"Dünyada ilk trafik kazası 1899 yılında meydana geldi. Kayıtlara geçen ilk trafik cezası ise 24 kilometre olarak belirlenen hız sınırını 25 kilometre süratle giderek ihlal eden sürücüye kesildi."
insan kısım kısım (hey hey) yer damar damar
kaşların lam elif yüzlerin kamer
ince bel üstüne (yar yar) olayım kemer
yakışır bellere (canan) sar beni beni
değişmiş donunu (canan) olmuş üveyik
şahine benziyor gözleri büyük
sen bir avcı ol da (yar yar) ben olam geyik
doldur tüfeğini (hey hey) vur beni beni
hadi canan kapınızda kul olam
layık mıdır yanıp yanıp kül olam
sen bir bahçıvan ol (yar yar) ben de gül olam
o nazik ellerinen der beni beni
yöre : sivas
kaynak kişi : ali delice
derleyen : trt ankara radyosu thm md.
thm rep. no: 2097
hanım seccadesin atmış çayıra
(beyler aman hey hey yandım aman hey)
işini gücünü mevlam gayıra (hey)
ben ayrılmam meyer allah ayıra
(beyler aman hey hey yandım aman hey)
nedir bu sendeki püskürtme benler
dil belası şu başıma gelenler
cigarası elinde
guburları belinde
şu izmir'in yolunda
ben bir yavruya vuruldum
aman hey allahım ben gene şaştım
(beyler aman hey hey yandım aman hey)
ilgaz dağlarını zor ile aşdım (hey)
kadirim kıymetim bilmeze düştüm
(beyler aman hey hey yandım aman hey)
bilmiyon mu benim sana yandığım
ellerin goynunda mahzun galdığım
cigarası elinde
guburları belinde
şu izmir'in yolunda
ben bir yavruya vuruldum
yöre: çankırı
kaynak kişi: selahattin inal
derleyen: ankara devlet konservatuarı
thm rep. no: 1906
aksaraya gide gele yoruldum yoruldum yoruldum canım
ben o yarin cemaline vuruldum vuruldum vuruldum canım
uzun boylu ince bele sarıldım sarıldım sarıldım canım
seni bana verseler verseler verseler canım
telli duvak sırma teller taksalar taksalar taksalar canım
verin benim cananımı gideyim gideyim gideyim canım
düğün kurun ben safalar süreyim süreyim canım
çıkar isem şu yokuşun başına başına başına canım
bir ok attım kapındaki taşına taşına taşına canım
benim yarim girmiş onbeş yaşına yaşına yaşına canım
seni bana verseler verseler verseler canım
telli duvak sırma teller taksalar taksalar taksalar canım
verin benim cananımı gideyim gideyim gideyim canım
düğün kurun ben safalar süreyim süreyim canım
yöresi: istanbul
kimden alındığı: veli kanık
derleyen: muzaffer sarısözen
thm rep. no: 3900
osmanlı padişahlarının üyesi bulundukları tarikatlardır.
01- Sultan Osman Gazi - Ahi tarikatı
02- Sultan Orhan Gazi - Ahi tarikatı
03- Sultan Murad-ı Hüdavendigâr - Ahi tarikatı
04- Sultan Yıldırım- Bayezid - Zeyniyye tarikatı
05- Çelebi Sultan Mehmet - Zeyniyye tarikatı
06- Sultan ikinci Murat - Bayramiyye tarikatı
07- Sultan Fatih Mehmet - Bayramiyye tarikatı
08- Sultan. Bayezid Veli - Cemaliyye tarikatı
09- Sultan Yavuz Selim - Sünhüliyye tarikatı
10- Sultan Kanunî Süleyman - Gülşeniyye tarikatı
11- Sultan Sarı Selim.- Halvetiyye tarikatı
12- Sultan Üçüncü Murat - Uşakiyye tarikatı
13- Sultan Üçüncü Mehmet - Halvetiyye tarikatı
14- Sultan Birinci Ahmet - Celvetiyye tarikatı
15- Sultan Birinci Mustafa - Celvetiyye tarikatı
16- Sultan Genç Osman - Celvetiyye tarikatı
17- Sultan Dördüncü Murad - Celvetiyye tarikatı
18- Sultan Birinci ibrahim - Halvetiyye tarikatı
19- Sultan Avcı Mehmet -- Halvetiyye tarikatı
20- Sultan ikinci Süleyman - Halvetiyye tarikatı
21- Sultan ikinci Ahmet - Halvetiyye tarikatı
22- Sultan ikinci Mustafa - Halvetiyye tarikatı
23- Sultan Üçüncü Ahmet - Cerahiyye tarikatı
24- Sultan Birinci Mahmut - Halvetiyye tarikatı
25- Sultan Üçüncü Osman - Raufiyye tarikatı
26- Sultan Üçüncü Mustafa - Cerahiyye tarikatı
27- Sultan Birinci Abdülhamit - Nakşibendiyye tarikatı
28- Sultan Üçüncü Selim - Mevlevi tarikatı
29- Sultan Dördüncü Mustafa - Nakşibendiyye tarikatı
30- Sultan ikinci Mahmut - Cerahiyye tarikatı
31- Sultan Abdülmecit - Cerahiyye tarikatı
32- Sultan Abdülaziz - Bektaşi tarikatı
33- Sultan Beşinci Murat - Bahaiyye tariki (Mason)
34- Sultan ikinci Abdülhamit - Şazeliyye tarikatı
35- Sultan Mehmet Reşat - Mevlevi tarikatı
36- Sultan Mehmet Vahdettin - ? -
ALINTI:
Mezhepler Ve Tarikatlar Tarihi
Enver Behnan Şapolyo
Türkiye Yayınevi
irfan Ünver Nasrattınoğlu tarafından derlenmiş olan kitapta, saz şairlerinin atatürk'e ithafen yazdıkları şiirler yer almaktadır.
kitaptaki kimi aşıklar:
kul ahmet
zafer akbaba
aşık ali
kemter ali
sefil ali
rüstem alyansoğlu
garip bektaş
nimri dede
murat çobanoğlu
derdi derya
efkari
emsali
esrari
fedai
feymani
ceylani
gufrani
gül ahmet
hasreti
hüdai
mevlüt ihsani
ilhami
Çanakkale Savaşları'nda savaşan türk kadınlarına verilen isim.
"Avustralya Piyade Er J.C. Davies'in annesine yazdığı şu mektupta kahraman Türk kadın savaşçılarından bahsedildiğini anlattı:
'Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk'ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı.'"
"Âşık Yusuf Kemter, Tunceli'nin Ovacık ilçesinde 1928 yılında dünyaya geldi. Babası Süleyman hayatını rençperlik yaparak kazanan bir köylüydü. Annesi Gülsüm ev hanımıydı. O da bütün Anadolu kadınları gibi tarlada kocasıyla birlikte çalışırdı.
Âşık Yusuf Kemter'in çocukluğunda çok güzel sesi vardı. Gittiği her mecliste ona mutlaka bir şeyler okuturlardı. Onun söylediği türküyü dinleyen bir kadın "Oğul bu yaşta bu ses, büyüyünce sen çok gönül yakarsın" diye söylenip nazar edince Yusuf rahatsızlandı. Gözlerini kaybetmesine küçük yaşta geçirdiği bu rahatsızlık neden oldu. Gözlerini kaybetmeden Önce yaklaşık üç ay lâl olup ağzını açamadı. Daha sonra dili açıldı ama bu sefer gözü kapanmaya başladı ve kısa bir süre sonra göremez oldu. Gözlerini kaybettiğinde sekiz yaşında bir çocuktu.
Felek urdu aldı iki gözümü
Kader güldürmedi nice güleyim
Gözlerini kaybetmesini alın yazısına bağlayan Yusuf'un en büyük yardımcısı anne ve babası oldu. Babası Süleyman, âşığın yanında yıllarca dolaştı ve ona Türkiye'nin dört bir yanını gezdirdi. Yanık sesiyle söylediği türkülerle dinleyenlerinin bağrını yakarken yardımcısı hep babasıydı.
1938 Dersim olaylarından sonra köyü Balıkesir'e tenkil edildi. Burada dokuz yıl kaldıktan sonra, 1947 yılında babası Erzincan'a göçtü.
iki kere evlenen Âşık Kemter'in ilk hanımından bir erkek bir kız, ilk hanımının ölümünden beş sene sonra evlendiği ikinci hanımından ise iki erkek üç kız olmak üzere toplam üç oğlu dört kızı vardır.
Aşık Kemter 1948 yılında, daha yirmi yaşında bir gençken Erzincan'da gördüğü bir rüyadan sonra aşk yoluna düştü ve gerçek bir âşık oldu. Aşık Yusuf Kemter rüyasında bir sarayın içine girer. Sarayın kapıları yeşil, duvarları yeşil, her şey yeşil renktedir. Gişe penceresine benzeyen bir aralıktan kendisine yeşil bir tepsi içinde yeşil fincanlarla bembeyaz bir süt ikram edilir. Yüzünde yeşil bir örtü (nikap) bulunan birisinin elinden aldığı fincanı içmeden Önce kendisine sütü içerken havaya bakması tembih edilir. Yusuf Kemter fincanı eline alır, kendisine söylendiği gibi kafasını havaya diker ve sütü içmeye başlar. Süt daha dudaklarına değer değmez Kemter "Allah" diye bağırarak uyanır. Yanında yatan karısı ne olduğunu sorsa da âşık bir şey yok der ve rüyayı karısına anlatmaz. Rüyadan uyanır uyanmaz ilk nutkunu söyler:
Âlem-i mânâyı seyrân eyledim
Al yeşil giyinmiş bîr güzel gördüm
Cihanı bezetmiş kendi nuruna
Beni mecnûn eden bîr güzel gördüm
Bu rüya âşığın hayatını değiştiren en önemli olay olmuştur. Bu rüyadan sonra dili, nutku açılan dede çocukluğundan beri tanıdığı ve sohbetlerinde bulunduğu Zenkerek Hozat asıllı, Derviş Cemal ocağı evlatlarından Seyit Hacı dedeye bağlandı, ikrar verdi.
Seyit Hacı keramet ehli olan Allah dostudur. Bir zemheri günü öleceği zamanın yaklaştığını anlayınca müridini çağırır, bir mağaraya gireceğini ve kendisini kırk gün rahatsız etmemesini söyler. Mürit otuz dokuzuncu gün dayanamaz ve şeyhinin nasıl ekmeksiz ve susuz yaşadığını merak eder. Hiçbir ses duymadığı mağarada şeyhinin başına kötü bir şey gelmesinden korkarak mağaraya gider. Mağaraya yaklaşınca tevhid sesleri işitir. Tam kapısından içeri girince Seyit Hocayı kırk kişiyle halka halinde zikir yaparken görür. Halkadakiler de müridi görünce sırra kadem basarlar. Seyit Hacı müridine "'Sen benim sırrımı
ortaya çıkardın, niçin kırkıncı günü beklemedin" der ve birlikte köye dönerler. Köylülere ölüm vaktinin yaklaştığını, kendisinden bir dileklerinin olup olmadığını sorar. Köylüler de sularının olmadığını söyleyince Seyit Hacı ayağını yere vurur, bir pınar fışkırır ve sonra sır olur.
Seyit Hacı müridi Âşık Kemter "özüne, sözüne, gözüne, eline, diline, beline, işine, aşına, eşine sahip ol" diye öğüt verir. Âşık Kemter hayatı boyunca mürşidinin bu sözlerini aklından çıkarmaz ve muhafaza etmeyi başarır. Şeyhi için bir nutuk da söyler:
Yücelerden yüce senin mekânın
Süzülüp de akıyor zemzem pınarın
Dost sana bağlıdır ahd ü peymânım
Yaramın tabibi pirim Seyit Hacı (bkz. Nutuk 98)
Artık nutku açılan ve aşk ateşini göğsünde büyüten Âşık Kemter'e Erzincan dar gelmeye başladı. Yanında babası olduğu halde Türkiye'nin dört bir yanını dolaştı.
1992 yılında Adana'daki dostlarının ısrarıyla Adana'ya gitti ve bir yıl orada kaldı. Âşık bir türlü Adana'da rahat edemedi ve 1993'te istanbul'a göçtü.
Âşığın sesi çok güzeldi. Dinleyenlerin unutamadıkları bir ahengi vardı. Sesini farklı iki tonda kullanırdı. Biri Davudi tokluğunda gür bir ses. Öteki ise tiz bir ses. Bu iki sesle yaptığı ses oyunları dinleyenlerin üzerinde büyük bir etki bırakırdı.
1965 yılında geçirdiği soğuk algınlığından sonra Âşık Kemter sesinin birini kaybetti. Artık o eskisi gibi sesiyle oyun oynayamaz, ama yine de güzeldir sesi ve türküleri hâlâ yanıktır.
Âşık Kemter halen Ümraniye Kâzım Karabekir mahallesinde karısı, oğlu ve geliniyle birlikte yaşamaktadır. Kendisine tanrıdan sağlık ve afiyet diliyoruz."
Alıntı:
Yâr Elinden Gelen Bâde, 2001
Âşık Yusuf Kemter'in Nutukları
Hazırlayan: ismail Güleç
Ermenilerin, tehcir sırasında salgın hastalıklar nedeniyle öldüğüne ilişkin yayınıyla ceza mahkemesi tarafından suçlu bulunup tazminata mahkum olan, daha sonra Paris istinaf mahkemesi'nin kararıyla cezası kaldırılan ansiklopedi.
NiSAN 1992 - Bosna-Hersek'te savaş başladı. Sırp ordusu doğuya doğru hızla ilerledi ve nüfusunun yüzde 75'ini Müslümanların oluşturduğu 36 bin nüfuslu Srebrenitsa'yı ele geçirdi. Birkaç ay sonra Boşnaklar kasabayı geri aldı.
OCAK-MART 1993 - Sırplar Boşnakların elindeki bölgelere karşı saldırıya geçti. Srebrenitsa ve Zepa, Sırpların elindeki bölgenin oldukça içlerinde, düşman birlikler tarafından kuşatılmış bölgeler haline geldi. Çevre bölgelerden kaçan Boşnakların göçü sonucu Srebrenitsa'nın nüfusu 60 bine çıktı. Su, gıda ve tıbbi malzeme kıtlığı başladı.
NiSAN 1993 - Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa, Zepa ve Gorazde'yi, diğer 3 bölge ile birlikte BM koruması altındaki güvenli bölge ilan etti. BM Barış Gücü, bu bölgelere asker sevk etti ve Sırp saldırıları durdu.
Ancak Srebrenitsa etrafındaki Sırp kuşatması devam etti ve sonraki 2 yıl içinde çok az sayıda insani yardım konvoyunun kasabaya girmesine izin verildi.
MART 1995 - Karaciç, Srebrenitsa ve Zepa'nın tamamen dış dünyadan koparılmasını emretti ve yardım konvoylarının bu kasabalara ulaşması engellendi.
9 TEMMUZ 1995 - Karaciç, Srebrenitsa'nın alınması emrini verdi. Sırplar kasabayı ele geçirmek için Krivaya 95 Operasyonunu başlattı.
Srebrenitsa'yı kuşatan Sırplar, BM Barış Gücü'ndeki Hollanda askerlerinin gözetleme mevzilerine saldırdı ve 30 kadar Hollanda askerini rehin aldı.
10 TEMMUZ 1995 - Sırp ordusu Srebrenitsa'yı top ateşine başladı. Hollanda güçleri Sırplara, sabaha kadar geri çekilmezlerle NATO'nun hava saldırısı düzenleyeceği tehdidinde bulundu.
11 TEMMUZ 1995 - NATO savaş uçakları Srebrenitsa etrafındaki Sırp tanklarını bombaladı. Sırp ordusu kasabaya bombardımana yeniden başlayacağı ve rehin Hollanda askerlerini öldüreceği tehdidinde bulundu. Aynı gün akşam Sırp Genelkurmay Başkanı Ratko Mladiç Srebrenitsa'ya girdi.
11-18 TEMMUZ 1995 - Aynı akşam 15 bin kadar Boşnak askeri ve sivil, dağları aşarak Srebrenitsa'yı terk etti. Birçok Boşnak bu sırada topçu ateşi ve keskin nişancı ateşiyle öldürüldü. Sırp askerleri yakalayabildiklerini de öldürdü.
Srebrenitsa içindeki Sırp askerleri ise kadın ve çocukları ayırarak, otobüsler ve kamyonlarla Boşnakların elindeki bölgelere gönderdi.
16 yaş ile 70 yaş arasındaki yaklaşık 8 bin Boşnak erkek, depolara, okullara ve ambarlara dolduruldu ve kurşuna dizilerek toplu mezarlara gömüldü.
Şubat 2007 - ULUSLARARASI ADALET DiVANI: ''SREBRENiTSA KATLiAMI SOYKIRIMDIR.'' Uluslararası Lahey Adalet Divanı, Sırbistan devletini, Srebrenitsa soykırımından doğrudan sorumlu olmak veya soykırıma iştirak etmek suçlarından akladı. Bununla birlikte, mahkeme, Sırbistan'ın bu soykırımın yapılmasını önleyememekten sorumlu olduğuna karar verdi.
SREBRENiTSA KATLiAMI HAKKINDA TEMEL BiLGiLER
Srebrenitsa'da 10 yıl önce bugün işlenen katliamda öldürülen Boşnakların kesin sayısı bilinmiyor.
BM'nin eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi savcısı, 7 ila 8 bin kişinin öldürüldüğünü belirtirken, Bosna Sırplarının hükümetinin hazırladığı bir raporda ölü sayısı 7779, Boşnak hükümetinin raporunda ise 8374'den fazla olarak gösteriliyor.
Şimdiye kadar Srebrenitsa etrafında 42 toplu mezar bulunarak açıldı. Uzmanlar 22 bölgede daha toplu mezar olduğunu tahmin ediyor.
Şimdiye kadar 2070 kurbanın kesin kimlik tespiti yapıldı. 7 binden fazla ceset torbasında ise parçalanmış ceset parçaları kesin kimlik tespiti için bekletiliyor.
Cesetler toplu mezarlara atılırken buldozerler tarafından parçalandığı için kimlik tespiti çok zor. Ayrıca Sırplar katliamı gizlemek için bazı cesetleri ilk gömüldükleri toplu mezarlardan çıkarıp, başka yerlere tekrar gömmüşler.
BM'nin eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi'nde açılan davada şimdiye kadar katliamla ilgili olarak 19 kişi suçlandı. Bunlardan 6'sı hakkında mahkumiyet kararı verildi. 10'u halen yargılanıyor veya yargılanmayı bekliyor. Mahkemede mahkum olan en üst düzey Sırp yetkili, Sırp ordu komutanlarından Radislav Krstic. Krstic 2004'de, soykırıma yardım etmek ve soykırıma katılmak suçlarından 35 yıl hapse mahkum oldu.
Soykırımla suçlanan, savaş sırasında Bosnalı Sırpların lideri Radovan Karadziç ve Genelkurmay Başkanı Ratko Mladiç dahil 3 kişi halen aranıyor.
Alıntı: Hürriyet (11 Temmuz 2005) ve CNN Türk (26 Şubat, 2007)
Osmanlı döneminde, 1895-1908 arasında kadınlar tarafından çıkartılmış gazete. Gazetede yazan kimi şair ve yazarlar: Şair Nigár, Fatma Aliye, Fatma Zehra, Leyla (Saz), Fatma Fahrünnisa, Makbule Leman, Münire Hanım.
"Selgâh"ın ziyade çakılı, taşı,
"Kılıççı"da su çok, kuramaz yaşı,
"Ökse"de çimene kuram bağdaşı,
Bir ince sigara saram Kırşehir.
"Değirmen Deresi" bağ ile dolu,
Bir yanı kıraçtır, bir yanı sulu,
Üzümü bastırır kaymağı, balı,
Yufkaya çökelik dürem Kırşehir.
"Tabaklar", "imaret", sonra "Hevtürüz".
"Kümbetaltı" sağ tarafta biliriz,
Geri avdet "Ağz-açık"a geliriz,
Orda Melikgazi harem Kırşehir.
4
"Selâfur", "Sağsuvar" uzakta kaldı,
"Taşlık"ta muhabbet zamanı geldi,
"Şelbe"de dıranı üzümler oldu,
Asmana iskele kuram Kırşehir.
"Garipler"in karpuzuna doyulmaz,
Almasının hiç kabuğu soyulmaz,
Şarabından bir tek içen ayılmaz,
Çektikçe yükselir naram Kırşehir.
Şöyle bir düşündüm, acep nideyim?
Nasip varsa "Kındam"a da gideyim.
Çıkıp "Ağbayır"a seyran edeyim,
Yorulmaz gönlümü yoram Kırşehir.
"Şakirnm sayası meşhurdur gayet,
Kaldırım döşeyin lazımsa şayet,
Yeşile boyanmış koca Vilâyet,
Diyor ki bulunmaz karam Kırşehir.
5
"Şalgösteren", "Çukurçayır" geride,
"Çarıklı" çiftliği var ileride,
"Bağbaşı", "Buçuklu" daha beride,
"Karakurt" yolunu soram Kırşehir.
Aşağı Kahve'ye uğrak verelim,
Ahbaplardan kim var, kim yok soralım.
Gidelim "Üçgöz"e, masa kuralım,
Saza da bir düzen verem Kırşehir.
Miktar biçemezsin "AvguıTda suya,
"Bekteş Değirmeni", hem "Kazankaya",
"Koru" derler bir mezarlık sahaya,
Mevtayı ziyaret, törem Kırşehir.
Bir yer var ki sanki suda közü var
"Hırlayı bilin mi?" diye sözü var,
Ilık sular sızan pek çok gözü var,
Göl sazından sepet örem Kırşehir.
6
Gez bütün âlemi, emsalin görme,
Ağnn, sızın varsa fasıla verme,
Kayalık içinde sıcak su "Terme",
Terliyor buram buram Kırşehir.
Gider isen "Dinekbağ"dan aşağı,
"Güzler" var, hem "Kocabey Uşağı",
Delice Çay Kızılırmak kavşağı,
"Hızır Ağ" ahacık şuram Kırşehir.
Daha var: "Hacağsan Mahallesi", "Killik",
"Yeşilyurt", "Kuşdili", hem "Kaba Küllük".
Ne tarafa baksan çiçeklik, güllük,
Hele bertim ciğer parem Kırşehir.
Buğday lüzum ise şayet birine,
ihtiyaç var ise başka ürüne,
Gitmeli "Aşağı Pazar Yeri "ne,
Orda zahra kürem kürem Kırşehir.
7
"Uzun Çarşı" gezilir bu mey anda,
Dükkânlar sıralı her iki yanda,
Demirci, bakırcı hep galeyanda,
Bir hereni sipariş verem Kırşehir.
"Caca Bey" medrese, hem de camisi,
Tarihte Selçuklar olur banisi,
Çarşı Camii, Kapıcı da sânisi,
Tarih kantarında direm Kırşehir.
Neslim Horasan'dan gelmiş yerleşmiş,
Şeyh Süleyman dedem sende pîrleşmiş,
ilim, irfaniyle ermiş, erleşmiş,
Varıp yüzlerimi sürem Kırşehir.
Kaya Şeyhi Velî, hem Âşık Paşa,
Ziyaret sun, gönlün şöyle bir coşa,
Dilek dilenirdi bir döner taşa,
Taş nereye gitmiş, soram Kırşehir.
8
Sanat pîri Ahi Evran-ı Veli,
Bilen azdır, acep nedir evveli,
Camisi var, bir Cuma'ya gitmeli,
Gidip divanına duram Kırşehir.
"Yenice Mahalle" kaldı arada,
Bizim fakirhane işte orada,
Vali Bey'in konağı da burada,
Komşularla hoştur aram Kırşehir.
Güzelleri Hak saklasın nazardan,
Dokurlar ıstan kolaydan, zordan,
Bir halı alayım dedim pazardan,
Tükendi cebimde param Kırşehir.
Ne haritacıyım, ne de bir radar,
Sılamın destanı benden bu kadar,
Yazdıran hasretlik, söyleten keder,
Gurbette olmuşum Kerem Kırşehir.
Sılamın kuşları gövel turnadır,
Al-mavi çiçeği bana formadır,
Şemsi Çankaya'da bir jandarmadır,
Çağır da izinli varam Kırşehir..