ceket, pantalon, sweat ve özellikle de tişört, eğer baba giydiyse mistir. tişörtler, giyindikçe ve yıkandıkça daha da rahatlayan bir ürün sonuçta. adam ceremesini çeksin, ben sefasını sürerim.
bir milyon dolar versen de, ruslar seni vatandaşlığa geçirmez; rahat ol. belki de atara atar, gidere gider; orta doğu çocuğuyuz F16'ımız yeter düşüncesiyle düşürülen rus bombardıman uçağı sonrası; türkler ve türk şirketleri rus polisi tarafından didik didik aranıyor. o yüzden sıkıntı yok.
ingilizce, hafif kabadayı dilidir. eğer elinde bir kelime yoksa; başka bir dile gider, onu arka bir sokakta eşek sudan gelinceye kadar döver - ve o kelimeyi kendisi içine kadar. mantıklı dildir yani, kendini sürekli geliştiren - ve diğer dillere yakın olan. öğrenin.
ama bunun dışında, düzenli olarak bunu söyleyen kişi; kaybetmeyi hakeden bir eziktir. savaşanlar, çarpışanlar ve kazananların ağzından asla duyamayacağınız bir sözdür; hep kaybeden ben oluyorum. kabullenilmiş bir önermedir çünkü. bunu söyleyen kişinin başladığı her yeni iş, baştan zaten kaybedilmiştir.
ilk zirve'm sanırım kadıköy barlar sokağındaydı. net olarak hatırladığım şey de, bir yazarın toplaşmaya penguen ile gelmesi. baya geyiği dönmüştü, sözlük buluşmasına mizah dergisi ile gelmek.
üniversiteye daha gitmemiştim, lise dönemimdi. ama farklı insanları görüp tanımamı sağladı garip bir şekilde. kimsenin nicki aklımda değil, eski mesajlara baktım az önce belki çıkarlar diye. bir arkadaş mesala, askere gidecekti. eğer tuzla piyade çıkarsa biterim diyen, komando eğitimi alıp doğuya gitmek isteyen bir yazardı. sağcı, milliyetçi bir tipte diyeyim.
açıkcası çok sevmiyorum milliyetçileri. bu dahil bütün genellemeler yanlıştır, yani herkesi katmıyorum. özellikle de o adamı. zirveye gideceksem o buluşmadan sonra, illa ki ona da sorardım. gelmiyorsa arada satardım. oturup politika konuşabileceğim, konuşurken kişisel saldırılar yapmayan, televizyondaki gibi kimin sesi daha gür çıkıyorsa o haklıdır kafasına girmeyen biriydi. eğer bir vesileyle bunu görürsen, sana selamlar. yaz bana.
zirveler, uludağ sözlük'te takılmamın en önemli nedenlerinden biriydi. sağa sola küfür edenler, sevilmeyenleri takılmadığı bir ortam. gelenlerin de, hangi konuda ne düşünürlerse düşünsünler; birbirlerine saygı duyduğu bir ortam.
belki eski bir playstation oyununu oynamak gibi şuan benim için sözlük. grafikleri hatırlıyorum mesala bir motor oyununun. amacın yarış yaparken, diğer motorsikletlileri düşürmekti. gözümü kapattığımda hala canlanır. geçenlerde oynadım; grafikler, kontroller, konusu falan - hepsi bok gibi.
belki de saatten kaynaklanıyor. ama sanki uludağ sözlük, uludağ sözlük değil. birileri türklere saldırıyor, bi' başkası kürtlere. bir oluşum yazar neden benim verdiğim vergilerle yapılan marmaray'a bindiğimin hesabını soruyor benden.
insan, gün ışığında avlanan bir canlı; diğer bir çok hayvan gibi. karanlık ve etrafı rahatlıkla görememe de, avcılıktan av'a dönüştüyor bireyi ve insanları.
devlete seçilen hükümet, sadece onu seçen halka hizmet etmez. diyelim ki polis beni haksız yere tartakladı. bu konuyu gündeme getirmem, bir daha polisi arayamayacağım anlamına mı geliyor?
süper lig dışında başka bir ligi takip etmeyen; oy verdiği parti hakkında hakkında sahip olduğu bilgi, tuttuğu takım hakkında bildiklerinden daha az olan birey söylemidir.
bir çok gayrimüslim halk gibi, osmanlı imparatorluğunda* büyük işler başarmış, yüksek yerlere gelmiş halk. ülkesine* kendini milliyetçi olarak gören bazı** zatlardan daha yararlı olmuş topluluk.