bu sene kutlamaları sönük kalan, ben dahil tanıdığım pek çok çevirmenin evde çalışarak geçirdiği dünya çeviri günüdür. kutlu olsun, emekler karşılığını bulsun.
umarım gecenin bir köründe birden aklına düşerim, ne yaptığımı merak edersin. sonra gelip bunu bulursun. o zaman şunları söylemek isterdim sana: "beni merak etme, iyiyim; ama seni çok özledim."
edit: koskoca altıncı nesil de sizin yüzünüzden tanımsız entry giriyor yahu. tövbeler olsun.
neyse... diyelim ki "sözlük yazarlarının umutsuz feryadı"
hayal kırıklıklarının, acıların, sancıların, sönen umutların, soldurulan hayallerin ardından oluşan his.
benim için ise, yediğim kazıklar ertesinde ulaştığım hal... âşık olduğum adam, "ben iyi değilim, hem de nereye doğru gidiyoruz bilmiyorum, biraz düşüneyim" dediğinde ve sonra "Tatilden dönünce görüşürüz, hem ben o kadar adi değilim, yüz yüze vedalaşırım" diye eklediğinde, ben de buna inanıp mal gibi iki ay bekledim... O adamın aynı ortamda olduğum başka bir kıza vantuz gibi yapıştığı fotoğrafı kızın instagramında gördüğümde ise aşk yerini bu hisse bıraktı. teşekkürler türkiye.
lafta kolay, pratikte kasan eylem.
az büyüyünce, hele de freelancer olunca, sabahlamayı bünyeniz kaldırmadığı zamanlarda sabah erken kalkar bitiririm diyebiliyor ve sonra asla kalkamıyorsunuz.
ama becerilebilirse saat 5-9 arası epey verimli çalışılabiliyor. denedim oldu.
umut veren, cesaretimi tazeleyen game of thrones karakteri.
geçen sezon "annenin güzelliğini taşıyorsun" diyerek yağ yakmaya çalışan Jon Snow'a "annem güzel değildi ama abin Robb için savaşırken öldü" dediğinde zaten hayran kalmıştım. bu sezon da "ben örgü örerken erkeklerin benim için savaşmasını kabul edemem" minvalinde konuştuğunda içimdeki feminist halay çekmeye başladı. Lafı gediğine oturttuğu anlar kalp ben.
ama kendisini sevmeye korkuyorum, çünkü kimi sevsek ölüyor.
sözlükte hakkında yazılanları okudukça, sözlükten niye kaçtığımı bir kez daha hatırladığım anne. vicdanınız körelmiş, kararmış, çirkinleşmiş.
"Berkin’in eve getiremediği ekmeği Nuriye ve Semih de yiyemiyor" diyen Gülsüm anneyi, bugün açlık grevi için ses çıkarırken ters kelepçeyle alıp götürdüler. keşke utanacak yüzünüz olsa, ama yok.
Darbelerin gölgesindeki bir ülkede büyümüş, darbeler yüzünden acı çekmiş bir bireyin duyduğu anda gerilmesine sebep olan cümledir.
Bu ülkede her şey espri malzemesi yapılıyor; oysa daha önce yaşanan ve yaşanması muhtemel olan acılar olabildiğince gerçek.
Yıllar sonra sözlüğe giren bir altıncı nesil yazarın "ben kimim ve burası neresi" şaşkınlığına sebep olan yazarlardır. Ben yokken on bir nesil mi oldunuz? Vay be.
finale yaklaştıkça tek tek karakterleri öldürmeyi tercih etmiş fox dizisi. insana türk dizilerinden neden hoşlanmadığını hatırlatıyor.
haftalar sonra televizyonda denk gelip, temel kitlenin yarısının olmadığını farkettim: baran'ın annesi yok, baran'ın sevdiği kızın ana babası yok, kendal'ın iki oğlu yok (gerçi büyük olan hastanedeymiş de, onu da öldürürler), özlem ile melek yok... resmen katlede katlede finale gitmişler. canlarım, mutlu son diye bir şey de var değil mi?
tamamen paranoyak sözlük hurafesidir.
merkel, telefonu göstererek başka bir çocuğa "tanıyor musun" diye sormuştur; kendi tanımadığından değil Berlin'deki Türk çocuklarının ülkelerinden ne kadar haberdar olduğunu görmek için.
bunu "Merkel Atatürk'ü tanımıyor" diye yorumlamak da ancak yandaş gazetelerde ve bu sözlükte olur.
ilk regl olduğu zaman annesi tarafından suratına bir tokat indirilen kadındır.
oğlan çocuğu sünnet olduğu zaman "erkek oldu" diye davul zurna; kız çocuğu regl gördüğü zaman "kadın oldu" diye dayak.
öğrenilmesi, anlatılması, hazır olunması gereken bir süreç olduğu halde, üzerine hiç konuşulmayan doğal bir olgudan utanmak da Türkiyeli kadınların yazgısında varmış demek. Bu yazgı değişecek ama; utana utana nefes almaktan utanır hale getirdiler bizi. Yeter.
koskoca sinemada tek bağımsız yetişkin olup, 5-15 yaş arası bir grup oğlan çocuğuyla izlemek zorunda kalmazsanız, şahane film.
espriler, göndermeler, gülümsetmeler arası macera.
özlem * ve nur denen iki kızı himayesi altına alıp, o kızlara laf eden diğer yarışmacıları yerin dibine sokmayı vazife edinmiş jüri üyesi.
(bkz: bu tarz benim)
"cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır" sözünün geçtiği dan brown romanı.
yıllardır bekleyip, tam da ebola virüsünün patlak verdiği dönemde okumamda şahane oldu; bütün komplo teorileri gözüme mantıklı geliyor. her şey olabilir her şey.
tabii kitabı yanlış pazarlıyorlar. arkasında kocaman "cehennemin kapıları istanbul'a açılıyor" yazıyor. Daha çözmemiz gereken gizemli şiir ortaya çıktığında, nereden bahsettikleri anladım - gizemi hepsinden önce çözdüm ve bölümler boyu "işte şimdi türkiye'ye gelecekler" diye bekledim. hoş değil yani. ama buna rağmen dan brown şahane bir insan, mükemmel bir kurgu sunmuş yine.
Yersiz uzun yerli dizilerden sonra, 40 dakika oluşuyla yetinemediğim dizidir. Şahane başlamıştır 5. sezon, bu hızla da devam eder gibi.
--spoiler--
ne zaman güzel bir çift görecek olsak, hemen bir bokluk çıkarmasanız olmuyor değil mi? geçen sezonları zaten saymıyorum da gleen-maggie, daryl-beth şimdi de bob-sasha!
--spoiler--