I am intrinsically no good
I have a heart that's made of wood
I am only biding time
Only reciting memorized lines
And I'm not fit to touch
The hem of your garment
No, no I'm not fit to touch the hem of your garment
I have no love but only goals
How very empty is my soul
It is a soul that feels no thrill
A soul that could easily kill
And I'm not fit to touch
The hem of your garment
No, no I'm not fit to touch the hem of your garment
I am intrinsically no good
I have a heart that's made of wood
I am only biding time
Only reciting memorized lines
And I'm not fit to touch
The hem of your garment
I am intrinsically no good
I have a heart that's made of wood
I am only biding time
Only reciting memorized lines
And I'm not fit to touch
The hem of your garment
No, no I'm not fit to touch the hem of your garment
The hem of your garment
harcayacak parası olan kişidir. kardeşim biz nescafe üçü bi aradamızı mutlu mutlu tüketirken niye starbucksta kahveye 10 tl veren kişiyle uğraşalım ki? afiyet olsun üçü bir aradamız.
inançla veya tabularla alakası olmayabilir bu erkeklerin reddedişlerinin sebebi. sevmediği, hoşlaşmadığı biriyle birlikte olmak istemiyor olması gayet doğaldır. bu onu ne ibne yapar ne de erken boşalan, iktidarsız erkek yapar.
bugün olan bir hadisedir. bilader her zamanki minibüsüne binmiştir. tam duraktan kalkmaya yakın yaşlı bir kadın binmiştir minibüse ve olaylar gelişir.
y.k.: yaşlı kadın
k: kaptan
y.k.:kaptan bey. ben çınar apartmanının önünde ineceğim.
k: teyze ben nereden bileyim çınar apartmanını.
y.k.: bizim kasap var bir tane işte, onun hemen karşısında çınar apartmanı.
k: ya teyze ne kasabı ne çınar apartmanı?! sen bana ineceğin yer geldiğinde haber ver ben indireyim.
minibüste hafif hafif gülüşmeler olmaktadır tabii bu sırada. tam muhabbet bitti derken yaşlı teyze konuya girer.
y.k.: yalnız kaptan bey, ben yaşlıyım.
k: (error verir) yani teyze?
y.k.: benim her yerim ağrıyor.
k: e teyze tamam da ben napıyım?!
y.k.: ya her yerim ağrıyor ben yavaş inerim ondan minibüsten. hem eşyalarım da var yavaş inebilirim.
k: tamam teyze in.
teyze iner ve kaptan dertlenmeye başlar.
- ya kadının kocası öldüyse allah rahmet eylesin. ölmediyse allah sabır versin. böyle bir kadınla bir ömür geçer mi ya! tey allahım.
sözlük,
- ben kimseyi sevmiyorum. kimseyi derken buna kendimi de dahil ediyorum. ne kendimi seviyorum ne de başkasını.
- duygu olarak da pek bir şey hissettiğim söylenemez sözlük.
- son olarak aşırı derecede karamsar olduğum gerçeğini de uzun zaman önce kabul ettim.
yaklaşık 2-3 hafta önce bir şeye sinirlendiğimden dolayı; tanıdık, sevdiğim bir yere gitmişimdir. içkimi söyleyip kafamdaki düşüncelerle boğuşurken karşı masada iki tiki kızcağızımın oturduğunu görmüşümdür. biraz aklımdakilerden uzaklaşmak istediğimden onların muhabbetine yoğunlaşmışımdır.
diyalog iki tiki kızımızın bir arkadaşları üzerinedir. o arkadaşa tiki3 adı verelim.
t1: at kızaam. biliyor musun bizim tiki3 kendine gene birini kaptıaa.
t2: hadi ya.. kim bu şanslı erkek pekiaa?
t1: ay kızaam çocuk kim bilmiyorum ama anlatılanlar çok efsanee.
t2: oh may gad. anlat hadee
t1: ya bir çocuak işte. böyle bunlar buluşmuşlaaar. tabii çocuaak son model arabasıyla almış. aşağısı kurtarmaz yanee zaten bizim tiki3'ü.hihih. neyse kızaam ilk buluşma için swiss hotel'e gitmişleaar.
t2: kızıamm tiki3 de çok şanslıymıaaş. bu devirde zor yane.
t1: eveaat ama ayrılcakmıaş çocuktan.
t2: oh may gad. nasıl yane?
t1: çocuk askere gitcekmiş bedelliiee. 1 ay beklenir mi kızaam bir çocuakk.
t2: evet ya. tiki3 çok daha zenginlerini bulur o zamana kadaaar.
not: insanın kişiliğine bir gram değer vermeseler de beni o akşam biraz olsun güldürebildikleri için sevgilerimi sunarım.
edit: eksileyen arkadaş beni kötü günlerde güldüren tikilerden biri de sen olacaksın sanırım.
porno kitabının trainspotting'den sonra devam niteliğinde sinemaya uyarlanacağını duydum. oyuncuların yaşlanması mı ne bekleniyormuş sanırım sinemaya uyarlanabilmesi için.
not: kesin bir bilgiye sahip olmamakla beraber, kesin bir bilgiye sahip olan biri beni bilgilendirirse müteşşekkir olurum.
sadece sıradan bir türk genci değildir, aynı zamanda tüm dünyadaki yaşıtlarıyla kıyaslarsak sıradandır. yok neymiş avrupalı 18 yaşına gelince ayrı eve çıkıyormuş. yok avrupalılar da hem boy var hem işlev. bırakın bu yanlış batılılaşma çabalarını efenim.
öncelikle bunu bir galatasaraylı olarak yazdığımı belirteyim. emre yetenekli bir oyuncudur. he bize ayıp yapmıştır, orası ayrı. ama ayıbı fenerbahçeye gitmesi değildir intere kaçmasıdır. bu arada kimse bu çocuk doğuştan fenerli falan demesin bana. emre bildiğiniz galatasaraylıdır(lan kanıtlarım var, şaka yapmıyorum). lakin ne kadar galatasaraylı olursa olsun sonuçta o profesyoneldir, para neredeyse oraya gider. paraya göre takım seçmeyen oyuncular var, evet; ama emre o oyunculardan bir tanesi değil.
yaklaşık 20 yıl sonra bu çocukların, kendi çocuklarıyla olan diyalogları şöyle olacaktır.
b: evlat bizim o zamanlar bir pes vardı aklın hayalin durur. c. ronaldo, messi falan vardı onlarla şov yapardık. hatta, hani var ya senin hüsnü amcan. böyle kilolu ama iri kemikliyim diyen?! ona bir gol çakmışım; aklın hayalin durur. çok eski de değil ha sene 2010 var yok...
e: tabii sizin zamanların oyunu o. revaçta değil mi?
b: tabii oğlum. çok yetenekli pesçiler yetişti bizim senelerde. babanın da baş parmağı kırılmasa o da türk pes milli takımına girebilirdi.
e: vaaayy.
sabah sabah camın dibinde 'wow is the best, fuck the rest' diye anırıp sonrasında detone sesiyle avril lavigne şarkılarını bağıra bağıra söyleyen çocuğu dövmek.
bir kez olsun bir yerlere koşturmayı bırakıp da insanları izlemiş ve hayatı değerlendirmeye almış birinin söylediği üç kelimedir 'keşke hiç büyümeseydim'.
zaman geçtikçe içimizdeki saflığın yerini saflıkla hiç örtüşmeyecek şeylerle doldurmayı öğrendik ve öğreniyoruz her ne kadar buna karşı olsak da. etrafımızdaki aceleyle yürüyen, bir yerlere yetişmeye çalışan insanları ve balkondan kar yağışını sanki hiç kimse daha önce görmemiş gibi izleyen çocukları kıyaslayın bir saniye durup. kim bilir her birimiz her gün nerelerden geçiyoruz işe, okula veya herhangi bir başka yere gitmek için. vapurla kıta değiştirenlerimiz var haftanın en az altı günü. belki tarihi yerlerden geçenler var haftanın çoğu gününde. kendimizi büyüdükçe o kadar kaptırıyoruz ki sıkıntılarımıza ve yaşadığımız kötü olaylara; hayattaki nice güzellikleri es geçiyoruz. oysa çocuk öyle mi? her şey yeni ve ilginç onun için. bir gün kar yağması, sadece 30 dakikada dünyanın en geniş kıtasından avrupa'ya geçilmesi, koskoacam dünyanın ufacık bir kürede gösterilmesi... her şey yeni ve enteresan bir hikaye onun için. onun hikayesi televizyonda kötülerin iyilere hep mağlup olduğu bir hikaye.
zaman geçtikçe sen de anlayacaksın; güçlüler güçsüzleri mi ezer yoksa, iyiler kötüleri mi ezer adlı hikayeyi. ama merak etme evlat. sen de köreleceksin zaman geçtikçe. yeter ki içindeki o iyiliğin kötülüğe yerini bırakmasına izin verme.
ilk filminden sonra kendisinden çok şey beklediğim bir filmdi. ilk filminde; kavgalar olsun, heyecanla gidilen deplasmanlar olsun, aralıksız içtikleri bardaki eğlenceler olsun tadından yenmezdi. insanı resmen west ham taraftarı olmaya özendirirdi. bu filmde de her ne kadar takıma bağlılık üzerinde durulsa da da, o bağlılık ilk filmdeki kadar açık bir şekilde ortaya konmamıştır. green street hooligans 2'de ilgi çeken sadece bir detay vardı. o da kavga sahneleriydi.
--spoiler--
son sahnedeki maç, kavga karışımı olay da ne kadar amerikan filmlerine benzemekteydi anlatılamaz. maçı kaybedeceklerinden bir an bile şüphe duyan biri var mıydı acaba çok merak ediyorum.
bir ailenin sorumluluğunu, yükünü kaldıramayacağını düşündüğünden, belki kendi istediği gibi birini bulamadığından veya belki de aşırı çapkın takılmasından dolayı 30 yaşına gelip de bekar olan mallarmış.
sıradaki diyalog da barmenin içki içen beyefendiyle diyaloğudur.
-bir sorunuz mu var?
-her zaman bir sorun vardır.
-peki hayatınızda biri mi var?
-her zaman biri vardır.
-ee x kişisiyle ne yaptınız dün adamım?
-her zamanki yerde, her zamanki içkimizi içerken, her zaman konuştuğumuz şeyleri konuştuk.
-sevgilim haydi kahve içmeye gidelim. çok güzel bir yer varmış böyle manzaralı taksim'de.
-hay..(ulan manzarası da var pahalıdır da. taksime gidecek para bile yok)
-he ne diyorsun gidelim mi?
-ya ben demiştim ki bugün biricik sevgilimle şöyle denize karşı çimenliklerde uzanalım. sarılalım uzanalım. baş başa vakit geçirelim. nasıl hoşuna gitti mi nevriye?
-ayy canımmm. çok tatlısın. tabii neden olmasın.
romantizm her daim çözümdür der ak sakallı dedeler.