Sabahın neşesi rıhtımda pek bir güzeldir.
akşama doğru güneşin batışını izlemek de.
atkı ve şapkaların arkasına saklanmış suratlar hızlı hızlı kendince bir yerlere yetişmeye çalışırken kimsenin seni takmaması ve senin öylece durman bir an sana kendini ölüyormuşsun gibi hissettirir.
Sinecek bir yer bulup simidini yemeye başlarsın bir yandan düşünürsün işte senin kahvaltın bu!
güneş yavaş yavaş ısıtmaya çalışır sırtını.
Sis kaybolmaya başlamış, insanlar gelen vapura doğru ayaklanmışlardır.
Denizin o haline bakıp iç geçirirsin.
Bembeyaz o köpürme, daha sonraki korkunç dinginliği ve yeşil derinliği sana birini hatırlatır mutlaka.
Kalan simidini de martılara dağıttıktan sonra ayaklanırsın.
çantanı sırtlanırken ah çekercesine mırıldanırsın...
-sen diğer kızlardan çok farklısın ayten.
+ne farkım var ki?
-bir kere hanım hanımcıksın, sessiz sakin... burcum ne demiştin?
+ikizler.
-ooo ikizler hatunu çok fırlama olur ya, maymun iştahlıdır. bir erkek ile doymaz!??!!
üst kattaki neşe teyzenin, biz ailecek balkonda kahvaltı ederken, halı silkelemesi üzerine annemin küfrederek halıya uzanması ve halıyı tuttuğu gibi aşağıya atması.
-pardon birine mi bakmıştınız?
+mecnun?
-hee mecnun, sen kimsin ulan?
+...
-eee ulan derken ulan demişim gibi oldu ama o dilimin ucundaymış zaten. ben bi heyecanla girince lafa cümlenin sonuna yapıştı birden. şey yapma yani. kimsin sen?
+...
-sen, heee nurten ablanın yeğeni misin? ee nurte şş.. almanya'dan gelen?
+hııı.
" Uykumuzu, çok küçükken teslim ederiz büyüklerimize. Sonra büyürüz. Büyüdükçe korkularımız da büyür, tedirgin uykularımız çoğalır. Günün birinde aşık olmuşsak, yeniden bir çocuk kadar kayıtsız bırakırız kendimizi bir başkasıyla aynı uykuya.
Oysa uykumuzu teslim ettiğimiz omuzlar, bir gün çekilir başımızın altından; esmer ya da sarışın kokusuna gömülüp uyuduğumuz boyunlar öksüz bırakır bizi. Bir kolumuz kopmuş gibi yatarız terk edildiğimiz yatakların içine. sonra bir süre sızlayan gövdemizi başkalarıyla dindiririz. Yanımızdaki yabancı gövdeler, hafif tutar uykumuzu. Tedirgin bakışlarla yaşanan sabahlardan sonra kimselerle uyumak istemez oluruz artık.
Uykumuzu bedenlerimizden daha zor teslim ederiz bir başkasına.
Bırakın kediciklerin, şu öğle uykuları sürsün biraz... "
Düşüncesi bile çok korkunç geliyordu. Her gün bu evde bir ıstırap gibiyken, bir ömür geçirmek, yavaş yavaş onlara benzemek. Ben akşam "televizyon karşısında uyuyacak adam değilim" diyordum kendi kendime. Kimse inanmazsa inanmasın ben şehir dışındaki bir üniversiteyi kazanacak, bu evden de bu mahalleden de bu şehirden de kurtulacaktım.
Her gece yatarken hayaller kuruyordum. ilk yıl yurtta kalırdım, sonra bir eve çıkardım. Arkadaşlarım gelirdi eve. Çıkıp sabaha kadar sokaklarda gezerdik. Daha öncede söylediğim gibi o yıllarda aklım az çalıştığı için sadece bu iki şeyi hayal edebildim eve çıkınca; "arkadaşlarım gelir, gece sokakta gezeriz."
ama bu kadarını hayal edebilmek bile güzeldi be. Bu düşünceler içerisinde benden beklenmeyecek üstün bir çalışma disipliniyle kendimi derslere verdim. Sürekli test çözüyor, bu büyük maratonda diğer öğrencilerle aramdaki farkı kapatmaya çalışıyordum. Onlar bir çalışıyorsa ben iki çalışıyordum.
Annem babam gibi kanepede televizyon karşısında uyumamak için, onlara benzememek için çalışıyordum. Artık nasıl geldiysem öyle hazırlanmıştık sınava ki bütün şehir dışı tercihlerimi geçip çok az sayıda yazdığım istanbul içi tercihlerimden birini kazandım. Hem de eve çok yakın bir üniversiteyi.
karanlık odada tek başına oturmuştu. gözlerini karanlığın ortasında tek bir noktaya dikmiş, düşünceleri arasında kaybolup gitmişti. farkında bile değildi ama denizin ortasındaki şamandıra gibi bir ileri bir geri sallanıyordu. düşünceleri kendiliğinden bir ritim tutmaya başladı, ardından sallanması buna uydu, aklındaki, aslında hiç olmayan müziğin ritmine tüm dünya uymuştu artık. bir anda her şey durdu. yavaşlayacağını bekliyordu ama bunun gibi aniden bir duruş beklentilerinin ötesinde oldu. midesi kasıldı, derin bir nefes aldı.
serin hava ciğerlerine dolunca bir kez daha şaşırdı. etrafına bakma ihtiyacı çok fazlaydı ama her şeyin bir anda paramparça olmasından o kadar çok korkuyordu ki, cesaret edemedi. serin havayı ciğerlerine çekti, müziği tekrar yakalamak için can atıyordu ama bir türlü beceremedi. her denemesinde bilinci kontrolü yeniden ele geçirmek için daha güçlü saldırdı olmayan dünyasının olmayan duvarlarına.
sonunda duvarlar yıkıldı, bilinci hızla kontrolü ele aldı, karanlık odada tek bir noktaya gözlerini dikmiş, nefes nefese biri. terden sırılsıklam, halen sallanan vaziyette yatağında oturuyordu.
bana niye yalan söyledin demiştin en son. Uzun uzun baktım ardından oturduğun yere dakikalarca.. bir arkadaşımın sesiyle irkildim. Vicdan azabından ölmek üzereydim ve biliyordum hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı
ya da durun! biraz daha baştan alayım da siz karar verin..
Etrafımın en kalabalık olduğu günlerden biriydi işte. Meğer o günden itibaren teker teker siliniyormuşum kendimden. Arkadaşlarımızı yolcu etmeliydik o gün ayrılık vaktiydi bir bakıma. Ağlaşmadık öyle ama eksilmişim biraz farkında değilmişim. Mutluydum çünkü alışkanlığım uyuşturucu gibi damarlarımda dolaşıyordu, hissediyordum özlemiştim de seni.. sıcağı sıcağına hissetmedim tabi ne çok şeyler yakıp yıktığımın. Bağımlısı olduğum, bana her lafın ilaç gibi geliyor, iyileştiğimi hissediyordum yavaş yavaş yok ederken kendimi. Benim belki kurtuluşumun, ilacımın toprak kadar doğal ve yakın olduğunun farkında değilmişim. Şimdi tedavisinde çok geç kalınmış bir vaka gibi çaresiz hissediyorum. Elimdeki elma çayımın dışında pek de tadım yok açıkçası. Arkadaşlığını özlüyorum aptal aptal şeylerden keyif almanın tadını, gülebilmeyi en çok suratına bakabilmeyi özlüyorum. Şu anda hiç yüzüm yok çünkü bunu yapmaya. Tabi o bunları bilmeyecek nefreti gün be gün artacak.. en çok da bu üzücü ya zaten. Ben ise bazen böyle, bazen ayna karşısında günah çıkaracağım kaybedilenlerin ardından..