troll olduğunu bile bile buraya sayfalarca yazı dökecek kadar utandığım başlıktır, ancak şu var ki, babasına karşı değil sevgi; içgüdüsü bile olmayan adama kitap yazsan fayda etmeyecektir.
4-5 gündür 50 mg lığına yarım olarak başladığım ilaç. bu süre zarfında çok iyiydim, nedense bu akşam gerçek hislerimi bastırmama engel olamadı, ağlamama engel olamadı bugün. Bendeki tek olumsuz yanı çok dalgınlık, unutkanlık yapıyor. onun haricinde getirisi götürüsünden fazla olduğu için şu sıralar kullanıma devam edeceğim ilaç.
oyuncak bebeğin dişlerine "fırçalarken inandırıcı olsun" diye çikolata sürmek, sonra fırçalayamadan banyoda unutmak. ardından gece görünce "bu bok yemiş" diye ağlamak...
gelmiş geçmiş sevdiğim tek şiir olabilir, ilk defa bir anlam yükleyebildiğim şiirdir. iyi rüzgarlar estirdiğine inanılan albatros kuşunu öldüren yaşlı bir gemicinin lanetlenmesiyle alakalıdır. ölmek isteyen ama ölemeyen insanı anlatır. şu dizesi çok önemlidir "su, her yer su, içecek tek bir damla yok." kısacası yaşam bu adama göre bir cezadır. çaresizliği bu kadar güzel anlatan başka bir şiir bilmem. hatta başka bir şiir bilmem. ayrıca şarkısı da en sevdiğim şarkılardan birisidir.
ben en çok kendimi seviyorum, ve de doğal olarak kendimi özlüyorum. beni ben olmaktan alıkoyan şeylerdense bir şekilde nefret ediyorum. aslında insanlar kendilerini olumsuz yönde değiştiren şeylerden nefret eder ya; bana fark etmiyor, bugün iyi değiştirenin yarın kötü değiştirmeyeceği de aşikar değil. mesele kötülükte değil zaten; kötüsüz yaşam mı olur?
bir şeye çok kapılmayı sevmiyorum bu sebeple. dünyaya ait olan her şey gidecektir ve hiç bir şey elimde değildir. elimde olan yegane şey ben'im, ben ise sadece kendim olabildiğim zaman anlamlıyım. dolayısıyla kendimi özletecek her şeyi hayatımdan çıkarmayı da akıl kârı buluyorum.
her sınavda yanlış okuyan hocanın kağıtları okuması ardından kağıdıma baktım, bir sürü yanlış var. senin ben hoca diye kalktım yerimden. adamın da sınav kağıdımı kendi kontrol edeceği tuttu, ve 40 sorunun birinde bile hata çıkmadı. ardından tüm devamsızlığımı kullanıp 1 ay dersine gitmemiştim. trendy dergisi yayınlansa utandıran anlar köşesine kesin yollardım.
sanki celal babanın hüküm sürdüğü bir ülkede yaşıyormuşuz gibi, elini kolunu sallayan insanların yaşamına böyle müdahale edebiliyor. gerçekten yazık, ilgili mercilerin ilgisizliklerine daha da yazık.
acıyı öğreniyorsun, hayatın o şımarıklıktan ibaret olmadığını öğreniyorsun. can yakarsan canının yanabileceğini öğreniyorsun. ve bir şansın daha olsa kaybetmemek için neleri verebileceğini gözden geçiriyorsun. iğrençleşmediği için de aslında ne kadar önemli bi insanı kaybettiğini anlıyorsun.
geçmesi için yapılabilecek her şeyi yapıp, artık ümidi kestikten sonra. bir bakmışsın geçmiş. Asıl sorun ümidi kesebilmekte. ve değil ekmeği, tüm öğünü ümit olan insanlar için ölüm kadar zordur.
çok yakından tanıdığım birisi hiç bir şey yapamıyor. Snap kullanmıyor ki güçlüyüm mesajı versin, instagramı yok ki gece gezmelerinin havasını atsın, facebook u da yok ki "seni unuttum" temalı yazılar yazsın. işin garibi belki de bunları gerçekten yapamadığı içindir.
kendi kendine dolanıyor, pek bir şey yiyemiyor, çok serseri çünkü baya sigara içiyor. Bir gün unutma kararı alıp mutlu müzikler dinliyor, diğer gün kulaklığından müslüm gürses yükseliyor. derdini kimseye de anlatamıyor, galiba inceden ölüyor.
ardından kendiniz için sanki dünyadaki en iyi partner oymuş gibi hissetme, onda bulduklarını kimsede bulamama, nereye baksan onu görme gibi aptallıkların seyir ettiği yine bir o kadar aptalca olan; aynı zamanda kolay kolay geçmeyen his.