dünya yuvarlaktır diyen cahillerin evaplayamadığı soru.
madem güneş çok güçlü bilmem kaç milyon yıl öte ama dünyayı aydınlatıyor, uzayı neden aydınlatamıyor ?
çünkü güneş dünyanın içinde ve dünya düz.
şu an hali hazırda bulunan hükümetin en çok sevdiği fantezidir.
haftada 1-2 defa aldığım ay çöreği 2 tl'den 3'tl ye fırlamış.
bazen öğle yemeği yediğim yerde, adana dürüm 12 tl'den 15 tl'ye fırlamış. lahmacun 5 tl idi 6 tl olmuş.
öğle arası yaptığımda çay içtiğim kafede, çay 3.5 tl'den 4 tl'ye zıplamış.
bunun sebebini anlamak istediğimde de kulak arkama gelen kaşıntıdan, tüm bunların kimin, ne fantezisi olduğu ortaya çıkıyor zaten.
içimden geldi editi: buradaki 1-2 tl lik artışlar, başka kalemlerde daha yüksek ama mevzu bu da değil.
ortalama bir aile babası adam, eşini ve iki çocuğunu alıp çengelköy'de boğaza karşı çay içmek istesin, çocuklar da meyve suyu. ee hadi bir şeyler de yesinler. çayın bardağı 4-5 tl, meyve suyu 5-6 tl iken nasıl götürsün oraya? bunu ayda bir kere yapabilir. insanlar sosyal aktivitelerinden vazgeçtikçe daha mutsuz ve huysuz oluyorlar. ee piyasa böyleyken adam nasıl çıksın dışarı. üstelik şimdi hem kulak arkasını veriyor devlete, hem de evinde vakit harcamak zorunda.
lisede öğretmen olmaya karar vermiş, çalışmış, didinmiş ve eğitim fakültesini kazanmış. tarih öğretmenliği okumuş.
atıyorum 500 puanla da bu fakülteye gelmiş.
ama bir de ne olacağını daha bilemeyen, sırf üniversiteye gitmek için, yoldan geçenlerin alındığı fen-edebiyat fakültesine 300 puanla tarih bölümünü seçen var.
bu tarih bölümünü seçen 1 sene formasyondu şuydu buydu derken hooopp "ben öğretmen oldum ihihihi" diyerek ortaya çıkıyor.
ve utanmadan, sıkılmadan eğitim fakültesinden mezun olan diğer öğretmenlerin rızkına ihanet ediyor.
bu formasyon cart curt hiç olmamalıydı esasen. bu fen-edebiyattan devşirme öğretmen o kadar çoğaldı ki habire kadro bekliyoruz diye yırtınıyorlar. la kardeşim sen zaten öğretmen devşirmesisin. tarih okumuşsan git adam akıllı üniversitede bir kurumda yap mesleğini.
sözelcilerin sayısal zekasını çözmeye yönelik sorulardır.
3x3+5=?
3x(3+5)=?
x^2+3x-10=0 denkleminde x kaçtır?
bu soruları bilen sözelciye en güzel sözlük kızının ifşasını yapacağım.
edit : biri sözelcinini verdiği maaşla geçineceksin minvalinde bir şey demiş. çok şükür mühendisim ve kendi ofisim var.
ayrıca bu sözelcilerin mesleği ne ki? kimin elinden maaş alacağım ? fen-edebiyat bölümü okuyanlar nasıl patronum olacak ?
türkçe öğretmeni bana ne maaşımı verecek ?
kim abi bu sözelci paralı kodamanlar hele desene bi ?
kulaklıkları takıp, bu şarkıyı dinleyerek kalabalıklarda dolaşmak şarkıya klip gibi oluyor her seferinde.
Yine mi sen istanbul
Yine mi sen
Benim gibi yüzlerce seni döve döve öldüren
Yine mi sen çöktün boynuma
Yine mi sen istanbul
Yine mi sen
Böyle birden değil böyle ince ince çektiren
Yine mi sen girdin aklıma
Aaaay
Yine bünyem isyanda
Yine mi ben
Böyle sancı gibi geripte olmam olmam yanıyor içim
Yine mi sen yoksun yanımda
Aaaay
Yine mi sen istanbul
Yine mi sen
Dört bir yanı sarıpta gece gece karanlık gitmeyen
Yine mi bıktırdım kendimden
3 sene önceydi. kadıköy'de buluştuk. el ele hep takıldığımız mekana doğru gittik.
içiyoruz yavaş yavaş biralardan. ama bu durgun, sessiz, hiç olmadığı gibi.
dedim hayırdır ne oldu neyin var dedi. ellerini ellerime aldı. konuşmaya başladı.
" bizimkiler almanya'ya geri dönmeyi planlıyorlar diye söylemiştim ya sana, bu kesinleşti."
dedim olsun sıkıntı değil, ben gelirim, sen gelirsin, görüşürüz. seni çok seviyorum dedim.
bu başını sağa sola hayır der gibi salladı.
"bunun çok zor olduğunu tahmin ediyorsundur sen de" dedi.
konuşmaya devam etti. lafı ayrılalıma getirdi.
ellerimi ellerinden çektim. başımı iki elimin arasına koyup düşünmeye başladım.
tamam dedim ayrılalım, çok sinirliydim. çünkü ilişkimiz için hiçbir fedakarlığı gösterebilecek gibi bir izlenimi yoktu gözümde.
şaka mı bu diye zırt pırt sorarak kadıköy sahile indik.
ara sıra gözlerimden yaş geliyor bu da ağlamaya başladı.
ellerini tuttum, gitme kal dedim, bir çözümünü buluruz dedim. yok ama bu kafada bitirmiş zaten.
bu ağlamaya devam etti, ben de iyice ağlamaya başladım. sarıldım, öptüm.
sonra hadi eyvallah dedim ve arkama bakmadan çekip gittim.
bir kaç ay evvel öğrendim. geçen yaz türkiye'ye kesin dönüş yapmış, evlendiği kocası ile istanbul'a yerleşmiş.
onun için döktüğüm hiçbir göz yaşını hak etmediğini anlamanın pişmanlığı kaldı bana sadece.
çevremde tanıdığım ve tanımadığım bir çok kadının elinde hep kürk mantolu madonna'yı gördüm.
ve dillerinden düşürmedikleri raif efendiyi. bugün bir arkadaşım "raif efendi gibi adamlar kaldı da biz mi yok dedik" dedi ve ardından epey tartıştık.
benim de bir zamanlar raif efendi gibi sevdiğim bir kadın vardı fakat karşılıksızdı. bayağı gözlerim kör olmuş içine girdiğim girdaptan kurtulamamıştım. neyse anlatmak istediğim bu değil, kadınların iki yüzlülüğü.
bir çok kadın raif efendi gibi bir adamın kendilerini sevmesini isterler. fakat gel gelelim bunun, kadınların pratik hayatlarında hiçbir karşılığı yok. raif efendiler saf ve katıksız sevdikleri için ve aşklarını ve ilgilerini tamamen karşısındaki kadına teslim ettikleri için, kadınlar tarafından istedikleri ilgiliyi göremezler. çünkü kadınlar zaten kendinden ehlileşmiş bir erkeğin kolay elde edilmiş aşkına karşı vermiyor. kendinin ehlileştirmek istedikleri ve birincil olarak fiziksel çekim aldıkları erkeklere yöneliyorlar. kadın ehlileştirdiği erkeğin sorunlarına da dahil olduğu için ona kendini daha ait görüyor ve o erkeğe bağlı kalıyor.
oysa raif efendi gibiler öyle midir ? raif efendiler kadınların sadece kitaplarda sevdiği erkekler. kadınlar farkında değil ama bir erkeğin içine dokunabildikleri ve orayı görebildikleri zaman gerçek anlamda seviyorlar. raif efendinin kitabın başında bir resmi verilse çok ama çok vasat altı bir yakışıklıktaki erkeği gösterseler. kadınlar raif efendi'den eminim o kadar etkilenmeyeceklerdi. fakat görmedikleri için, fiziksel olarak bir bilgi olmadığı için, erkeğin sadece iç dünyasıyla haşır neşir olup, oraya sempati ile bakmaya başlıyor.
ve ilginçtir kadınlar bu bakış açısına 30 larında ulaşıyorlar. raif efendiler ise nerede nasıl bir derman buluyor bilinmez.
bu sıralar neresinde olduğumu sıkça düşündüğüm bir eşik.
ilk tanışma, hoşlanma ve ardından buluşma.
whatsapp'ta sürekli konuşmalar vs vs.
alışkanlığa girince artık o an bulunduğum flörtten artık mutlu olmadığımı ve o kadından artık en baştaki gibi etkilenmediğimi fark ediyorum. bu başıma, sağlıklı bir fikir edinecek kadar sayıda başıma geldi.
artık kadınlardan gerçekten etkilenemiyorum. ulaşılmaz olmaları daha çok hoşuma gidiyor. onu tanımak, hangi rengi, hangi şarkıyı, hangi filmi sevdiğini bilmek çok zor geliyor.
sanırım her şeyi artık hazır ve hızlı bir şekilde elde edişimden kaynaklanıyor.
instagramını al, resimlerine bak.
facebookunu al ne yaptığına bak.
swarmdan ekle, nerede olduğuna bak
vs vs.
her şeyini o yanımda yokken öğrenince birlikte olduğumuz zamandan zevk alamıyorum diye düşündüm.
bu nedenle tüm sosyal medya hesaplarımı kapadım.
fakat yine aynı. bir kadına aşık olma yeteneğimi sanki sonsuza değin kaybetmiş gibiyim.
bir kitaptan yazacağım şu paragraf beni anlatır gibi artık.
"bir zamanlar kendimi bir kadının cazibesine bırakıp o beni nereye savurursa oraya savurabilirdim. başka hiçbir şey düşünmeden, çekeceğim ve çektireceğim acıyı umursamadan, belki de öyle bir şeyin hiç farkında olmadan. şimdi ise arkamı dönüp gidiyorum.
güzel bir kadının aşkıyla mutlu olunabilir mi? hayatta böyle bir şey var mı ?"