artik tadi kacan,keyifsiz sozluktur. sizin ozenle girdiginiz entry abuk subuk sebeplerle silinebilirken; basliga cevap, entryye cevap niteligindekiler, seviyesiz cumleler, hatali basliklar sozlukte salina salina gezebilmektedir. yazan cok, okuyan yoktur. zamaninda cok emek harcamak isterken, simdi ayda bir gelince bile uzendir. severek takip ettigim kaliteli bir kac yazar da olmasa kuru kalabaliktir.
bir arkadaşımın ısrarlı *** tavsiyesi sonucu izlemeye başlayıp, göz açıp kapayıncaya dek bitirdiğim dizidir. geç keşfettiğime mi üzülsem, bir sezonda 3 bölüm olmasına ve su gibi içilmesine mi bilemedim. 90 dakikalık çekimde tek bir zaman doldurma sahnesine rastlanmadığı gibi, her bir bölüm başlı başına sinema filmi olabilecek kalitede. sherlock bir mini diziden ziyade sinema filmi serisi tadında.
cast konusuna gelelim benedict cumberbatch sherlock için düşünülen tek isimmiş. yani rol teklifi yalnızca ona yapılıp, senaryo ona okutulmuş. tek atışta 12den vurmak diye buna denir. dr watsona hayat veren martin freeman ise kitapta tasarlanan ikili arasındaki sinerjiyi yakalayan ilk isim olmuş ve kadroya dahil edilmiş. elbette diğer oyuncu seçimleri de başta jim moriarty karakteri olmak üzere oldukça iyi.
spoiler vermemek için içeriğe girmiyorum. ama şu bir gerçek ki zeka kadar etkileyici bir özellik, insanı alt üst eden durum yok. brain is the new sexy a dostlar!
kaç gündür herkese sabahlara dek övesim övesim övesim var. oh içimi döktüm rahatladım. ey bu entry'ye şöyle bir göz atan arkadaşım lütfen bu diziyi izle sonra da gel bana teşekkür et. *
preperasyondan sonra, modelasyondan once disi vazelinlemesi gerektiginden lab gunleri oyle yapiyordur. hatta ayni sebepten kirmizi oje de tasiyordur. kisacasi o bir dis hekimligi ogrencisidir.
pandanin vardi bir tane, silindir seklinde. arkasindan ittirilerek yeniyordu, kapagi da sapka seklindeydi ve kirmiziydi. adini hatirlayan olursa, hele de hala uretiliyorsa bir mesaj uzaginizdayim.
dusuk kalorisiyle sicak gunlerin tatli kurtaricisidir, neden kimse sevmedigi halde hindistancevizlisine bayiliyorum diye dusundurendir.
Edith piaf:
"markete gittigimde hindistancevizli kalmamis oluyor genelde, nefret ettiginiz icin alip imha mi ediyorsunuz? yapmayin lutfen uzuluyorum ya, bana da birakin." dedirtendir.
Edit2:
bu yaz başından beri ilk defa bugün bulabildiğimdir.
danielin naifliğine, julinin özgürlüğüne, yormayan ülke geçişlerine ve hatta bir de mutlu sona sahip film. gel gör ki film bittiğinde benim için belli belirsiz bir hüzün asılı kaldığını fark ettim havada. hiç başınabuyruk olmamışlığın, hep farkındalıkla ve sorumlulukların bilincinde geçecek bir hayatın başlarında olmanın hüznü olabilirdi bu, bilmiyorum.
juli, kendine bir kader yazdı, çoğu insanın yapamadığını yapıp. zigzaglar çizilmiş olsa da istediğini aldı. kendi gibiydi, aşıktı, karşıdakinin onun hakkında ne düşüneceğini önemseyerek değil olduğu gibi davrandı.
gemide danielin onu bırakıp gittiğini düşünerek karşılaştıklarında intikam almak isteyebilirdi, meleki deliler gibi kıskanıp danieli elinde tutmaya çalışabilirdi- tam da bunları düşündüğüm esnada ego denen şeyin ne kadar güçlü olduğunu fark ettim- ama yapmadı. bu film de olsa sadece severek ve oluruna bırakarak da mutluluğun yakalanabileceğini gösterdi.
igrenc berbat lanet bir yerdir orasi, ozellikle bir sonraki asamaya gecmek istemediginizi fark ediyorsaniz. bir basamak asagi da inemez, pat diye yuvarlanirsiniz iki yabanci olunan yere.
leblebi tozu
patlayan seker
altin para seklinde cikolata
cokomel
tipitip
balik kraker
capri sun
ustunde muzluysa sari, cilekliyse pembe tenli bir karakter olan kutu puding
bir de hayvan sekillerinde kakolu minik biskuviler vardi hani
son ikisinin ismini hatirlayan ve hatta hali hazirda satin alinabilecegini soyleyen yazarlar ulasin banaaaaa.