nitekim olay akşam haberlerinde bu şekilde bir tek cümle ile özetlenecek kadar basit değil.
meydanduzu tokat/erbaa'ya bağlı şirin bir köy. bir çerkes köyü. havası ve doğası gibi insanı da güzel. zaman zaman gittiğim ve kısa süre de olsa bulunduğum bir köy.
ne var ki 13 km'lik yolu o kadar güzel değil. çok uzun zamandır hem de...
kötü bile değil. zira yol kötü de olsa oradan gidebilir geçebilirsiniz. bu yoldan ise gitmek ne mümkün.
buranın yolundan köye giden araçların maksimum hızları 15. evet abartmıyorum 15'in üstüne bu yolda çıkamazsınız. o kadar berbat halde. her 5 metrede bir karşılaştığınız kocaman çukurların ve devasa yarıkların yanında bir de mütemadiyen devam eden uçurumların olması daha bir korkutuyor insanı. taksicileri bu köye götürmek için neredeyse yalvarıyorsunuz. o derece...
işte bundan çok uzun süre önce köyün bu berbat ötesi yolunun yapılması için ricada bulunuldu il özel idaresi ve bilumum yerlere. komik ama erbaalı bir milletvekiline bile iletilmiş bu durum.
bu başvuruları yeterli bulmayan ben bizzat iç işlerine ve il özel idaresine elektronik dilekçe ile tam 4 defa başvuruda bulundum durumu izah etmeye çalıştım.
dedim ki bu köy yolunda can güvenliği yok.
bu yoldan gidenler korkarak gidiyor.
bu yolun en kısa zamanda yapılması lazım.
bu yolda insan yaya dahi yürüyemiyor.
birazcık acelesi olan bir insanın bu yolda kaza yapma ve ölme ihtimali %90.
uyarılarımızı lütfen dikkate alın.
lütfen lütfen lütfen...
nitekim 2012 yılında köy yolunun yapılacağı haberi geldi. köylülerde bir bayram havası oluştu sanırsınız köy paris'e taşınacak...
ancak bir anda bütün hevesler kursaklarda kaldı. toplam 12-13 km'lik yolun yalnızca 7 km si belediye mücavir alanlarının dışında idi. yani yapılması gereken yol sadece 7 km idi. ancak kendi ifadeleri ile 'ayrılan ödenek nispetince' bu yolun yalnızca 3 km'si yapıldı. kalan 4 km'si için ise yine kendi ifadeleri ile 'ödenek olmadığı için' sonraki yıllarda yapılacağı dile getirilmekte idi. sanırsınız köylü hasan ağa ihaleyi aldı yapamıyor...bu noktada dile getirilen bir dedikodu da var ki gelen haberlere göre akp ilçe başkanının mensubu olduğu başka bir köye buraya ayrılan ödenek harcanmış da ondan hepsi tamamlanmamış... bu da ayrı bir muamma...
içişlerine ve oradan aktarma yolu ile il özel idaresine yazdığımız son yazı şu şekildedir:
"yapımı devam eden tokat / erbaa / meydandüzü köyü yolunun üstlenici firma ile yaptığımız görüşmede ayrılan ödenek nispetince yalnız 3 km 'sinin yapılacağı kalan 4 km'sinin yapılmayacağı belirtilmişti. nitekim belirtildiği gibi de olmuştur. daha önceleri kurumunuza yapmış olduğumuz başvurularda yolda 'can güvenliği' olmadığını özellikle ifade etmiş yolun acilen yapılması gerektiğini belirtmiştik. keza o tarihten bu güne yolda 3 adet trafik kazası meydana gelmiş şans eseri can kaybı yaşanmamıştır. bu bağlamda kalan 4 km'lik kısmın da bu yıl içerisinde asfaltlanması hususunda gereğini arz ediyor bunun mümkünatını öğrenmek istiyoruz."
hasılı uğraştık didindik 7 km'lik yolun tamamını yaptıramadık. insanlar yoldan o haliyle gidip gelmeye devam etti.
sonuçta dün gece bu yol 3 kişinin canına mal oldu. yukarıda bahsettiğim uçurumlardan birine uçtu araba. tam 500 metre.
böylece devletin ödeneğinin 3 kişinin canından daha kıymetli olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
umarım kalanların canı ödenek kadar eder...
şimdi biz her yolda her şekilde kaza meydana gelebileceğini ve sürücüden de kaynaklanabileceğini
çok iyi yollarda bile kazalar olduğunu
devleti devlete şikayet etmenin mantıksız olduğunu
ve meydana gelen trafik kazasında 3 kişinin feci bir şekilde can verdiğini söyleyip geçip gidelim...
aynı zamanda cahar dudayev' in eşi alla dudayeva tarafından yazılan ve çeçenistan'ın bağımsızlık sürecini anlattığı hatıralarından oluşan kitabı.
ona soruyorlar:
-cevher dudaev, çeçenler in kaç genareli var?
cevher gülüyor:
-her çeçen genareldir! inanmazsanız gidin, bulduğunuz ilk çeçen'e ''sen general misin?'' diye sorun. o zaman anlarsınız. evet her çeçen generaldir, ben sadece milyon birincisiyim!
baştan söyleyelim ki türkiye'nin etnik yapısına bakılırken türkiye'de yaşayan azınlıklara dair bir bakış atmak yanıltıcı olacaktır. çünkü azınlıklar lozan anlaşmasında tanımlandığı üzere yalnızca gayrimüslimler için geçerli bir isimlendirmedir. müslüman etnik unsurlar türk olarak tanımlanmaktadır. bu ayrı bir mevzu. bunu geçelim.
peter alford andrews'in 1992 yılında basılan "türkiye'de etnik gruplar" isimli kitabına göre türkiye'de 47 etnik unsur var. ancak araştırmada 1965 nüfus sayımı baz alınmış. yani günümüze geldiğimizde bu araştırmanın şu anki durumu doğru olarak yansıtması mümkün değil. o gün sayılan bazı etnik unsurların artık günümüzde türkiye'de yaşamadığı bilinmekte. yine de ipuçları vermesi açısından önemli. ayrıca bu konuda yapılmış ilk çalışma. neyse bu da önemli değil.
son zamanlarda, özellikle son bir kaç yılda türkiye'de hükümet tarafından "normalleşmek" adı altında, veya "demokratikleşme" adı altında bir takım çalışmalar yapılmakta. bu çalışmalar temelde ülkedeki etnik unsurlara bir takım haklar sunmaktan ziyade istenmeyen bazı durumları önlemeye yönelik olsa da, yine de olumlu adımlar olarak karşımıza çıkmıştır. bu bağlamda memleketin değişik yerlerinde çeşitli çalıştaylar yapılmıştır. bu çalıştaylar genelde ülkedeki etnik unsurların asimilasyonuna neden olan sebepler paralelinde dil ve kültürel minvalde seyretmiştir. zaten talepler de bu yönde olmuştu.
buraya kadarki gelişmeler olması gerektiği kadar olmasa da yukarıda da belirttiğimiz gibi olumlu yönde idi. temel felsefesi sünni-islam-türk düzleminde ulus-devlet olan bir ülke için daha önemliydi.
ancak filmin koptuğu nokta başka yerde. devlet, kendisine problem teşkil ettiğini ve zorda bıraktığını düşündüğü etnik ve dini unsurlar ile ilgili çalışmalar yaparken, kuruluşundan beri devletin ve ülkenin yanında yer almış, ama kendi özel dili ve kültürü olan diğer etnik unsurları görmezden gelmiştir. söz gelimi pkk terör örgütü ile onyıllardır başı dertte olan devlet 'demokratik açılım' adını verdiği bu çalışmalarda neredeyse kürt halkından başka herhangi bir etnik unsuru telaffuz etmemiştir. telaffuz etmediği gibi zaman zaman taleplerde bulunan bu adını anmadığı etnik unsurları anında "sende mi brütüs" tarzı söylemlerle bastırmaya çalışmıştır. aynı şekilde yine mevcut geleneksel yapı ile zaman zaman gerilimler yaşayan alevi inancına mensup vatandaşlar için de sözüm ona mevcut yapı ile yaşadıkları problemler çapında çalışmalar yapmıştır. ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bunların yanında adı anılan veya haklarında çalışma veya çalıştaylar yapılan bu 40 küsür etnik unsur içerisinde başka bir etnik unsur yok. yanılmıyorsam bir de çingeneler coşturulmuştu bir ara. en son cemil çiçek "kürtlerin bütün haklarını tanıyacağız" açıklamasıyla yine kürtler üzerinden bir etnik unsur problematiğini çözmeyi hedeflemiştir.
ancak, olması gereken bu değildi/değildir. türkiye cumhuriyetinde her birey eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. herkes sosyal ve demokratik yapının eşit bir parçasıdır, ülkenin eşit bir ferdidir. memlekete yalnızca kürt milletine ait azınlıklar yoktur. eğer olduğuna inanılan ve görünen bir takım problemler varsa bunlar çeşitli kaçış güzergahları oluşturularak değil, bu problemler ciddi, kapsayıcı ve samimi bir şekilde ele alınarak çözülmelidir. demokratikleşme veya normalleşme ancak bu şekilde olabilir. anti-demokratik yollardan demokrasi sağlanamaz. bunun adı da "demokratik açılım" değil "antidemokratik açılım" olur. şu ana kadar izlenen politika normalleştirmeyi sağlayıcı değil, aksine adaletsiz ve uzun vadede problemleri arttırıcı bir yöndedir.
bir grup genç akademisyenin katılımıyla, 2009 yılı, ağustos ayında kuruldu.
ekonomi, siyaset ve toplum, siyasi tarih, jeopolitik, kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında araştırmalar yapmak, bu alanlarda karar alıcılara yol gösterecek bilgiyi üretmek ve sunmak gibi temel misyonlar edinen platformdur.
yılda 2 adet hakemli dergi ile de okuyucularının karşısına çıkmak niyetindedir.
(bkz: tasep)
(http://tasep.org/ )
twitter'a da katılmıştır. takip etmek için: (http://twitter.com/# !/tasep_)
türkiye'de bulunan kafkas derneklerinin büyük bölümünün bağlı olduğu kuzey kafkas halkları, yani çerkes'ler adına kurulmuş federasyondur.
muhittin ünal başkanlığında ve prof.dr. günsel avcı, muharrem tanboğa , cumhur bal, orhan özmen, seyfettin diyner, ilhan kıymet gibi isimlerin yönetim kurulunu oluşturmalarıyla kurulan federasyon bu gün (04/12/2011) genel kurul seçimindeydi.
seçim sonucunda vacit kadıoglu genel baskan secilmistir.
yalnız şunu da belirtmekte fayda var ki; özellikle son yıllarda bazı kişi ve kurumlarla olan ilişkileri şaibeli durumda olan federasyon ve bazı yetkililerinin bu son seçimde de aynı tarzda bir çalışma yürüttükleri dikkatlerden kaçmamıştır...
yine de buna rağmen kaffed'in bu şüphe ve şaibeleri üzerinden atacağına ve asıl işine yöneleceğine dair inanç da korunmaktadır.
şimdilik...
abd'nin ünlü düşünce üretim merkezi csis'nin (center for strategic and international
studies) bünyesinde 2006 yılında oluşturulan tarafsız akıllı güç komisyonu'nun (comission
on smart power) hazırladığı 'daha akıllı, daha güvenli amerika' (a smarter more secure
america) başlıklı rapor, abd'nin küresel üstünlüğünü sürdürebilmek için ciddi bir stratejik
konsept değişikliği öngörmesi gerektiğini, günümüz uluslar arası arenasında sadece askeri güç
ile çıkarlarını garanti etmesinin mümkün olmadığını ortaya koymuştur. (bkz: csis commission on smart power:a smarter more secure america, 2007)
obama döneminde uygulanacak kamu diplomasisi ile ilgili fikir veren ilk belge, şubat
2009da white oakta yapılan the elements of smart power: re-inventing public
diplomacy konulu konferansın sonucunda yayınlanan the white oak recommendations
başlıklı tavsiye metnidir. (bkz: white oak recommendations on public diplomacy)
11 eylül sonraında izlenen sert politikalardan dolayı yara alan amerikan imajının bir şekilde düzeltilmesi gerekliliği akıllı gücün çıkış noktalarından bir diğeridir. nitekim 11 eylül sonrası uygulanan tek kutuplu uluslarası politika neticesinde abd'ye olan uluslararası desteğin büyük oranda düşmesine yol açtığı gibi abd'nin giriştiği tüm işlerde de abd'ye büyük ekonomik ve demografik külfetler getirmiştir. ırak ve afganistan bunun en somut örnekleridir. öncesinde ise kosova olayı yine bir örnektir. artık bu işgallerde izlenen tek başına hareket eden bir müdahale stratejisi yerine müttefikler, hedefler etrafında koordine edilecek ve kendileri yine sınırsızca desteklenecekti. libya operasyonlarında akıllı gücün etkisini net bir şekilde gördük. nitekim libya için harcanan para ırak için harcanan paranın %10u bile değildir. imf nin tahminlerine göre önümüzdeki 5 yılın ardından çin dünyanın en büyük ekonomisi olacak. ve çin içerisinde bulunduğumuz küresel krizden güçlenerek çıkan nadir ülkelerden. tam da bu noktada arap baharına da temas etmek gerekiyor ki baharın tam zamanında açtığını da söylemek yerinde olacaktır. öyle ki kaddafi, mübarek gibi isimler 5 yıl sonra amerika'ya karşı çin gibi bir devin desteğini alsalardı onları yerlerinden kim edebilirdi?..
abd, yalnızca avrupa'da değil özellikle ortadoğu'da büyük bir nefretle anılır hale gelmiş, ortadoğu, körfez ve diğer dünya devletlerinin abd'ye verdiği destekte büyük düşüşler yaşanmıştır.
tüm bu desteklerin ve imaj değişikliklerinin düzeltilmesi ise sert politikaların terk edilip, yerine daha ılımlı ve 'ötekileri' de kapsayıcı bir politika üretilmesi gerekliliğini ortaya koyuyordu. ayrıca abd'nin amaçladığı küresel hedeflere ulaşabilmesi için de daha yumuşak ve teşvik edici bir stratejiye ihtiyacı arttırmıştı. ancak hemen belirtmeliyiz ki akıllı güç yumuşak güç anlamına da gelmez. akıllı güç, kısaca sert ve yumuşak güçlerin etkin biçimde birleştirilmesi olarak tanımlanabilir. bu güç diplomatik, ekonomik, askeri, siyasi, yasal, kültürel araçlar içinden en uygun
olanını veya olanlarının bileşimini kullanmayı gerektiren güçtür.
yakınımızdaki uzağımız. kıçımızın dibindeki yalova'da.
bir somali veya bir gazze değil. ama bir somali veya bir gazze'den pek farkı yok.
çeçen kamplarının durumları hep aynı hep aynı. açlık, sefalet, hastalıklar..
"devlet" vasfıyla bir el atan da yok.
gönüllü vatandaşların yardımlarından başka bir umutları yok. bir mülteci bile değiller ki çalışarak kazansınlar..
(http://www.kafkasdiaspora...er_detay.asp?haberid=3545 )
umutsuzum ama, kendilerini geliştirmeleri için düşünüşülüp bulunması gereken konulardır.
hz peygamber'in eşlerinden, hz ayşe'den, hz hatice'den, allahın kendinden büyük varlık yaratmasından... filan bıktık anasını satayım.
şimdi bu lavuklar (afedersiniz ama daha uygun kelime bulamadım beyler) çıkıp "siz önce mevcut konuları açıklayın" filan diyecekler ama, açıkla açıkla nereye kadar arkadaş karşında anlayan adam olmadıktan sonra.
yalış anlamasınlar lan kendilerine saygılıyım yeminnen. laf da atmıyorum.
ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında olan durum. şüphesiz herkesin hoşuna gidiyordur bu durum!
hemen tekrarlayalım ki, eğitim şart
dünyanın hiç bir yerinde yoktur bu durum. 23 nisandı, 19 mayıstı, 30 ağustostu, 29 ekimdi bilmem neydi sürüp gidiyor.
az önce konuştum ilköğretimdeki bir çocukla.
-ne yapıyorsunuz, dersler nasıl?
-23 nisan a hazırlanıyoruz.
-nee,,,
düşünün bir kez. 23 nisan'a 2 ay önceden hazırlanmaya başalamak ve 23 nisan günü de bir kaç götük için gösteriler danslar vs yapmak ne derece mantıklı. zır cahillikten bu kadar batmış durumdayken. kutlansın tamam ama bu kadar süre önce çocukların psikolojik duyarlılıklarını sıfıra indirip mantıksız bir şekilde saçma sapan kutlamak da neyin nesi. çok daha az israfla çok daha güzel kutlamalar olabilir.
şimdi kimse milli manevi vs demesin. memeleketini en çok seven memleketi için en çok çalışandır, işini en iyi yapandır. en çok tören kutlayan değil..
haa dersler ne derece eğitici derseniz şayet, orası da ayrı bir tartışma konusu...
suudi arabistan'da dün katıldığı bir forumda, çevirmenleri, okumadan önce düzgün çevirmeleri için uyardığı mehmet akif ersoy şiiri. şiirdeki mısralar bu işlerin nasıl planlanarak ve ne gibi süreçlerden geçerek bu noktalara geldiğini açıklar nitelikte.
"Girmeden tefrika bir millete; düşman giremez.
Toplu vurdukça sineler; onu top sindiremez."
aslında kendisi de her şeyin farkında ve türk insanının hassasiyetlerini fazlasıyla taşıyor.
ancak elden gelen bir şey yok malesef. barcelon'yı çalıştırmakla sivasspor'u çalıştırmak aynı şey değil...
kemal kılıçdaroğlu ile mümkün olabilecek durum.
ulan biz 20 yaşındakileri daha çocuk görürken adam 18 yaş demesin mi. okurken askerlik yapılabilecekmiş.
haa bir de 6 aya indireceklermiş askerliği...
yeni projeler ile gel diye eleştirirdik adamları. proje yapmamaları daha hayırlı gibi...
anlamak için erbakan'ı çok iyi tanımaya bile gerek olmayan durum.
wikipedia'dan şöyle bir göz atın yeterli.
ha bir de; öyle kendi kendini harcadı filan demesin kimse...
arkasından güzelleme filan da yapmıyoruz.
Moskova'daki Domodedova havaalanının dış hatlar terminalindeki gelen yolcu bagajlarının bulunduğu bölümde meydana gelen 30 dan fazla insanın öldüğü 130 kişinin yaralandığı olaydır.
olayı gerçekleştirenlere dair detaylar henüz belli değil. ancak ihalenin her zamanki gibi çeçen gruplardan birisinin üstüne bırakılması da şaşırtmayacaktır.
(bkz: kara dullar)
(http://www.haberturk.com/...a-intihar-saldirisi-video )
deniz lisesi ni kazanan öğrenciler arasından isimleri analiz edilerek yapılan seçme işleminde söylenen Deniz Albay Hüseyin Vural imzalı bir e-mail'de geçtiği söylenen cümle.
yani adın muhammed ise yasin ise veya bunlara benze ise mülakattan geçme şansın yok! baştan kaybettin...
şimdi kalkıp yok böyle şeyler uydurma filan demesin kimse. çevremizden veya çevremizin çevresinden çok gördük "tedbir" ile bu sınavlara başvuran ve katılanları. sırf çok sevdiği şey olan asker olabilmek için. annesinden zorla saçı açık resim isteyerek başvuruyordu millet, hala da öyle muhtmelen. yani seçiciler daha dikkatli olmalı!..
sözde peygamber ocağı. peygamberin adına bile tahammül edilemeyen peygamber ocağı. işine geldiğinde allah allah, işine gelmediğinde eyvallah.
ne güzel lan. memleketi ismi muhammed vs olanlardan koruyarak laik demokratik cumhuriyeti koruduğunu sanmak...
neyi kimden korumak gerektiğine tabi kendileri karar verir. bu millet bir şey bilmiyor değil mi onlara göre. her şeyi onlar bilir. mal bu millet...
elbette tümü için geçerli değil bu durum ama epey bir kısım için geçerli malesef.
na yapalım, bize göre bir yönüyle yine de peygamber ocağıdır orası...
sebep yokken, evinde rahat rahat yaşarken çıkmışsa, çıkma olaylarının zincirleme devam edeceğine işarettir.
ancak kendince haklı sebepelerden dolayı da yapılmış olabilir.
27 mayıs darbesi sürecinde, süreci hazırlayan ithal ruhlu insanların bulduğu bir metin idi. akis dergisinde üstü çarpı işaretiyle çizili başbakanın resminin altında yazıyordu.
(bkz: 27 mayıs)
aklı selim insanın düşünmeden bile varabileceği bir sonuçtur. öncelikle tanımına bakalım:
"Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir." (wikipedia)
ne düzeyde düşünürseniz düşünün. neresi için düşünürseniz düşünün tam anlamıyla bir demokrasi ile karşılaşmanız mümkün değildir. demokranin beşiği olarak kabul edilen isviçre'ye bakın. özellikle müslümanlara ve diğer azınlıklara karşı takınılan negatif tavır ve önyargılar hat safhada. yine fransa'da gidin gettolarda yaşayan inasanlara bakın. kendileriyle konuşmanıza bile gerek yok durumu anlamak için. amerika desen zaten güldüren maymunu oynamakta. demokrasi götürdüğü yerler aşırı demokratlıktan intihar ediyor.
türkiye'yi saymıyorum bile..
hem uluslararası hem de ulusal düzeydeki ilişkilerde demokrasi halkı uyutmak, onu daha fazka kontrol altında tutmak için uydurulmuş bir kavramdır. halk ise bunu istediği için olduğuna kendisini inandırmak istiyor, hoşuna da gidiyor...
demokrasini ön koşulu öncelikle özgürlüktür. özgürlük ise malum...
Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olarak gelişen dadaizmin mottosudur.
