[Verse 1]
Bakışlarını saldığında
Yönetsin diye kalbini
Bil ki bir gün zora sokar seni manzaralar
Çünkü gördüklerine sahip olacak güçte değilsin
Sade bir kısmına da sen sabredemezsin
[Pre Chorus]
Ayın yerini süsle, ay batarsa
Ve fecir geciktiğinde güneşin yerini tut
[Chorus]
O’nu da sevgimle uğraştır, rabbim
O’nunla uğraştırdığın gibi kalbimi
Ki hafiflesin derdim, derdim
O’nu da sevgimle uğraştır, rabbim
O’nunla uğraştırdığın gibi kalbimi
Ki hafiflesin derdim, derdim
[Verse 1]
Bir aşıktan bir düşmana dönmek olmaz ki
Düşünürsem eğer bulurum yolunu
Bozarım oyununu
Sonu en baştan görse insan
Hata yapmaz ki
Günahım aşk olsun
Ahım sevmek olsun
Sana da yazıklar olsun
[Pre Chorus]
Sevmek de haktır
Ayrılmak da
Güzel olsaydı
Orda dursaydı
Hatırı kalsaydı
[Chorus]
Dağıldım biraz toparlanmalıyım
Kimsenin tarlası değil hayatım
Belki mucizedir yaşadıklarım
Aşk benim her zaman tek kahramanım
Dağıldım biraz toparlanmalıyım
Kimsenin tarlası değil hayatım
Belki mucizedir yaşadıklarım
Aşk benim her zaman tek kahramanım
[Verse 2]
Bir yanlıştan bir yanlışa fayda olmaz ki
Üzülürsem eğer sabahlar geceler
Aşk için her şeye değer
Bu kadar aşktan sağ çıkan kalbim yine sevmez mi
istiyorsan eğer yıkılır engeller
işte buna aşk derler
[Pre Chorus]
Sevmek de haktır
Ayrılmak da
Güzel olsaydı
Orda dursaydı
Hatırı kalsaydı
[Chorus]
Dağıldım biraz toparlanmalıyım
Kimsenin tarlası değil hayatım
Belki mucizedir yaşadıklarım
Aşk benim her zaman tek kahramanım
Dağıldım biraz toparlanmalıyım
Kimsenin tarlası değil hayatım
Belki mucizedir yaşadıklarım
Aşk benim her zaman tek kahramanım
yumurta ısıtıldığında esasında fiziksel bir "katılaşma" geçirmez. Çünkü katılaşma fiziksel bir tanımdır ve her "sertleşme", "katılaşma" anlamına gelmez. Yumurtanın katısı olarak bildiğimiz şey, esasında daha çok "camsı" bir niteliktredir; dolayısıyla "ısıtınca katılaştı" demek pek doğru olmaz. Bunun sebebi de albumeni (yumurtanın beyazını) oluşturan ovalbumin isimli albumin tipi zincir proteinlerinin soğukta yuvarlak kütleler halinde katlanmalarından kaynaklanmaktadır. Yumurta soğukken, bu proteinler birbirlerinin üzerinden kayarak sıvı benzeri bir davranış sergilerler. Ancak ne zaman ki ısıtılarak bu proteinlerin 3 boyutlu yapıları bozulur ve proteinler dallı budaklı bir yapı oluştururlar. Bu yüzden birbirleri üzerinden serbestçe kayma yetisini yitirirler ve protein zincirlerinin dalları birbirlerine kenetlenerek toplam yapıyı hareketsiz bir hale getirirler. Bu yüzden ısınan yumurtanın yapısı hareketsizleşir "katılaşır" demekten daha doğru olacaktır.
Günlük hayatımızda birçok yerde pratik çözümler sunan ve hayatımızı kolaylaştıran birçok yapıştırıcı vardır. Yapışması zor olan yüzeylerde bile yapıştırıcılar sayesinde kesin sonuç alabiliriz. Ancak istediğimiz şeyleri kuvvetlice yapıştırırken neden bu yapıştırıcıların kendi kaplarına yapışmadığını hiç düşündünüz mü? Bu durumun tek sebebi var o da ‘su’.
Günlük hayatımızda kullandığımız yapıştırıcılar çözücü olarak genellikle su ve bazı kimyasal maddeler içerir. Su ve kimyasal maddeler, yapıştırıcıyı bulundukları kabın içinde kullanılana dek sıvı halde tutarlar. Yapıştırıcı, bulunduğu kaptan dışarı çıktığı zaman hava ile temas eder ve içindeki su buharlaşır. Suyun buharlaşması yapıştırıcının kuruyarak sertleşmesini sağlar. Böylece yapıştırıcının sürüldüğü yüzeye sıkıca tutunma özelliği artar ve yapıştırma görevi bitmiş olur. Yapıştırıcılar içinde bulundukları kaplarda ( tüp vs.) ağzı kapalı bulundukları için, çözücü olan madde buharlaşamaz. Böylece katılaşamayan yapıştırıcı, bulunduğu kabın yüzeyine de yapışamaz.
Bunun yanı sıra ‘japon yapıştırıcısı’ olarak kullandığımız güçlü yapıştırıcılar ‘siyano-akrilit’ kökenli monomerlerdendir. Bu yapıştırıcıların polimerleşmesi için su veya hidrojen kaynaklı başka bir maddenin yarattığı neme ihtiyacı vardır. Siyano-akrilit molekülleri suyu ile bir araya geldiğinde uzun, güçlü zincirler oluşturarak polimerleşirler ve yüzeyleri birleştirirler. Bu nedenle süper yapıştırıcılarda, içinde bulundukları kap hava almayacak şekilde ve tüplerin uçları kapalı olarak üretilir. Yapıştırıcı kabından çıktığı anda polimerleşme gerçekleşir. Eğer kaba hava kaçacak olursa içerisindeki tüm yapıştırıcı polimerleşir ve bulunduğu yüzeye yapışır.
Tuttuğum şu dalları kır boşluklara sarıldım.
Yarımdın, yarındın, eşin yoktu yalındın.
Hislerini almış sanki eski, paslı bi neşter.
Başkasına dokunursan parmakların kırılsın!
Nakarat x2: Aşıl
Bir gülüşün var, bir de gidişin
Aklımdan çıkmayan yol bu kadar zor olmasa gerek
Bana dönüşün dert, yüzüne gülüşüm hep
içine dert olacak ya da sen dolacak gidişim
Verse 2: Aşıl
Bu bir veda metni, ruhumu heba ettim
Duygularımı öldürdün de kulağımda sela eksik
Selam etsin gökyüzünde yıldızlar bugün
Sana gelen yollarda ciğerlerimi feda ettim
Tamamlayalım birbirimizi kalmasın yarım
Seninle donmaya razıyken bir de yanmasın başım
Beni bıraktığın sokakdayım hatıralar canlanırken
Adını sayıklıyor halâ kaldırım taşı.
Ciğerlerimi bıraktığım caddelerde adın var
Cennetinden kovup beni cehennemde yakınca.
Anlamadım gözlerinde gezmek istedim
Kirpiklerin evim olsun saçlarında salıncak
Bırakta sallanayım, bırakma saklanayım
Fragman pasla tını veriyorken gögsüme
Durakta ıslanayım dur hatta yaslanayım
Ölünce yanacağımı bildiğimden söndüm hep
Nakarat x2: Aşıl
Bir gülüşün var, bir de gidişin
Aklımdan çıkmayan yol bu kadar zor olmasa gerek
Bana dönüşün dert, yüzüne gülüşüm hep
içine dert olacak ya da sen dolacak gidişim
Parmağını bile kıpırdatmadan insanları mahveden insanlar tanıdım. Acı çekmenin intikamını alan insanlar, hiç acımıyorlardı, acımasızlardı. Seviyormuş gibi davranıp da yalan söyleyen insanlar bunlar. Bir başkasının açtığı yaraların acılarını başkasından çıkartan insanlar. Suçu, günahı olmayan insanları kullanan insanlar tanıdım. Geçmişten kalan günahlarını bir başkasına yükleyen, hesabını bir başkasına ödeten insanlar. Sırf geçmişine kuyruk acısı duyup da bunu kendini seven insanlara ödeten basit insanlar tanıdım. Hiç gitmeyecekmiş gibi gelip ansızın giden insanlar. Üzgünüm diye cümleye başlayıp da cümlesi bittiğinde bir tek seni üzen insanlar tanıdım. Basit insanlar tanıdım.
Senin suçun yok aslında. Sen benim hayatımı çalmadın, o mahvetme imkanını ben sundum sana. Dedim ki bende kırılacak, yakılacak bir yürek var sana feda olsun, al istediğin gibi kır, parçala. Senin suçun yok aslında. Tüm hata bende, yüzlerce insana rağmen ben buldum seni, ben geldim sana, koşa koşa. Sanki sevilecek başka bir insan yokmuş gibi. Yine suç bende, azıcık çaba göstersen affedecektim seni ama sen kılını bile, kılını bile kıpırdatmadın. Neyse, ağaçta duran kuş dalın kırılmasından asla korkmaz, onun güveni ağaca değil kendi kanatlarınadır. Siz de, siz de kendinize güvenin biraz mutlaka, mutlaka üstesinden geleceksiniz.
Kadınları sevin, sevin ama yüzü değil de yüreği güzel olan kadınları sevin. Sesine aşık olun, gözlerine aşık olun ama en çok da yüreğine aşık olun kadınların. Kirpiklerini sevebilirsin mesela, avuç içlerinden öpebilirsin. Makyajsız yüzünü, uyku sersemliğini bile sevebilirsin kadınların. Çirkin kadın var mıdır, yok mudur bilmem ama adam olana sevdiğinden daha güzel bir kadın yoktur. Seviyorsanız bir kadını, saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sevin. Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olmayın. Ve bir kadını sevecekseniz önce karakterini sevin daha sonra yüzünü, gülüşünü, kirpiklerini seversiniz. Şiirin yap o kadını, mısralarından öpebilirsin mesela. Ve bir kadını öpüyorsan ilk önce dudakları yerine alnından öpmeyi seçebilirsin. Çünkü onun adına güven derler oysa. Ve her kadın onu anlayan bir adam olmadığı sürece yalnızdır aslında. Bir erkek tarafından korunmak her zaman hoşuna gider bir kadının. Ve demiştim ya gelinlikle kefen aynı renktir, seçtiğin kadın ya sana cenneti yaşatır ya da cehennemi diye, size cenneti yaşatacak kadınları sevin. Kadın cennet gibidir aslında. Kazanılması zor, kaybetmesi mümkün olmayan. Solgun kadınlar vardır mesela, sigarasını kendi yakan, rakısını kendi alan, sevmenin üstesinden gelmiş ama sevilmemenin altından kalkamamış kadınlar. O kadınları o enkazdan çıkartabilirsiniz. Bir kadın ne kadar çok sevip, ne kadar çok sevilirse bir o kadar güzelleşir aslında. Ve sevişmek iki dakikalık zevk ile nefsi doyurmak değil, dakikaları saat, saatleri sabah edip ruhu tatmin edebilmektir aslında. Ve kadın nefsine hizmet eden bir araç değil, yaşamına hayat veren, seni adam eden bir kutsal canlıdır. Ve bir kadın, gitme diyecek kadar sevdiyse bir adamı, o adam gitmemeli aslında. Bilmeli ki onu o kadından bir başkası o kadar sevmeyecektir. Ve bir kadın sizin için çabalıyorsa sıkılmadan sarılın ona. Çünkü kadın inancını yitirdiği yerde ipin ucunu bırakır aslında. Ve bazı kadınlar öyle güzel gider ki, öyle asil, öyle dik ve gururlu. Kal demeye utanırsın, o zaman da hatayı kendinde aramalısın. Kadınları sevin, sevin ki güzelleşsin hayatınız.
Her şeyin son raddesi kabullenmek oluyor. Kendini yıpratmadan kabullen bir an önce. Çünkü seni delirten şey, her şeyin sonunda kabul ettiğin şeye dönüşüyor. Kabul ettim bitti diyorsun. Tek cümle. Seni delirtti ama tek cümle. Ağır gerçekten.
Seni değiştirmeye çalışana değil, seni sen olduğun için sevenin peşinden koş. başkasının istediği kalıplara girmek insanı benliğinden uzaklaştırır, gittikçe mutsuzlaştırır. hayat kendini yıpratmak için çok kısa.
Kolay incinecek kadar narin, her ince ayrıntıyı bile düşünecek kadar hassas, kırılınca kendi içine çekilecek kadar duygusal olmak seni çok fazla yıpratır. Kimse bu kadar ince düşünen birine acımaz. Duygularının yoğunluğuyla ilgilenmez. Ve kimse narinsin diye kırmaktan çekinmez.
Sen iyi birisin diyorlar, sen halledersin, sen yaparsın, sen affedersin, sen, sen, sen. Her şeyi sana yıkıyorlar, bir zaman sonra özür dilesin de affedeyim diye gözünün içine bakıyorsun insanların. salaksın çünkü daha iyi biri olmaya çalışıyorsun ve sonunda kaybediyorsun.
Eskiden yıkılmama sebep olan olaya şimdi tepki bile veremiyorum. Bu bazen ayakta kalmayı öğrenmek, bazen duygusuz görünmeyi kabullenmek gibi. Yaşanılan hiçbir şey boşa yaşanmaz. Bazen, insan ders alır eksiklerini tamamlamak için. Ve kimse kimsenin hayatına boşuna dahil olmaz.
Bir insanı yaralarıyla kabul etmek, onu sarmayı istemek ve onu iyileştirirken en çok kendinin yara alacağını bilmek. Onu sararken çok güçsüz kalacağını, yorulacağını kabullenmek. Olduğu gibi sevmek, olan yaralarına sarılmak. Birlikte aşamayacağımız hiçbir şey yok demektir.
Bu dünyayı sevebilmek için kalpsiz olmak gerekiyormuş. Canını acıtan ne varsa unutup, hiçbir şey olmamış gibi gülümsemek gerekiyormuş. Hissettiklerini bir kenara koyup, yoluna öyle devam etmek, hatta kalp kırmaktan bile korkmamak gerekiyormuş. Biz hatayı en başında yapmışız.
insanın bir çizgisi olmalı, o çizgiyi aşanı hayatından çıkarmalı.
Biraz daha açık konuşayım, mesela biri seni ağlattı mı? Günlerce odanda düşünüp yarım nefesler alıp vermene mi neden oldu? Sana yutamayacağın hakaretler mi etti? O kişiyi affetme.
Güneş aynı, rüzgâr aynı, caddelere dökülmüş sarı sonbahar yaprakları aynı ama insanların içlerinde kabaran duygular farklı.
Aile aynı, şehir aynı, dünya aynı ama algılar farklı, duygular farklı, duruşlar farklı.