de duble yollar...
"(#2100740)burada da bahsettiğimiz üzre toplum destekli polislik ve emniyet teşkilatında yapılan diger reformlar... "
buraya baktım ama muhtarlıktaki polis dışında bi icraat okuyamadım. bişe ortaya atıyosak destekli atalım değil mi.
"yerel yönetimlerde gösterdikleri bir takım başarılar da unutulmamalıdır tabii.
ha bak buna katılırım. misal bi melih gökçek. gösterdiği bir takım başarıları unutmuyorum unutamıyorum. ondan başarılısı gelmedi şu ülkenin hiç bi belediyesine. allah verirse vatandaşına veren, vermezse napalım kader kısmet. kadrolaşmalara falan girmeye gerek yok zaten. bu kadar yüzeysel, bu kadar desteksiz yazıya bu kadar yüzeysel cevap.
şüphesiz ki bi rock grubu yerine bi heavy metal grubudur. ha evet metal de rocktır, ancak bu adamlar nwobhm akımının yaratıcısı olarak "metal grubu" sıfatını da sonuna kadar haketmektedir.
türkiyenin en kötü şarkıcısı. hala niye ortalıklarda olabildiğini sanırım hepimiz tahmin ediyoruz. en son çocuklara depremi öğretelim konulu proje için "sismail" adı verilmiş muhteşem bi yaratıcılığın ürünü olan yaratığın şarkısını yapmıştır. sözlerini de yazayım tam olsun:
ben bu programa taktım, duygu sömürüsü sınırsız, körler sağırlar birbirini ağırlar tadında rezil bi program, ben de oturmuş mal gibi bakıyorum. şöyle bi program ki, buraya not almak, ibret-i alem olmasını istiyorum. bu kişilere göre yeşim salkım bi üstat, küçük ceylan bi duayen. teheyheyhey vay bana vaylar bana.
sigaraya kahve çaya abanma, bi başlayıp bi ay başka hiç bişey yapamama, bi bıraktığında iki ay el sürememe, sonra ulan yine neresinden başlıcam deme, gözlerin 5 numara artması, hocaya sürekli yalan söyleme, haftaya şunu yetiştiricem deyip yetiştirememe, kafada sunum tarihini sürekli birer ay ileriye erteleme, bitse de kurtulsam düşünceleri, önce proposal hazırlama derdi ve bitmeyen literatür taramaları, makalelerin yerden tavana ulaşması, anket toplama çabaları, sonrasında bitmek bilmeyen analizler, kütüphaneden istatistik kitapları alıp okuyamama, ona buna sorarak ilerlemeye çalışma, bi türlü bitirememe, eli gitmeme, kafayı yeme, depresyona girme, bi daha çıkamama. işte benim acıklı tez hikayem.
zaman geçtikçe unutuyorum bazı şeyleri, oysa ki odtüyü bırakalı sadece 2 yıl oldu. hayatımın en parlak ve hiç bi zaman öylesine parlamayacak anlarıyla doludur odtü, odtü hayatıma, kişiliğime, arkadaşlıklarıma, bakış açıma yön verendir, aklıma geldiğinde yüreğimi sızlatandır, buram buran özlem kokandır, geride kalan ve asla tekrar kavuşamayacağımdır. bi çs vardı odtüde, 2. yurt önü vardı, sunshine vardı, fizik çimleri vardı, kütüphanedeki eski turnikeler ve çalışmayan kahve makinası vardı. odtüde bi sesli bi sessiz taraf vardı, hızla fotokopi çeken adamlar, kibar konuşan fotokopici, upuzun fotokopi sıraları vardı. beşeri vardı odtüde, ders çıkışı gittiğimiz fizik bahçesi vardı, matematiğin önü vardı, iktisat kantini vardı, mimarlık çimleri vardı. beşeride çok güzel çay vardı, tenefüslerde sigara çay molası vardı dışarıda kenarda taşlarda oturup içtiğimiz. endüstri kantini vardı bu sefer değişik bi sandviç yiyelim diye gittiğimiz; gitmişken iki tavla attığımız. çatı vardı sonradan sonraya her öğlen dadanmaya başladığımız. kebapçı vardı, çeşni vardı, hocam vardı, özsüt vardı, kırtasiyeci vardı o çarşıda, karşısında her bahar şenliği sarhoş olduğum, her seferinde coştuğum panayır alanı vardı, faikaya gitmek için beklediğim ringler vardı yoldan geçen, piyasa yapmak için tenis kortları vardı. üstüne çıkıp intihar ettikleri mm binası vardı, barakalar vardı akşamları şarap içilen ve gitar çalınan. devrim stadyumu vardı her pazartesi çıkışta önce naza sonra stada. ışıklar yanardı karşımızda,işte burda deniz yoktu ama burası odtüydü. ve burda ben benim gibilerle, arkadaşlarımlaydım. hep beraber soluduk kokusunu odtünün, hep birlikte parladık stadda uzanıp gökyüzünde saydığımız yıldızlar gibi. sonra söndük biz de-çoğu odtülü gibi. çünkü biz uzakken odtüden sönüktük, ait olmadığımız yerlerdeydik, mecburiyetleri takip eder durumdaydık, hayatın bizi savurduğu yerlerdeydik.
müze cenneti diye bize sunulan şehirdeki en güzel en kocaman ve en çok gezilen müze vasa müzesi 1600lerde batan bi savaş gemisinin (vasanın) sergilenmesinden oluşuyor. düşünün artık. dünyanın (ya da avrupanındır o) en büyük açık hava müzesi dedikleri skansen, eski bir köy ve içindeki bir hayvanat bahçesinden oluşmakta. böylece bu isveçlilerin götlerinden müze sıçtıkları sonucuna varabiliriz. tüm şehirde ne gezilebilecek doğru dürüst tarihi eser, ne eski kilise, ne müze bulunmakta. ancak sokaklar ve evler çok güzel. bi kere sakin şehir. çıt çıkmıyor. trafik yok. sokakta tek bi korna sesi duymak mümkün değil. emniyet şeridi ve bisiklet şeridini boş bırakıp tek şeritte trafik oluşturan bir şehirden bahsediyoruz. old town gamlastan çok güzel. burası şehrin ilk merkezi. evler rengarenk, eski ve şirinler. gamlastan ın ortasında nobel müzesi bulunmakta. görülesi. orhan pamuk bir yıldır tam girişte diğer dalların birincileriyle birlikte gülümsüyor. old townda oturup bişeyler içmek lazım. stokholmun istiklal caddesinde her köşe başında bir h & m var ve bunların hepsi türk malı ve hepsi terkosta satıldığı fiyatın en az 5 katı. heyt ulan diyerek uzaklaşıyoruz h & m lerden. isveçte içeride hiç bi yerde (evet barda bile) sigara içilmiyor, ama isveçliler bolca sigara içiyor ki sokaklar izmaritlerle dolu. istiklalin ortasında duran sosisçi hüseyin abi; nereye gidelim diye sorabilirsiniz. bu şehirde çok türk var. manavlar ve çiçekçilerin hepsi türk. meraba diyerek deneyebilirsiniz. bu şehir çok sessiz ve sakin ve düzenli ve medeni. kısa sürede istanbulun kaosunu özleyebilirsiniz.
hepiniz sıkıyosa oturduğunuz yerde ahkam kesip, "hangisinin hikayesi gerçek", "aman bu hikaye çok samimi" diyeceğinize bölüşün oraya çıkarttığınız 10 kişiyi, ayda harcadığınız kozmetik masrafına yardım edin o insanlara. ama yok, tv karşısında halka çok duyarlıyım, çok yardımseverim pozu kesip konuşmak daha kolay. neden güzel ve dahi yi yayından kaldırttınız ey türk halkı, kadınları mı aşağılıyormuş-burda kadın erkek demeden insanlar aşağılanıyor, maymun ediliyor, yalan söyletiliyor, tüm ailesini ortaya atıp 2 kuruş kazanmaya ya da bi şekil ünlü olmaya çabalattırılıyor. böylesine rezil bi program-böylesine de riyakar insanlar görmedim hayatımda.
hergün ilk iş olarak kariyer.net, secretcv.com ve yenibiris.comu belki bi tane yeni iş ilanı yayınlanmıştır diyerek kontrol etmek, oraya buraya cv yollamak, aptal mülakatlara girip sürekli aynı şeyleri anlatmak, envai çeşit grup mülakatı, assessment center, case studye katılmak, her an bi iş görüşmesi için arayabilirler diyerek telefonu sürekli yakınında tutmak, işe giren okul arkadaşlarını görüp burulmak, alınan her redden sonra daha fazla iç sıkıntısı, iş bulunamayan her gün daha fazla depresyon, girilen her mülakattan sonra hala umut.
