2018 dünya kupasında penaltılara kalan maçlarda görülen gerçek. böyle ciddi bir organizasyonda vatanını temsil ediyorsun gerekirse sabahlara kadar penaltı çalışacaksın ya da madem yeteneğin yok kenara çekileceksin böyle şey mi olur ya kabul edilemez. fernandez midir nedir malın topa vuruşu beni bile kahretti. ignaşeviç gibi vuracaksın topa adam tecrübe işte. rezil herifler.
ömür boyunca vicdan azabı çektirir mi bilmem ama çok eğlenceli olduğu bir gerçek. lütfen yapmayınız. ben sadece kovalıyorum. yalnız işaret parmağım kadar ateş çıkıyor az daha yakacaktım tırstım bir ara.
bu kadar düşebileceğim hiç aklıma gelmezdi. ama başıma geldiği için şanslı hissediyorum kendimi. tecrübe oldu.
öğle yemeğinde dünkü ekmeği sarma konserveyle beraber beğenmeyerek yedikten sonra zaten bayat diyerek çöpe atmaya karar verdim. ekmekle beraber poşetin içine sigara külü ve izmariti de attım. poşeti çöpe attıktan sonra bir de üstüne çaydanlıktaki çayları döktüm. daha sonra gecenin bu saatinde başım ağrıyacak derecede açlık çöktü. çevrede de yemek yiyebileceğim bir yer olmadığı için kahvaltılıklarla idare ederim diye düşündüm. her şey hazır ama o da ne ekmek yok. düşündüm ve çöpten yemek ayıklamaya çalışan insanlar geldi aklıma. sokaktaki çöplerden. dedim allah affetsin ölecek değiliz ya. ve daldım çöpe çıkardım. biraz kötü koku sinmiş üstüne ama olsun tadı normaldi.
film, dizi, tiyatro vs. sahneleridir. benim paylaşmak istediğim iki sahne var beni etkileyen.
ilki the last of mohicans (son mohikan) filminde; sevdiği kadını kurtarmak için onlarcasına karşı tek başına çıkıp ölümüne dövüşen ve sonunda yenilgiye uğratılıp uçurumdan aşağı atılan adam ve onun peşinden aşağı bakıp atlayan kadın sahnesi. bu kadar soylu bir hareket olamaz. esir olsa da önünde yaşama ihtimali bulunan o kadın kendisi için canını veren adama borcunu bu şekilde ödedi. gerçekten bu kadar duygu yüklü bir sahne olamaz. arka fondan da müziği veriyorlar tabii. benim boğaz sen bir şiş, sen bir yutkunama görmen lazım. yapması gereken de oydu bence ve ben olsam ben de öyle yapardım! ayrıca buraya bir not düşeyim: adamın ona vurgun olduğu belliydi ama kadın daha kendi duygularını bilmiyor gibiydi yani adama aşık olmama ihtimali vardı işte buna rağmen atladı o.
diğeri ise; leyla ile mecnun dizisinde; hapise düşen yavuz uzun zaman boyunca (1 yıldı galiba) kendisine neden kimsenin ziyarete gelmediğini düşünüyor ve üzülüyordu. en iyi arkadaşları, dostları ismail abi ve mecnun bile gelmemişlerdi. sonra yavuz hapisten çıktıktan sonra mecnun'un peşine takılıyordu ve onu mezarlıkta dikizliyordu. mecnun mezarın başından kalktığı zaman mezar taşında yazan o ismi görüyordu 'leyla yılmaz'. o zaman yavuz her şeyi anlamış oluyordu ve bir anda mecnun kardeşini affetmeyi bırak onun haline acır oluyordu. ve tabii ki yine arkadan müziği koyarlar. sanki biri ağzıma vermiş gibi kötü hissetmiştim, boğazım düğümlenmişti.
tanrıdan en içten dileğimdir. lan abuk subuk hiç olmadık yerlerde eksiliyor bazı şeref yoksunları. fikrimi ifade ediyorum sadece son derece zararsız bir şekilde. önceden kini olanlar hemen abanıyorlar eksiye. bu kişiler umarım en çabuk ölenler olur. geberdiklerinde bir gram bile üzülmeyeceğim.
kalmış mıdır merak edilendir. ragnar'a verdi, athelstan'a vermeye yeltendi, adını unuttuğum reise verdi, kalf'a verdi, astrid ile lez ilişkisi yaşadı, tutsak ettiği king harald zincire bağlıyken üstüne çıkıp verdi, en son da savaşta yerde yatan rahibi neden kurtarıyorsun diye sormalarına karşın bilmiyorum kader deyip yanına aldı ve ona da verdi. utanmasa oğluna da verecek bu yollu.
rollo'nun her halükarda banko olduğu top 3 sıralamasıdır.
yıkık dönemini saymazsak teknik kapasite açısından ragnar feci kuvvetli bir savaşçıdır. öte yandan boynuzun kulağı geçtiğini söyleyenler bjorn'u buraya koyabilirler. adam yenilmez gibi bir şey. gel gör ki benim favorim burada ivar'dır. kardeşleriyle beraber kattegatt'ta ormanda alıştırma yaparlarken sergilediği bir şov vardı hatırlayanlar hak verecektir. oku tam ortaya çaktı ardından oturduğu yerden kılıçla kardeşini alt etti onun kılıcını yere düşürebildi. bacakları da yavaştan açıldığına göre bu zeki çocuğu kimseler durduramaz.
Merhaba,şey ben,kendimi yazarak daha iyi ifade edebiliyorum.Bu yüzden bir konuda konuşmak yerine yazmayı seçtim.Okursanız sevinirim.
Öncelikle her zamanki gibi,karşılaştığımızda bana 'nasılsın emirciğim' diye sorduğunuzu varsayalım. Vereceğim cevap 'hiç iyi değilim,sanki haksızlığa uğramış,özgürlüğü kısıtlanmış gibi hissediyorum' olurdu.
Bana göre banyo yapmak,bu dünyadaki en büyük keyiflerden biridir.O sıcacık su teninize değdiğinde rahatlar ve tüm dertleri,sıkıntıları unutup,huzur bulursunuz.Bu büyük nimetin ve zevkin elimizden alındığı düşüncesini kafama takmış durumdayım. Duş hortumlarının sökülüp, yerine tepeden sabit bir noktadan su veren boruların takılması, banyonun ve haliyle de yurdun kalitesini düşüren bir detay oldu. bu, musluğun altına kafa sokmaktan farksız bir durum. Allah aşkınıza hangi devirde yaşıyoruz? Evinizde hortum olmadan yıkandığınızı bir düşünün. Sürekli suyun altında durmak ve suyun kafanızdan süzülüp tüm bedeninize ulaşmasını beklemek zorundasınız. Ve affedersiniz,bedenimizde suyun ulaşması güç bölgeler vardır ve bu bölgelere suyun farklı açılardan tutulması gerekir. ancak mevcut şartlarda bu tamamen imkansız. ne kadar kötü ve rahatsız edici bir durum öyle değil mi? açıkçası ben bu yeni gelişmeyi; yurdun(yurt çalışanlarının) rahatlığının,müşteri memnuniyetinin üstünde tutulmasına bağlıyorum. netice itibariyle burası özel bir yer ve bizler de burada müşteriyiz. burayı seçerken a. abi bize banyoları,tuvaletleri de gezdirdi. bu göz ardı edilmemesi gereken bir etken. hortum yerine bu borular en başından beri olsaydı belki de bu yurdu tercih etmeyecek insanlar olacaktı. duş başlıklarının kırılıyor olmasından dolayı böyle bir karar alındığını biliyorum. uğraşması, tamir etmesi zor olsa gerek. fakat bir kaç saygısız ya da dengesiz insan yüzünden tüm yurdun etkilenmesini doğru bulmuyorum. açıkçası bu kararı alan ve bu kararın alınmasında fikrini sunup etkili olan her kim varsa, kendilerine karşı kırgın ve kızgın olduğumu belirtmeliyim.
Yurt müdürümüz olarak sizi seviyor ve sayıyorum,güzel diyaloğumuza ve samimiyetinize güvenerek bunları yazdım.Bir şeyin değişmeyeceğini biliyorum ama en azından rahatlamış olacağım,yoksa içim içimi yiyecekti.Saygılar.
Selamun Aleyküm abi. Bu mektubu çalışanın olarak değil bir kardeşin olarak yazıyorum. Kendimi yazarak daha iyi ifade edebildiğim için bu absürtçe yolu seçtim.
Cumartesi günü haftalığımı verirken aklında kaç var diye sormuştun ben bir şey söylemeyince 250 tl vermiştin ve daha sonra bana açık konuşabilirsin demiştin. O anda bütün bu yazacaklarımı söyleme imkanım yoktu. Şimdi ise rahatça anlatabilirim. Bana yaptığın bütün iyilikleri not ettim. Kör ya da nankör biri olmadığımı anlaman için önce bunları tek tek sayacağım. işe başladığım ilk günün çıkışında bana harçlık vermeyi teklif ettin. Bana sürekli olarak, geç gelebileceğimi ya da erken çıkabileceğimi hatta bunları istediğim zaman yapabileceğimi vurguladın. Kahvaltı edip geldiğimi söylememe rağmen her sabah bana da kahvaltı teklifinde bulundun. Öğlen sen ne yersen aynısından bana da yedirdin. Eski çantamı görüp de, sana yeni bi çanta alalım, yan dükkandan seç beğen dedin. istediğim zaman çayımı kahvemi söyleyebilirdim ve muhabbetimiz de iyiydi. Emir buyurmak yerine sana zahmet şeklinde hitap ettin. En önemlisi de, 'hayırlı olsun eleman almışsın' diyenlere, eleman değil yardımcı diye cevap verdin. Bütün bunlar benim aklımda yer edindi elbette.
Bana göre, birisi sana iyilik yapıyorsa, ya bu iyilik artarak devam edecektir ya da o kişi sana günün birinde kötülük yapacaktır. Yanlış anlama abi benzetme yapıyorum sadece; yoksa iş hayatında duygusallığa yer olmadığını biliyorum.
Hani sen bana 250 lirayı uzattığında, günlüğü ne kadara geliyor diye sesli düşünmüştüm de sen '50 gibi bir şey' demiştin. işte o 50 gibi bir şey yerine 50 lira demeni beklerdim, en azından! Hani o atölyecilerle 95 kuruş 90 kuruş diye çok ince bir pazarlık yapıyorsun ya, bu yerden göğe kadar hakkın bence. Sonuçta 10 kuruştan 60 lira fark oluyordu 5 kuruştan da 30 lira fark olur. Ama abi, senin, yardımcına, komut versin de yapayım diye ağzına bakan adama karşı bu hesabı yapmayıp bonkör davranman lazım. Biliyorum, yeniyim ve daha doğru dürüst koli bantlamayı bile bilmiyorum. Benim yaptığım işin daha iyisini yapabilecek bir sürü adam bulabileceğinizi de biliyorum; malları hızlı hızlı paketleyebilecek birini. Ama onları bin küsür doları bozdurmaya göndermezsin abi. Ya da onlarda aynı sıcaklığı bulamazsın ve bütün gün yüzüne baktığın insana yalandan sevgi beslersin.
Sana bir itirafta bulunayım abi: dünyanın en kolay işi olsa da, ben bu kadar zamanımı verip de kazancımdan tatmin olamazsam öz saygımı yitiririm. Zaman da, kişinin kendisine olan saygısı da paradan daha değerlidir. Senin açından bakınca 8 den 5 e kadar arada dinlendiği,yemek yediği saatler olan ve isterse daha geç gelip daha erken çıkabilecek olan bir çalışan olabilirim. Benim açımdan, alarmı kurduğum dakikadan itibaren kendimi işe adıyorum demektir. Yani 11 saat dışarıdayım.
Öğrendiğimde herkes kadar iyi ve temiz çalışabileceğimi düşünüyorum ama bu işleri öğrenmek istemediğime karar verdim. Asıl olay burada abi. Yoksa verdiğin parayı beğenmemem değil, ki arada r.. abi olmasa belki de daha fazla verecektin. Bu çalıştığım birkaç gün bana gerçekten çok şey kattı, büyük tecrübe kazandım. Yediğim yemeklerden zevk aldım çünkü acıkmayı beklemedim, çalışarak acıktım. Rahatça ve hak ederek uyuyabildim çünkü yoruldum. Bunlar benim için ilk sayılırdı. Aslında çalışmaya doymadım ve bu işten zevk alıyorum. Fakat her şeyi tadında bırakmak gerekir, sonra pişman olmak pahasına bile. Sanırım bu ilkeyi yaşamım boyunca uygulayacağım.
Tanıştığımıza gerçekten memnunum. Kendine iyi bak m.. Abi.
Not: Çalıştığım dört günde hak ettiğimi düşündüğüm para 200 tl idi. 50 tl'yi o yüzden iade ediyorum. Hakkını helal et.
Not 2: Doğum günün kutlu olsun, nice mutlu yıllara... Hediye olarak, sana özel yazılmış ve ileride torunlarına gösterebileceğin bu ilginç mektubu bırakıyorum.
fantezi olsun diye değil etrafta vuracak bir şey bulunamadığından sinirlenip yapılandır. başta üflüyordum sonra baktım baya geriye fırlatıyor hayvanı hatta duvara kadar çarpıyor. yine de bunun yetersiz kaldığını görünce tükürüğümü de devreye sokarak bu işi hallettim. ilginç bir gurur gerçekten.
nasıl olsa evde 1 hafta boyunca kimse yok diyerekten uyguladığım bozuk davranış biçimi. sanırım koku bir yandan rahatsız ediyor bir yandan da hoşuma gidiyor.
bunlardan çok var beyin yerine ne taşıyorlarsa artık. devir değişti, gelişti. çocuğum olursa en fazla ilkokula gönderirim giden yılların haddi hesabı yok koca bir hiç için.
erkekse kılıbıktır zaten genelde de erkekler yapar bunu. ben olsam içmemeye çalışırım ama arada içerim derim. istediğim zaman da içme hakkını edinirim böylelikle.
sinemaya dışarıdan mısır sokabilmek için turnikede bekleyen görevliye 5 tl uzatmaktır. mantıklı mı değil mi merak ettiğimdir. migros'tan 1.50 tl ye mısır ve 5 lira toplam 6.50 tl ye patlar. içeride 6.5 tl ye de en azından küçük boy bi mısır alınabilir sanırım böyle atraksiyonlara da gerek kalmaz.
"tanrı nedir? gözlerini kaparsın ve en çok istediğin şeyi söylersin. işte onu yerine getirmeyendir.''
Bize birçok şeyi gösteren, kabul olmamış duadır. Ya tanrının olmadığını ya da tanrının kötü olduğunu kabul etmek gerekir bu noktada. Toplanın bilale anlatır gibi anlatacağım.
Önce einstein'in konu hakkındaki sözlerini koyuyorum ki meselenin ciddiyetini kavrayın.
''avuçlarımızı göğe her kaldırışımızda bize hizmet edeceğini düşündüğümüz bir tanrı mı? bu durumda dileklerimizin gerçekleşmesini; deprem ya da tsunami gibi felaketleri yaratan, her bir kanser hücresine hükmeden bir tanrı'dan bekliyor olmayacak mıyız?''
Dua etmenin boşuna olduğu aşikardır. Hiç değilse iyi hissettiriyor diyenler terk etsin burayı çünkü iyi hissettirebilecek onca şey varken bir işe yaramadığını bile bile bunu yapmak mantığa aykırıdır.
öncelikle tanrının dünyaya müdahale etmediği gerçeğini ele alalım. eğer etseydi tecavüz edilip, yakılan kızın içinden 'allah'ım kurtar beni' diye geçirdiği sırada etmesi gerekmez miydi? bunun yerine 'allah'ım bisiklet istiyorum' diyen şımarık veledin duasını mı kabul edecek? siz de buna her şeyin en iyisini bilen odur şeklinde bir bahane mi öne süreceksiniz? sikimsonik bir bisiklet isteği kabul edilecek ama öteki edilmeyecek. hayır yok öyle bir şey. bu durumda tanrı kötü demektir. tanrının kötü olduğunu kabul etmek istemiyor musunuz? o zaman da duanın işe yaramayacağını, tanrının hiçbir şekilde dünyaya müdahale etmeyeceğini kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. işte bu ikilem arasında sıkışıp kalmıştır müslümanlar. Müslümanlara hitap ediyorum çünkü içinde yaşadığım toplum bu. Ya tanrı kötüdür ya da dünyaya müdahale etmiyordur. seçin bakalım, sizce hangisi? Ya da basitçe olmadığını da kabul edebilirsiniz.
sırf eş cinsel oldukları için helak edilen topluluk olmuş geçmişte güya, peki şimdi türlü sapkınlıkların kol gezdiği ve bunların bu kadar açık bir şekilde gün yüzünde olduğu bir zamanda neden kimse helak edilmiyor? bir kıza tecavüz edip sonra da onu yakan biri mi daha aşağılıktır yoksa eş cinsel olan mı? affedersiniz eş cinsellerin aşağılık olduğunu söylemiyorum sadece mevcut algıya göre konuşuyorum, eş cinsellik kötüdür algısı.
