Ben senin rakıya ne kadar su katacağına karışıyor muyum deyyus? Sen kimsin de benim ibadetimin şekline karışmak hakkı görüyorsun kendinde?
isteyen açar mealini okur, isteyen orijinalini okur. Bu kimseyi ilgilendirmez. Buna karışan kim olursa milletin tokadını yer. O tokat her zaman sandıkta olmaz.
Dünyada yepyeni bir insan türü;
Üredi gün be gün, oldu bir sürü.
Künyesinden belli, meşreb kültürü
Göbek adı: çağdaş, adı: madrabaz;
Bir de soyadı var: OKUMUŞ YOBAZ !
Eline saz versen, tutar tersine;
Bayılır soprano, tenor sesine.
Senfoniler var ya.. Gayrı nesine ?
Kütük yontulmakla, kereste olmaz,
Bunun isbatıdır, OKUMUŞ YOBAZ !
Bağdaş kurmak için, ikbâl postuna;
Postal yalamakta, yoktur üstüne.
Tapar aynalarda, kendi büstüne;
Midesi geniştir, zillete doymaz;
Ne yese hazmeder, OKUMUŞ YOBAZ!
Herkesten fazladır (!), ondaki îman;
Altı gün toz duman, cuma müslüman.
Evde göstermelik, tozlu bir Kur'ân;
Ne var ki; haline, bir kere bakmaz;
Bir de fetvâ (!) verir, OKUMUŞ YOBAZ!
Para pul zengini.. Hayâ fakiri;
Bilmem nasıl paklar, toprak bu kiri?
işte.. Böylesine zavallı biri;
Davul gümbür gümbür, lâkin uyanmaz,
Gâfil kere gâfil, OKUMUŞ YOBAZ !
2016 Fransayı sonuna kadar hak eden kaleci.en zor dönemde milli formayı yüzüstü bırakıp kaçanlara inat kaldı ve büyük bir iş yaptı.şimdi fransada forma onun hakkı, zoru görünce kaçanın değil.
Bir takımın taraftarı olmak insanın karakterini bu kadar etkilememeli.adam adice, yüzsüzce maça 15dk kala maçı terketti.hala volkan demirel geçsin diyenler var.çok net karaktersizlik.
Adam kanser tedavisi gördü 6 ay, dopingli madde çıkmadı.bu 2 ay kaburga tedavisi görmüş de ondan çıkmış.süsleyin süsleyebildiğiniz kadar şerefsizliğinizi.şike var ama sahaya yansımadılar, kaburga tedavisi filan...
Aslında yarış eşit şekilde devam ediyor.çoğu takım şerefli olmanın verdiği güçle mücadele ederken, bazı takımlarda şeref eksikliğinin yerini dopingle şikeyle ikame ediyor.
Ceza almayacak futbolcunun yaşadığı doping şoku.doping var ama sahaya yansımadı.
Adam kaçıran, banka soyan, devletin kolluk kuvvetiyle silahlı çatışmaya giren, chpnin oylarıyla asılan, yıllar sonra chpli vekillerin yalandan andığı ve asılan terörist.
Bir de güzellemeler yazmışlar.yok amerikalıyı bırakmış, yok bankadan çaldığı-soyduğu paraları dağıtmış...
Bu ülkede göte göt diyen çok az insan kalmış.selahattin demirtaş barış elçisi, deniz gezmiş iyilik meleği, pkk-ydgh-ypg-pyd arkadaş, polise molotof atan ekmek almaya giden masum çocuk...
Hepsi aynı ideolojinin farklı kumaştaki müsveddesi.
Edit: bir yazar savunduğu fikir demiş.allah aşkına birisi bana savunduğu bir fikir söylesin.bu adamı bu kadar idol yapan nedir.yazın ortasında o kabanı giydirecek ne var allah aşkına.
Sizin savunduğunuz hak yerin dibine batsın.siz kimsenin hakkını savunmayın.bir tacizciyi ifşa ederken, diğer insanların hakkını ihlal edip ama ben hak savunuyorum demeye ordaki kimsenin hakkı yok.
Gençlerbirliğinin bitmeye yüz tutan taraftar grubunun içinde olduğu grup.
Her sene gençler maçını kaçırmamaya çalışırım.her sene formamı alırım.gidip tesiste antrenman izlemişliğim bile vardır.ama passolig denen dayatmaya para vermek istemiyorum.
Ben o onbeş liraya kulübe destek olmak amaçlı tozluk alıyorum.
Maçlar mı ? istediğim her maça "beleş" giriyorum.passolige para kaptırmıyorum.
Bir grup filozof Mevlana Celaleddin Rumi’ye gelerek birkaç sual sormak istediklerini bildirdiler. Niyetleri, bir şeyler öğrenmek değil, Müslümanları dinleri hakkında şüpheye ve fitneye düşürmekti. Mevlana, adamların halini hiç beğenmedi, onları üstadı Şems-i Tebrizi’ye gönderdi. Bunun üzerine gruptakiler onun yanına gitti.
Şems-i Tebrizi mescitte talebelere ders veriyordu. Konu teyemmüm abdestiydi; talebelere bir kerpiçle teyemmüm abdestinin nasıl alınacağını gösteriyordu. Gelen grup üç sual sormak istediğini belirtti. Şems-i Tebrizi,
“Sorun” dedi. Adamlar içlerinden birini sözcü seçtiler. Adam ilk olarak şunu sordu:
“Siz Müslümanlar Allah var dersiniz, ama Allah'ı göstermezsiniz; varsa gösterin, görelim ki inanalım” dedi. Şems-i Tebrizi,
“Öbür sorunu da sor!” dedi. Filozof,
“Sizler şeytanın ateşten yaratıldığını söylüyor, sonra da onun ahirete cehenneme atılıp ateşle azap edileceğine inanıyorsunuz. Hiç ateş ateşe azap eder, acı verir mi?” diye sordu. Şems-i Tebrizi,
“Peki, diğer sorunu da sor!” dedi. Filozof,
“Sizler ‘Herkes dünyada yaptıklarının cezasını ahirette çekecek, orada mahkeme kurulacak, hesap sorulacak’ diyorsunuz. Bırakın insanları, nasıl isterlerse öyle yaşasınlar, ne istiyorlarsa yapsınlar. Ayrıca mahkemeye ne gerek var?” dedi.
Adam sorularını tamamlamıştı. Şimdi bunların cevabını istiyordu. Kendine göre cevap verilmeyecek sorular sormuştu. Herkes Şems-i Tebrizi'ye bakıyordu. O ise gayet sakindi. Yerinden kalktı, filozofun yanına geldi ve elindeki kerpici adamın başına vurdu. Filozof “Vah başım” diyerek başına sarıldı. Şems-i Tebrizi çok şiddetli vurmamış olsa da adamın canı yanmış ve başı biraz şişmişti. Adam bir sağa bir sola baktı, bu kadar insana birkaç kişi ile yapacağı bir şey yoktu. Hemen dışarı çıktı, başını tutarak o bölgedeki mahkemeye gitti. Şems-i Tebrizi’yi hâkime şikâyet etti.
Hâkim, “Bu nasıl olur” diyerek Şems-i Tebrizi’yi mahkemeye çağırttı. Durumu sordu. Şems-i Tebrizi,
“Ben ona kötülük etmedim, sadece sorduğu sorulara cevap verdim” dedi. Hâkim,
“Bu nasıl cevap vermektir. Adam acı içinde kıvranıyor, senden şikâyetçidir, işin aslı nedir?" diye sordu.
Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:
“Efendim, bu adam bana ‘Allah varsa göster, göreyim ki inanayım’ dedi. Ben de buna, ‘Olan her şey baş gözü ile gözükmez, işte misali’ dedim; başına darbe vurup acıttım. Şimdi bu felsefeci, başındaki acıyı göstersin de görelim. Eğer başında bir acı yoksa niçin beni şikâyete geldi? Varsa göstersin!” dedi. Filozof, şaşırarak,
“Başımda acı var ama gösteremem” dedi. Şems-i Tebrizi de, ‘işte bu acı gibi, Allah Teala da vardır, fakat kafa gözüyle görülmez, O ancak akılla bilinir, kalple tanınır, ruhla sevilir, ahirette nurla görülür” dedi.
Şems-i Tebrizi ikinci soruya verdiği yanıtı şöyle açıkladı:
“Bu adam, sizler ‘Şeytan ateşten yaratıldı, ahirette ateşe atılacak ve ateşle azap görecek’ diyorsunuz; ateş ateşe ne zarar verir ki?’ dedi. Ben de topraktan yaratılan bu insana topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Ona, ‘Bak toprak toprağa nasıl acı veriyor, biraz daha hızlı vursaydım öldürürdü, demek ki ateş ateşe azap eder demek istedim’ dedi.
Şems-i Tebrizi üçüncü sorunun cevabını şöyle açıkladı:
“Bu adam bana, ‘Bırakın insanları dünyada herkes istediğini yapsın, niçin ahirette mahkeme, hesap ve ceza var?’ dedi. Ben de onun başını vurmak istedim ve vurdum. O niçin hemen mahkemeye koştu? Ben ona şunu demek istedim:
“Bu dünya da herkes istediğini yaparsa âlemi zulüm kaplar. Kendisine zulüm yapılan çok insan var ki zayıftır, zalimden hakkını alamaz. Herkes mahkeme bulamaz. işte Allah ahirette mahkeme kurup herkese yaptığının hesabını soracak, zalimden mazlumun hakkını alacak, gereken cezayı verecek ve adalet yerini bulacak” dedim.
Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında hayret etti, mahcup oldu söz söyleyemez hale düştü. Hâkime dönüp,
“Ben sorduğum soruların cevaplarını şimdi anladım” dedi.
Hikaye gerçektir, değildir bilemem ama @3'e cevap olabilecek nitelikte.
Bilimin açıkladığı her kavram cüzzi aklın açıkladığı şeylerdir.allah'ın varlığını maddi ispatı ise ancak ve ancak külli irade ile mümkündür.o külli irade ise yalnızca yine allaha mahsustur.
Insan hayatının sürdürülebilmesi için mevcut olan kusursuz sistemin bir parçasını açıklama gayretinde bile eksik kalan allah'ı yok cihetinde nedense geri durmamaktadırlar.oysa ki başını kaldırıp semaya baktığında milyonlarca yıldızın nasıl asılı durduğunu sorgulasa, buna rağmen milyonlarca insanın yer üzerinde sabit kaldığını anlamaya çalışsa bu beyhude çabasından vazgeçecektir.
Bilim onlarca gezegenin varlığını tespit etmiş ancak neden hiçbirinde yaşama dair kesin izler bulamamıştır.dünya aleminin bu denli insan yaşamına uygun yaratılması lütuf sahibi bir yaratıcını varlığına işaret değil midir?
nefsi duygulardan arınıp salih bakışlarla dünyaya bakarsak allahın yüceliğini, varlığını ve birliğini bize anlatacak milyonlarca delil buluruz.bilim de ancak allahın varlığını ispatta delil güçlendirici bir aracı olur.
Küçük yaştaki çocukların bonzai içip çatıdan atladığı, tartıştığı arkadaşını pompalı tüfekle vurduğu, cinsel ilişkiye girip videolarını övünerek paylaştığı bir ülkeden daha evladır.