özellikle ülkemiz bunun en açık örneğidir. Teistler 'hiçbir şey kendi kendine olur mu' argümanıyla, ateistler ise 'tanrı gibi kusursuz bir varlık kusurlu bir evren yaratır mı' argümanıyla bakıyor meseleye. teistler ateistleri salak olarak; ateistler ise teistleri cahil olarak görüyor. iki tarafın da kendine özeleştiride bulunabilmesi gerektiğini düşünüyorum, özellikle de inanan cephenin. Dünyada bilim cern gibi bir deneye girişecek kadar ilerlemişken Müslümanların evrim teorisine bile bu kadar önyargılı, düşmanca ve araştırmadan bakabilmesini, kendi içinde basit tartışmalarda boğuşmasını anlayabilmiş değilim. Aynı şekilde ateist güruhun da müslümanları subjektiflikle ve özgür olmamakla eleştirirken inançlarını ve düşüncelerini sadece ateist bilimadamlarıyla şekillendirmesi onların da kendi içinde ne kadar dogmatik olduğunu göstermektedir. Önyargılarımızdan kurtulmalıyız dostlar, kim olduğumuz değil ne dediğimiz önemli
islam'da bir türlü kabullenemediğim meseledir. uzunca bir süredir kendimi ''deist-agnostik'' olarak nitelendirdikten sonra islam'a döndüm diyebilirim. 1400 yıl önce bu kitabın yazılamayacağını düşünüyorum. hz. muhammed ya sherlock holmes zekasına sahipti, ya da islam gerçekten yaratıcının indirdiği bir kitap. sadece bir insanın görüşünden dolayı 'ebediyete' kadar cehenneme atılması ve sonsuza kadar işkence çekmesi.. bunu bir türlü aklım almıyor işte. inançsız birinin işlediği bu günah cezalandırılmamalı mı ? elbette cezalandırmalı. ama biz burada 10, 20, 50, 100 yıldan bahsetmiyoruz; milyarlarca yılı içinde barındıran sonsuz bir cehennem azabı.. ne bileyim, garip.
şüphesiz ki en büyük sıkıntılarımızdan birisidir. her tarihsel kişilik, her siyasi parti, her yaptırım, her olay, her takım sanki bir masal karakteriymişçesine ya 'iyi'dir ya da 'kötü'dür. insanlara ''iyi yönleri de var, kötü yönleri de'' dediğiniz zamansa 'ortacı, liboş' olursunuz. artık bunları aşmamız gerek dostlar.
oldukça sinir bozucu bir durumdur. uğraşırsın, insanlarda farklı bir düşünce yaratabilsin diye paragraflar yazarsın. sikimsonik başlıkların altında yüzlerce yorum varken o bomboş kalır, emeğine acırsın. sözlüğün kalitesi düşüyor sanki..
olumlu açıdan da olsa olumsuz açıdan da olsa yanlış bir benzetmedir. ''büyüklük ve başarı'' açısından benzetildiği zaman; bu değerli şahsiyete büyük bir haksızlık yapılmış olur. ii. abdülhamid han, parçalanmak üzere olan imparatorluğu türlü politik oyunlarla parçalanmasını olabilecek en ileri tarihe ertelemiş, (ki eğer ittihat ve terakki imparatorluğu kurtarmak adına işin içine sıçmasaydı ve abdülhamid'den sonra onun gibi nitelikli padişahlar gelseydi devlet günümüzde bile ayakta kalabilirdi.) eğitime önem vererek toplumda modern uygulamalar başlatmıştır. ve osmanlı toplumunu ''ümmetçilik'' adı altında olsa da bir arada tutmaya çalışmıştır. ama başbakanın konuşmalarından da anlaşılacağı üzere birbirimizle en çok bağlanmamız, bütünleşmemiz gereken bu zamanda yaptığı ayrımcı açılımlarla ülkedeki ''alevi - sünni, ülkücü - komünist, dindar - dinsiz, kemalist - anti kemalist, entellektüel kesim - halk'' arasındaki uçurumu git gide derinleştirmektedir.
he eğer ''baskıcı, sansürcü'' yönünden benzetileceği zamansa, yine ii. abdülhamid'e haksızlık yapılmış olur. imparatorluğun her tarafında isyanlar vardır, osmanlı - rus savaşı devam etmektedir, borç hazineyi sömürmektedir. bu durumda bir rejim değişikliği, imparatorluğu sarsacak bir devrim bütün imparatorluğu felakete sürükleyebilirdi. evet, bazı durumlarda sansürün boku çıkmıştır ama demokratik bir cumhuriyetin başbakanı diktatöryasını pekiştirmek için medyaya baskı uygulamasıyla asla bir kefeye konulamaz.
ülkedeki en büyük sıkıntılardan biridir. lan adam muhafazakar olsun, ateist olsun, komünist olsun, kemalist olsun, liberal olsun o adamın kendi görüşüdür; bu topluma giren çıkan ne ? kendi düşünce dünyasıdır, isterse hayatında duyduğun en saçma, en sikik ideoloji olabilir ama bu onun tercihi; kimsenin haddi değil buna karışmak. ama böyle değil işte bizim ülkede; futbol takımı tutar gibi parti tutuyoruz. sürekli bir baskı kurma, küçümseme çabası var. tabi ki modern (!) yerlerde de dindar insanlar üzerinde baskı olabilir ama bu ülkede bu sıkıntıyı en çok azınlıklar çeker. Komünistler, sosyalistler, dinsizler, aleviler vs... çok sikik bişeydir bu ülkede azınlık olmak kısacası.
üzücü bir durumdur. üç büyükler her maç en az ortalama 15.000'i görürken bazı takımlar üç büyükler geldiğinde bile 15.000'i bulamıyor. fenerbahçeli biri olarak söylüyorum, bazı deplasman maçlarında bizim taraftarların sesinin rakibe göre çok daha fazla çıkması sinir bozucu bir durum, bu ne lan ? ne anlamı kaldı deplasmanın, taraftar baskısının ? geçen biletix'ten baktım, gençlerbirliğinin kombine bilet fiyatı şükrü saracoğlu'nda tek maçta iyi bir koltukla aynı fiyata. şaşılacak bir durum mu, tabi ki değil. ama yazık yani cidden; tamam tabi ki diğerlerinden öne çıkan bazı takımlar olmalı ama bu kadar dengesiz olmamalı ak. şahsen eğer böyle bir dalga başlasa en başta ben gençlerbirliği veya es es taraftarı olurum lan yeter.
kadınlar köle yapılırdı muhtemelen. Çünkü tarihe baktığımız zaman siyasal iktidar daima erkeklerin elinde, ve kadınlar da ilk çağlarda bir seks objesi. aşkın oluşmasında da seks oldukça önplanda; neyse karışık bi durum işte.
hayatta verilebilecek en zor kararlar o sırada verilir. kapıdaki merak edilir ya da bekletilmek istenmez. ama oyun da çok kritik bir durumdadır. güvenli olduğunu düşündüğünüz bölgeye yollarsınız karakteri, eğer fps oyundaysanız yere yatırırsınız. süre zarfı çok kısa olsa bile kötü sonuçlanabilir.
olması durumunda diziyi iki kat eğlenceli kılabilecek absürd bir olaydır. rick'in liderliği devredebileceği biri olur en azından. beth'in bir zamanlar intihara meyilli olduğunu öğrenmesi geçmişteki bazı hatıraları ortaya çıkarabilir. zaten amirimin hayatta kalmak için kasacağını pek sanmıyorum; çocuklardan veya genç kızlardan birinin hayatını kurtarmak için kendini birkaç bölüm sonra feda eder herhalde.
içinde bulunduğum ve fazla üyesi olduğunu düşünmediğim bir topluluktur. herhangi bir dine inanmıyorum; bundan sonra da inanma ihtimalim %1 yoktur herhalde. bu tercihimin üstünden yıllar geçti; ama hala her bayram erkenden kalkarım, duş alırım, traş olurum, giyimime dikkat ederim. ilk olarak bizim ebeveynleri ziyaret ederim tabi, inanan arkadaşlarla muhabbet ederken arada kutlarım falan. çocukluktan alışılagelmiş bir kültür, o zaman klasik ritüeldi babayla kalkıp bayram namazına gitmek, akrabaları ziyaret, iyi giyim vs.. bazı yenilikler yaşandı bu ritüelde tabi, artık namaza gitmiyorum mesela.
ayrıca bu benim dinim olmasa da geçmişten gelen bir kültürüm; ne kitaba, ne tanrısına ne de peygamberine inanmasam da bu kitap ve peygamberi o döneme göre oldukça ilerici bir bakış açısı katmış topluma, özellikle de araplara tabi. allah aracılığıyla olsa bile iyilik yapmayı ve sevgiyi benimsetmiş. bana göre modern ve seküler bakışın hakim olduğu ve olması gereken bu dönemde şeri kuralları kabul edilebilir mi; tabi ki kabul edilemez. ama yine de ortaya çıktığı zamanda mevcut toplumu üst seviyeye taşıdığını kabul etmek gerekir. atalarım da ona inanmış, ailem de, onların aileleri de.. bazı dezavantajları da olsa güzel bir kültür oluşturmuşlar. bu kültürün getirdiği bir kol olan bayramlarla da aylarca görmedikleri çocuklarını torunlarıyla beraber görüyor yaşlılar, mutlu oluyorlar. çocuklar harçlık alıyor, çikolata yiyor; onlar da mutlu oluyor. ebeveynler izinli oluyor, aile birlikte zaman geçirmiş oluyor. bu yüzden bu bayramlar toplumun ve aile kültürünün bağlarını güçlendiriyor ve bir arada olmasını sağlıyor. bu yüzden severim bayramları, sevmeye de devam ederim gibi geliyor.