sanat ne içindir tartışmasına girmeyeceğim donatello. ama ama bu ne la. haspam villada yaşamazsa bunun sorumlusu halk oluyor. toparlamak üzereyim az sabır. bak mesela yıllarca har vurup kalça savuran, lüksün anasını ağlatan birileri bir gün bir şey olur da şaşalı günlerinden uzaklaşıp normal insanlar gibi yaşamaya başlarsa hemen televizyonlarda boy gösterir. acıklı hallleri gözümüze sokulur. eski dostların vefasızlığından dem vurulur. o kadar gariban ki vurgusu yapılır. lan it üç gün aç kaldın kopardığın yaygaranın haddi hesabı yok. bir ömür aç yaşayıp gıkı çıkmayan bu halktan utan.
sanki biz mecburuz birilerini ömür boyu refah içinde yaşatmaya. sanki bunu garanti etmek zorundayız. şu da var ki onca saçma sapan insanı öyle hallere getirmişiz ki onlara imrenenlerin de çıkması şaşılacak şey değl. bir insan hem bu kadar salak olup hem de epey zengin olunca "olunuyor demek ki" diyenler gittikçe çoğalıyor.
enteresan milletiz. belki günde yüzlerce kez televizyonda görüp "salak lan bu" dediğimiz insanları kendi elimizde, asla sahip olmayacağımız yerlerde oturtuyor, arabalara bindiriyor, kıyafetler giydiriyoruz. evet evet bunu kendi elimizle yapıyoruz. sonra sen ay sonunu nasıl getireceğini düşünürken, öteki yurt dışından ne getirteceğini düşünüyor.
hayır canım. sanatçının açlıktan ölmesi gibi sadistçe fikirlerimiz yok. gel gör ki hangi sanat acıyla yoğrulmadan bir şeye benzeyebilmiş. acısını harcı yapan insanlar zaten bunu, bu haliyle kabullenmiştir.
hal böyle iken albümünü almayanı yuhlayan, filmine gitmeyeni tükürükleyen bir sanatkar anlayışı sağlam temellere oturmadığından bok çukuruna düştü, düşecektir. biz sizi zengin etmek zorunda değiliz. sanat diye icra ettiğiniz şey de bize lütuf değildir.
bizi üzmüştür.
lan oğlum ne mal adamlarsınız yahu. işte zihniyetinizi bu şekilci algınızdan ötürü şeyime bile sürmem. hep bir fabrika havası, hep bir robot edası. ne yapmış? türkiye cumhuriyeti'nin kurucusuna gazi mustafa kemal demiş. be angut cumhuriyet kurulurken "atatürk" diye bir sıfat mı vardı? beyin amcıklaması geçirdiğiniz o kadar bariz ki.
hayır adamı "türk" kelimesi kullanmaktan rahatsız olmakla itham ediyorsun, ilkokula giden çocuklar kadar bile "türk"çe bilmiyorsun.
hemen yapıştır sloganı gelsin, tribünler üçlü çeksin: ne mutlu türk'üm diyene.
orangutanlar eşlik etsin. atamızın seviyesine ulaşılmaz. olum birine hitap etmek için seviyesinde mi olmak icap ediyor.
türkiye cumhuriyeti devleti'nin başbakanına rte demekte beis görmeyen götü boklular, atatürk'e gazi mustafa kemal dendiği için eleştiride bulunuyor.
ha merakını gidereyim götünden, tayyip erdoğan'dan haz etmiyorum ciğerparem. ama hakkındaki eleştirilerimin elle tutlacak bir tarafa sahip olacaktır en azından.
hepimiz asker doğuyoruz ama nerde sözü geçse "bir an önce gidip gelmek en iyisi", "askerlik aradan çıksın" gibi güzide cümleler kuruyoruz. şafak bile sayıyoruz. insan vatana hizmetten kurtulmak için gün sayar mı?
su uyur düşman uyumaz sözüyle uyanık olmamız gerektiğini bize hatırlatır. rejimimizi bu kadar benimsemişken onu değiştirmek isteyenler de kimse bir türlü aklımız almıyor.
malesef ki ülkemizin dört bir yanını gerici, rejim düşmanı kişilerin sarmasındandır. ama gün geliyor bu ülkenin evlatları sokaklarda ellerinde bayrakları, ağızlarında onuncu yıl marşlarıyla yaptıkları yürüyüşlerle biz burdayız demektedirler. çok sevinçliyiz.
ülkemizde hergün mutlaka tsk'yı yıpratmaya yönelik faaliyetlerin gerçekleştiğinin acı göstergesidir. eğitim zayiatıyla ölenler mi dersin, terörist mayınına basıp da bunlar tsk'nındı diyenler mi dersin, subaylar ortalığı karıştırmaya çalışıyor diye haykıranlar mı dersin.
küçük çocuklara bile kıyıyorlar tsk'yı yıpratmak için. ah vah tüh.
söyle yiğidim!
de ki dik tutarım başımı.
himalayalar önünde saygıyla eğer doruklarını.
de ki deler geçerim evrenin uçsuz bucaksız göğünü,
ayın, yıldızların, güneşin ve gezegenlerin ötesindeyim.
Âsinin biriyim, acımasız, küstah
yedi püsküllü belayım, kasırgayım
büyük balığım, küçükleri yutarım
Öldüren tedhişim, yeryüzünün lanetiyim
tuz buz ederim her şeyi
kural tanımam, pervasızın biriyim
yapmaların, yapmamaların zincirlerini kırarım
itaat etmem kanunlara
gemileri denizin dibine oturturum.
fırtınayım, hortumum
ezerim yoluma çıkanı,
coşturan ahengim, hayatın boş zevkiyim.
evet arkadaşım aklıma eseni yaparım,
hısımlarımla kucaklaşırım ya da güreş tutarım,
zalimlerin korkulu rüyasıyım, yeryüzünün öcüsü
aniden çıkan fırtınayım, zararlı deliyim,
vebayım, kitlelerin yıkımıyım
sürekli yanan ateşim
söyle yiğit savaşçı
de ki başım yüksekte
buyruk altına giremem, tehlike de neymiş?
zulme karşıyım, hayatımın tası her zaman evet
her zaman ağzına kadar umut dolu.
kurbanlık koçum, yuvayım, sonum, gecenin sonu
bir elimde ney, öbüründe kös, boğazım zehir
içmekten kara,
acının nasibini almış
söyle yiğidim!
de ki başım yüksekte
bedeviyim, cengizim, gök gürültüsüyüm
kimseye eyvallahım yok
israfilin mahveden sûruyum
evreni yakan orman yangınıyım
bazen sakin, bazen yerinde duramayan
bazen acımasız, inatçı, kanı deli gençliğim
tanrının önünde secdeye varanım
fırtınanın coşkunluğuyum, güçlü okyanus dalgalarıyım
aydınlığım daima parlayacak
su üstünde küçük dalgacıklarım
dalgaların deveranıyım
kuyu başındaki endamın gözlerindeki kıvılcımım
bakirenin saç örgüleriyim, dulların kalbindeki
acılı iç çekmelerim
Üstü açık köylerde yaşayan mahrumların kalbindeki hüzünüm
horlananların ince sızısıyım
kovulmuş aşkın ruhunda yanan çileyim
mahçup ilk bakışıyım bakirelerin
bahanelerin kaçamak bakışlarıyım
gelinlik tazenin aşkıyım, bileziklerinin şıngırtısıyım
basmaların kenarıyım, köylü güzellerin yemenisi
giydikleri libasım, kuzey rüzgarıyım, bahar esintisiyim
gezgin aşıkların vazıh şiirleriyim
ney sesiyim, yazların susuzluğuyum, güneşim
Çöl çayırlarının kırık sesli baharıyım
değişken manzaraların bereketli yeşilliğiyim
ah bu ne delilik!
birden kendimi anladım, bütün bağlarım kırıldı
Çıkış ve inişim, tembel beyinlerde bilincim
dünyanın geçitleri üzerinde dalgalanan zafer bayrağıyım
koştururum, rüzgar gibiyim, alkışlarım yeri ve göğü kaplar
arz dibindeki volkanım, dünyanın sonuyum
depremim, dünyayı korkutan
cebraille selamlaşırım, eylemim, meleğim
yeryüzüne isyan taşıyan haberciyim
bazen dünyayı yaşanır, bazen yaşanmaz hale sokarım
kanun tanımam, dinlemem
yıldızların dayanılmaz sıcaklığıyım
Öldürücü, zehirli yılanım
cehennem ateşleri içinde otururum
ben gülerim, çiçekler güler
toprağım, ruhum, yaşlanmam, ölümsüzüm, yorulmam
vazgeçilemeyenim, bileği bükülemeyenim
ben yorgun savaşçı, yalnız, ezilenlerin feryadı
havayı ve göğü yırtmadığı zaman dinlenebileceğim,
zalimin hançeriyim, kılıcının sesi savaş alanlarında
duyulmadığında
işte o gün benim isyankar yanım, savaşmaktan yorgun
sükunet içinde dinlenecek
yiğidim ben, hep asi.
tek başıma, eğilmeyen başımla
evrenin burucu olurum!
...
Ve şimdi adam ey çocuk
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğin aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere
...
Üretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sırasında her hangi bir konuda ve aşamada ortaya çıkan problemlerin çözümü ve çözülmüş problemlerin bir daha tekrar etmemesini sağlamak amacıyla kullanılan, çok farklı yaklaşım ve teknikleri bünyesinde bulunduran kavramdır.
bir beni adem.
havasızdı kese kağıdı var çirkin dar vakit burnunu sıkınca su içebilecek kadar.
bu dünyada her şey gidici. yalnız ölmenin hasarı kalıcı.