evet çaldılar. fakat çaldıkları halde başaramadılar. kazanamadılar . 17 yıl boyunca çala çala kazandıkları için bu hezimeti hazmedemeyip türlü türlü oyunlara başvurup seçimi tekrarlatmayı başardılar. çünkü çaldılar.
Bakın bunun çok güzel bir örneği var. Facebook ‘ta “özgür dönüşüm ankara “ diye bir grup. Talep veya teklif etme diye iki türlü işliyor durum. ihtiyacınız olan bir şeyi grupta talep edip yazıyorsunuz. Bir de kullanmadığınız bir eşyayı teklif ederek , grupta yazınızın altına yorum yapıp talep edenler arasından arasından istediğinizi seçip ona verebiliyorsunuz. Hem fazla eşyalarınızdan kurtuuyorsunuz hem yardımlaşma, dayanışma ortamı oluyor. Talep eden de para harcamadan ihtiyacını giderdiği için tasarruf etmiş oluyor. Grupta kesinlikle para geçmiyor. Sizde “özgür dönüşüm”e katılın!!!
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1686678/+ https://galeri.uludagsozluk.com/r/1686679/+ Yıllarca gazetecilik yapmış biridir Nasuhi Güngör. Gazetecinin görevi topluma doğru, sağlıklı bilgiler aktarmaktır. Halkı aydınlatmaktır. Bir konuyla ilgili kitap yazıp yıllar sonra “bu yazdıklarım doğru değildi. Sizi aldattım.” Demek nedir? Takdiri de bize “kamuoyuna “ bırakıyor muhterem şahıs.
Ankara Üniversitesi öğrenci topluluğudur. Sloganı “bir defa da başkası için “ olan bu topluluk sosyal yardım ve eğitim üzerine kurulmuştur. Kurulduğu andan bu yana birçok sosyal sorumluluk projelerini hayata geçirmiş olan topluluk, halen aktif bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Yemekhanelerde artan yemekleri toplayıp barınak ziyaretleri düzenlemek, LÖSEV , ZiÇEV, gibi dernek ve vakıflara ziyaret edip buralarda aktif görev alma, huzur evleri ziyaretleri, ihtiyaç sahipleri için kermes düzenleme, köy okullarına kitap ve materyal yardımı yapma gibi etkinlikler organize etmektedir. En son olarak Down sendromlu kardeşlerimizle beraber piknik düzenlenmiş onlarla kaynaşma amaçlanmıştır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1686051/+
Umarım böyle toplulukları üniversitelerde daha çok görürüz
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1679419/+
Yazarı Gökçe Atabek’tir. Kendisi avukat olan yazar, kitabın konusunun 5 farklı hikaye olduğunu belirtiyor. Bu 5 hikaye, Gökçe Atabek’in müvekkilliğini yaptığı insanların hayatlarından ilham alınarak kitaba aktarılmıştır.Hikayelerin isimleri ise, Acı Kahve, Zifir-i Mavi, Sihr-i Yeşil, Kan Kırmızı, Kahr-ı Sarı’dır. Kitap yaşamı sorgulayan, sürekli umut arayan, adalete olan inancımıza dikkat çekiyor. içeriğinin çok dolu olması ve tabiki hikayelerin yaşanmış hayatlara dayanması beni en etkileyen kısmı idi. Kitabın dili de oldukça akıcı. Okurken hiç sıkmıyor, zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamıyorsunuz. Biraz daha sokağın dilini, hayatını, ve insana hissettirdiği duyguları biraz daha hissetmek kitabı çok daha etkileyici yapabilirdi. Yine de toplumun baskısı, yargısız infazı ile sindirilmiş insanların hikayelerini bize aktarıp, hem onları anlamamız hem de önyargılarımızı sorgulamızı sağlayan bir kitap 5.5 . “ADALETE iNANIYOR MUSUNUZ?”
Arkadaşlar bir tarihe tanıklık ediyoruz. Kendisini yaşarken yer aldığı projelerde görmek inanılmaz. Kesinlikle hollywood filmlerinde başrol olacak kadar kaliteli bir aktördür. Böyle bir değerin ülkemizden çıkması övünülecek bir durumdur.
Sivil itaatsizliğin tanımını ilk olarak Étienne de La Boetie yapmıştır. insanın doğuştan siyasal bir varlık olmadığını sonradan siyasal bir varlığa dönüştüğünü söyler.La Boetie, siyaseti iktidar ilişkileri olarak kavrar: hükmedilen ile hükmeden arası ilişkilerdir. iktidar sahibinin gücü, ona köleliği kabul eden , hükmedilenin iradesinden kaynaklanır. La Boetie bu egemenliğin özünün kötülükten ibaret olduğunu söyler. Ona göre nerede siyasetten söz ediliyorsa, orada siyasal iktidardan , siyasal iktidarın olduğu yerde de insanların mutluluğundan söz etmek imkansızdır. Çünkü mutluluğun en temel gereksinimi olan özgürlük, iktidar tarafından yok edilmektedir. La Boetie, yönetme biçimlerinin hiçbirini ayırt etmeksizin hepsinin kötü olduğunu ortaya koyar.
La Boetie, doğanın insanlara iki armağan verdiğini söyler. Birincisi farklılıktır. ikincisi ise dildir. La Boetie, diyaloğun insanlar arasında birliği, kardeşliği sağlayacağından bahseder. işte siyasal iktidar ortaya çıktığında ilk olarak diyalog yok olur ve yerine monolog gelir. iktidar hegemonyasını ideolojik araçlarla,eğitim ve göreneklerle, sağlamlaştırır. La Boetie, hegemonu yıkmak için özel olarak bir şey yapmayı gereksiz görür. “Eğer onlara hiçbir şey verilmezse, savaşmaya gerek kalmadan tiranlar tıpkı su ve besi bulamayıp kuru ve ölü bir dal durumuna dönüşen bir olurlar. Ondan herhangi bir şeyi eksiltmek yetmez, ona hiçbir şey vermemek yeterli olur.” Bu anlamda La Boetie devlete karşı açık bir itaatsizliği yada direnişi öngörmemekte, tersine devletten kurtulmak için sivil itaatsizliğin yeterli olacağını savunmaktadır.
Bu satın almada,ziraat bankasının iki yıl ertelemeli toplamda on yıl vadeli 700 milyon dolar krediyi Demirören gruba vermesi çok önemli bir durumdur. Bu satınalmanın tam da seçim öncesi gerçekleşmesi de akıllara bir takım soruları getirmektedir. Koskoca holding devlet bankasından 700 milyon dolar kredi alacak ve ilk iki yıl bu bankaya hiçbir şey ödemeyecek kalan sekiz yılda ödeyecek borcunu. Bu satın alma ,Sabah ve Atv ‘nin satın alınırken 630 milyon doların 200 milyon dolarını ziraat bankası kredisi ile toplanmasını akıllara getiriyor. Bu sayede “havuz medyası “ ortaya çıkmıştı. Artık Türkiye ‘nin en büyük medya grubunun da alınması ile süreç tamamlanmış gözüküyor.
2002 yılında CHP milletvekili olarak meclise girmiş ve 2 dönem grup başkan vekilliği yapmış birisidir. Milletvekilliği ve grup başkan vekilliği yaptığı sıralarda mecliste hükümeti eleştiren konuşmaları ülke de ilgi odağı haline gelmiştir. Sonrasında CHP genel başkanlığı için aday olmuş ve yaptığı konuşmalarla partinin eksiklerini ve değişimin gerekliliğini anlatmıştır. Her ne kadar genel başkan seçilemesede parti tabanında hatrı sayılır bir destek kazanmıştır. Hitabet gücünün çok yüksek olması, konuşmalarının herkesçe anlaşılabilir ve net olması onu ön plana atmıştır. CHP cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenmesi, konuşulan diğer adaylar arasında parti tabanında daha çok yer etmesinden ötürü olabilir. Kemal Kılıçtaroğlu ‘nun çıktığı her seçimde yenilmesi, Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener’in de ikinci bir Ekmeleddin ihsanoğlu vakası olacağı açıkça ortadaydı. ilhan Kesici ise çok aktif biri değildi. ince, referandum sürecinde anadoluda gitmediği yer kalmamış, konuşmasında ikna gücü yüksek, savaşmaktan çekinmeyen, medyatik yanı da olan bir isim. CHP kendi içerisinden çıkarabileceği en iyi adaylardan birini çıkardı.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1673322/+
Yeni çıkan kitaplara karşı biraz önyargım var daha çok klasik eserleri severim ama bu kitap bu önyargımı kıracak gibi. Çok akıcı ve yazar hikayelerini gerçek hayattan esinlenerek yazmış. Bitirince daha ayrıntılı yazacağım.
8. Avrupa şampiyonluğuna ulaşan milli güreşçimiz. Büyük takdiri hakediyor kendisi. Profesyonel, istikrarlı, işini mükemmel yapan bir sporcu çünkü. Genç sporcularımıza tam bir örnek profildir.
1859 ‘da kurulmuş Mekteb-i Mülkiye’nin Ankara’ya taşındıktan sonra 1930 ‘lu yıllarda kutlanmaya başlanmış bir gelenektir. Mizahın eleştiri ile harmanlandığı fermanlar çok keyiflidir. Hocalarla öğrenciler hep beraber vakit geçirir 2 gün boyunca. Yeri geldiğinde eleştiri yeri geldiğinde övgü yapılır hocalara. Konserler ve Mülkiyeliler Birliğindeki parti harika bir renk katar bayrama. Fakat çevreye çoğu kimse dikkat etmez. Her yer çöplerle dolu halde bırakılır. Bu konuya mektepte bir farkındalık yaratılmalı. Son yıllarda eskisi gibi görkemli kutlanamasada, her türlü engele rağmen bu yıl 3,4 mayıs tarihlerinde bu gelenek devam edecektir.
Son zamanlarda izlediğim en iyi dizilerden biri. Senaryo, çekimler, oyunculuklar mükemmele yakın. Tabii dizinin süresinin bir saat olması da televizyon dizilerinden kat be kat kaliteli olmasına neden oluyor. Çünkü gereksiz uzatmalar, slow motion ‘lar falan yok dizi de. Son olarak diziden küçük bir alıntıyla bitireyim. "Türkiye'de insanlar seri katil olmaz, Türkiye'de insanlar cinnet geçirir."
Ortadoğu(Middle East) kavramının ortaya çıkışı birçok olaya dayanır. Batı tarafından ortaya atılan bu kavram ilk olarak Alfred Thayer Mahan`dır . Amerikan deniz tarihçisi olan Mahan ilk defa Middle East kelimesini 1902 yılında ‘’ The Persian Gulf And international Relations’’ adlı makalesinde kullanmıştır. Mahan Ortadoğu’yu doğuda Hindistan, güneyde Süveyş Kanalı ile sınırlandırmıştır. Mahan kitabında Alman imparatorluğunun, ingiltere ve Fransa’nın buradaki sömürgelerine değinerek Birleşik Devletlerin bu coğrafyada söz sahibi olması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak bununla birlikte Ortadoğu kavramanı ilk dile getirenlerin ingiliz ve Fransızlar olduğu da söylenir. Osmanlı’ya Şark sorunu adını koyan ülkeler olan ingiltere ve Fransa 20.yy başlarında gizli antlaşmalar ile Ortadoğu coğrafyasındaki sömürgeleri taraf devletler ile bölüşmüştür. Birinci Dünya savaşından önce yapılan bu anlaşmalar ile bölgenin adeta haritası baştan çizilmiştir. ingiltere daha önce Osmanlı toprakları için Yakındoğu terimini kullanıyordu. Osmanlı’nın çöküşünden sonra Ortadoğu terimini Irak, iran, Suriye ve Türkiye’yi içe alan bölge için kullanmaya başladı.
Ortadoğu terimi ikinci dünya savaşı ile askeri nitelik kazanmıştır. Savaştan önce keşfedilen ve Avrupa’ya uzak olan yerlere Uzakdoğu, Avrupa’ya yakın yerlere ise Yakındoğu denmekteydi. Avrupa’nın bu terminolojik kuramı çok fazla eleştirilmiştir. Cemil Meriç bu konu hakkında :’’Ortadoğu kaypak bir mefhumdur. Çünkü ne zaman doğduğu, niçin doğduğu, ne olduğu konusunda rivayetlerin muhtelif olduğu bir kavramdır.’’ Demiştir.
Bu kavram; her ne kadar yaygınlaşmış olsa da bölgede yaşayan halklar tarafından benimsenmemiştir. Sömürgeci bir içeriğe sahip olduğu düşünülen bu kavram, bölge halkı tarafından bulunmayıp, önceden beri yaygın bir kullanım olmaması da ayrı bir olumsuz tarafı idi.
Avrupa ve ABD destekli diktatör liderlerin, terör örgütlerinin bulunduğu ve son yüzyıldır kendi iç sorunlarını bile kendi başına halledemeyen devletler topluluğunun oluşturduğu bölgeye Ortadoğu deniyor artık. Son yüzyılın kavramı olan Ortadoğu, adını üzerinde yaşayan halkın koymadığı bir bölge olarak Batılı devletlerin denetiminde bugünlere kadar gelmiştir.
Medeniyetin bu coğrafyada doğduğu, semavi dinlerin burada insanlığa indirildiği, binlerce yıllık tarihi olan bölgenin adının yüzyıllık bir geçmişe dayanmakta. Bu kavramın yayılmacı bir anlayıştan doğması ve böyle bir anlayışla mekânsal sınıflandırmanın yapılmasının tarihsel bir dayanağının olmaması bölgenin daha nice sorunlara gebe olduğunun göstergesidir.
''Keşke Yunan galip gelseydi de ne hilafet kalkardı ne şeriat yıkılırdı.''
''Buradan ilan ediyorum; Mustafa Kemal'e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin.” Bunu diyen birinin TC vatandaşı olması bile saçmalık bırakın tarihçiliğini veya üstadlığını. Savaşta şehit düşmüş veya gazi olmuş insanlara , onların veridiği mücadeleye yazık.
Sosyal bilimlerde hala sayılı okullardandır. Her ne kadar hocaların atılması, öğrenci olayları gibi nedenlerle gündeme gelse de hala sağlam bir geleneğe sahiptir.
Sonuna kadar desteklediğim çok haklı bir direniştir. Türkiye’nin marka okullarının bölünerek yok olmasına izin vermemek adına hocaların ve öğrencilerin ellerinde geleni yaptığı gurur verici bir tutum sergilenmektedir. Seçim ve futbol olaylarından dolayı yeterince ilgi odağına yerleşmemiş olsa da Türkiye’yi etkileyen bir durumdur.