bi nick bulamayacak kadar mal
46 (uyuyan dev)
sekizinci nesil silik 1 takipçi 18.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    paco rabanne ile sinek öldürmeye çalışmak

    1.
  1. avusturyadan hediye gelmişti bana bu parfüm, kıyamıyordum sıkmaya. bir gece pc başında armin van buuren dinleyip, poker oynuyordum. orospu çocuğu sinek geldi vıızzz vızzz başımda dolanıyor. söverek ayağa kalktım peşinden koşturuyorum odada. bir türlü yakalayamadım ibneyi.

    allahtan salak bir hayvanmış. baktı bu adam beni sikecek acil kaçmam lazım düşüncesi ile gitti pencerenin camına çarptı mal. aldım çakmağı kanatlarını felan yakmaya çalıştım. amacım öldürmek değildi, süründürmekti. yakamadım piçi. ne yapayım, ne edeyim derken aklıma parfüm geldi. gittim parfümü aldım, geldim baktım hala cam kenarında. bastım parfümü ibneye, yaklaşık beş saniye boyunca elimi çekmedim parfüm şişesinden. pompaladıkça pompaladım parfümü. en sonunda kokain kullanmış bir keş gibi ayaklarımın dibine yığıldı. naaşını not kağıdına yükleyip pencereden dışarı attım. peşinden bir sigara yaktım baktım keyfime. parfüm kokusu hala odamdan çıkmadı. ölüm kokuyor resmen. bana da ölümü hatırlatıyor her sıktığımda.
    0 ...
  2. nihat doğan a maruz kalmak

    1.
  3. tedavisi mümkün olmayan nido isimli bir virüsün vücudunuza girmesi ile sonuçlanacak olay.

    bu virüsün insan vücudundaki başlıca belirtileri şunlardır, kalıcı hafıza kaybı, kendini baskı altında hissettiğinde saçmalama, kişilik parçalanması, çevreye karşı saldırganlaşma, sosyopatlık.

    cern laboratuarlarında bulunan bilim adamları ve profesörler yapılan deneylerde bu virüse panzehir geliştiremediklerini açıkladılar. bilim adamları virüsün sadece televizyon yolu ile bulaştığını ve insanların televizyondan uzak durmalarını sözlerine eklediler.

    bu açıklamadan sonra dünya kamuoyu bilim adamlarının bu virüse panzehir üretmemelerinin nedenini şöyle açıkladılar, bilim adamları savaşı seviyor, bunun içindir ki nido isimli virüse panzehir üretmiyorlar. insanlık tehlikede. acil önlem alınması gerekir.
    1 ...
  4. bir liselinin hazin sonu

    1.
  5. malum biliyorsunuz bu otobüs duraklarında bekleyip, otobüs durunca binermiş gibi yapıp ayakkabı bağlayan mal insanları. işte o şakayı iett şöförüne yapan liselinin hazin sonu.

    http://inciswf.com/liselininsonu.swf
    5 ...
  6. bir erkekte öncelikle zeka arayan kadın

    1.
  7. kızlar genellikle kendilerinde olmayanı arar karşı cinste. bundan dolayıdır ki bazıları erkeğinin zeki olmasını ister.
    5 ...
  8. israfil in dünyayı yok etme planı

    1.
  9. sene, zaman kavramının keşfedilmediği bir zamandı. adı israfildi. israfil suudi arabistan'ın riyad kentinde asgari ücretle, sigortasız çalışan bir babanın oğluydu. aslında hiç istenmeyen bir çocuktu. babası prezervatif parasını biraya yatırıp aynı gece annesine kayınca olanlar oldu. annesi ile babasının günahı olarak dünyaya geldi.

    henüz çocuk olduğu dönemlerde babasının eve sarhoş gelip annesi ile ringde boks yapan iki sporcu gibi kavga etmeleri sonucu şiddet ile tanıştı. ara sıra babasını sarhoş yakalayan israfil bu durumdan faydalanarak babasına tekme tokat dalardı. babası çocuk işte deyip oğluna yumruklarla karşılık verirdi. mutlu mesut bir hayatları vardı. ara sıra evde bıçaklama gibi durumlar olurdu ki bunlar hayatın rutinliğine eğlence katan aktivitelerdi. hepsi çok mutluydu hayatlarından. taki o büyük ekonomik krizle karşılaşıncaya kadar. sert kışların yaşandığı, eksi elli dereceye varan soğuğa rağmen babası hal de muz sandıklarındaki böcekleri temizleyerek aldığı yüroları oğluna ve eşine koklatmadan alkole yatırmak için gece gündüz çalışırdı. evde yalan rüzgarı esmeye başlamıştı artık. marimar binbir türlü entrikalar, dalavereler çevirmeye başlamıştı.

    israfil suudi arabistan çöllerini kasıp kavuran bu ekonomik krizin fakında olacak ki babası bir gece eve sarhoş geldiğinde oturup konuşmak için telefonla arayıp randevu aldı. baba randevu saatini vererek salonda toplantı yapmak istediklerini israfile bildirdi. israfil odadan salona geçerek babası ile el sıkıştıktan sonra köşede duran deri koltuğa oturdu. babası israfile, ''ekonomik kriz kapıda, bütçede kısıtlamaya gitmemiz lazım. acil önlem paketini meclise sunup krizden en az hasarla çıkmamız lazım'' dedi. israfil siki taşşağına denk bir şekilde babasına tebessüm ederek sehpanın üzerinde duran viski bardağını eline alıp, kübadan sipariş verdiği purosunu ateşledi ve babasına, ''babacığım, babacığım merak etme sen, kriz bizi teğet geçecek, krizden en az seviyede etkileneceğiz allahın izniyle'' dedi babasının gözlerindeki o umutsuz bakışa rağmen. babası, ''nasıl olacak amk'' diyerek olayın bütün dramatikliğine son veren o soruyu sordu. israfil babasının o şefkat dolu sorusuna karşılık olarak, ''babacığım ben de çalışmak istiyorum, ayakkabı boyacılığı yaparım, simit satarım, mendil satarım senin sırtındaki yükü azaltırım'' diyerek babasının tekrar o dramatik havayı yakalamasını sağladı. babası başını iki elinin arasına alıp mahsun kırmızıgül'ün daye daye tikimane şarkısı eşliğinde ağıtlar yakmaya başladı. babasının bu durumuna üzülen israfil ayağa kalkarak yaşlı gözlerle kollarını açarak babasına sarıldı. o anda kapıdan evin hanımı bunları sarmaş dolaş görünce kocasına dönüp, ''allah belanı versin senin, bunuda mı yapacaktın bana'' diyerek ağlaya ağlaya toplantıdan ayrıldı. karısının bu durumunu gören kocası odaya gidip yataş marka yatağın üzerinde ağlayan karısına, ''karıcığım, canım, bitanem sen bizi yanlış anladın biz sadece arkadaşız ve bu bir iş toplantısı'' diyerek teselli etmeye çalıştı. karısı zaten salak olduğu için hemen kandı bu duruma ve kumsalda ibrahim tatlısesin hülya avşara kavuşma sahnesinde olduğu gibi koşa koşa birbirlerine sarıldılar ve o gün öyle bitti.

    ertesi gün sabah namazından sonra ailecek kahvaltı etmek için masaya oturdular. israfil çalışmak istiyordu ekonomik krizden dolayı. kendi okul masaflarını karşılayabilecek kadar ekonomik özgürlük istiyordu babasından. babası, '' hayır sen okumalısın'' diyerek sadece okul masraflarında biraz kısıtlama yapacağını söylüyordu israfile. o güne kadar fakirlikten dolayı okula beslenme çantası götürmeyip kantinden hamburger yiyen, diğer arkadaşlarının aksine doğan görünümlü şahinle değil de mercedes e-250 kompresör ile okula giden israfil bu durumdan bayağı şikayetçiydi. ama yapacak bir şey yoktu. bunun adı hayattı ve hayat çok zorlu bir mücadeleydi.

    israfil kafasına koymuştu. bir şeyler yapmalıydı. ne yapmalıyım diye düşünürken birden aklına bir fikir geldi. tabiri caizse ak parti'nin ampullerinden biri israfilin kafasının üstünde yanıp sönmeye başlamıştı. ampuldeki bu yanıp sönme, cılız ışık, aslında pek parlak fikirler olmadığının belirtisiydi. biraz daha bekledi ve istediği şey oldu. ampul artık bakılamayacak derecede parlıyordu. ve aklına gelen fikir italya'nın floransa şehrine gidip sokak şarkıcılığı yapmaktı. ilk okulda aldığı flüt derslerinde sınıfın en iyileri arasındaydı. bunu iyi değerlendirmeliydi. çünkü israfil bir sike yaramaz flüt çalmaktan başka. oturtacaksın bir köşe başına, inleyen nameler çalacak.

    kafasında bu fikrin belirmesi ile yüzü güldü. çünkü sokaktan gelen para ile ailesine bakabilirdi. bu heyecanla eureka eureka diye bağırarak eve doğru koşmaya başladı. yoldan geçenler, ''sezercik kafayı yedi, vah vaaaahh'' diyerek şaşkınlıkla israfilin arkasından bakakaldılar.

    israfil eve vardığında bavulunu hazırlamaya başladı. koluna takacak sevgilisi olmadığı için burberry marka çantasını alıp kimseye gözükmeden evden sıvıştı.

    israfilin evden çıktıktan sonra yapması gereken tek şey kalmıştı. ilkokulda müzik dersine giren rönesansın ünlü flütçülerinden raffaello santiye ulaşmaktı. bu düşünce ve heyecanla rafaeli aradı ve yanına gelmek için hocasından izin aldı. artık her şey tamamdı. ilk uçakla italyaya uçması gerekiyordu. sabiha gökçen havaalanına giderek cam kenarından bir bilet ayırttı. her şey tamamdı artık.

    öğleden sonra bavullarını uçağa yerleştirerek cam kenarından ayırdığı koltuğa oturdu. uçak havalanmaya başlamıştı. uçak yükseldikçe israfilin kafasında da düşünceler belirmişti. geride bıraktığı gözü yaşlı anası ve siroza yakalanmış babası. bu düşüncelerle birlikte gözlerini kapattı ve uyumaya başladı.

    uçağın tekerleklerinin yere değmesi ile uykusundan sarsıntılı bir şekilde uyanan israfil geldiklerini anlamıştı.

    uçaktan indiğinde müzik öğretmenini karşısında buldu. o sevinçle birbirlerine sarıldılar ve rafaelin evine gitmek için taksi tuttular.

    eve vardıklarında israfil olayı bütün detayları ile rafaele anlatarak bir an önce işe koyulacağını belirtti. rafael yemekten sonra floransa belediyesine gidip ona bir caddede flüt çalması için kiralık köşe başı ayarlayacağını belirtti. yemeği yiyip biraz kestirmek için israfil kanepeye uzandı. rafael de belediyeye gidip ona bir yer ayarladı.

    diğer taraftan arabistanda israfili havaalanında gören bir tanıdığı olayı israfilin annesine haber vermişti. kadıncağız oğlunun evden ayrıldığını duyduğu andan on saniye sonra kansere yakalanmış, john hopkins hastanesine kaldırıp kemoterapi tedavisine başlanmıştı. zaten siroz olan baba her iki üzücü haberi aldığı anda siroz krizi geçirerek hayata gözlerini yummuştu. israfili havaalanında görüp kadına haber veren aynı kişi kocasının öldüğünü hastanede kemoterapi gören kadıncağıza anında ulaştırarak kadınında ölmesine sebep olmuştu.

    arabistan bu haberlerle çalkalanırken israfilde ilk iş gününe başlamıştı. henüz öğlen olmasına rağmen bayağı para kazanmıştı. zaten ailesine iyi bir yaşam sunmak için onlardan ayrılma durumunda kalan israfil öyle efkarlı çalıyordu ki, dinleyenlerin ciğerlerini dağlıyordu resmen. hele ki ibrahim tatlısesin anaaamm anaaaammm, garip anaaaamm şarkısını flütle çaldığında bütün floransa ağlamaya başlamıştı.

    israfilin akşama doğru gülerek üstüne doğru gelen biri dikkatini çekmişti. sanki bir yerden tanıyordu onu. evet evet tanıyordu. bu aynı semtte oturdukları hayriye hanımdı. ne işi vardı acaba orada? hayriye suratında o sikimden tebessümle israfile yaklaşarak, ''nber lan dürzü'' diyerek selam verdi. israfil, ''iyi hayriye teyze. saol. senden ne haber'' diyerek selamına cevap verip peşinden hayatı boyunca pişmanlık duyacağı diğer soruyu sordu. senden ne haber?. hayriye, ''ben iyiyim ananla baban dün öldü'' diyerek peşinden yavşak yavşak gülmeye başladı ve arkasını dönüp arabistana dönmek için yola koyuldu. yok koyulmadı. daha israfilin ölmesini bekleyip haberi arabistandaki diğer akrabalarına iletip onlarında ölmesini sağlayacaktı. kadın tam bir psikolojik tetikçiydi.

    israfil olayı duyduğunda vitesteki arabanın marşına basılmış gibi sarsılarak yere yığıldı. ölmek üzereydi artık. son kez flütü ağzına götürüp çalmaya başladığında yerle gök sarsıldı, bir çığlık, bir çığlık ki aman allahım sormayın. olayı duyan hocası rafael, israfilin ağzındaki flütü almaya yeltendi ama israfil direndi. rafaelin son bir hamle ile ile birlikte ağzından çıkan, ''ver lan şu flütü amına koduğumun çocugu hepimizi öldürmeye mi çalışıyorsun'' cümlesine karşı israfil direnememişti. ama söyleyecek son bir şeyi vardı. o da şuydu;

    ''şimdi beni iyi dinleyin göt verenler. şu an bu flütü çalarak sistemin, kapitalizmin, sizin, hepinizin amına koyardım ama dua edin hocam rafael santiye. o olmasaydı hiç biriniz sağ çıkamazdınız bu dünyadan. ama henüz bitmedi. belki ölüyorum ama daha sağlam bir plan yapıp geri gelicem. taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayacağım. bu kulağınıza küpe olsun. biliyorum aranızda ergenekon savcıları var ama boşuna uğraşmasınlar. ben ak parti ile gülen cemaatini bitirme planı yapmıyorum, dünyayı bitirme planı yapıyorum. ben şimdi gidiyorum. kendinize iyi bakın. her şey gönlünüzce olsun. sizi seviyorum, flütümü de tabi.'' diyerek hayata gözlerini yummuştur.

    çok önemli bir not: ergenekon savcıları israfilin dünyayı yok etme planını araştırmak için biraraya geldiler. savcılar israfilin planında nasıl bir ezgi kullanacağı üzerine çok önemli araştırmalar yapıyorlar.

    kaymak: sikiwerdi.
    3 ...
  10. musa yı görünce gülmekten yarılan kızıl deniz

    1.
  11. sene, geçen sene. dağların insanların üzerine kalkıp, "üstünüze düşeyim mi lan ibneler" deyip taşşak geçtiği, kuşların insanların kafasına taş atmasının, sıçmasının moda olduğu zamanlardı. kuraklık ve kıtlıktan insanların sürekli mısır tükettiği bu coğrafyaya mısır adını vermişlerdi. bu coğrafyada önceleri iki samimi arkadaş olan firavun ve musa isimli iki genç yaşarmış. bu iki gençten ismi firavun olan velet çok yaramazmış. sürekli apartmanların ziline basıp kaçmalar, mısır tarlalarına zarar vermeler, mahalle bakkalından cips çalmalar, kahvede hesap ödemeden kaçmalar felan çok yaramazmış. musa ise daha ağır başlı, özgün müzik dinleyen, aile terbiyesi görmüş, anadolu çocuğunun üniversiye gitmiş haliydi.

    bu iki arkadaş taa çocukluktan itibaren mahallelinin deli hayriye ismi ile andıkları kadından olma sıdıka isimli kıza aşık olmuşlar. işte olaylar bundan sonra cereyan etmeye başlamış.

    aynı kıza aşık olan bu iki arkadaş zamanla birbirinden tiksinmeye, kavga etmeye, geçinememeye başlamışlar. sürekli bir kendini ıspat etme çabasına girişmişler kızın karşısında.

    mahalleli kızın firavuna varmasını istemiyordu. firavun ile bir ömür geçmez, yazık olur düşüncesi ile kızın musaya varmasını istiyorlardı.

    musayı devre dışı bırakmak isteyen firavun kendi kafasına göre plan yapmıştı. bunun yanında musa ailesinden kızı efendi gibi istemeyi planlıyordu. firavun bu durur mu?

    önceleri kapı komşusu olan, daha sonra dolandırıcılıktan tutuklama emri çıktığını öğrendiğinde o bölgeden kaçan deniz isimli yakın akrabasını aramış. deniz zayıf, uzun boylu,şişman, sarışın, kumral, mavi gözlü, kırmızı saçlı, kahverengi bileklere sahip bir gençmiş. deniz'e bu durumundan ötürü kızıl lakabını takmışlar ve adı kızıl deniz diye bilinmeye başlanmış. onu deniz diye tanımazlarmış. ama kızıl deniz dediler mi akan sular dururmuş, herkes tanırmış.

    firavun bir gece aramış kızıl deniz'i, "yav kardeş senden bir ricam olacaktı" demiş. kızıl deniz de devam etmesini söylemiş telefonda. firavun, "hayırlı bir iş var. bir kızı kaçırıcam senin yanına gelicem" demiş. sonra da eklemiş, " bu kızın bir takıntısı var tam bir baş belası, amına koduğumun çocuğu kızın peşini bırakmıcak. bu konuda da senden yardım istiyorum kardeşim" demiş. kızıl deniz ise firavunun isteğini kabul edip eklemiş, "yanlız bir hafta kalabilirsiniz evimde, haftaya manita gelcek, yanlız kalmak istiyorum" diye eklemiş. firavun "tamam" deyip telefonu kapatmış. sinsi sinsi gülerek ellerini ovuşturmuş ve hazırlıklara koyulmuş.

    musa ise anası ile bu durumu oturup detaylı bir şekilde konuşmuş. musa kaybedecek hiç bir şeyi olmayan bir insandı. hayatta tek kazanacağı şey bu kızdı. zaten mısır işinide bırakmıştı. borsa işine girecekti tahtakalede. o gece uyuyamamış kızın onun olacağını düşünmekten. heyecanlı, arzulu bir şekilde kızı hayal edip iki posta atmış.

    ertesi gün güneş ışıklarının yeryüzüne vurduğu dakikalarda iki arkadaşta yataklarından kalkmışlardı. ikiside akşamki planlarının heyecanı ile güne başlamışlardı. zaten işsiz olan bu arkadaşlar kahvaltıdan sonra mahalle kahvesine gitmişlerdi. birbirlerine selam vermeden ayrı ayrı köşelerde oturup çay eşliğinde gazetedeki chp kurultayını okumaya başlamışlar. heyecan artık maksimum seviyedeydi ikisindede. bir süre sonra kahveden ayrılmışlardı. aman tanrım o da ne? firavun yine çayın parasını ödemeden kaçmıştı.

    akşama doğru musa eve gidip takım elbisesini çekmiş, bir saat sonra kızı istemeye gittiklerinde nasıl davranacağını, ne konuşacağını düşünmeye başlamıştı.

    firavun ise, fırından aldığı bir adet un torbası, bir adet mendil ve eter ile yola koyulmak için hazırlanmıştı. ocağı, muslukları, sigortaları kontrol ettikten sonra kapıyı kilitleyip yola koyulmuştu. musadan önce halletmeliydi bu işi. ve öyle de olacaktı.

    firavun kızın odasının camından gizlice bakıp ortalığı kolaçan etti. sıdıka ve ailesi musa ve garip annesi için hazırlık yapıyordu. bir ara kız üstünü değiştirmek için odaya girdi. firavun tam zamanı deyip camdan tıpkı bir yılan gibi sessizce odaya süzüldü ve olaylar cereyan etti. kızı eterle bayıltıp torbaya attığı gibi kızıl deniz'in yolunu tuttu.

    musa ve ailesi henüz sıdıkaların evinin yakınındayken bir feryat duydu, bu deli hayriye idi. ama bir şey olduğuna ihtimal vermemişti. çünkü deli hayriye bunu hep yapıyordu. yavaş yavaş eve yaklaştıklarında deli hayriye onu sakinleştirmek isteyenlere bıçak çekerek ortada bir çocuk olmamasına rağmen, "yaklaşmayın, yoksa çocuk ölür" deyip duruveriyordu. kafayı yemişti resmen. musa olanı biteni sıdıkanın bir akrabasından öğrendiğinde biri gelip başından aşağıya kaynar sular dökmüştü. havanın zaten kırk derece olmasından dolayı kaynar suyu başından aşağı döken lavuğa elinin tersiyle bir tane vurup telefonla konuşmak için uygun bir yere geçmek için oradan ayrıldı.

    nihayet firavun kızıl denize varmıştı. selamlaşma, sarılıp öpüşme, el şakaları derken firavun'un cep telefonu çaldı. arayan musa idi. firavun, "ne var lan göt" deyip telefonu açtı. musa, "sıdıkayı bulana veya getire yüz bin lira vericem" deyip hüngür hüngür ağlamaya başladı aşkı için. firavun, "ne diyon yarram sen" deyip musayı kendine getiren soruyu sordu. musa elini yüzünü yıkayp tekrar devam etti, "nerdesin lan piç sikicem geçmişini, öldürücem seni" diye tehditler savurmaya, klavye delikanlılığı yapmaya başladı. hoparlörü açık olan telefondan olanı biteni duyan kızıl deniz telefonu firavunun elinden alıp musayla kendi konuşmaya başladı. musaya artistlik yapmamasını, delikanlıysa karşısına çıkması söyleyip adresi verdikten sonra telefonu kapadı.

    musa biraz göt korkusu ile, biraz da erkekliğe bok sürmemek adına verilen adrese gitmek için hemen yola koyuldu.

    evde musayı ellerinde döner bıçakları ile bekleyen firavun ve kızıldeniz sıkılmış olacaktı ki dolaptan birer tane bira alıp yudumlamaya başladılar kapının eşiğinde.

    biraları bitmek üzere iken uzaktan elinde beyzbol sopası ile musanın silüeti belirdi. biralarındaki son yudumu içtiklerinde artık musayı karşılarında bulmuşlardı. firavun olayın ciddiyeti ile ve kızıl denize olan güveninin getirdiği rahatlık ile "demek geldin he yarrağımın kafası" diyerek musaya selam verdi. musa da tırstığını belli etmemek için biraz alttan alarak, "bak güzel kardeşim. ben 17 yaşındayken ailemle birlikte bir trafik kazası geçirdik. bir ben sağ kaldım ve kırılan sol kapının camından takla atmış arabadan sürünerek çıktım. yüzüm gözüm kan içindeyken arkamdan siyah takım elbiseli bi gurup adam ve onların başı olan muhammet abiyle karşılaştım. bana artık sen benim evladımsın, bu arabanın içinden canlı çıkmak için üstün bir kemik ve kas yapısına sahip olmak gerekir dediğini hatırlıyorum. sonra beni mekanlarına götürdüler. ailemin acısıyla hırsa bürünmüştüm, yaratıktan bi farkım kalmamıştı. muhammet abi benim bu insan üstü vucut yapımdan yararlanmak ve bu gözü karalığımı kullanmak için uzak doğuya tüm dövüş tekniklerini öğreniyim diye göndermişti. tam 10 sene orda belirli dersler aldım ve robokoptan hiçbir farkım kalmadı. arabistana tekrar döndüm ve bana kızıl deniz denilen adamı bulup tek tokat atarak öldürmemi söylediler. bende bi internet kafeye gittim ve bir masaya oturdum. tam kızıl deniz yazıcakken akinsoft açılıp tekrar kapandı. uzaktan tamam abi açtım masanı dedi kafenin sahibi. ya sabır çektim. bende o arada enter a tıkladığımda kızıl denizi aratmışım. sonra bu adres çıktı karşıma. adresinizi gördüm ve inan anam avradım olsun deliye döndüm. sen ne kadar orospu çocuğu ne kadar siktiğiminin piçi, ne kadar kaşarın doğurduğu bi insansın. ve kızıl denizden vazgeçip senin peşine düşme kararı aldım. seni bir tokatla değil, seni sikerek öldürücem bunuda böyle bilesin." diyerek tehdit savurdu.

    bu tehditi duyan kızıl deniz alkolun etkisi ile gülmekten yarılıp olduğu yere yığıldı iki parça halinde. ve firavun o anda ortadan kayboldu.

    olayın gerçek yüzü yıllarca bizden saklandı. yıllar süren araştırmalarım sonucu olayın iç yüzünü öğrendim ve ilk defa burada paylaşıyorum.
    9 ...
  12. uzun zaman sonra aldattığını söyleyen insan

    1.
  13. bir menfaati olduğu için uzun zaman saklayıp sonrasında sıkıldığı için veya karşı tarafın durumu anlaması ile itiraf etme durumudur.

    -ayrılmamız gerek mübeccel.
    -ne? neden ama?
    -aldattım.
    -ne yaptın ne? inanamıyorum sana, bana bunu mu yapacaktın? bunu mu hak ettim ben?
    -hayır sen beni yanlış anladın.
    -ne demek şimdi bu.
    -diğer kız arkadaşımı seninle aldattım ve bu durum bayağı uzun zamandır böyle. yıllar sonra ona da açıkladım. o yüzden ayrılmamız lazım.
    -(bir anlık şok, sessizlik ve göz yaşları sonucu söyleyecek söz bulamamak ve sonu gelmeyen bir boşluğa düşüp kaybolmak)
    0 ...
  14. inilen otobüse tekrar binememek

    1.
  15. binilen otobüsün doluluğundan dolayı kendi durağında inmek isteyen insana yol vermek adına otobüsten indiğinizde, tekrar bineceğiniz sırada kapının kapanıp, otobüsün hareket etmesi ile diğer otobüsü bekleme durumudur.

    bostancı durağında bu durum benimle birlikte bir kaç insanın başından geçmiştir. böyle otobüsün tıka basa dolu olduğu bir gün yol vermek için otobüsten indim, sonra binemedim. sinir oldum otobüse arkadan sövüp saydım, tekme attım otobüse. ama ben otobüsteyken bir başkasının başına geldiğini gördüğümde güldüm. komik olduğu için dedğil, benim başımdanda böyle bir şey geçtiği için kendimi o adamın yerine koydum ve yaşadığım o an aklıma geldi. otobüsün arkasından ettiğim küfürleri hatırladım onlara güldüm. artık kimseye yol vermek için otobüsten inmiyorum. bu da sakat bir durum aslında inerken birileri götünüze elleyebilir. arkanız dönükken sürtebilir. onun da çaresini buldum. inen bayansa arkamı rahatlıkla dönüp onun inmesi için pozisyon yaratabiliyorum. ama eğer inen erkekse erkekliğimi dikip onun geçmesini bekliyorum. ''amına koduğumun ibnesi madem inip bizi zor durumda bırakıyorsun, şunun da tadına bak'' düşüncesi ile davranıyorum. ( şaka lan öyle piçlikler aklımdan geçse de yapmıyorum, çok ayıp)
    0 ...
  16. hayvan gibi sevişen insan

    1.
  17. sevişirken ''hadi bana kötü şeyler söyle'' diyen bir insan varsa ortada çok doğal karşılanması gereken bir durumdur. insanlar birbirlerinin yataktaki davranışlarına göre hareket etmelidir. bazen çok sevimli, bazen sıcak, bazen ise çok ateşli şekilde sevişirsiniz. tıpkı bir hayvanın avının peşinde koşup onu kıskaca alıp, bir hamlede parçalarmışcasına sevişilen zamanlar vardır. bazen ise kadının bacaklarında, memelerinde, kasıklarında vecd içinde dolaşan bir sofi gibi ufak, hafif, hiç bir şekilde incitmeyecek şekilde davrandığınız zamanlar da vardır.

    insanın hayvan gibi sevişmesinin nedeni partnerinin yatakta nasıl bir performans veya o anki ruh haline karşı nasıl davranacağını bilmemesidir. acemiliktir. ne istediğini bilmemektir.

    bir kadın size ''hayatım seni çok seviyorum, seninle çok mutluyum'' gibi cümleler kurup, ufak ufak dokunarak sizi tahrik ediyorsa ona size davrandığı gibi davranmanızı bekliyordur. ona güzel şeyler söyleyip, vücudunda parmaklarınızı, dudaklarınızı gezdirip sevişmeye başladığınızda bir level ileri götürüp hayvanca davranmanın manası yok. sevişmeyi başlattığınız tempoda sonlandırmanız partnerinizin istediği bir şeydir.

    bunun yanında uzun zamandır görmediğiniz kadınınızın evine gittiğinizde, kapıyı ilk açışı ile bacaklarını size sarıp kollarını boynunuza dolaması ve ''seni çok özledim, her dakika seni arzuladım'' demesi sonucu ateşli dakikaların sizi bekliyor olduğunu bilmelisiniz. yatak odasına gittiğinizde ateşler içinde kalmış bir vücudun titreyerek ve sizi çekmesi ateşli ve bir o kadar da sert bir sevişmenin sizi beklediğinin anlamıdır.

    eğer partnerinizin yatakta ne istediğini bilmeyip kafanıza göre sevişirseniz karşınızdaki insanı mutlu edemezsiniz.
    1 ...
  18. haftanın ilk iş günü

    1.
  19. işe gitmek için kapıdan adımınızı atıp durağa doğru yol aldığınızda, alacakaranlıkta asık suratlı, yorgunlukları her hallerinden belli olan insanlar, ürkütülmüş, taş atılmasına maruz kalmış bir köpek gibi oradan oraya koşuşturmalarını gözlersiniz sabahın ilk ışıkları ile birlikte.

    bütün o görüntüyü geride bırakıp servise binersiniz, ''günaydın'' yerine, ''başınız sağolsun'' demek geçer içinizden o asık suratlara, neşesiz bakışlara karşı. hiç bir şey söylemeden oturursunuz. radyoda hayatın bu çilesine tuz biber olacak şarkılar çalar. (sokucam bu gebze fm'e, ve o itici sese sahip dj'lerine)
    ''radyoyu değişir misin asım abi'' demeye korkarsınız. servistekilerin kınayan bakışları gelir bir an gözünüzün önüne.

    sanayiye girmek üzere(gosb) her sabah olduğu gibi iğrenç peynir kokusu, yağ kokusu gelir burnunuza ülkerin fabrikasından. mideniz bulanır o ağır koku karşısında. hava kirliliğinin sanayinin üzerine bir kabus gibi çökmesi sonucu duman altında kalmış olan bölgeye, gizemli bir odaya girermiş gibi hissedersiniz. o duman, o is altında iş yerine değil, sonsuzluğa gittiğinizi düşünürsünüz.

    iş yerine gelinip servisten hızlı hızlı inen insanların aksine yavaş yavaş iner, adımlarınızı küçük küçük atarsınız. geri dönmek gelir içinizden. o kadar asık suratlı insanla güne başlamak insan psikolojisinin amına koyar amına. onlar yüzünden siz de kendinizi kötü, huzursuz hissedersiniz.

    köşede kendi halinde duran köpeği görünce, sanki o insanlar hakkında benimle aynı düşüncedeymiş gibi geldi bana. önünden geçenlere yattığı yerden öyle taşşak geçer gibi bakıyordu ki, ''ben mi çalışayım penisimin delikleri'' der gibiydi. köpeğin o halini görüp ona doğru yaklaştığımda ayağa kalktı ve sanki bana tebessüm eder gibi gözlerimin içine baktı. bir nebze olsun rahatlamıştım. kafasını okşarken dilini dışarı felan çıkarıyor, ayaklarımın dibine kıvranıyor. o insanları gördükten sonra o köpeğin görmek, bana kendimi cidden iyi hissettirdi. bir köpek o insanlara rağmen yüzümde tebessüme sebeb oldu. (bazen onları insanlardan çok seviyor ve değer veriyorum) bıraksalar hiç o insanların yanına gitmezdim. akşama kadar o köpekle oynayabilir, yemeğimi suyumu paylaşabilirdim.

    biraz köpekle oynayıp zaman geçirdikten sonra içeri girmek için yola koyuldum. iş yerinin girişi ile personel girişi arasında yaklaşık elli metre var. o sıra yavaş yavaş ilerlerken personel girişinden giren insanlara gözüm çarptı. baktığımda korktum. sanki kocaman bir dev'in sabah kahvaltısı için insanları peynir, zeytin gibi yediği, çiğnediği geldi gözümün önüne. bu düşüncelerle girdim içeriye. kahvaltı yapıp, gazeteyi bitirince başladım işe. kendimi işe vermem bazı düşüncelerden arınmama sebep oldu. çok güzel iyi de oldu.

    batan güneşin kızıllığının yeryüzüne düştüğü saatlerde iş bitmiş, herkez eve gitmek için hazırlanıyordu. bir sigara yakıp servis hareket saatini beklemeye başladım. yine sabahki o dev'in görüntüsü geldi gözümün önüne. kahvaltısını insanla yapan o dev'in bütün gün öğüttüğü o insanları bir bok, bir kusmuk gibi dışarı attığını düşündüm. bir an önce gidelim diye sigaramı yarıda söndürüp servise bindim. eve gidene kadar ''bu amını siktiğimin hayatı hakkında daha fazla kötümser olma'' diye kendi kendime söylendim.

    eve gidip odama kapanınca gerçek dünyama döndüğümü hissetmeye başladım şu son zamanlarda.

    iki gün sonrası da aynı bu şekilde olacak. değişecek bir şey var mı? yoook.
    0 ...
  20. olmak isteyip de olamadıklarımız

    1.
  21. hayalindeki işi yapamayan insan olaraktan başlığa yazma gereği duydum. bir çok insana çocukluk döneminde ''büyüyünce ne olacaksın'' gibi klişe bir soru sorulmuştur. bana da böyle sorular soruldu. ama hiç bir zaman ne olacağıma karar veremedim o yaşlarda, çünkü hayatı tanımıyordum ve karşıma ne çıkacak bilmiyordum. taaki ergenlik dönemine kadar. ergenlik döneminde insan bir çok şeyi anlamaya başlıyor. etrafında olan bitene yavaş yavaşa anlam vermeye başlıyor. ve bununla birlikte ne istediğine karar verme yetisini de kazanıyor. bilgiye aç bir ergen olarak öğrenmek, denemek ve bazı başarısızlıktan sonra yapmak üçlemesini öğrenmiştim. farklı tatlar arıyor, diğer insanlarda gördüklerimi deniyordum. ama hiç bir zaman onlar gibi olmak istemiyordum. bir çok şeyi anlatılarak değilde, yaşayarak öğrendim. hayatın anlatılan hikayelerde olmadığı, yaşanılan sokaklarda, mahallelerde olduğunu farkettim.

    etrafı iyi gözlemlemeye ve analiz etmeye başladığımda, ağaçtan düşen bir yaprağın yer çekimi kanunu ile süzüle süzüle toprağa doğru ilerleyişinden tutun, yanımdan soluk soluğa koşarak geçen adamın şakağındaki damarın atışına kadar her şeye dikkat eder olmuştum. -ki hala öyleyim- bu şekilde hayatın anlamını doğanın kanununu ve insaların yaşayış biçimine en ince ayrıntısına kadar dikkat etmeye başladım. bir kuşun uçuşunu, gittiği istikamete kadar her şeyini derinlemesine irdeliyordum. ve yaptığım bu şeyden zevk alıyordum. hayatın ayrıntıları ile ilgilenmek hoşuma gidiyordu.

    hayallerimi o dönemde süsleyen bir yazar olma isteği doğmuştu bende. gördüğüm her şeyi hayal gücümünde bir şeyler katması ile kağıtlara aktarmak ve yaşadıklarımı, yazdıklarımı tekrar o anı yaşamak adına yazmak isteği belirmişti. ama kime bahsedeceksin hayallerinden? ailene mi? kıt akıllı arkadaşlarına mı? hayır. hiç birisi senin isteklerinle ilgilenmezler. aile desen okuyup iyi bir iş sahibi olup monoton bir hayat sürmen için elinden geleni yapar. başka bir şey söyleyecek olsan, ben hayallerimin peşinden gideceğim diyecek olsan. ''sikerim hayallerini, oku adam gibi bir iş sahibi ol'' tepkisi ile karşılaşacaksın, bunu biliyorsun. hayallerinden bile bahsetmek, onlar hakkında birilerine bir şeyler anlatmak zoraki bir durumdu. anlatamazdın. sabit fikirli olmak biliyorsunuz ki eski kafaların adetidir.

    bu durum kötü bir eğitim görmeme neden olmuştu. yapmak istediklerimden yavaş yavaş kopmaya başlamıştım. kimsenin desteğini bulamaz olmuştum. artık bu hayallerimden yavaş yavaş uzaklaştığımı farkettim. en ince ayrıntısına kadar ilgilendiğim hayat artık bana hiç adil davranmıyordu. bunu farkettim ve hayata küstüm. kapitalizmin adama akıllı oturduğu dünyamızda artık hiç bir şey yapamayacak bir hal içindeydim. yazma isteğimi bir türlü bastırmam gerekiyor diye düşünmeye başlamıştım, kendi kendime hikayeler, hayal gücünü zorlayacak yazılar yazmaya başladım kağıtlara, defterlere. belki ileride biriktirip bir tane de olsa bir kitap çıkarırım diye düşünmeye başladım. çıkan kitap'ın satılmasının önemi yok. sadece ben okusam bile yeter bana diye düşünmeye başladım şu son zamanlarda.

    yaşadığım çevreyi bırakıp, insanlardan uzak bir yerlere gidip, eski, ahşap, üzerinde yılların izini taşıyan sigara yanıkları ile dolu, izlerle dolu bir masanın üstünde şarabımı içip kitabımı yazmayı düşünüyorum. (bkz: into the wild) yapıcam bir gün bunu. belki ölmeden önce yapılacak son şeye bunu yazmadım ama 90 yıl da yaşasam, bir dan brown, peter straub, bir stephen king gibi olacağım. umut ediyorum.
    0 ...
  22. komşuya mektuplar

    1.
  23. sevgili komşum;

    cumartesi günleri beni ankaralı namık ile uyandırmana katlanabiliyorsamda, şu kuruyemişleri, fındık, fıstık vs.. şeyleri günün her saatinde döşemede kırma. karını dövme çok ses oluyor. karınada söyle sen evden çıktıktan sonra çocukları dövmesin.
    bir de akşamları eve geldiğinde karını alıp kocaman eşyaları döşemede oradan oraya sürükleme, işten dönerken yanlışlıkla bizim zile basma.

    sevgilerimle. eğer bunları yapmaya devam edersen ağzını yüzünü sikerim. hadi eyvallah.
    0 ...
  24. her şeye alınan kadın modeli

    1.
  25. her lafa kırılır. her sözde ima arar. bir şey söylemiş olsan ''bir şey mi ima ettin?'' der. sanki camdandır, dokunsan kırılır. o sıralar aranız iyiyken birden arayıp sormaz olur, ne oldu diye merak edersiniz, tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış misali incir kabuğunu doldurmayacak bir nedenden size darılmıştır, ama sizin haberiniz yoktur. işi ile ilgili olarakta çok hassastır. diyelim seyrettiği dizide bir hemşire var ve ameliyathanede doktor neşter isteyince şaşırıp makas veriyor. eğer o da bir hemşire ise ve o sahneden alınmışsa yarrağı yediniz orayı terk edin. ''haksızlık bu, biz böyle değiliz'' der. bunu bağıra çağıra söyler bazende ağlar. hiç çekilmez. yanında hep alınacak diye rahat edemezsiniz. temkinli yaklaştığınızda bu seferde ''niye benimle doğru dürüst ve derin konularda konuşmuyorsun'' der ve bunada alınır. ''hayatım nasılsın'' demek istersin ama ''sen bana sağlıksız görünüyorsun''demek mi istedin gibi çıkışacağından korktuğunuz için soramazsınız. bu seferde ''sen beni sevmiyorsun'' der. göte gelmişsin oğlum kaç kurtar kendini.
    0 ...
  26. yaptığı işi sevmeyen insan

    1.
  27. mesleği ile bütünleşmiş insanın tersine bu insanın işi ile işi olmaz. işini bilmez. bilse bile severek yapmaz. ya ailesinin ısrarı ile ya da parası iyi oldugu icin o meslegi secmiştir. belki de üviversite puanı boşa gitmesin diye hayatı boşa gitmiştir. sonuçta mutsuz, işini böyle kabullenen ve yapmayarak insanları mutsuz eden bir tip peyda olur. çünkü onun için her sabah uyanmak, işe gitmek ölüm gibi gelir. ayakları geri geri gider. her şey ona angarya gelir. daha pazartesi günü hafta sonu tatili planları kurmaya başlar. düzeltmek için bir şey yapmak yerine devamlı eleştirir, şikayet eder.

    yollarda gördüğümüz yorgun, asık suratlı, öfkeli ufacık bir streste bağırığ çağıran insan işte o'dur. kişi varlık sebebini gerçekleştiremediği için kendine güvenmeyen, işe yaramadığını düşünen, yaşam arzusunu kaybetmiş hem kendisine hem de çevresine zararlı bir insan olur.

    bunun yerine insanlar işlerine ''yahu o kadar eğleniyorum, zevk aldığım şeyi yapıyorum, bir de üstüne para veriyorlar'' düşüncesi ile gitse, iş, iş olmaktan çıksa ve bütün dünya buna inansa, bir inansa hayat bayram olsa.
    1 ...
  28. film bitince alkışlamak

    1.
  29. sinema salonunda izlediği filmin etkisi altında kalıp oyuncuları tıpkı bir tiyatro izliyormuşcasına alkışlayan insandır.

    aynı insan uçak indiğinde de alkış tutar. bazıları ıslık çalar. bazıları şarkılara çakmakla eşlik eder. tuhaf insanlarız vesselam.
    0 ...
  30. sex yapmaya alternatif terimler

    1.
  31. donanımların uyumluluklarını sağlamak için arabirimleri birbirine bağlamak.

    alet paketlemece gibi.

    güzel bir sex çağrışımı olurlar.
    2 ...
  32. nihat doğan ı somali ye yardım olarak bırakmak

    4.
  33. bir kaç sözlük yazarının da bu kampanyaya dahil edilmesi gerekir.
    0 ...
  34. çocukların psikolojisini bozan öğretmen

    1.
  35. henüz ilkokul birinci sınıfa gidiyordum. çok tehlikeliyim o sıralar. hani bir videoda "okulun ağasıyım ben" diyen çocuk varya işte oyum o dönemler. gözlerime bakacak bir delikanlı bulamıyorum. o derece tehlikeliyim.

    bir tane öğretmenimiz vardı. hep kızıp bağırması, bazen çok sinirlendiğinde dayak atması sonucu daha ilk okul birinci sınıfta tanıştım şiddetle. bir gün derste yaramazlık yapmıştım o da gelip elini yumruk yaparak tıpkı bir kapıyı çalıyormuşcasına kafama vurmuştu. o yaşa kadar babamdan bir fiske yememiş olan ben ayağa kalkıp sıradan çıktım, öğretmenin kaval kemiğine öyle bir tekme indirdim ki aynı anda kopan çığlıkla beraber arkama bakmadan okuldan kaçtım. eve gidip olayı aileme anlattıktan sonra ertesi gün okula gittim oturdum sırama. öğretmen sınıfa girdiğinde bir baktım ki ayağında bandajla topallayarak geziyor.

    lan mal karı. beni daha ilkokulda şiddetle tanıştırdın, o şiddet döndü dolaştı seni buldu işte. öyle ayağın mor, bandajla gezersin bir hafta boyunca sığır.

    hala etkileri sürüyor üzerimde. biri ters bir şey söylese dayanamıyorum hiç bir şey söylemeden dalıyorum.
    2 ...
  36. rize nin en aptal insanı bile bir ülkeyi yönetir

    1.
  37. rizeliyim. doğru bir önerme olduğunu düşünüyorum.
    1 ...
  38. içime dök diyen türk kızı

    1.
  39. ön sevişme esnasında sizi burnunuzdan çenenize kadar salya içinde bırakan kızın ilerleyen dakikalarda kendini aşka kaptırması sonucu ağzından çıkacak kelimeler bütünü.

    ''içime dök'' diye bir şey mi var? nasıl oluyor bu? düşmanı denize dökmek gibi bir şey mi lan?

    - hadi bebeğim içime dök.
    - dök deme işte, dök deme. milliyetçilik duygularım kabarıyor sonra.
    0 ...
  40. tanrı nın erkek olma ihtimali

    1.
  41. şu yaz günü deniz kenarında oturup biramı yudumlarken, önümden geçen sahiller dolusu kestane renkli memeleri, bacakları, neşeli kahkahalar çıkaran kadınları gördükten sonra ihtimal verdiğim durum.

    kadın memelerini yarattığı için erkek olduğuna daha çok ihtimal verdim. hem kendisi, ''bak çocuğum, şu benim yarattığım memelere, bacaklara, kalçalara bak, şu salıntı yürüyüşlere bak'' diyor, ''bak neler yaratmaya kadirim'' diyor.

    yarattığı, ortaya çıkardığı şeylerle övünenler genelde erkeklerdir. ve tanrı yarattıklarından bahsetmeyi seviyor. o halde tanrı erkektir.
    0 ...
  42. son akşam yemeği isimli restaurant açmak

    1.
  43. eğer açılması durumunda on iki kişi ve bu rakamın üzerinde gelen misafirlerine grup indirim yapacak olan restauranttır.

    baktın işler kesat, daya şarap ekmeği gitsin.
    2 ...
  44. inanılmaz kaza

    1.
  45. gazete sayfalarında daha önce yüzlerce kez gerçekleşmiş kazaları her seferinde aynı başlıkta yayınlamaları sonucu karşımıza çıkan klişe laflardan biridir. kullanılan bir diğer motto da akıl almaz kazadır. daha önce yaşanmamış türde bir şey ise kullanılması çok normaldir.

    bunu yapmalarının tek nedeni insanlarda merak uyandırmak ve iştahla daha önce bin kere yaşanmış olaya gizemli bir hava katmak. artık trafik kazalarına o kadar alıştım ki kaza hakkında yazılan yazıyı okumuyorum bile gazetede. sadece haberin yan tarafına sıkıştırılmış kaza yerine ait ufak bir fotoğraftan kazanın başlangıcından sonuna kadar neler yaşandığını kafamda kurguluyorum.
    0 ...
  46. işten kovulma nedenleri

    1.
  47. mobbing ile yönetilen bir şirkette kafayı yemek üzere olduğunuz anda sandalyenin üzerine çıkıp, "kanımı mı satın aldınız lan, anunuza koyarım hepinizin" demek mesela.

    veya işi gücü bırakıp sözlük okumak.
    2 ...
  48. keşke kadın olsam denilen anlar

    1.
  49. askerdeyseniz mutlak suretle aklınızdan geçecek bir an vardır.

    benimde aklımdan geçti. ''ulan ne şanssızım amına koyim. şimdi kadın olsam, evlensem her akşam yarrak yesem bu kadar kötü olamazdı herhalde'' diye.

    vallahi geçmediyse.
    2 ...
  50. sevgilinin doğumgününü unutmak

    1.
  51. unutmak çok doğaldır, insanın yapısında vardır. sevgili olan hatun'un bunu anlayışla karşılaması gerekir bence. anlayışla karşılamıyorsa o kadın'ın yaşı sorulduğunda ''bayanların yaşı sorulmaz'' cevabını veren gerizekalı kadından farkı yoktur.

    yılın 364 günü zaten aklımdasın, iş yerindeyken özleyip arıyorum seni, onu geçtim aynı evde yaşıyoruz. bir yıl boyunca yanındayım, senin için bir şeyler yapıyorum. hep aklımdasın. n'olmuş doğum gününü unuttuysam embesil? üzülüp kahrolmak için bir dünya neden varken bunu neden bu kadar sorun edersin?

    abicim bunu sorun eden sevgiliniz varsa siktir çekin.
    1 ...
  52. evde yaşanan paranormal olaylar

    1.
  53. gece çişimi yapmak üzere uyandım ve tuvalete doğru ilerledim. tuvaletimi yapıp ellerimi yıkadıktan sonra yatağıma uzanmak üzere ışığı kapatıp yola koyuldum. ışığı kapatıp odaya ilerlediğim karanlık koridordan ''dur, kaçma, gel buraya'' diye bir ses duydum. koridorun ışığını yaktım ve sesin kaynağını aramaya başladım. ama nereden geldiğini, kimin seslendiğini öğrenemedim. sonra o sesi hiç takmayıp uyumak üzere yatağıma girdim. o sesi ilk duyduğum an tuhaf ve ürkütücüydü.
    16 ...
  54. hayata karşı muzaffer olmak

    ?.
  55. hiç yaşanmamış, hayali bile çiğnenmemiş bir geleceğe adım adım ulaşmak değil; yaşanmadan hurdaya çıkmış bir geçmişi, atıldığı köşeden kurtarıp onararak, eski körpeliğine kavuşturmaktır.

    (bkz: elif şafak)
    (bkz: bit palas)
    0 ...
  56. ttnet aboneliği için başvuru yapmak

    1.
  57. zulümdür, eziyettir. katil olma sebebidir. ttnet hakkında söylenenleri okuduktan sonra yazılanların biraz ağır ithamlar oldukları sonucuna varmıştım. ama gelin görün ki aynı zulüm'ü ben de yaşayınca o yazılanlara başından sonuna kadar hak verdim. evet, her yazılan kelime için haklı olduğunuzu söyleyebilirim.

    ttnet'i açtırmak için gittiğimde masada oturan hanımefendi utanmasa evden el işini getirip dantel örecekmiş gibi çevresindeki her şeye kayıtsız bir şekilde oturuyordu. ben de başvuru için yanına gittiğimde şöyle bir olay cereyan etti.

    -merhaba hanımefendi internet başvurusu buraya mı yapılıyor?
    -......
    -hanımefendi internet bağlatmak istiyorum.
    -......
    -bayan internet aboneliği buradan mı yapılıyor?
    -......
    -internet bağlatmak için kurabileceğim cümle çeşitleri bunlardı. bitti. size nasıl bağlanabilirim?
    -evet?
    -hanımefendi neden bu kadar düşündünüz? da vinci'nin şifresini sormadım ki.
    -önümde işim var görmüyor musunuz?
    -bunu susarak değil de konuşarak söyleseniz olmaz mı?
    -sakin olur musunuz beyefendi?
    -istediğiniz kadar olurum ama beni adam yerine koyun.
    -çattık ya.
    -hanımefendi internet başvurusu buraya mı yapılıyor diyorum? söylemeniz için gizli bir yemin töreni varda biz mi bilmiyoruz?
    -evet burası.
    -iyi tamam çok iyi. öğrendiğime göre ben gideyim o halde. bir tek bunu merak edip sormaya gelmiştim. buranın ne olduğunu öğrenmek istedim.
    -bakın beyefendi sabah sabah ortamı germe. nedir, sorun nedir?
    -bakın bir sorun olduğu size de malum oldu. internet bağlatıcam.
    -alın şu formu doldurun.
    -isterseniz uçak yapıp kafama atsaydınız formu.

    form doldurulur.

    -bir form doldurucam diye formdan düştüm buyrun hanımefendi.
    -tamam mı?
    -tamam tamam. abone olmak insan olmaktan da zormuş.
    -imzanı at şuraya.
    -imzanı at deyince bana neden ürperti geldi? kendimi böyle, korku filmlerinde sallanan sandalyseninde ''bu kasabaya 1910'dan beri kimse gelmedi'' diyen yaşlı amcayı dinler gibi hissettim. üç vakte kadar bağlanır mı internet?
    -bağlanır bağlanır. siz hiç merak etmeyin.
    -bak yine öyle hissettim. saol saol.

    gel de bu elemanı tut saçlarından kafasını önündeki bilgisayara dannn, dannn diye vurma. şiddeti sevmem ama yapacak bir şey yok.
    3 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük