son olarak 4 ay önce girmiş bulunduğum ve an itibari ile tekrar ''bi bakıyım ne oluyo ne bitiyo'' maksadıyla girdiğim sözlük.geldim gördüm ki ne bi oylama ne bi mesaj aynen öyle duruyo bıraktığım gibi(sözlüğün mevcut durumu da buna dahil). en son dün girmişim gibi. birinizin yazdığınız 3 günlük bi yazıyı okuma ihtimailinin sıfır olduğu twittervari bi ortam. içinde okuyandan çok şahane yazan birbirinden değerli yazarlar da mevcut.eee beğenmeyen de zaten siktir olur gider. o yüzden bana da siktirip gitmek düşer. *
arkadaşım gündüz '' sen tavla oynamayı biliyo musun ? '' diye sordu aniden. Dedim biliyorum. ''Şu oyunu benim yerime oynar mısın, benim acil çıkmam lazım, zaten marsa gidiyo'' diyerek önüme uzattığı bilgisayarı alıp. kendisinin mars yapmak üzere bana verdiği oyunda mars olup, hırsımı alamayıp aynı kişiye puanı ikiye katlayıp bi daha kaybettim. evet tostumu yedim bekliyorum.
dün telefonumu arkadaşımın arabasına düşürdüm sözlük, gece. Az önce getirdi, verdi. sağolsun ne arayan var ne soran. Bi zamanlar hiç yoktan avea mesaj atardı ya da şimdiara. Hattımda lira da yok şimdi onlarda aramıyo. Çok yalnızım çok. ya da hiç popüler değilim.
bu başlığı okuduğum zaman kendimi kadınlar ne ister filminde ki mel gibson gibi hissediyorum. Sanki yolda yürüyorum ve insanların akıllarından geçeni duyabiliyorum. Çok acayip.
varya yemişim yağmur yağdıktan sonra gelen toprak kokusunda ki huzuru, şu hayatta kaybettiğin cüzdanını bulduktan sonra gelen rahatlama üzerine içilen bi sigara kadar güzel bişey yok.
'' ne kadar gidersen git hep başladığın yere geri dönersin ''
keşke gerçek hayat da bu beylik laflarda ki kadar tekdüze ve kolay olsaydı diyorum bazen. halbuki hayat hiçte o kadar kolay ve basit anlaşılacak bi kavram değil. ben de gittim. çok gittim, kendi gücümü bile zorladım hatta. yazılana razı olmaktansa, kaderimi kendim yazmayı denedim ve aynı o sözde dediği gibi ne kadar gidersem gidiyim olduğum yere geri döndüm. tek fark şu an aynı yerde, farklı bi insan olarak bulunmam.
insan en yakınındakini görmezmiş herzaman. olay aslında çok basit. ufak bi deney bile olayı çözebiliyo. nasıl ki işaret parmağını karşına koyduğunda tam görürsün ama ne zaman ki gözlerine, iki kaşının ortasına, yaklaştırdığında önce görüntü karışıp bulanır ve en son artık hiç görünmez işte insan çevresindekilere karşı da aynen böyle. en yakınındakileri hiç farketmiyo. (deneyi yapmaya çalışmayın kendi kendinize konumuz bu değil)
tam olarak ne zaman farkettim onu, ne zaman sevmeye başladım , ne zaman bu kadar bağlandım bende tam olarak hatırlamıyorum. hatırladığım tek şey iki kaşımın arasına yaslı parmağım kadar yakın olduğumuzdu.
bu hayatta insanın prensibleri olması kadar kötü bişey olamaz. prensibler saçmadır, anlamasızdır. sizi sadece zora sokarlar. işe yaradıkları tek yer sizi sıkça hata yapmaktan korumalarıdır. bense hayatıma değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez prensibler koymuş bulunmaktayım.
2 yıllık dostum, arkadaşım belki benim bi dönem hayata tutunmamı sağlayan insan. o. eski sevgilimin en yakın arkadaşı!
her insan için son aşkı en farklı olandır en muhteşemidir. kişi hep öyle sanar. ama ilk kez sadece ve sadece sevmek beni bu kadar mutlu etti. karşılığında para üstü beklemeden.ilk defa reddedilmek beni hiç kırmadı. sonuna kadar hakettiğini bildiğimden. ''çünkü siz buna layıksınız'' diye bi reklam vardı ya çünkü o buna layıktı. tüm bu karşılıksız sevgime, toprağın altına gizlenen bir tohum gibi içime gömdüğüm bu sevdaya fazlasıyla layıktı.
ucuz bi gönlüm olmadı hiç bi zaman. yükte hafif pahada ağır oldu yüreğim. az kişi girip az zaman durdu belki hayatımda ama onları bile çok sevdim. ve işte son dönüşü kaçırdığımın üzerine epeyce zaman koyduktan sonra, işte o yavaş yavaş su sızan duvarlar artık ayakta kalamayacak hale geldikten sonra kendiliğinden yıkılıp altında kalmaktansa kendi ellerimle yıktım onları. günden güne yükselen bu duvarları. ve işte yine aynı yerdeyim. o entryi yazdığım yerde, aradan 5 ay geçtikten sonra. ne kadar gidersem gideyim başladığım yerdeyim.
bence mutluluk, aynı kapitalist sistemde ki para gibi,dünyada eşit biçimde dağılamaz. nasıl ki çok zenginlerin var olması gereken bu sistemde önce çok fakilerin olması gerekir. mutlulukta aynen böyle birilerinin mutlu olması için birilerinin mutsuz olması gerekir.işte ben başkalarının yerine, belki sizin yerinize, şu an mutsuz olanım. belki ilerde bende mutlu olurum diye.
kendim gibi insanlardan nefret ediyorum.karakter yapıları bana benzedikleri için hemen hemen her olayda nasıl tepki vericeklerini, ne düşündüklerini, ne amaçladıklarını anlıyorum, sinirim asabım bozuluyo o an.
kuran' ın öğrenilmesi ve öğretilmesi dense anlaşılabilecek bi durum ancak kimin seçmeli ders olması yönünde bl hayali varmış tam olarak anlamış değilim.insanlar dinini özgürce yaşasın öğrensin, öğretsin bu herkesin en büyük temennisi. Ancak bu zamana kadar kaç kişi kuranı seçmeli dersler sayesinde öğrendi. Bu iş için zaten kuran kursları yok mu yazın camilerde açılan? ve daha bir o kadar da özel kurs mevcut. büyük ihtimalle bu milletin bi hayali değildir de yine alttan bi zam haberi geçiyodur. Dikkat etmek lazım.
lahmacun yanında güzel bi salata, arkadan gelen güzel bi künefe olmadan anlamsızdır. O yüzdendir ki bu mücadele de onu kendisi yapan değerlerden uzaktır. Pizza ise tüm bunlardan uzak, yalnız ve mezesiz bi yiyecektir.. Ama her ikisi de sabahın bu saattin de çekilmez.
türkiye' nin en büyük spor kulübü olsun, en çok kupayı hatta tüm kupaları alsın süpürsün , en iyi futbolu oynasın gelene gidene beş atsın , en sağlam topçular galatasarayda olsun , kulüp tesislerine girerken ''efendi ol, adam ol, canımı ye'' yazsın ama şu bilinsin taraftarının , oyuncularının ve yöneticilerinin diğer takımlardan hiç bi farkı yoktur.ne en efendi en karakterli, ne de en pislik en çirkef insanlardır.onlar da herkes gibidir. Bırakın artık şu aptal futbol romantizmini.
reklamda balın tadına bakan herkesin kendisinin veya bir yakının arıcılık yapması da hakikaten ilginç bi detay.Arıcılk faaliyetinin yoğun olduğu bi pazarda çekilmiş olsa gerek reklam.
hani tetris oynarken uzun çubuk beklersin ya araya denk gelmesi için, işte oraya kısacık bi z oturmasıdır yanlış kişiyi sevmek. Onca, emek çaba, beklenti boşuna gider.
maalesef ve maalesef itin götüne sokmakta olsa bu yaptığım uludağ sözlük henüz tekerleğin icadını tartışırken, ekşi sözlük uçak yapmaya çalışmaktadır.konuşulan konular, yine bu konulara girilen entrylerin anlatımı, uzunluğu her açıdan uludağ sözlük geride değil çok geride.
uludağ sözlük okumayan ama çok iyi yazan yazarlarla doluyken, ekşi sözlük okuyan ama çok yazmayan yazarlarla dolu.
mantıklı bi olay değildir. neden mi? hristiyanlar ya da müslümanlar (hatta ve hatta 3 büyük din dahil dünya üzerinde bulunan tüm din mensuplarını da bu işin içine katarsak) bir dine bir yaratıcıya inanan insanların tümü kabul ettikleri dinin tüm esaslarına inanıp buna iman ederler. her ne kadar bu akılla perçinlenmeye çalışılsa da tamamen imani, kalbi bir mevzudur. ancak ateizmde kişi tanrı' nın olup olmadığı hususunda aklını kullanarak bi mukayese yapmakta bir sonuca varmaya çalışmakta ve en sonunda tanrı'nın ve doğal olarak dinlerin varlığını reddetmekte. işte bu düşünceyi başka insanlara yaymaya çalıştığı andan itibarende ateizmi bir din haline getirip onun peygamberliğini üstlenmekte ve karşısında ki insanların ateizme iman etmesini istemektedir.halbuki kendisinin esas aldığı husus iman değil akıldır. ancak karşısındaki insandan aklını kullanmasını değil söylediklerini kabül etmesini beklemektedir. işte bu yüzden dinleri yaymaya çalışmakla, misyonerlik faaliyeti ile ateizmi yaymaya çalışmanın mantığı bir tutulamaz.
'' bana baksana sen, asıl ben burda oturuyodum sen gelip benim gönlüme kuruldun şimdi de söküp atmaya çalışıyosun ''. ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi belki. tam gülücem derken ters köşe olduk, içime oturdu.
suçlusu trabzonspor taraftarı değil suçlusu holiganizmdir. Bunu yapan kişinin formasının ne renk olduğunun bi önemi yok çünkü bu zihniyette , bu mantık düzeyinde insanlar her taraftar grubunun içinde mevcut. O bıçağın stada nasıl sokulduğundan, sorumlusunun kim olduğuna kadar bir diziyi soruyu da bi başkası arasın yanıtlasın.
sanırım küçükken yaptığı mahalle maçlarından aklında kalan ''büyüklük bizde kalsın, erkeklik bizde kalsın'' tarzında açıklamalar yapmış. anlatmak istediğini sanırım daha yanlış bi biçimde anlatamazdı volkan ancak varmak istedeği, ulaşmak istediği sonuç güzel. sonuç biz yapmayalım bitsin bu kavga bu rezalet diyor.Ama volkan' ın demesiyle bu işler bitmez. hele volkan'ın demesiyle maalesef hiç bitmez.
ulan elin oğlu gece vakti triplere giriyo itiraf yazıyo anladıkta bende ne zaman gündüz olsa bi içleniyom yazasım geliyo sanırım biyolojik saatimde bi sorun var sözlük. Çok şeyler yazasım, anlatasım var ama kimse siklemez de kırılırım diye yazmıyorum. Hem nasıl mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırmış bence dertler de aynen öyle paylaşıldıkça çoğalır.
cemre' nin kuzey kuzey diye delirdiği bi bölüm oldu yine, iki dakka rahat olun size gelene kadar ali koşuyo işte kuzeyin peşinden.
ayrıca belirtmekte fayda var zannımca fazladan bi bölüm çekilmiş. tüm bölüm boyunca geçen hafta ulaşılan bölüm sonuna kadar geçen olaylar flashbackle ayrıntılı anlatıldı.
dipnot: cemrenin twitterda tam bi melankolik liseli ergen olarak takıldığını öğrenmiş olduk.
hakkında bişeyler yazmaya çekindiğim bi film çünkü benim nezdimde tam anlamıyla olmuştur. Karakterlerin gerçekçiliği, diyalogların samimiyeti sıradanlığı akışkankılığı, olay kurgusunun sağlamlığı, filmin sonunda boşluk bırakılan yerler ve hikayenin tam olarak sonunda net bi biçlmde anlaşılması, yaz havasının sıcağın bunaltıcılığın farklı bi kamera tekniğiyle anlatılması vb. filme dair herşey çok güzel. ayrıca belli bi semtin, mahallenin kültürünü, iki okul öğrencileri ve bunların arasında yıllardır süregelen ilişkileri de ayrıca veren bi film.
Salih abiden, gülseren teyzeye , hakandan bakkala kadar hepsi kendi mahallemizden aşina olabileceğimiz olabildiğine gerçek karakterler. Benim nezdimde tam olarak kült film budur.