bu bende oluyor. vallahi oluyor. hem de kendi odamda oluyor. hani dışarıda olsam birisi aynı parfümü kullanmıştır diyeceğim ama yok. ayrılalı 2 ayı geçti ama yeni yeni başladı diyebilirim. kafayı yedim mi diye bakayım dedim, benimle birlikte bu sorunu yaşayan 2-3 kişi daha varmış. böyle ansızın geliyor birden o koku, ama aynısı yani, bildiğiniz o. sanki onu beynimden atacakken kalbim izin vermeyip bana onu hatırlatıyor gibi.
son sezonlarda basit bir hollywood yapımına dönen dizi. aşk sahneleri, her şey batmışken son anda gelmesi hiç de sürpriz olmayan birinini çıkagelmesi ve her şeyi düzeltmesi, figüranların ölmesi... güzelim diziyi batırdınız.
sadece onu değil; onla yaşadığın güzel anıları, onla hissettiğin mutluluğu, onla paylaştığın sırları da özlersin. o gider belki aylar içerisinde aklından ama bu saydıklarım, aynı şeyleri başkasıyla yaşayana kadar içinde hep acı veren bir boşluk olarak kalacaktır.
unutmak zordur sözlük; aylarca gece gündüz yanınızda olan, tüm mahremiyetinizi açtığınız, hemcinslerinizden dahi yakın olduğunuz o insanı unutmak, hele bir de seviyorsan ve boş yere terk edilmişsen o kadar zordur ki... yukarıda dediğim gibi o gider belki bir süre sonra ama onunla yaşadığınız güzel anıları hatırlarken asla içten gülemezsiniz, yüzünüz gülse de kalbinizin bir tarafı özlemden ağlamaktadır çünkü.
severken terk ediliyorsan çok zor durumdur, insanı içinden çıkamayacağı bir mutsuzluk döngüsüne sokar.
terk edilmek bir anda olan bir olay değildir aslında, bir süreçtir. terk edilen taraf zaten aylardır ilişki bozulmasın diye tüm yükü omzuna almışken terk eden taraf da bunu fırsata çevirip tüm gücüyle seven tarafa yüklenmiştir. seven taraf, sevdiğini kaybetmekten korktuğu için altında ezileceğinden çok daha fazla ağırlığı kaldırmış olsa da bir süre sonra sevdiği insan tarafından terk edilmiştir. devamı mı? ya unutursun yada günlerce alkol, sigara, duygusal müzikler, uykusuz geceler içinde nefes alan bir ölü gibi yaşarsın...
unutmanın yoluysa karşıdakini silmektir sevgili dostum. şimdi ne yapacaksın biliyor musun? ona bir şekilde ulaşıp içindekileri dökeceksin, yetmedi mi? bir daha dökeceksin içindekileri, anlatacaksın her şeyi, eski anıları tekrardan ona hatırlatmaya çalışacaksın, olmadı mı? söveceksin, küfredeceksin; sonra pişman olup bir daha yazacaksın... ta ki içinde hiç umut kalmayana dek. işte o umut parçacıkları da toz olup uçtuktna sonra yapacağın tek şey karşıdakini silmektir; bu o kadar zor değil, çünkü karşıdakini büyüttüğün yer de onu bir anda yok edebileceğin yer de beynindir aslında. ufak bir umut kalmayana kadar çabalayıp sonra onu silmelisin; sosyal medya hesaplarından, rehberinden, galerinden ve en önemlisi de kafanın içinden. emin ol bunları yapmazsan boşa geçmiş günlere, aylara, yıllara doğru açılacaksın kapkara uçsuz denizlere açılan bir kaşif misali.
atatürk kaybetmedi o toprakları yalnız, osmanlı kaybetti; hatta o osmanlınız günümüzdeki toprakların bile ufak bir kısmıyla kaybedip diğerlerini işgalcilere teslim edecekken "türklerin atası" atatürk çıkıp ülkeyi kurtardı.
dizilere ön yargılı yaklaşan birisi olarak nedensiz şekilde uzak durduğum ergen dizilerinden birisi olmasına rağmen yine nedensiz şekilde başladığım dizi. izlemek istememin tek sebebi intihar psikolojisini merak etmemdi. dizi ergen dizisi olmasına ergen dizisi, yani hakaret anlamında söylemiyorum, sonuç olarak liselileri ve lise yaşantısını konu alıyor ama kesinlikle insana dersler veren, sürükleyici, izlenmesi gereken bir dizi olduğunu düşünüyorum.
temel olarak hannah bakerin intiharının 13 sebebi anlatılsa da yan karakterlerin her birinin özel hikayeleri var. en çok da bunları beğendim ben: sapık kameraman tyler, aslında iyi birisi olsa da çevresi yüzünden kötü bir karaktere bürünen zach, aile yaşantısı berbat olan justin, zayıf karakterli alex... yalnız ikinci sezonda bryce'ın da nasıl böyle bir canavar olduğunu öğrenmek istiyorum. ilginç bir eleman yani, erkeklere karşı çok iyi, bonkör, yardımsever ama kızlara gelince şeytana dönüşüyor. bence daha öncesinde bir kız tarafından çok büyük bir kazık yemiş olabilir.
karakterler demişken başrol clay çok boş olmuş. klişe gerçi, yazılsın diye yazılan baş karakterler. özel bir hikayesi yok, sadece utangaç bir çocuk işte. keşke tony filan başrol olsaydı.
ayrıca son bölümdeki intihar sahnesi oldukça sağlamdı.
birisinin nesnel şekilde, tamamen mantıklı olgularla kiliselerin camilerden mimari açıdan üstün olduğunu iddia etmesinin bile müslümanları ne kadar kızdırdığını gösteren olay. ilk entrynin nesine eksi atıyorsunuz? müslümanlar, farklı inançlara saygı duymayı öğrenmedikten sonra bu coğrafya kurtulmaz.
ben de muhafazakar ailelerden büyüyüp "hocalık" sıfatı altında onlarca ufak kıza tecavüz eden insansı yaratıkların onlarca haberini gördüm şimdiye kadar. sorun sende dostum.
adaletin er yada geç yerini bulacağını düşünme duygusu,
ölümden sonra yaşama duygusu,
ölen sevdiklerini bir daha görebilme duygusu,
ne günah işlerse işlesin müslüman olacağı için sonunda sonsuz cennete varacağını bilme duygusu
zor anlarda daha büyük birine sığınma duygusu...
ancak bunlar yalnızca ona inanmak için insanların kendilerine söyledikleri bahanelerdir,
hiçbiri dini gerçek yapmaz.
Erdoğan referandumdan önce "Evet çıkarsa Sağlık Meslek Liselerinde Hemşire Yardımcılığı okuyanları lise mezunu olunca direkt hemşire yapacağım." demişti. Referandumda evet çıktı ve birkaç gün sonra liseyi bitirince hemşire olmayı bırakın YGS ile alan hemşirelik bölümleri de LYS'ye geçti...
insanın doğasında kendi çıkarları için hareket etmenin olduğunu savunan görüştür. bir kesime göre liberallerin kendini avutma biçimi, diğer kesime göreyse gerçeğin ta kendisidir.
kadınların kendi haklarını savunmak, kadın-erkek eşitliğini sağlamak için başlattıkları akım. erkeğe hak olanın kadına da hak olduğunu savunurlar kısaca. saçma salak "ya bizim şeyimiz var onların yoğ huahaha" muhabbetlerine de girmeyelim şimdi. erkekler gibi gece sokakta gezebilmek, istedikleri gibi giyinebilmek, orospu damgası yemeden sevmek sevilmek, erkekler tarafından kısıtlanmamak, kahkaha atabilmek için çabalıyorlar.
ayrıca erkek feministlere pro feminist denilir ki ben de bu gruba dahilim.
arap ülkesi gibi bir türkiyedir. insanların birbirlerinin ahlak sınırlarını, yaşam şekillerini biçimlendirmeye çalıştıkları, genç kızların susturulup erkeklerin oralarını buralarını sallayarak gezdikleri bir türkiyedir. eğitimin dini olduğu, kendi ırkından yada kendi dininden olmayana ters gözle bakan insanların yaşadığı bir türkiyedir. mahkemelerin taraflı olduğu adaletsiz bir türkiyedir. muhafeletin sustuğu türkiyedir.
önündeki 10-15 santimlik organına sahip çıkamıyosun, kıza hayvanca tecavüz edip 5 dakikalık zevkin için hem kızın hem ailesinin hayatını mahvettikten sonra gidip kendi ailenin yüzüne bakabiliyosan burada asıl namussuz kız değil sensindir. bu sapıklığın mini etekle alakası yok, arap ülkelerinde çarşaflıyken tecavüze uğrayan binlerce kadın var. o önündeki organına sahip çıkamadıktan sonra, maçoluk denilen erkek kibrinle her şeyi kendine hak gördükten sonra hata kızın giysisinde değil senin zihninde.
dünyanın en gereksiz dersi. size ne ulan milletin dininden? ayırca ahlak ile dinin alakası yoktur, ahlak vicdan ile alakalıdır. bir de her din varmış. 6 ünite islam, 1 ünite diğer dinler, onlar da dalga geçer gibi. ateizm son yıllarda çürümüş, satanizmle alakalıymış filan. swh
türkiye tarihindeki en kara propagandadır akpnin evet propagandası. önce vatan, millet, bütünlük de; sonra halkın yarısına terörist, darbeci, katil de.
bir hristiyan ile müslüman kendi dinleri üzerine tartışıp ortak bir sonuca varabilir ancak dinsiz ve dinli bir insan tartışıyorsa sonucu olmayacak bir eylemdir din üstüne tartışmak. bir agnostik olarak sınıfımla 5-10 ders tartıştım bu konuyu en az şimdiye kadar. çıkarttığım izlenim işe su;
bir teist ile bir dine inanmayan insan (deist/agnostik/ateist) tartışırsa bu tartışma sonuca varmaz. çünkü teist, karşı tarafa sürekli dogma şeylerle yüklenecektir. (allah var, muhammed peygamber vs.) karşı taraf da bunu doğal olarak reddedeceği ve inanmak değil bilmek istediğini (ki bu dogma inanışlarda imkansızdır.) söylediği için tartışma bir kısır döngü içerisinde sürecektir.
sonunda da ben daha dinden çıkmış bir şekilde yaşamıma devam ediyor, insanların dogma ve kanıtsız şeylere inanmasının nedenini düşünerek kendi kafamda yarattığım boşlukta bir oraya bir oraya gitmeye devam ediyorken karşı taraf da "allah hidayet versin." diyerek konuşmayı bitiriyor her seferinde.
birkaç km2lik alanın bile bu denli önemli olduğu, tüm dünya süper güçlerinin cirit attığı ve her hamlenin ülke kuvvetlerince dikkatlice analiz edildiği bir durumda rusların yanlışlıkla türkleri vurması, hem de türklerin rus savaş uçaklarını düşürmeleri ve büyükelçi suikatinden sonra, garip.
büyük imparator recep tayyip erdoğan han hazretlerimizin sevgili kızı yüce prenses sümeyye erdoğan'ın twitter hesabından açtığı anayasa referandumu anketinden "hayır" çıkması sonucu gelişen hadisedir.
dün akşam aklıma geldi nedense. yaptığı elbette yanlış bir şey ama o hepimiz gibi değil; bizler evimizde, sıcak odalarımızın içerisinde her şey elimizin altında zaman geçiriyorken ve buna rağmen hayattan şikayet ediyorken, bazen sırf sevmediğimiz yemeği yaptı diye annemizle kavga ediyor, sırf bizden 3-5 şey istedi diye bize emek veren büyüklerimizi tersliyorken o annesiz babasız bir ortamda büyüyüp hayata çok erken yaşta atılmış bir genç, büyük ihtimalle çocukluktan beri görmediği anne şefkatini buldu kızda, bilemiyorum. bence her şey gelip geçicidir, benim dünyam da hayallerim de büyüktür ama o? büyük ihtimalle çocukluktan beri ekmek için çalışmış bir genç, dünyası ufak, belki de tek hayali sıcak bir evde sevdiği ile yaşamak ama güvendiği kız da onu 20 gün sonra terk ediyor. zaten temeli güçsüz bir binaya benzeyen dünyası çabucak paramparça oluyor ve sonunda video kaydını açıp son veriyor yaşamına. doğru mu? yanlış. hayatta her şeye rağmen güçlü kalmak lazım. siyahlıklar olacak, beyazlıklar olacak ama hepimiz yaşıyoruz bir şekilde iyi yada kötü. en dertsizinde de vardır dert, en dertlisinde de. hayatın gerçeği bunlar.
yapmasaydın keşke.
edit: ayrıca değinmek istediğim bir nokta da müzikler. özellikle genç yaşlarda müzikler insanın görüşlerini, düşünce yapısını şekillendirebiliyor. grup yorum dinleyen bir genç çok çabuk solcu yada atilla yılmaz dinleyen bir genç çok çabuk sağcı olabiliyor mesela. müziğin zararsız bir uyuşturucu olduğunu düşünürüm hep, insana birkaç dakikalığında aslında olmayan şeyleri hissettirebilecek bir gücü vardır. aslında olmayan duygularınızı aşırı bir şekilde hissedebilirsiniz. bu yaşlarda ebeveynlerin çocuklarının dinledikleri çocuklara da göz ucuyla dikkat etmesi lazım bana kalırsa.
eğlenceli kişilik. fifa kariyeri bölümleri iyidir, eskişehir kariyerinden beri takip ederim. oyun videosu dahi izlemeyen bana senaryosuz bir oyunu kaç bölüm izletecek muhabbete sahiptir kendisi. kişisel kanalında da youtube, filmler, diziler konusundaki güzel tespitlerini görebilirsiniz.
ayrıca kendisine kel denilir ama saçlarını beğeniyorum lan ben. ayrı bir karizması var. burayı okuyorsan seni ve saçlarını seviyoruz enis reis.
adam zaten belirtiyor hasta olduğunu. yine de video çekmek için gelen çocuğu kırmayıp video çekmiş, kamera var diye de yapmacıktan gülmeyip normal hasta ve sinirli halinde davranmış. sinek konusuna gelirsek gözden kaçmış olabilir, asıl dikkatimi çeken beyaz peynirin üzerindeki koskoca siyah sineği ne videoyu çekenin ne tostçu erolun görmemesi.