Onları gerçekten sevseydiniz, hamaset dolu cümleleriniz samimi olsaydı önce 19 yaşında gençlerin 3 aylık eğitimlerle çatışmalara gönderilmelerine isyan ederdiniz
Onları gerçekten düşünseydiniz, onları hayatlarına gerçekten kıymet verseydiniz bütçeden aslan payını alan silahlı kuvvetlerin bir ay içinde bu kadar büyük kayıplar vermesini sorgular, bu kayıplar için üzerlerine vazife olmayan her konuda açıklama yapan askeri yetkililerden acılı aileler adına hesap sorma cesaretini gösterirdiniz!
Onlar umurunuzda olsaydı, sekiz askerin nasıl olupda kaçıralabildiğini, o askerlerin akıbetleri hakkında yapılan çelişkili açıklamaları, siyasi konularda geceyarısı açıklama yapan askeri yetkililerin saatlerce kamuoyundan bu gerçeği saklamalarını eleştirilebilir, havanda su dövmek yerine sorumluları istifaya çağırma basiretini gösterebilirdiniz!
Daha birkaç ay öncesine kadar göbeğini kaşıyan adamlar diyerek aşağılanan insanların çocuklarına sahiden kıymet verseydiniz, gencecik ölümleri yaşlanmış siyasetlerinize hayat vermek için kullanmaz, onları ölümleri üzerinden siyaseten yaşadığınız yenilginin rövanşını alma peşine düşmezdiniz!
Onların gerçekten "öldü denilmemesi gereken şehitler" olduğuna inansaydınız, Hrant Dink'i öldüren çapulcu katillerle birlikte adlarını anarak aziz hatıralarını rahatsız etmezdiniz.
Onların annelerinin acılarını gerçekten yüreğinizde hissetseydiniz, sınır ötesi operasyon, savaş naraları atarak başka annelerin acıları üzerinden bedeller ödeme yeminleri etmezdiniz.
Gerçekten vatanınızı sevseydiniz, evinize bayrak asarak, sokaklarda taşkınlıklar yaparak, ileri geri konuşarak toplumsal barışımızın köküne kibrit suyu dökmezdiniz!
Gerçekten Türkiyenin menfaatlerini düşünseydiniz, Irak bataklığına bizi çekmeye çalışanların apaçık tahriklerine gelmezdiniz!
Gerçekleri merak etseydiniz, sahiden Türkiye için en iyisini isteseydiniz sivil anayasa tartışılırken, Mecliste barış rüzgarları eserken, sivil siyaset güçlenirken şiddetin neden yeniden yükseldiği sorusuna sahici yanıtlar arardınız!
Gerçekten barış ve çözüm isteseydiniz, iktidarlarını şiddetin ve çatışmaların devam etmesi üzerine kuranların siyasetlerine alet olmazdınız.!
Üzerlerinde asker kostümleri olan gencecik siviller öldü yine. Daha hayata tam başlayamadan.
"Önce Beytuşebap da 12 vatandaşımızı, sonra Gabar da 13 askerimizi kaybettik.
Bayramı karşılamaya hazırlanan yuvalar yangın yerine döndü. Şimdi evlerden Türkçe ve Kürtçe ağıtlar yükseliyor.
Tam da Meclis te tarih tokalaşmalar yaşanmıştı, sivil siyaset Kürt sorununda belirleyici aktör olmaya başlarken,
Tam da biz, Kürtler 80 yıldır Türkleşiyor, biraz da biz Kürtleşelim demeyi planlarken,
Tam da sivil bir anayasamız olsun, bu anayasa farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğunu garanti altına alsın derken,
301 kalksın, vesayet rejimi sona ersin diye temenni ederken,
Kuzey Irak a askeri operasyon yapmanın, ülkeyi topyekun Ortadoğu cehennemine sürüklemenin ilk adımı olacağına dair endişelerimizi ifade ederken
Tüm bu seslerimizi bastırmak için silahlar konuştu yeniden.
Vicdanları sağır eden silah sesleri, intikam çığlıkları ve sorumsuz hamasi sözler arasında tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine getirerek bir kez daha haykırıyoruz
"Durun Kalabalıklar, Bu cadde çıkmaz sokak"
Biz bu caddelerden çok geçtik. Buradan çıkış yok. Milletvekilleri enselerinden tutularak meclisten atıldı, Kuzey Irak a onlarca operasyon yapıldı, çok insan öldü, çok acılar çekildi.
Birbirimizden nefret ettikçe karanlık bir şiddet sarmalı içine hapsolduk. Milliyetçiliklere sarıldıkça Ortadoğu daki kirli savaşların oyuncağı olduk.
Bu coğrafyaya çok acılar çektiren şiddetin ve milliyetçiliğin dili bizi birbirimizden koparıyor.
Tehlikenin farkında mısınız?
Bugün Kürt Sorunu'nu çözümü doğrultusunda hiçbirimizin önüne bir gelecek ufku sunmayan mevcut tüm siyasetler ve söylemler iflas etmiştir.
Kral Çıplak!
Bugün barıştan, kardeşlikten, demokrasiden yana cesur ve samimi yeni bir söz söylemek gerekir. En az bizim kadar bu iflasın farkında olan sorumluluk sahipleri tarihi sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir.
Şimdi sözün bittiği değil başladığı yerdeyiz.
En başta sivil siyasetin aktörleri AKP ve DTP bu kez cesaretle ve samimiyetle başımıza örülen, içimizi yakan şiddet sarmalına karşı çıkmalıdırlar.
Çünkü bu coğrafyada hem de bugünlerde kimsenin sorumsuzca hareket etmeye hakkı yok.
Yoksa bu ateş hepimizi yakar.
Bugün hem Beytuşebap da ölen 12 vatandaşımızın hem de Gabar’da şehit düşen gencecik askerlerin ardından ağlıyoruz.
DTP nin Gabar da şehit edilen askerlerle ilgili duyarlı açıklaması bu yolda atılmış bir ümit verici bir adımdır. Benzer bir adımı bugünlerde Kürt sorunu üzerinden statükoya 'çiçekler' attığı görülen AKP den bekliyoruz.
Bu konuda atılacak en somut adım son 20 yılda bölgede devlet görevlilerin tüm hukuk dışı uygulamalarını araştırılacağı bir komisyon kurulmasıdır. Beytüşşebap’ daki katliamın gerçek sorumluları bir an önce bulunmalıdır.
Herkesin benim senin demeden katiline, teröristine, hukuk dışına çıkan devlet görevlisine katil, terörist deme vakti geldi.
Önce sen demeden, sorumluluğu birbirimize atmadan, birbirimizi sıkıştırmadan cesaretle ve samimiyetle.
Artık karanlık hesaplarda harcanacak bir canımız bile yok.
Burası çok renkli, çok kültürlü, çok dilli bir ülke, bu sahip olduğumuz en büyük hazinemiz!
istikbalde dahi bizi bu hazinemizden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici herkes bilsin ki; şiddetten siyasi medet umanlara, ekilen düşmanlık tohumlarına aramızdaki muhabbeti kurban etmeye hiç niyetimiz yok!
Zaten bu dünyada Türkler ile Kürtler de birlikte yaşayamayacaksa, artık batsın bu dünya!
Bundan cesaretle 'benim hala umudum var' diyerek bu metne imza atan biz genç siviller, istiklal Marşı'nın ümide çağıran girişi ile tüm Türkiye'ye sesleniyoruz:
Korkma!
Bu sorunlar çözülecek, bu coğrafyada birlikte yaşamanın hepimizi mutlu edecek bir yolunu mutlaka bulacağız. Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!
Korkma!
Bir daha böyle bayramlar yaşamayacağız. Anneler bayramlarda bir daha ağıtlar yakmayacak. Hesabı sorulmamış hiçbir cinayet, hiçbir hukuksuzluk kalmayacak, kimse hukukun üstünde olmayacak kimse hukuksuzluğun altında ezilmeyecek.
Muhtaç olduğumuz kudret de damarlarımızda birbirine karışmış kanda saklıdır.
Ne mutlu cesaretle bunu söyleyebilenlere!
************************************************
Genç Kürt Siviller Rahatsız!
Havva Ana nın dünkü çocuk sayıldığı bu topraklarda doğduk. Üç gün aç kaldık üç gün meme vermediler bize. Hasta düşmeyelim diye. 90lı yıllarda çocuk olduk, gözümüzün önünde yaşananlar ağır geldi bize.
Biz kim miyiz?
Biz bu coğrafyanın Kürt gençleriyiz. Şiddetle tek ilgimiz onun mağdurları olmamız. Türk gençlerden tek farkımız onlardan ayrı olarak sadece okuma- yazmayı değil Türkçe konuşmayı da ilkokulda öğrenmemiz. Yoksa ne kadar yoksulluğu varsa bu memleketin biz de çektik. Biz de Sezen Aksu'ya, Neşet Ertaş'a ağladık. Farkımız Şivan Perwer'e, Aynur Doğan'a da ağlamamız
Biz buraların Kürt gençleriyiz. Köylerimiz yakıldı. Küsmedik. Göç ettik, en kötü yerlerde yaşadık, en kötü işleri yaptık. isyan etmedik. Akrabalarımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti, intikam peşinde koşmadık.Üzerimize bombalar atıldı, hukuktan başka bir şey istemedik.
Biz buraların Genç Kürt Sivilleriyiz. Siz acının sadece bir tarafını biliyorsunuz. Biz her tarafını.
Bir taraftan en büyük asker bizim asker tezauratları ile havaya atılan gençlerin tabutları dönerken evlerine, bir taraftan da evinden çıkalı yıllar olan, bir geceyarısı sessiz sedasız gömülen gencecik insanların hayatları tükenirken bu bayram arefesinde, bizim geleceğimiz için gencecik insanları öldürme emri verenlere bizim de söyleyecek bir çift lafımız var.
Bu tavırlarnız hangi akla, hangi mantığa, hangi vicdana ve de en önemlisi hangi ahlaka sığıyor.
Bu ülkede yaşayan ve barış isteyenlerin elini yine yeniden zayıflatmaktan başka hiçbir anlamı olmayan bu hareketinizi bizim özgürlüğümüz için mi yaptığınızı düşünüyorsunuz. Kürtlerin geleceği için karanlık ilişkilere mi dalıyorsunuz?
Siyasetin havası esecekken bu ülkede, mecliste iken temsilcilerimiz, üstlerinde hükümetten, askerden, derin devletten, ya sev ya terk et diyenlerden baskı olsa da biz arkalarında duruyorduk kendi silahlarımız olan fikirlerimizle, kalemlerimizle; konuşarak, dokunarak, değerek.
En son Beytüşşebap ta neler olduğunu bu ülkede aklıselim insanlar tam da öğrenecekken ve buna karşı bir duruş gösterecekken, silahtan başka çözüm istemeyenlerin, güçlerini kandan, gencecik askerlerin kanından alanların eline çok güzel fırsat geçti sayenizde. Kararttığınız sadece 13 hayat değil ayrıca bu ülkede açığa çıkmayı bekleyen derin devletin ve savaş güçlerinin çıkış yolunu da kararttınız.
Kürtçe ve Türkçe ağıtlar yakan analarımızın göz pınarlarını kuruttunuz bu bayram arefesinde.
Mağdur insanlar zalimleşmeye başladığında o zaman yeni mağdurlar yaratacaktır değil mi? Siz de biz Kürtlerden zalimleşmemizi mi istiyorsunuz? Bu mu bu ülkedeki derin güçlerle ortak paydanız.
Ne Beytüşşebap taki karanlık katliamı unutacağız ne Şırnak taki o askerleri ne de terörist diye adlandırılan Diyarbakır çocuklarını. Biz zalimleşmeyeceğiz. Ne mutlu Türküm demeyenlerin de mutlu olabileceği bir Türkiye için bizlerden beklenen sağduyuyu göstereceğiz.
Tercihimizi yaptık. ille de beraber yaşayacağız! ille de bir arada yaşayacağız! Çünkü biz biliyoruz ki bu hayat ne Kürtlük ile geçer ne de Türklük ile.
Sözün bittiği yerde değil başladığı yerdeyiz. insanların yaşadığı yerde söz bitmez çünkü.
Ölmek değil, yaşamak istiyoruz.
Susmak değil konuşmak istiyoruz.
Birileri bu ülkede, adaleti, vicdanı ve insanlığı ayaklar altına alarak çevremizi kirletebilirler ama biz Genç Kürt Siviller kendi kapımızın önünü her zaman temiz tutacağız.
Zaten bu ülkede Kürtler ile Türkler birlikte yaşayamayacaksa batsın bu dünya! "
uluslararası şeffaflık örgütünün dün açıkladığı rapora göre türkiye geçen seneye göre dört sıra geriye düşerek bu sonucu alması şeffaflık adına yapılan reformların yetersiz olduğunu gösteriyor. yolsuzluk ve rüşvetin bizdeki boyutunu düşününce insanın vay be gene iyiymiş diyesi geliyor.
1-4 Mayıs 2007 tarihleri arasında elektronik mühendisliği topluluğu tarafından teknoloji günleri düzenlenecektir. Etkinlik içeriği aşağıdaki gibidir.
1 MAYIS 2007-SALI
10:00-10:20 Açılış
10:30-11:30 internet Yayıncılığı ve Bloglar Özkan ERDEN -PCLABS GEN.TR GENEL YAYIN YÖNETMENi
11:45-12:45 Notebook ve LCD Teknolojileri Hakan ÜNAL -ASUS TÜRKiYE ÜRÜN MÜDÜRÜ
2 MAYIS 2007-ÇARŞAMBA
12:00-13:00 Radio Network Abbas Ülgen ÜNAL -TURKCELL PLANLAMA UZMANI
13:15-14:15 Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) Mehmet Cenk SEZGiN -TURKCELL ARAŞ. ve YENi TEKN. UZMANI
3 MAYIS 2007-PERŞEMBE
12:00-12:30 SIEMENS Sinan BUBiK -SIEMENS BURSA BÖLGE DiREKTÖRÜ
12:45-13:30 Mekatronik:Uluslararası Rekabette Yeni Teknolojiler Zeki AYDAN -SIEMENS HAREKET KONT. SiST BÖL. YÖNETiCiSi
13:45-14:30 Hareket Kontrolü ve Daha Fazlası:SIMOTION Hakan MAVRUK - SIEMENS HAREKET KONT. SiST. ÜRÜN YÖNETiCiSi
14:45-15:30 Siemens Enerji iletimi ve Dağıtımı Kadir AYDIN SIEMENS ENERJi iLET. ve DAĞIT. BÖL. MAR&COM YÖNETiCiSi
4 MAYIS 2007-CUMA
12:00-13:30 Mühendis Miyiz? Osman Yüksel BiRiNÇ -MARMARA OTOMASYON GENEL MÜDÜRÜ
13:45-14:00 Kapanış
TÜM SEMiNERLER ULUDAĞ ÜNiVERSiTESi GÖRÜKLE KAMPÜSÜ MÜHENDiSLiK-MiMARLIK FAKÜLTESi AHMET RASiM BÜYÜKTÜR SALONUNDA YAPILACAKTIR
Not: En az 4 seminere katılım gösteren dinleyicilere katılım sertifikası verilecektir.