istanbul tıp fakültesi anatomi anabilim dalında pratik salonuna giren her öğrencinin taşikardisini azdıran hocadır. beni de diğerleri gibi dersten atana kadar seveceğim kendisini.
konuşmayı da çok seviyor kanımca. yetiştirdiği bağı ve hayatını, güldüğü şeyleri anlatırken karşısındaki 70 kişinin ve kendisinin zamanın nasıl geçtiğini anlayamamasına sebep olmuştur, zar zor öğle yemeğine yetiştik sonrasında tabi. komik adamdır aynı zamanda, gülerken yerlere yatırmıştır şahsımı. özel üniversitelere karşı olan ben bile sabancı'ya gitmeyi düşünmüştüm bir ara, sırf bu adam orda diye.
çoğu zaman hayati olabilen hatalardır. bir doktor adayı olarak ve bu saydığım hataları ileride bizzat yapmaktan korkarak şunu söyleyebilirim ki benim bu güne kadar gördüklerim doktorların ihmalkarlığından, görev yerlerine zamanında gelmeyişlerinden ve boşvermişliklerinden kaynaklanıyor. mesela kardeşimin doğumu sırasında nöbet değişim saatiydi ve hastanede bir tane doktor bulmak mümkün olmadığı için ters doğum yapmakta olan ve sezeryana alınması gereken annemi ebeler doğuma almıştı. sonuç ne mi kardeşimin doğumda kol ve bacak sinirleri zedelendi ve aylarca sağ kolunu kullanamadı, bacakları ve sol kolu haftalarca hareket etmedi, ve tek de değildi. aynı mahallede kardeşimin yaşadıklarını yaşayan hatta ondan çok daha kötü durumda olan 3 çocuk daha var hala kollarını tam kullanamayan, ameliyat üstüne ameliyat geçirip düzelemeyen. bunlar benim gördüklerim ve görmediğimiz bilmediğimiz nicesi...
doktorluk riskli meslek zor meslek, işlerini iyi yapmak için çırpınan doktorlara lafım yok. lafım hastasını sadece bir kar aracı olarak gören, hastalarına değer vermeyen asık suratlı doktorlara.
normal bir insanda omurganın yapısını oluşturan ve içinden omurilik geçen 33 omurdan birinin veya yarısının* eksik oluşudur. belde omurun eksik olduğu bölgede diğer bölgelere göre göçük bir görünüm vardır ve -kendimden yola çıkarak söylüyorum(çünkü bu konuda ayrıntılı bilgi bulmak zor)- kişinin günlük yaşamında büyük bir etki yaratmaz. sadece sanki hamileymişsiniz gibi ağır kaldırmak yasaktır ve merdivenlerden inip çıkarken daha dikkatli olursunuz ki düşüp de omuriliğiniz hasar görmesin. bazı kişilerde kapanma defekti görülebilir fakat yine de kemik gelişimi tamamlanana kadar omur kendini tamamlamayabilir. doğuştan gelen bir hastalıktır ve genetik kökenlerinin olabileceği* düşünülmektedir.
mitokondri içinde yer alan ve anneden çocuklara aktarılması sebebiyle soy takibini sağlayan dna çeşididir. bu yüzden genel inanışın aksine soyu erkekler değil kızlar devam ettirir. yapılan bir araştırmaya göre avrupa'da sadece 17 çeşit mitokondri dna'sı bulunmuştur. bu da avrıpa'daki tüm insanların sadece 17 farklı anneden(içlerinde tek yumurta ikizi ve aynı anneden doğan kız çocuklarını yok sayarsak) ürediği tespit edilmiştir.
protein sentezlerinde ilk tanınan aminoasittir. kodu aug olup, bu kod gelmediğinde protein sentezi başlamaz lakin çoğu proteinin ilk aminoasiti değildir, protein sentezi tamamlandıktan sonra yapısından çıkarılır.
beynin 3 büyük yarığından biri olan dik yarık(diğerleri rolondo ve silvius yarıkları) üzerinde bulunan ve nasırımsı cisimle birlikte beynin sağ ve sol yarım küresindeki görme, işitme gibi merkezleri birleştirip tek bir görüntü, tek bir ses oluşmasını sağlayan akson demetidir.
gerçeğini de yaşamış biri olarak söylüyorum ki hem onlar hem de sizin için hiç de hoş bir durum değildir. yalnız kovboy diye dalga konusu olmanız muhtemeldir. önden yürüyüp çiftleri rahatsız etmeden yokmuş gibi davranmak kanımca en iyi davranıştır.
vücutta diğer organlardan farklı olarak karaciğere bir atardamar ve bir toplar(kapıtoplar damarı) damar giriş yaparken bir toplar damar da çıkar ve alt ana toplar damara bağlanır. Kapıtoplar damarı mide ve diğer sindirim organından gelen besinleri taşır ve karaciğerde, kapıtoplar damarındaki glikoz oranına göre pankreastan salgılanan insülin/glukagon hormonlarıyla kan şekeri düzenlenir.
bir sabah erkenden çalar telefon. kim arar ki bu saatte dersin ve daha telefona dokunmadan önce hissedersin olanları, kendini hazırlamaya çalışırsın duyacaklarına. hiçbir şeyden emin olmadığın kadar eminsindir duyacağın cümlelere;hem de bunu düşünmeni gerektirecek hiçbir şey yokken ortada ve korkarak açarsın telefonu. hala içinden dua edersin hissettiğinin*yanlış olmaması için ama herşey tam da tahmin ettiğin gibidir. o seni bırakıp gitmiştir. son isteğini bile umursamazca yerine getirmediğin için bir şeyler düğümlenir içinde, günlerce ağlayamazsın. hala döneceğine inandığın içindir tüm bunlar. her gülene dönüp bakarsın kötü bir şaka yaptığını söylemek için ama her seferinde bir başkası çıkar karşına ve aramaktan vazgeçersin artık bunla yaşamaktan başka çaren yoktur. her geride kalan gibi yoluna devam edersin...
Yiruma dünyaca tanınmış modern bir bestekâr ve piyanistdir. Eski Kore güzeli Son Hye Im ile evlidir.
Yiruma 15 şubat 1978'te Seul'da doğar. Piyanoya 5 yaşında başlar. 1988'de ailesi ile ingiltere'ye taşınırlar. 1996'da "The Musicians of Purcell" adlı albüme katkıda bulunur. Purcell Specialist Music School (Londra)'dan temmuz 1997'de diplomasını alır. Haziran 2000'de de Kings College'den mezun olur.
Yiruma hem ingiliz hem kore vatandaşıyken, temmuz 2006'da vatani görevini yapabilmek için ingiltere vatandaşlığından vazgeçmiştir...
~http://www.wardom.org/yir...everler-icin-t280787.html ~
bir boş bakınızdı. çektiğim acıları herkes görsün diye doldurayım dedim. yumurcak tv izleyen küçük kardeşin hayattan bezdirdiği ablası ya da abisinden bir güzel dayak yemesidir ama bunun altındaki nedenlere de bakmak lazım tabi kimse küçük kardeşini dövmek istemez ama yumurcak tv gibi bir ömür törpüsüyle ömründen ömür giden herkesin sonuna kadar yapmayı hakettiği eylemdir aynı zamanda.
özgürlüğün başkalarının sınırını zorlamak, zevklerine, tuttuğu takıma, siyasi görüşüne, ırkına hakaret etmek olduğunu sanan insanlardır bunlar. özgürlüklerinin başkalarının özgürlüklerinin başladığı yerde bittiğini bilmez inadına oraya da girmek isterler. sonra da ben özgürüm diye dolaşırlar ortalıkta.
yeniden korkmak, ne getireceğini bilememek... yeni insanlar, yeni bir çevre, yeni arkadaşlar... hiçbirinin bizden ne götüreceğini bize neler vereceğini bilmeden yaşamaktan belki de. meraklı gözlerimizle geleceğe baktığımızda bulanık bir sudan başka hiçbir şey göremeyince içimizi bir korkunun kaplaması... alışıp da kaybetmekten korkmak yada eskiye alışıp ondan vazgeçememek...
güneş, rüzgar, sıvı biyoyakıtlar gibi sürekli kendini yenileyen ve tükenmeyen enerji türüdür. gerekli alt yapı sağlandığında en ucuz enerji türü olması da kaçınılmaz olur.
tatillerde diğer zamanlardaki kadar özgür olmadığını düşünmek, boş oturmaktan zevk almamak, aylarca bekleyip hayal kurduğun o anların hiç de hayallerindeki gibi olmadığını farkedip hayal kırıklığına uğramaktır. sevdiklerinden uzakta kaldığın anlara üzülmektir belki de.
hiçbir zaman tom ve jerry, temel reis, casper gibi izlemesi zevk vermeyen, vurdulu kırdılı filmlerdir. çocukları hipnoz ediyorlar kanımca. gözünü bile kırpmadan izliyorlar birbirini yiyen garip yaratıkları.
gördüğümde çok şaşırmıştım, fransızca müzik dinleyen Türk sayısı zaten ne kadar ki bir de bunlar piknik yerinde de dinliyorlar demiştim. Daha sonra onlar da Türk olduklarını hatırladılar ve klasik piknik şarkılarımız çalmaya başladı.*zaten biraz daha devam etseydi şaşkınlıktan oracıkta kalırdım heralde.
diğer dillerden türkçeye giren kelimeler gibi elbet türkçeden de diğer dillere kelimeler girmiştir. osmanlı etkisinde yüzyıllarca yaşayan devletlere dilimizden birkaç sözcük öğretmişizdir herhalde.
Bir şey öğrendim
Gel değişik sevah
Sen beni sev ben seni sevim
Sevdayı yaşiyah
Sen benim için yan
Ben seni severah yanim dutuşiim
Klasik aşk neyse oni yaşiyah
Yada sen sevme haberin olmasın
Ben sene sevdalanıp dolaşiim
Platonik aşk neyse oni yaşiyah
Sevdada oturah yiyah içah
Ele olah ki kan kusah
Tombilik aşk neyse oni yaşiyah
istersen sevdandan kendimi kesim
Sagi mi solu mi dogriyim biçim
Psikopatik aşk neyse oni yaşiyah
Dur ben kerem olim sen asli
Sonumuz ele bitsin yasli
Nostaljik aşk neyse oni yaşiyah
Ele sevah ki gara sevda olah
Araplara benziyah gapkara olah
Gara aşk neyse oni yaşiyah
Yalan söylemiyah hep dogru diyah
Beraber oturah beraber yiyah
Realist aşk neyse oni yaşiyah
Birbirimize türkü söyliyah mizildiyah
Elele tarlalarda bostanlarda gezah
Romantik aşk neyse oni yaşiyah
Kediyi gudigi(köpek) sen diye sevim
Sende horozi culugi(hindi) ben diye sev
Sembolik aşk neyse oni yaşiyah
Gel elele tutuşup gendimizi elektirige verah
Zangir zangir titriyah,ölmiyah
Elektronik aşk neyse oni yaşiyah
Ahırlarda komlarda bulusah
Tezek galahlarinin(yigin) dibinde oturah
Otantik aşk neyse oni yaşiyah
Sen beni sevirsen bilirem, ben de seni
Ele puştlukları birahah hakket sevah
Adam gibi sevah sevdayi yaşiyah...
** diğer spor dallarının futboldan daha sonra Türkiye'de ilgi görmeye başlaması ve futbolun Türk milletinin yapısına en uygun spor olmasından kaynaklanan durumdur. yavaş yavaş diğer spor dallarında katedilen gelişmelerle bu durumun kırılmaya başladığı tarafımca gözlenmektedir. *
"gunun birinde yazdiklarimdan bir perde cekecegim hayatima. herkes kagit uzerinde yazilanlari benim hayatim sanacak, ben de hayatimi saklami$ olacagim boylelikle. saklanmanin en iyi yolu fazla gorunmektir biliyor musun? herkes seni gordugunu sanir, sen de rahat edersin. kasada oturan kiz gibi! herkes kasadaki kizi gorur, ama kimse tanimaz.."* sözlerini düşünerek hareket ediyordur belki de.