dudakların kıpırdamadan, yüzünün şekli değişmeden, durmaksızın şarkı söylemektir.
bunun bir de içinden konuşmak hali vardır.
kendini ifade etme yollarından biridir.
içimdeki şu şarkılar sussa da kafamı dinlesem dedirttirir bazen:
"Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım
Şeytan uçurtmalarım
Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız Kulesi ve Adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
istanbul'da sonbahar
Her zaman kolay değil
Sevmeden sevişmek
Tanımak bir vücudu yavaşça öğrenmek
Alışmak ve kaybetmek
istanbul bugün yorgun
Üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
istanbul'da sonbahar.."
hüzünlüyse de böyle beklemek
yargıla beni!
ve beni ağaran tan yerinin güzelliğine bağışla!
eylüller geçer yüreğimden
yine de yargıla beni!
beni uçan kuşların kanatlarına bağışla!
tenimi ağart ruhuma üfle!
ben ki serserinim
büyülü gözleri ayartır beni
ve sen yargıla beni!
o zaman kurtulur belki hüzzam
belki uçar göğe doğru her bakışım
her yanışım hasretle karşılanır
oyalasın karşımda duran hayâlin
ve beni kına yakan gelinlere bağışla!
ağaran günlere
kanayan yaralara
tüm düşlerimin çocukluğuna bağışla!
al beni yâr;
önce yargıla
sonra istersen öldür
ki bağışlanmış olayım
senin için yapamadıklarımdan!
kişinin sevdiğine hiçbir hastalığı yakıştıramaması duyduğu hastalığına çok üzülmesi ve allahım ondan bu hastalığı al. al da bana ver diye dualar etmesini gerektiren aşk'ın hangisi olduğu kestirilemeyen hali.
kayahan'ın sözlerini yazdığı ve müziğini yaptığı eşi ipek açar'ın seslendirdiği gözlerinize toz kaçıran (orjinal adı cennet kokulum) şarkı:
Kimler üzmüş birtanemi
Kimler incitmiş
Kimler kırmış kiymetlimi
Kimler ağlatmış
Neden küsmüş bu dünyaya benim sevgilim
Dinle beni gözbebegim
Bak gözlerime
Dinle yavrucuğum
Hayat bir masaldır
Kurtlarla kuzular birlikte yaşar
Bazen geçmez günler
Bazen akşam olmaz
Bazen unutursun
Bazen münkün olmaz
Hiç kimse anne kadar üzülmez ki
Bir damla gözyaşı dökerken
Kim koparıpta verir sana kalbini anne gibi bebeğim
Hiç kimse anne kadar sevemez ki
Birtanem cennet kokulum benim
Gurur duyarım canımı veririm iste yeter bebeğim
Kimler üzmüş birtanemi
Kimler incitmiş
Dinle beni göz bebeğim
Ne oldu söyle...
Türkçe kullanım kılavuzu olmayan bir ürün satın aldınız ve özelliklerini öğrenmek için kullanım kılavuzuna göz atmak istediniz. Ancak kılavuzun birçok dilde yazılmış olduğunu ve içinde Türkçe çevirisinin bulunmadığını gördünüz.
Sinirleniyorsunuz ve ülkemizde satılan bir ürünün nasıl Türkçe kılavuzunun olamayacağını, üreticinin veya ithalatçının bu kadar mı düşüncesiz olduğunu, Türkiye'nin ve vatandaşlarının bu kadar mı değersiz görüldüğünü sorgulamak istiyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor.
Sanırım bu duruma düşen milyonlarca tüketici vardır.
Artık böyle bir rezaletin önüne geçebilmek için sizin de yapabileceğiniz şeyler var.
Almış olduğunuz yerli ya da ithal malın Türkçe Kullanım Kılavuzu yoksa, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na şikayet ediyorsunuz. Satan şirkete ürün başına 156 YTL ceza veriliyor ve Türkçe kılavuzun da size ulaştırılması sağlanıyor.
Sizler de şikâyetinizi http://www.sanayi.gov.tr adresinden Tüketici Şikayetleri bölümüne bildirin, duyarsız şirketlere gereken cezaların verilmesini sağlayın.
9 MiLYONLUK YUNANiSTAN iÇiN YUNANCA KULLANMA KILAVUZU HAZIRLANIRKEN, 75 MiLYONLUK ÜLKEMiZ iSE AYNI DÜZEYDE ÖNEMSENMiYOR, NiYE Mi ?..
Ülkemiz ve Türkçemiz bu saygıyı hak ediyor.
Kendisiyle baş başa kalmaya görsün insan. Geçmiş muson yağmurları gibi düşüyor avuçlarına. Bazen yüz hatlarımın gerildiğini hissediyorum sanki, anıları tazelerken, ya da bana öyle geliyor. Aslında keşkelerim çok olmadı benim yaşamımda. insanlarla, hayvanlarla, doğayla, güzel sanatlarla dost ve iç içe yaşadım hep. Yaptığım her şeyden haz alarak geçirdim yıllarımı. Üzücü olaylar da yaşasam, tebessümler hiç eksik olmadı yüz hatlarımdan. Yine de istem dışı olaylarla karşılaşmamak, onları yok saymak olası değil elbet.
Zaman duyguların paylaşım saatlerini henüz tamamlamışken, geçmişle şimdi ve gelecek arasında uzanan köprüler kuruluyor hayal meyal. Gecenin sessiz karanlığı gönül kavsimde harmanlanan gri ve beyaz düşlerimi biraz daha koyulaştırıyor saatler uzadıkça. Pembe hayallerin süslediği, gecelerin haz veren sohbetleri bile, uykularımın alnından vurulmasına yetmiyor tan alacalarına kadar. Koyun mis gibi, yosun kokan havası çağırıyor beni delicesine.
Gri düşlerimi gecenin karanlığına bırakıp, gönül bahçeme sarkan yediveren güllerinden topladığım pembe düşlerim avuçlarımda, kilometrelerce uzanan sahil şeridini yürüyorum, beyaz kanatlı martıların çığlıkları eşliğinde. Doğanın huzurunu yakalamaktır gün doğumları, doğanın huzurunu yakalamak beynini yıkamaktır bir bakıma. Gün doğumunu bekliyorum bir şezlonga uzanıp, beynimi yıkayıp umutlarımı tazelemek için. Gözlerim ha kapandı ha kapanacak. Uykusuz gecelerimin yorgun düşlerini bırakıyorum maviliklere. Her biri dairemsi hareler çiziyor etrafına, gittikçe büyüyen. Kumlara yazılan sevdalar gibi bir dalga gelip bozuyor hayallerimi. Güneş ilk ışıklarını evrene göndermeye başladığında her şeyi unutup, kendimi bırakıyorum mavi sulara. Güneşin ilk ışıklarıyla denize girmenin tadını çıkarıyorum bir kez daha
Bu iç huzurla yeniden uzanıyorum şezlonga, deniz havlumu üstüme serip, ne kadar zaman uyuduğumu söylemeye utanırım doğrusu. Müzisyen dostum rüya gördüğümü anlayıp kıyamamış uyandırmaya. Bazen gülücükler oluşuyormuş yüzümde, bazen geriliyormuş yüz hatlarım. Ah bu tadına doyulmaz sohbetlerin, zorunlu, vedasız araları rüyamda da yalnız bırakmıyorlar beni.
Büyükçe bir şemsiyenin gölgesine çekiyorum kendimi öğle saatlerinde. Koyun mavi sularına dalıp gidiyor gözlerim yeniden. Ne kadar büyük bir su. Tanrının insanlığa hediyesi işte. Seven için sevdası da büyüktür sevenin gözlerinde. Büyük Okyanus da büyük şüphesiz. Hani şu pasifik dedikleri. Kenar denizleri ile birlikte yüzölçümü yüz seksen milyon kilometrekare olduğunu öğrendim okuduğum bir kitaptan. Ama ne kadar büyük olduğunu anlamak için biraz da kıyılarını, adalarını, nereden nereye uzandığını, barındırdığı dünyayı, o dünyanın efendilerini, sahiplerini, dostunu, düşmanını bilmek gerekir.
Heyyy; Büyük Okyanus ya da Pasifik sen ne büyüksün gönlümde;
Heyyy; yosun kokulu dalgalar evrenin gerçek yüzünü bana nasıl da anlatıyorsunuz;
Poyraz bir başka eser bizim koyda, yalnızlığın hüznünü biraz daha arttırır gül bahçeleri. Yaz akşamlarının seyrine doyulmayan ışıltısı ve yakamozlardan kopup gelen inci taneleri, beni, başka bir evrene taşır, her seferinde. Ve seherleri beklemeden, hüzün vakitlerinin aydınlık geceleri başlar, tan alacalarına kadar.
işte, bazen bir döngüye kilitlenir zaman yalnızlığın düşleri arasında.
Bilesin ki;
Kayboluşlarını yaşadığın kentin sokaklarında, asla ağlamayacak kaldırımlar, yalnızlığına veda ederken. Bulutlardan sevgi yağacak yüreğinin çatısına, yağmur yerine. Yosun gözlerine dolanacak deniz mavi kollarım. Yüreğinin avuçlarındaki kuş kanat vuracak gün doğumlarına, özgürlüğe, gök kuşağının en asil rengini görebilmen için.
Yeter ki sen korkularına yenilme,
Yeter ki sen derinlerindeki sınırları kaldır,
Yeter ki sen yık korku duvarlarını,
Çünkü duvarların önü de arkası da birdir yalnız sevdalar için...
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif
Edemeyeceğimi biliyorum. ulaşılmaz oldun hep; dokunmak
Hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni, kocaman bir
Yalnızlıktı payımıza düşen
Payıma düşen her şeyi erteledim. ama erteleyemediğim bir
Şey vardı, sana benziyordu. su olsan dokunduğumda
Bozulurdun, bozulmayan bir 'şey'din... gidilecek bir yer
Olsa sonu olurdu, sonu olmayan bir 'şey'din... uykuda
Görülecek bir rüya olsa uyanırdım, beni rüyamdan
Uyandırmayacak bir 'şey'din... simsiyah saçların olsun
istiyorum, ama bahtın değil
O gün seni gözlerinden, anafatma'dan, üç ırmağın
Birleştiği yerinden öpeyim desem, aklına ırmaklar gelir
Düşün ki yılan dağından aşağı iniyoruz ve dünyada sadece
iki kişilik türkü kalmış, onu söylüyoruz. öyle
Bir 'şey'sin sen... seni düşündükçe yoruluyorum desem
Dünyanın en büyük yalanı olur. yalanım yok
Bu günden yarına ne kalır bilmem, ama sen kalırsın tıpkı
Yatağı değişmeyen bir ırmak gibi
Yaşadıklarımız azdı, zamana sığmadık yaşamak isterken her
Şeyi. bu gün şarkı söylüyorsam, o gün şarkı değil, şarkı
Gibi seni yaşamak isterim
yurdum insanına benziyordun, bir yanın göç, bir yanın toprak
Kokuyordu hep. gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın
Bana, bazen suç gibi boynumda taşıdım seni. yedi telli
Sazımla bile tam anlatamadım. sen bir uçurum gülüydün
Ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm
Yasaların bile tanımlayamadığı bir 'şey'din sen
Haritalara sığmazdın, her ülkede bir başka gülüyordun
Uzundun, inceydin, dokunduğumda nereli olduğumu seninle
Hatırlardım. bana hep kendimi hatırlatan bir 'şey'sin
Sen
Uzaksın, yakınsın, özlenensiN ama bugün değil, yarın gibi
Bir 'şey'sin sen
Bugün her şeyi değiştirmek için çabalarken, sen değişmeyen
Olarak duruyorsun karşımda. kabul ediyorum. dünyaya bu
Kalsın, ama sen bilme
Dünyada kaç iklim, kaç zulüm, kaç ölüm var? bir seni
Bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin. bilme!
Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata
Dönüyorum yeniden
Gecenin en karanlık yerindeyim, bir sigara ateşinin
Aydınlattığı kadar ışık bile olsan, yine de istiyorum
Seni. sadece benim seni anladığım, kimsenin unutmamak için
Defterine not düşmediği, ama hayatımda hep bir dipnot
Olarak kalan kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni
Dağları delmiyorum, inmek istiyorum oralardan. hepiniz
Gibi aynada saçlarımı taramak, ''günaydın'' der gibi
Sokağa fırlamak ve şarkı söylemek istiyorum sana
Adına aşk diyorlar, gelecek diyorlar... bana yetmiyor. her
Şarkımda sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum. bir başka
Dilden seviyorum, kırmızıdan daha uzundur
Gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim, köşe bucak
Kim ne derse desin geri dönecek yerim yok, bir kentin
Ortasında çığlık çığlığa bağırarak tek başına kalsam da
Yine seviyorum seni
baba ocağı sıcacıktı her gittiğinde aynı koku aynı sevgi bulutu sarardı. sarardı da bırakmazdı. sanırdın ki daha dönmeyeceksin...
ama dönmek zamanı geliyordu ne kadar uzun kalırsan kal dönerken sanki hiç gitmemişsin fırtınası kopuyordu içinde. keşke biraz daha kalsam daha yapacaklarım vardı...
-varır varmaz ara yavrum...
-ararım.
...
-baba geldim. üşüyorum...
şems hazretlerinin hocası mevlana için bir irşad edici aramaktadır ve şemsle birlikte üç öğrencisi arasından birini mevlana ya yollamak istemektedir. sorar öğrencilerine: mevlana için hanginiz gidecek? diğer iki öğrenci siz nasıl uygun görürseniz derken şems ben giderim der. hocası şemsi uğurlarken ona: ben dedin başın gitti başlı gide başsız gelesin der. şems başını kaybetme uğruna mevlanayı irşad etmeye yola çıkar... rabbim bu nasıl bir aşktır sonunda şemsin başı kesilir ve bir kuyuya atılır şems başsız döner (kaddesallahu sırruh).
sensizliğe son vermek
en erkek kurşunlarla
olmuyor
yine bir yerlerde korkak kalıyorum
korkaklığa iki satır sövmek geliyor içimden
kalkıp duvarın en beyaz ortasına
iki satır
seni seviyorum...
eğer bir insana bulaşmışsa hüzün, terketmez bir daha. hep en zayıf anında çıkar saklandığı yerden. en mutlu olduğun anda bile geri planda durup izler ve şöyle der: 'sıramı bekliyorum..'
bana hüzün yakışmıyor deyip, ellerinizin ayalarını göğsüne dayayarak itemezsiniz.