mühim bir sorunsal, durumun aydınlatılması için 2014 yılında bir araştırma yapılmış. bu araştırmanın sonuçlarına göre yüzde 15'i düzenli, yüzde 40'ı düzensiz olarak camiye gidiyor. kalan yüzde 45'in yüzde 5'i cami görünce tanımıyorlar. kalan yüzde 40'ın tamamı tarihi camilere, turistik amaçlarla gidiyorlar.
gerekirse daha fazlasını da verecek insandır. hayatta acımadım kitaba verdiğim paraya diyemem - kitabı beğenmediğim için öyle düşündüğüm olmuştur belki. ama genel olarak acımam, sefam olsun, çocukluğumdan beri severim okumayı. hayatta faydalarını da gördüm ayrıca.
bir deist olarak, yanıldığını belirtmek istediğim kişidir. şimdik, bildiğim kadarıyla şöyle, ateistler bir yaratıcıya inanmaz ve dolayısıyla da tapmazlar. deistler ise bir yaratıcının var olduğuna inanmaya ihtiyaç duyan insanlardır, öteki türlü açıklama bulamadıkları milyon türlü şeye dayanamıyorlar, beyinleri şey oluyor. ayrıca bazı dertleşme, rica etme ve yakarma olayları için de tanrıya inanma ihtiyacı duyarlar. ben duyuyorum yani, diğerlerini bilemem tabii. bir de, deistlerde de tapınma durumu yoktur pek, dua edebilirler - ben ederim, saygı gösterirler - ben gösteririm, ama tapmazlar. tanrının ne yapsa en iyisini yaptığını düşünmezler, ben bazen anlamıyorum mesela neye, neden izin verdiğini. biraz da böyle şeyleri anlamadığın için inanıyorsun zaten, anlayan bir makam olduğuna inanmak istiyorsun. de mi ama, yani, o kadar adaletsizlik oluyor dünyada, bende bunlara engel olma kudreti olsa olurum diyorsun ama tanrı her zaman olmuyor, niye olmuyor, bilmiyorsun, demek ki, diye düşünmeyi tercih ediyorsun, bende bir salaklık var da ondan anlamıyorum, beynimin kullanabildiğim kısmı baya küçük herhalde - ama o biliyordur, o anlıyordur, bir açıklama vardır. böyle bir şeyler. neyse, daha fazla karıştırmadan satırlarıma burada son vereyim ben.
kızın gözlerine ne renk far sürdüğüne göre değişen namus. yeşil far sürdüyse mahallesindeki gençlere, maviyi tercih ettiyse iş yerindeki erkek mesai arkadaşlarına bir mesaj vermeye çalışıyor olabilir. göz kapaklarını mora boyadıysa evlenilecek değil eğlenilecek kızdır o. bööle krem rengi, belli belirsiz bir şey sürdüyse...onu bilmiyorum.
üstünde uzun uzun durulması gereken önemli bir mesele. öyle 2 dakikada yorum yapamıycam, bu gece uyumayıp konu hakkında derin derin düşünmeyi düşünüyorum. bir karara varmış olursam sabah bildiririm ama zor yani. böyle bir mesele için kısa sürede kesin bir karar vermenin sorumluluğunu üstlenemem, teşekkür ederim.
bütün sosyal medya platformlarında görülebilen tiplerdir. isimleri genelde mütevazı olmaz. twitter'da gördüklerimin en alçakgönüllüsü general sanırım. krallar, hükümdarlar ve imparatorlar cirit atıyor, elini sallasan haşmetmaaba çarpıyor, asalet diz boyu.
vicdanlı ve mantıklı insanların sayısını artmasına yardımcı olabilir. tanrıya inanma ihtiyacı duyduğumdan şahsen ateist olamıyorum, ama tanıdıklarım oldukça vicdanlı ve mantıklı kişiler.
tanıdığım bir kadın var, ona yetmez. beş bin lira maaşıyla kısa bir süre, o da belki, mutlu olduktan sonra 5500 tl maaşı olanların, onu da elde ederse 6000 lira maaşı olanların durumuna göz diker ve o durumda olmadığı için bunalıma girer. beş bin dolar maaş da alsa mutlu olacağını sanmıyorum. rahat bir hayatı olmaz, lüks bir hayat sürmez; demiyorum. mutlu olmaz. böyle biri. yazık aslında.
birçok kitabını severek okuduğum bir yazardır. en son oyun isimli romanını (tekrar) okudum. üslubu çok kendine özeldir, aralarda hayata ve insanlara dair şahane tespitler yapar.
insana oldukça geniş bir sosyal çevre kazandırabilecek bir uğraştır. herkes için öyle olur mu bilmiyorum ama tanıdığım bir kadını durmadan ararlar, şu veya bu mekana çağırırlar bunun için. arkadaşlarına söylerler, onlar da baktırmak ister vesaire.
edit: sosyal yerine ssoyal, çevre yerine çere yazmışım.
birkaç saniye önce yaşadığım olaydır. konuyu ciddiye alacak gibi oldum ama ortalama zekalı bir yetişkinin o şartlarda doktora gitmesinin mümkün olmayacağını düşünerek vazgeçtim.
dilencilik yaparak iyi duruma gelen ve / veya durumu iyi olduğu halde dilencilik yapan insanlar vardır. nefret ederim. çünkü gerçekten zor durumda olan bir dilenciye sadaka verilmesinin de önünü kesiyorlar. tamam, böyle bir durumda önemli olan niyettir ama bende niye param böyle birine gitsin kafası vardır mesela. bazı, aslında galiba birçok başlığın sebep olduğu sonuç da bu. böyle bir kargaşada, belki birinin az - çok işine yarayacak bir fikir vermenizin önünü kesiyor onlar da. ayırt etmek mesele olabiliyor çünkü.
izleyiciye 18 yaşında bir kız için "ama olabilir, ama 18 yaşında bir insan da kendini evliliğe hazır hissedebilir, de mi, neden olmasın?" gibi mesajlar ileten programlardır. geçen gün denk geldim, çok sinir oldum. 18 yaşında bir insan kendini herşeye hazır hissedebilir, bu yüzden önüne yerli yersiz herşeyin yolunu açmak mı lazım? benim kızım 18'e az kala 18 olunca dünyayı hatmetmiş, uzaya açılacak kıvama gelmiş biri olacağını düşünüyordu. yanıldığını anlaması uzun sürmedi. 18'inde evlenmeye kalksaydı ne yapabilirdik? 18'i doldurmuşsa yasal olarak bir şey yapamazdık ama vazgeçirebilmek için her türlü yasal ve yasadışı yollara başvururduk sanırım.
bunlar gerçek olmadığının herkesin farkında olduğu programlardır bence ve artık hepten komediye sardılar. kaliteli komedi de değil üstelik. ama bu tip iletilerine rast gelince çok rahatsız oluyorum.
dünkü tarihle başladığım eylemdir. midemi bulandıran, içime fenalık veren, bende tiksinti uyandıran bazı başlık ve entry'lerin amacının eksiler üzerinden yükselmek olduğunu bilmiyordum. belki hepsinin amacı aynı değildir ama prensip itibarıyla alayına karşıyım, yükselmelerinde rolüm olsun istemem.
karmayı eksi yönde yükseltmek amacına hizmet edeceğini şimdi, şu anda öğrendiğim eylemdir. eksi saçan veya eksilemek için yaşayan biri değilim ama denk gelince basıyordum. bu tarz başlıklar için bundan sonra dikkat edeyim.
not: başlıktaki hakaret (yine) kadınlara yönelik esas itibarıyla. keşke öyle olmasaydı.
benim kararımı etkilemeyecek olan kampanyadır. oylarımın çok büyük kısmı chp'ye gitmiştir ama kendi mantığım, aklım, fikrim ve bakış açımla hayır diyorum. yarın chp çark edip fikir değiştirse benim fikrim değişmez.
geçen gün bir müşterime "15 temmuz şehitler köprüsü'nde lazerle evlenme teklifi başlıklı yazı yazasım gelmiyor hiç, bundan sonra sana köprüde evlenme teklifleri konulu yazılar yazmayayım" diye mesaj atmayı düşünmeme sebep olan köprüdür. benim için her zaman neydiyse odur; boğaziçi köprüsü. isminin bu şekilde değiştirilmesini saçma ve gereksiz buluyorum. rte'nin kendi biyografisine bir kurtuluş savaşı hikayesi ekleme çalışmalarının bir parçası olarak görüyorum.
oldukça zeki, kültürlü, kendini geliştirmiş biri olmak gibi güzel özelliklerini alkole kurban ederek kendini ziyan etmiş, çevresine de zarar vermiş biri (benim babam)
fazla mükemmeliyetçi olmak, insanı fazla dik bir şekilde eleştirmek, bazen hatalarını yüzüne tokat atar gibi vurmak gibi birtakım uyuz özellikleri olmasına karşın çocuğu için elinden gelen her şeyi yapmış, bütün kaynaklarını kullanmış biri (kızımın babası)
dokunmaya korkuyordum artık bir yeri çıt diye kırılacak korkusuyla. kıvrılmış vücudunu uzatmaya korkuyordum. burnundan midesine inen hortum değiştirilirken hareket ediyordu bir tek, o da canı yandığı için herhalde diye düşünüp yatağın ayak ucunda sessiz sessiz ağlıyordum. taksalar da bitse diye dua ederek.
konu olarak ele alınması afederseniz ergenim, şizofrenim, başım ağrıyor ne yazdığımı bilmiyorum, içime cin kaçmış falan gibi gerekçelerle mazur gösterilemeyecek olan konudur.
özellikle bebeklere, çocuklara ve çok yaşlı insanlara saflıklarından, çaresizliklerinden, bilinçsizliklerinden, güçsüzlüklerinden faydalanarak kötülük yapıldığına dair bir şey görmek, okumak vesaire. hayvanlara eziyet edilmesini de eklemek istiyorum. içim daralıyor, insanlığımdan utanıyorum, insanlardan iğreniyorum böyle şeylerle karşılaşınca.